Abak (Lat Abacus; Fr. Abaque)
|
Sütun başlık üzerine konan ve kenarları başlıktan
dışarı taşan taş plak.
|
Abakı
|
İlkel kavimlerde kötü ruhlardan korunmak için
evlerin önüne dikilen heykeller.
|
Abanoz (Fr. ébéne; İng. ebony; Alm. Ebenholz; Arap.
Abnüs, Abenüs)
|
|
ABC
|
1924'te İsviçre, Basel de kurulan solcu mimarlık
grubu. Rus El Lisstzky, Hollandalı
Mart Stam ve İsviçreli mimarlar Hanne Meyer, Emil Roth, Hans Schmidt ve
Hans Witter, genellikle
Konstrükvist bir tarza işlevselci, sosyal yönü olan binalar tasarlamaya yoğunlaşmışlardı.
|
Abgine (Far,)
|
Eskiden billur, sırça, cam, ayna. Ayrıca “sürahi,
kadeh ve şişe” anlamına da gelir. E.B.S
|
Abidat (Osm., çoğ,)
|
Arapça abide'nin çoğulu evabid'in yerine
kullanılmıştır. “ANIT'lar” anlamındadır. E.B.S
|
Abide ( anıt).
|
|
Absid (Lat. absis; Fr. abside; İng. apse; Alm.
Apsis’dir):
|
Bazilika ve kiliselerde kapının karşı tarafında
bulunan kor’un en sonunda papazın ayin yapmak için yer aldığı üstü yarım
kubbe ile örtülü olan yarım daire biçimindeki niş’tir.
Zamanla abeid’in önüne kor kısmı gelmiştir ki biz
Roman kilisesinde bunun başlangıcını görüyoruz
|
Abstrakt sanat
(soyut sanat)
|
|
Acaibi-Sebai-Alem
|
Dünyanın yedi harikası
|
Açıt (Os. fürce; Fr. baie)
|
Bir odayı salondan ayıran kapısız fakat pervazlı
boşluklar ile kapı ve Pencere gibi, binalarda çeşitli şekilde kapatılan ve
açılan boşluklar.
|
Action Painting, Eylem
Resmi.
|
Action painting, bazen jest soyutlaması anlamına
gelen "gestural abstraction" olarak da adlandırılmaktadır. Jackson Pollock, 1947 yılında, yere
serilen büyük boyutlu tuvaller üzerine, tenekelerdeki boyaları dökerek,
damlatarak, akıtarak resim yapıyordu. Bu resimler ve resimler üzerindeki
lekeler, sanatçının hareketlerinin göstergesiydi. Resmin temsil ettiği şey,
ressamın resimleri yaparken yaptığı hareketlerdir. Pollock, bu resimleri bir
yıl sonra sergiledi. Eleştirmenler, bu sanatı sarsıcı olarak nitelendirdiler.
'Action painting'in en önemli özelliği resmin önceden tasarlanmamış olması,
sanatçının kendiliğinden eyleminin ürünü olmasıdır. Burada sanatçının anlık
dışavurumu söz konusudur. Bu sergiden sonra Yves Klein, Mark Tobey gibi
birçok genç ressam bu şekilde resim yapmayı seçti. Bu ressamlar, boyayı
tuvale fırlatmak, vücudu boyanmış çıplakları tuval üzerinde yuvarlamak, boya
dolu poşetlere nişan alıp patlatmak ya da bisikletle boyaların üzerinde
hareket etmek gibi yöntemleri kullanarak resim yaptılar.
Action painting terimi, ilk kez Amerikalı
eleştirmen Harold Rosenberg tarafından 1952 yılında kullanıldı. Terim,
kullanımının ardından New York okulu eleştirmenlerinin estetik perspektifinin
yönünü değiştirici bir etkide bulundu. Jackson Pollock, Williem de Kooning
gibi abstract ekspresyonistler (soyut dışavurumcular) resim hakkındaki
görüşlerini açık biçimde dile getirmeye başladılar ve Clement Greenberg gibi
eleştirmenlerden destek gördüler. Greenberg, action painting sanatçılarının
çalışmalarım onların varoluşsal mücadelesi olarak değerlendirdi. N.K.
|
Açık Form
|
Bir heykelin, belirli bir mekânda, dikkati
çekecek derecede çevreye yayılması, dağınık bir kompozisyon oluşturmasını
tanımlamak için kullanılan terim.N.K.
|
Açık Hava Resmi
|
Dışarıda, açık havada yapılan resimleri
tanımlamak için kullanılan terim. Dışarıda, açık havada resim yapma,
muhtemelen, 18. yüzyılın başlarında Francois Desportes tarafından başlatıldı.
Açık hava resmi, 19. yüzyılda, empresyonist öğretinin odağında yer alarak
doruk noktasına ulaştı. N.K.
|
Açık Kaynak
|
Güzel Sanatlar Tarzı Düşünmecilik sanat akımından
doğan bir tarz. Açık kaynak güzel sanatlar tarzı, binlerce sanatçının bir
sanat eseri meydana getirmek için bir araya gelmelerini vurgularlar. Bu
tarzın en önemli örneği ana teması 'özgürlük sizin için ne anlama gelir'
sorusu olan Özgürlük Kitabi adlı projedir. Bu örnekten de anlaşıldığı gibi,
açık kaynak güzel sanatlar tarzı, sanatı bireysel bir üretim olarak değil
kolektif bir çalışma süreci olarak görmekte ve bu öncülden hareketle sanat
eseri, belirli bir projeye katılan sanatçıların ortak çabasıyla
oluşturulmaktadır. N.K.
|
Açık Kompozisyon
|
Bir kompozisyon oluşturma tarzı. Açık
kompozisyon, kompozisyonun tuval boyutlarının sınırlarının dışına taştığı
izlenimini yaratacak şekilde düzenlenmesi anlamına gelir. Bu tür
kompozisyonlarda tasvir edilen figürler, kuralsız, serbest bir biçimde
düzenlenmiş izlenimi verir ve bu etkiyi yaratmak için çoğunlukla bazı
figürler tuval sınırlarının dışına taşar. Asimetri, açık kompozisyon için
merkezi bir öneme sahiptir. Asimetrinin vurgulanmasının ana nedeni duygu ile
simetrinin uyuşmazlığı iddiasıdır. Duygunun aşırı ifadesini yansıtmayı
amaçlayan barok ve maniyerist resimde, açık kompozisyon, en sık kullanılan
tarz olmuştur. N.K.
|
Adhocism
|
Mimaride ve tasarımda, yeni bir tarz ortaya
koymak içte mevcut üslup ve formlardan yararlanıp onları birleştirmeye dayalı
Postmodernist pratiği tanımlamakta kullanılan terim. 1972’de yayınlanan
Charles Jencks'le Nathan Silver'ın kitabının başlığı.
|
Adjunction Eklenti.
|
Adjunction
kolaj, akümülasyön ve
asemblajı da kapsayan bir sanat tekniğidir. Bu teknikte ince talaş, hızar
tozu, kum, cam kırığı gibi maddeler yağlı boyayla karıştırılarak ya da
doğrudan tuvale yapıştırılır ve boyanın üzerine kağıt ya da kumaş benzeri
materyaller yapıştırılır. Resme eklenen malzemeler bunlarla sınırlı değildir;
bu malzemeler, boyaya karıştırılan malzemeden makine parçalarına hatta
çalışır durumdaki lambalara kadar uzanmaktadır. 'Adjunction'ların tarihi,
Ortaçağ ikonlarına kadar dayanır; ancak kübizmle birlikte modern resimde sıklıkla
kullanılan tekniklerden biri haline gelmiş ve dada hareketiyle birlikte doruk
noktasına ulaşmıştır. N.K.
|
Aditum
|
Romalıların mabetlerinde bulunan gizli bir odaya
verilen isim. Burası apsisin arkasında ya da altında yapılırdı. Buraya
gaipten haber verecek olan kimseler alınırdı.
|
Adorant (Lat )
|
Tablo ve heykel kompozisyonlarında İsa’nın
ayaklarına kapanan figürler.
|
Aerografi
|
Man Ray'in 1918-1920 yılları arasında cam üzerine
püskürtme tabancası ile yaptığı resimleri tanımlamak için kullanılan
terim.N.K
|
Aeropitiura (İt,)
|
“Uçma
duygusunu betimleme” anlamına gelen aeropittura, Gelecekçilerin oluşturduğu
son kavramdır. Marinetti'nin,
Mussolini'nin yeniden kurduğu İtalyan Akademisi'ne üye olduğu 1929'da “Gelecekçilik”i yeniden canlandırma ve
dönemin resmi üslubu yapma amacıyla ortaya atılan kavram, akımın savaş
öncesinde benimsediği “hız” ilkesinden kaynaklanmaktadır. İlk olarak 1918'de
İngiliz sanatçı Nevinson tarafından ortaya konan bu kavram, 1930 ve 40'ların
İtalya'sında önemli örnekler vermemiş; 1931'deki ilk sergiden sonra 1932'de
Paris'te, 1934'te de Berlin'de birer sergi açılmış; ancak 1944'te
Marinetti'nin ölümüyle kavram etkisini yitirmiş ve 1954'te son
bulmuştur.E.B.S.
|
Afiş (Fr. affiche; Alm. Plakot):
|
Afiş ilk olarak makine endüstrisi ürününün
pazarlanmasında bir gerek olarak 1890 yılında ortaya çıktı. Fransız Chéret’
nin ilk denemesini Lautrec’in
‘sanatlı, renkli taşbasmaları izledi. Afiş sanatı, 1910 yıllarına değin en
büyük gelişmesini gösterdi. Ancak gittikçe büyük miktarda afişe gereksinme
duyulması, bu alandaki sanatlı çalışmaların kalitesini düşürdü. Bugünkü
modern afiş Sanatı kübist ve soyut anlatım olanakları ile fotoğraf ve baskı
tekniklerinin olanaklarından büyük oranda yararlanarak yapılan bir sanat dalı
olmuştu
|
Afişçiler
|
Raymond Hains ile Jacques de la Villeglé'nin
1949'dan beri kendi sanat yapma yöntemleri -şehir duvarlarındaki yırtık
poster/afiş (affiches) parçalarından kolajlar yapma, ayrıca Mimmo Rotella ile
François Dufréne'nin de uyguladıkları yöntem için benimsedikleri isim. Daha
sonra "Nouveau Réalisme" le birlikle anılacaktı.
|
Agit-Prop
|
Siyasal başarıya ulaşmak için ajitasyon yöntemini
propagandayla birlikte kullanan Sovyet öğretisi. Sovyet yönetimi, 1917
Devrimi'nden sonra sanatın, bu öğreti çerçevesinde, özellikle geniş halk
kitlelerinin duygularına seslenerek, bir yandan devrimin coşkusunu sürdürmek,
öte yandan halkı eğitmek amacıyla kullanılmasını savunmuştur. Tiyatro, müzik,
dans, sinema, folklor, görsel sanatlar ve edebiyatın ayrı ayrı ya da birlikte
bir bütün olarak yer aldığı Agit-Prop eylemleri çoğu kez devrimin önemli
günlerini kutlamak amacıyla düzenlenmiş, El
Lissitsky, Exter, Rodçenko, Altman, Maleviç, Vladimir (1899-?) ve Georgi (1900–33) Stenberg gibi Avant-Garde sanatçıların katkılarıyla gerçekleşmiştir.
Afişlerden kartpostallara; duvar resimlerinden taşıtların üstündeki
resimlere; sergi pavyonlarından büfelere, duraklara, konuşma kürsülerine;
tiyatro gösterilerinden şölenlere kadar çok farklı biçimlerde anlatım bulan,
çoğu kez sokaklarda, izleyicilerin de katılımını sağlayan bu eylemler, ülkede
popülist kültürün çekirdeğini oluşturmuştur.E.B.S. Z. Rana
|
Ağaç
|
1.Gövdesi odun ya da kereste olmaya elverişli,
uzun yıllar yaşayabilen bitki.
|
Ağaç
|
2. Malzeme olarak ahşap; tahta. Ağaç, yapı'ların
çeşitli kesimlerinde taşıyıcı ve kaplama malzemesi olarak, marangozlukta
heykel, mobilya ve el aletlerinin yapımında, ağaç baskı gibi oymabaskı
çalışmalarında kullanılır. Ağaçlar, özelliklerine göre aşağıdaki gruplara
ayrılabilir:
a) Şimşir, elma, armut, kiraz, zeytin, limon gibi
sıkı dokulu "çok sert ağaçlar";
b) Meşe, kestane, ceviz, dişbudak, karaağaç,
kayın, gürgen gibi "sert ağaçlar";
c) Kavak, ıhlamur, söğüt, çınar gibi beyaz renkli
ve hafif "yumuşak ağaçlar";
d) Çam, akçam, servi gibi neme dayanıklı
"reçineli ağaçlar";
e) Maun, abanoz, tik, pelesenk ve akaju gibi
ılıman iklim dışında yetişen "yabancı ağaçlar".
|
Agora
|
Eski Yunanda pazar yeri olarak kullanılan çevresi
revaklı meydan
|
Aharlı Kâğıt
|
Hattat'ların yazı yazmak için kullandıkları kâğıt
|
Ahbas
|
Su BENT'leri; su bentlerinden yararlanılarak
yapılan havuzlar
|
Ahşap
|
Türkçe'de çoğul anlamını yitirmiştir, ad ve sıfat
olarak kullanılır. Ağacın odun bölümleri, kereste, tahta; ağaçtan, keresteden
yapılmış olan. Ahşap, ince tüpleri andıran hücrelerin bir araya gelmesiyle
oluşmuş, örgensel (organik) bir gereçtir. Hücrelerin aslı, ağacın gövde
eksenine paralel selüloz liflerinden ve bunları birbirine bağlayan amorf
bünyeli "linyin" adlı maddeden meydana gelir. Selülozun suya çok
düşkün olması ve hücreler içindeki boşluklar, ahşabın hava etkisinden ve
içinde bulunduğu ortamın koşullarından etkilenerek zarar görmesine yol açar.
Kimyasal bileşimi, örgensel maddeler (% 50 C, % 43 O, % 6 H, % 1 N), küller
ve sudur (oranı, kuru ahşabın ağırlığının % 1OO'ü kadar, hatta bazen daha
çok). Su, ahşabın hava dolaşımlı bir etüvde 100 C’a kadar ısıtılmasıyla
atılabilir; ancak, bu ağaç havaya çıkarıldığında yeniden bir miktar nem alır.
Ahşap, canlı bir organizmadan alınan bir gereç
olduğu için bünyesi ve kimyasal bileşimi, özelliklerini oluşturur. Örgensel
bünyesi nedeniyle biçim dengesizliği, çatlama, yarılma, çarpılma görülür. Bu
nedenle cisimlerin dayanımını tanımlayan klasik yöntemler ahşaba ancak bazı
özel koşullarla uygulanabilir. Ağaç, ömrü boyunca çapı ve boyu doğrultusunda
gelişir. Bu süre içinde rüzgâr yükünün ve kendi ağırlığının sürekli etkisi
altındadır. Böylece bu iki ana kuvveti karşılayacak biçimde kendisini
geliştirir. Bu yükler, ahşabın yapıda kullanılması durumunda karşılaşacağı
yüklerin benzeridir. Ahşabın fiziksel özelliklerinin incelenmesi ve
tanımlanması oldukça güçtür. Mekanik dayanım, ahşabın Yoğunluğuyla orantılı
olarak artar. Aynı biçimde ağacın alt bölümüyle tepe bölümünden ya da
kabuğuyla öze yakın bölümlerinden alınan parçalar da farklı nitelikler
gösterir. Ağaç kesildiğinde bütün hücreler ölmez ve suyunu hemen yitirmez.
Zamanla suyu gidince hacmi azalır; buna karşılık kurumuş ağaç yeniden su
görürse şişer. Bu olaylarla ahşabın biçim değiştirmesine "ahşabın
çalışması" denir. Çalışma, ahşabın her doğrultusunda ay¬nı olmadığı gibi
ağacın türüne göre de farklılık gösterir. Bu nedenle, ahşabın çalışması
sonucunda ortaya çıkabilecek sakıncaları giderebilmek için bazı önlemler
alınır. Doğal ya da yapay yoldan kurutulmuş ağaç kullanmak, masif ahşap
kullanımında başta gelen etkin önlemdir. Levha halinde kullanım içinse, daha
çok KONTRPLAK, ahşap yonga levhası ve odun lifi levha gibi yan orman
ürünlerinden yararlanılır. Bu levhalar 20. yy.ın ilk yarısında geliştirilmiş
yapay ahşap gereçlerdir. Böylece, kendiliklerinden biçim ve boyut
değiştirmeyecek homojen ve izotrop levhalar elde edilmiştir. Ahşap işlerinde
ağaç genel olarak a) masif; b) kontrplak, odun lifi levha, ahşap yonga
levhası; c) kaplama, biçiminde kullanılır.
|
Âhenger:
|
Demirci
|
Ahen-i çenber:
|
Sütun başlıklarının üzerinde, kare başlığı
çeviren demir çember.
|
Ajur (Fr. ajour; İng open-work; Alm.
Durchbrochen):
|
Mermer tahta ve malzemeyi kafes gibi delikli
olarak oyup süsleme. Kafes oyma.
|
Akademi (Fr. acod Alm. Akodemie):
|
Eski Yunanda, Atina’da Platon’un öğrencilerine
ders verdiği bir ağaçlık yerdir. Sonraları bu isim, ilim kurumu anlamına
akademya alarak değiştirilmiştir. Bu. günkü anlamı altında Güzel Sanatlar
Akademileri ve diğer akademiler anlaşılmaktadır. Akademi aynı zamanda çıplak
modelden yapılan çalışmalara da denmektedir.
|
Akademik (Fr. Académique)
|
Geleneksel anlamda belli bir görüşün dışına
çıkılmadan yapılan, kişilikten yoksun güzel sanat alanındaki çalışmalara
denir.
|
Akademizm (Fr. Académisme)
|
Akademik, yani belli kurallara göre çalışmaya
inanma
|
Akantus (Fr. acanthe; Alm. Akanthus):
|
Yaban enginarı adı verilen ve yaprakları Eski
Yunanda Korent sütun başlıklarında stilize edilerek olan bir nebattır.
Akantus bilhassa Roma tapınaklarının sütun başlıklarında kullanılan bir motif
halini, almıştır
|
Akım (Fr. tendence):
|
Fovculuk, izlenimcilik kübikçilik ya da
gerçeküstücülük gibi sanat görüşleri.
|
Akik
|
Bilhassa Yemen’de çıkan sert bir taştır. Mühür,
fincan, kutu gibi eşyaların yapılmasında kullanılmıştır. Eski Yunan’da ve
Roma’da mühür olarak üzerine çeşitli rölyefler kazınır ve sonra yüzük halinde
parmakta taşınırdı
|
Akkubitum
|
Romalıların İmparatorluk çağında üzerine
uzanılarak oturulan divan
|
Akrilik (İng, acrylic, Fr.
acrylique, Alm. Acıyl.)
|
Su ve akrilik reçinesi karışımıyla elde edilmiş
sentetik bir bağlayıcı'yla yapılan plastik boya. Çabuk kuruması ve bütün boya
maddeleriyle rahatça karışabilmesi kullanımda büyük kolaylıklar sağlar.
Akrilik boyalar 20. yy. RESİM sanatının en önemli gereçlerinden biridir. Bir
yandan suluboya'nın saydamlığını, öte yandan da yağlıboya'nın yoğunluğunu
verebildiği gibi, ışığa, suya ve başka dış etkenlere karşı da son derece
dayanıklıdır. renk'ler kuruma sonunda ya da zaman içinde değişmez;
temizlenmesi de son derece kolaydır. Akrilik boyalar fırçanın yanı sıra
yoğunluğuna göre merdane, pistole (ya da aerosol), spatula, sünger ya da bez
parçasıyla da uygulanabilmektedir. İlk kez 1960'larda Renk Alanı Resmi, Op
Sanat ve Minimal Sanat akımları içinde yaygınlaşan akrilik boyalar, günümüzde
birçok sanatçı tarafından kullanılmakta, ayrıca yapı dış cephelerine de
uygulanmaktadır
|
Akromatik (Gr. a-:
olumsuzluk eki, chroma: renk'ten) İng. achromatic, Fr. achramatique, Alm.
achromatisch
|
. "Renksiz" anlamına gelir. Kromatik
renklerin dışında kalan beyaz, siyah ve gri için kullanılır
|
Akrolit (Fr. acrolithe; Alm. Akrolith):
|
Baş, ayak ve ellerin mermerden, vücudu
yaldızlanmış tahtadan yapılmış heykellere verilen addır. Yunanca
|
Akropodium
|
Üzerine heykel yerleştirilen kaide
|
Akropol
|
Yunanca Akropolis kelimesinden kısaltılmıştır..
Yüksek tepe üzerine kurulan kale anlamına gelip, bu kale içinde tapınak ve
kralın sarayı inşa edilirdi. Bugün bilhassa Atina’da bir tepe üzerinde eski
Yunan tapınaklarının bulunduğu yere verilen addır. Atina Akropol ‘ünün en
eski kısımları Mikenler zamanında yapılmıştır. Kale esaslı, şekilde “Attik
Denizciler Cemiyeti” nin yardımı ile Perikles tarafından onarılmış ve yeni
bir düzen verilmiştir
|
Akros
|
= uç ve lithos = taş kelimelerinden meydana
gelmiştir
|
Akroter (Fr: acrot Lat. Acroterium Alm. Akroterion)
|
Tepelik anlamındadır. Yunan tapınaklarında
alınlık’ın saçak tepesine konulan heykel ve süslere denir.
|
Aksonometrik İzdüşüm (Gr.
axon: eksen, metron: ölçü'den)
|
Bir cismi üç boyutlu olarak gösteren bir
geometrik çizim türü. Aksonometrik izdüşüm için cismin planı bir doğru üstüne
uygun bir açıyla yerleştirilir. Planın köşe noktalarından ölçekli olarak
dikmeler çıkılır ve dikme uçlarından plana paralel çizgiler çizilir. Sonuçta,
elde edilen resimde yatay düzlemdeki boyutlar ve düşey doğrular ölçekli olur;
buna karşılık, düşey düzlemdeki köşegenler ve eğriler bozulurlar ( Perspektif).
|
Aksesuar (Fr. accessoire):
|
Detay, ayrıntı anlamına gelir Sanat eserinde
ikinci derecede gelen şeyler için kullanılan bir sözcüktür
|
Aksiyal
|
Mihver, eksen.
|
Akşam Yemeği
|
Hıristiyan İsa’nın onbir havarisi ile yediği bir
“Akşam Yemeği” kastedilir ki, bu yemek sırasında İsa havarilerine: “İçinizden
biri bana ihanet edecek” der. Bu sözün söylendiği yemek, böylece sayısız
sanat eserine konu teşkil etmiştir
|
Akuadukt (Fr. Lat. aquae ductus = su yolu; Fr,
aqueduc; Alm. Aquadukt):
|
Antikitede Romalılar zamanında üstünde su yolu
taşıyan kemerli köprü. İlkkez Appius Claıjdius tarafından Romada (M.Ö.305)
bir tane inşa edilmiş sonradan bütün Akdeniz ülkelerinde taklit edilmiştir.
Silifke taraflarında bizde de a.’ler görülmektedir.
|
Akuatinta
|
Bir derin
baskı metodudur. A. 1768 yılında Jean Baptiste Le Prince tarafından
bulunmuştur. Çinko ya da bakır üzerine yapılan ve siyah ile beyaz arasındaki
ara değerleri elde etmek için uygulanan bir tekniktir. Üzeri gayet iyi
perdahlı, çinko ya da bakır bir plak alınır. Üzerine çok ince dövülmüş reçine
tozu istenilen tonu elde etmeğe yeterli bir tabaka halinde elenir. Hafif
ateşe gösterilen plak üzerindeki reçine plaka yapışır. Bu muameleden sonra
plak, ara değerli olması istenilen yerler hariç kilişe asfaltı ile
kapatılarak bir kısım nitrit asit, sekiz kısım su karışımı sulu asit içine
batırılır. Asit. reçine yapışmamış ince kısımlardan metale girerek oyar.
Böylece çok ince delikli bir yüzey meydana gelir. Bu muameleden sonra madeni
plak terebentin içine batırılarak yıkanır. Plak aralarına baskı mürekkebi
yedirilerek plağın yüzeyi temizce silinir ve üzerine su ile tavlanmış baskı,
kâğıdı konularak preste basılır. A. çağımızda çok kullanılan bir grafik
tekniğidir
|
Akvarel — (Fr. aquorelle; Alm. Aquarel
|
( Sulu
boya).
|
Alabastr (Fr. Alabastre)
|
Eski Yunan ve Romada içine güzel kokuları olan
mayilerin konulduğu armut biçiminde ya da uzun boylu vazolara denir
|
Alaca (Alm. Bund; Fr. Bario)
|
Birbirini tutmayan renklerin yan yana ya da
üstüste gelişi ile insanın gözünü alan cicili-bicili etkisi olan resimlere
denir.
|
Alem
|
Araplarda sancak anlamına kullanılırdı. Eskiden
orduların başında, o ordunun sembolü olan bir işaret olarak taşınırdı. Mısır,
Mezopotamya ve Etilerde biz bunların çeşitli örneklerini görüyoruz. Alem,
minare ve kubbe tepelerindeki aylı madeni tepelike de denir. A.’lerin
uçlarına çeşitli biçimler verilmiştir. Alem, eski uygarlıklardan beri devam
etmiştir.
|
Alınlık (Fr. fronton; İng. pediment;Alm. Ciebe Arap.
cephe):
|
Antik yapıların cephelerinde çatı ile korniş
arasında yer alan üçgen biçimindeki kısma verilen bu ad, bugün bir portalin
ya da bir pencerenin çerçeve içine alınmış bulunan üst kısmına da
denilmektedir,
|
Alınlık tablası (Yun,
tympanon; Ldt. tympanum; Fr. tympan; İng. tympanum, pediment; Alm. Tympafon,
Giebelfeld):
|
Antik yapılarda alınlıkların kabartmalarla
süslenen bir grafik tekniğidir.Üçgen biçimindeki iç kısmına denmektedir.
Genel olarak kapı ve pencere kemerlerinin içindeki dolu kısımdır ve kemerle
dış çerçeve arasında kalan bir taraf, kavisli, üçgen biçimindeki köşeler
(kemer köşeliği) için de kullanılır
|
Alımlama
|
Bireyin, iletişim sürecinde gönderilen mesajı
alması ve onu yorumlaması.
|
Alımlama Estetiği/Teorisi
|
Tüketilmiş, okunmuş, değerlendirilmiş,
yorumlanmış objeler, imgeler ve metinlerin (sanat eserinin) izleyici üzerinde
yaptığı etkiyle ilgilenen bir eleştiri ve tarih yazımı branşı. N
|
Alımlama estetiği
|
Almanya'da doğan Alımlama estetiğinin öncüleri
Wolfgang Iser, Hans Robert Jauss ve Amerika'da da Stanley Fish'dir. Alımlama
kuramı, sanatın anlam sorunu ile ilgilenir: Sanat eserine anlamı ne yükler?
Yazar mı? Sözcükler mi? Okur mu? Sorularını merkeze alır.
Wolfgang Iser'e göre bir sanat eserinin anlamı,
metnin içinde hazır bulunmaz, okur tarafından okuma sürecinde oluşturulur.
Anlam metinde oluşmuş şekilde beklemez. Anlam potansiyel olarak vardır; okur
tarafından alımlanırsa vardır. Bir eserin iki kutbu vardır: yazarın yarattığı
metin (artistik uç) ve okurun alımladığı metin (estetik uç). Bu iki kutup
oluşmadan yapıt oluşmaz; çünkü okurun rolü, yazarın boş bıraktığı alanları ya
da belirsizlikleri doldurmaktır. Okur, anlamı kendisi keşfeder, her şeyin
verildiği bir eserden sıkılır. Bu nedenle alımlayıcı, sanat eserini üreten
kadar anlamın oluşmasında önemlidir.
Hans Robert Jauss, alımlama estetiğiyle
yapısalcılığa yeni bir boyut kazandırdı. Jauss'un karşı çıktığı kuramlar
Marksist eleştiri ve biçimcilikti. Her iki kuram da alımlama ve onun etki
boyutunu göz ardı etmişti. Marksist estetiğin ortodoks kanadı, okurun ve
yazarın toplumsal konumuyla ilgilenmişti. Biçimcilerse okuru, algılayan bir
özne olarak görmüş ve ondan etkilenmişti. Jauss'a göre yazının asıl hedefi
okurdur; bu anlamda okur, yazar-eser-okur üçgeninde etken bir konumdadır.
Jauss, daha çok yazınsal metni okurun yeniden üretmesi üzerinde durdu: Yapıt,
alımlayıcıyla kurduğu ilişkiye bağlı olarak değişik biçimlerde gerçekleşir.
Stanley Fish, okura en fazla rol veren kuramcıdır. Metnin potansiyel anlamım
reddederek okurun daha Önce okudukları, duygusal durumu sezgilerinin de
oluşturduğu bir bilinç ile belirli bir öznel alımlamaya deneyimlediğini ve
sonuç olarak okurda bir beklenti oluştuğunu savundu. Fish'e göre de okur,
esere tamamen kendi yaşantılarına göre anlam verir. Alımlama estetiği
konusunda diğer önemli isim Eco'dur. Eco, bu kurama geliştirdiği 'örnek okur'
ve 'örnek yazar' kavramlarıyla katkıda bulunmuştur. Örnek okur, her şeyden
önce metinle işbirliği yapan; birtakım duyguların etkisinde kalmadan metni
doğru bir biçimde yönlendirebilecek okurdur. Örnek yazar ise romanında okurun
hangi duygulan hissetmesi gerektiğini belirler ve anlatılanlara okurların
duygularını dürtükleyen bir yön verir. N.K.
|
Alizarin (Fr. Alizarine): Fr. garance
|
adlı bir nebattan çıkarılır. Nebati bir boyadır.
Kumaş boyası ve resimde yağlı boya imalâtında da kullanılmaktadır. Ancak
şimdi maden kömürü katranından da bu boya çıkarıldığından, nebattan çıkarılan
boya piyasadan kalkmış gibidir. Nebati alizarin, solmayan mükemmel bir
boyadır. Yağlı boyalarda kullanılan o. ise çabu. cok bozulan, sağlam olmayan
bir renktir
|
Alkazar (Arap.)
|
Kale anlamına gelir. Bu sözcük çeşitli İspanyol
kale ve sarayları için kullanılmıştır.
|
All-Over
|
Resmin elemanlarının tüm yüzeyde bir ilgi merkezi
oluşturmayacak şekilde düzenlenmesi esasına dayanan resim anlayışı. Jackson
Pollock'un resimleri bu anlayıştadır. Bu anlayışın ilk öncüsü Monet olarak
görülebilir. Monet'nin 1910lu yıllarda yaptığı Nilüferler dizisinde benzer
bir kaygı vardır. N.K
|
Alle (Fr. Allé)
|
Ağaçlıklı cadde
|
Allegori (Fr. allégorie; Alm. Allegorie)
|
Tasavvurların şahıslaştırılarak doğada olmayan
biçimde tasviri. Resim ve heykelde a,’ler çok görülür. Antikitede ve bilhassa
Orta çağ’da anlaşılması için uzun açıklamalara ihtiyaç gösteren a.’ ler
yapılmıştır. Rönesansta yapılan a. ‘ler ise Antik mitolojinin konularından
faydalanarak yapılmıştır. Ortaçağ kiliselerinde saçak oluklarında böyle
allegorik heykeller yapılmıştır. Boynuzlu, acaip dişli canavor vb. biçiminde.
Barok ve Rönesansın resim ve heykellerinde a.’ler işlenmiştir.
|
Alman Okulu
|
Alman Okulu 15. ve 16. yüzyıllarda yaşayan
aşağıda isimlerine yer verilen sanatçıları kapsayan okul. Baldung-Grien,
H. (1484-1545) Beham, Barthel
(1502-1550) Bruyn (1493-1555) Cranach, Lucas (1472-155ö) Dürer, Albrecht (1471-1528) Grünewald (1475-1528) Holbein, Hans (1495-1543) Huber
Wolfgang (1490-1553) Konrad, Witz
(1400-1445) Lochner, Stefan (yklş.
1400-1451) Longauer (1430-1491) Pacher 1435-1498) N.K.
|
Alt boyama (Alm. Untermalung; Fr. couche):
|
Yağlıboya ve tempera resim’lerde dayanıklılığı
arttırmak için, resme başlamadan önce sürülen astar boyasından sonra yapılan
ilk resim çalışması. Çeşitli ve belirli renklerle yapılan bu a., resmin
bozulmasını önlüyor ve iyice kuruduktan sonra da üzerine esas çalışma
yapılıyordu. A., sonradan üzerine yapılan çalışmanın renk uyumunda, alt
yansıma olarak önemli bir etki yapıyordu. Özellikle Barok Avrupa resmi’nde
Hollandalılar ile Venedik resminde (Tiziano) itibar görmüş bir çalışma
yöntemidir. Alt boya, tempero resmin yer aldığı Proto-Rönesans ve Olgun
Rönesans’ ta da kullanılmıştır
|
Altın kesit (Alm. Goldener Schnitt; Fr. Section d’or;
Lat. sectia aurea):
|
Plastik sanatlarda geçerliliği görülen bir ölçü oranıdır.
Bir doğru parçası eşit olmayan öyle iki parçaya bölünmelidir ki, küçük
parçanın büyük parçaya oranı, büyük parçanın tüm doğru parçasına eşit olsun.
Yani A:B = B:C.
|
Altın zemin
|
1 Geç Antikite resminde genellikle doğal bir oylum veren arka plan resmedildiği
halde, 4. y.y. ‘dan buyana Bizans sanatında düz bir a. üzerine figürler
getirme gelenek olmuş ve Proto-Rönesans’ değin sürmüştür. Gotik resimde a.,
dünyevi hayata önem verilmediğinden geçerliliğini korumuş; Rönesans’ta ise
dünyevi hayat ve fizik güzellik önem kazandığından figürler arkasına optik
görüntülü oylum getirilmesiyle önemini yitirmiştir.
|
Alveol (Fr. Alvéole, İng.
bucket, cell;Alm. Zelle )
|
Taş yuvası, içine bir kitabenin oturtulduğu boşluk. Yuva. Petek. (Yuva).
|
Amatör
|
Sözcüğün aslı Lat. den
gelir. Bir sanatı kendine meslek edinmeksizin yalnız zevk için yapan kimseye
denir.
|
Amblem (Fr.
Embléme)
|
Birşeyin timsali, imgesi, remzi, remiz.
|
Ambo — (Lat. concelli)
|
13. y.y.’a kadar kiliselerde kullanılan taştan
kürsülerdir. A. bizdeki mimber karşılığıdır. A. çok süslü işlenmekte idi.
|
Amerikan Gotik
|
Grant Wood
'un çalışmaları, özellikle de Amerikan Gotik adlı çalışmasıyla ilişkili olan,
ondan esinlenerek yapılan sert kenarlı realist resim tarzını anlatmak için
kullanılan bir terim. Bu tarzın en iyi örnekleri Grant Wood (1892-1942), Gordon Parks (d. 1912) ve Don Martin (1932-2000)'in
çalışmalarıdır. N.K.
|
Amerikan Zanaat hareketi
|
2. Dünya Savaşı'ndan sonra, birçok eski Bauhaus öğrencisinin
de ders verdiği üniversite sanat programları aracılığıyla zanaat
geleneklerini canlandırmayı amaçlayan Amerikan hareketi. 1970'ler ve
1980'lere kadar etkili olmuştur.
|
Amfiprostil (Yun.amphiprostylos)
|
İki dar cephesinde sütunlu holü olan eski yunan
tapınağı.
|
Amfiteatr-Amfitiyatro
|
Yunancadan gelen bir sözcüktür. Çember ya da oval
bir biçim üzerine kademeli oturma yerleri olan bir tiyatrodur. Oturma yerinin
ön kısım, ortasına gelen yarım dairede oyun yeri bulunur ve burada temsil
oynanırdı. Romalılar zamanında ise amfitiyatro’da gladyatör yarışmaları
yapılırdı. Fakat Roma. amfitiyatro’ları biçim bakımından değişiktir.
|
Amfora (Lat.) (Fr.
amphore):
|
Eski Yunanlılar ve Romalılarda yapılması, ve kullanılması adet olan
dibi sivri, karnı dar ve boyun kısmı uzun olan bir çeşit testilere denir.
Bunların boyunlarında iki kulp bulunurdu. Dipleri sivri olduğu için toprağa
gömülerek ayakta tutulur, içine şarap konurdu. Amfora’ların bazılarının alt
kısımları yerde durması için düz yapılmıştır.
|
Antipod grubu
|
1959’da kurulup 1960’a kadar faal kalan Avusturyalı sanatçı grubu.
|
Sözlük
▼
Sanatçılar
▼
Sanatçılar
▼
Sanat Tarihi
▼
Akımlar
▼
Sanat Alanları
▼
Mimarlık
▼
Müzik
▼
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder