Bâb
|
Kapı.
|
Babil
Sanatı (Eski)
|
|
Babil
Sanatı (Yeni)
|
|
Baca kaşı
|
Köy evlerinde ocakların duvarlardan olan çıkıntısı
üzerinde bulunan ve rafa benzeyen bölüm. Buraya şişe, lamba v.b. gibi eşyalar
konur.
|
Bağa
|
Saçaklardaki asma
olukları tutmak için kullanılan demir çengeller ve ahşap oluklarda yelkovan
tahtalarını kirişe bağlayan oluklara verilen ad. Oluk bağası, kanca başı,
bilezik.
|
Bağdadi
|
Eskiden bizde evlerin duvarları, kalın kalasların arası
aralıksız olarak ince çıtalarla kapatılır üzerine sıva sürülerek yapılırdı.
Bu usul hem evin sıcak olmasını sağlar hem de rutubeti önlerdi. A.T.
Ahşap karkas yapılarda ana taşıyıcıların sık aralıklı
yatay çıtalarla kaplanarak bu yüzeyin kıtıklı bir harçla sıvanması biçiminde
uygulanan yapım tekniği. Bağdadi çıtaları genellikle 1 cm kalınlığında, 2-3
cm genişliğinde olur. Bu tekniğin örnekleriyle hem Batı'da, hem de Türkiye'de
sık sık karşılaşılır. Özellikle eski İstanbul evlerinde iç duvar yüzeyleri
her zaman bağdadi tekniğiyle sıvanmıştır. Batı'da ise bağdadi, ahşap karkas
yapıların duvarlarından başka, kat döşemesi ahşap taşıyıcılı olan kagir
yapıların tavanlarında da kullanılmıştır. Bu ikinci kullanım biçimine
Türkiye'de çok daha seyrek rastlanır. İklim koşullarına ve darbelere
dayanıksızlığı nedeniyle bağdadi, dış yüzey kaplaması olarak hemen hemen hiç
uygulanmamıştır. Bağdadi sözcüğünün kökeni belirsizdir. Eski Türkçedeki
"bağdamak" eyleminden Farsça kurallara uygun bir sıfat olarak
türetildiği düşünülebilirse de, bunu doğrulayacak hiçbir veri yoktur. A.B.
|
Bağlı
|
Eski saray, konak ve şatolarda hizmetçilerin oturmaları
için esas binadan ayrı olarak yapılan binalara denirdi.
|
Bağırıcı
renkler
|
Resim sanatında insanın gözünü rahatsız eden fazla sert ve
çiğ renklere denir. Bir renk, tablo içinde tonalite bakımından yerini
bulmazsa rahatsız edici bir nitelik kazanır.
|
Bağlantı
taşları
|
Bir duvarın bir tarafına, sonradan ilavesi düşünülen
ikinci bir duvarın bağlanmasını sağlayacak, dişli gibi bırakılmış tuğlalara
denir.
|
Bağlayıcı sistem
(Alm. Gebundenes System, guodratischer Schematismus):
|
Roman kilisesi planında, bazilika ile çapraz geminin
kesiştiği transept karesinin, kor, orta-gemi ve haç-tonozlar düzeninde, ölçü
birimi olarak kullanılmasına denir. Yan-gemilerde, ölçü birimi olan kare ya
da dikdörtgenin boyutlarının yarısı alınır.
|
Bağlayıcı tuşlar (Fr, rappel de ton):
|
Aynı rengin tonlarındaki tuşların resim yüzeyinde
dolaşması.
|
Bahçe sanatı
|
İki türlü bahçe düzeni bugüne kadar görülmüştür. 1 —
Düzenli, sağlam bir geometrik tertip içinde biçimlendirilmiş bahçe anlayışı.
2 — Serbest doğa görüşüne uygun olarak düzenlenen bahçe tipi, Eski Mısır ve
Yunan bahçeleri düzenli, geometrik ve simetrik anlayışta idi. Barok Avrupa
sanatı saray bahçelerini ayni geometrik ve simetrik düzende yapmıştı.
Pompei’de Roma evinin peristili içinde heykellerle süslü bahçeler görülüyor.
Arapların bahçe anlayışı akan su ve havuz esprisi üzerine kurulmuş olup keyif
için yaratılmış olan bir atmosfere dayanır. Elhamra sarayındaki Generalife
bunun güzel bir örneğidir. Çin bahçeleri simetrik düzenli anlayışa dayanmaz.
Çinli, bahçe manzarasını ön plana alır. Ağaç grupları, pavyonlar, köprüler
akan su ve tabii gibi olan göller Çin bahçe sanatının öğeleridir. Bizde bahçe
mimarisinin gelişimi üzerine yazılmış bir kaynak görülmemekle beraber,
hendesi bir bahçe sistemi de yoktur. Genel olarak meyve ağaçları ve çiçek
yanyana bizim loş avlulu Türk evlerinin yeşil ve sakin atmosferini yaratmaktadır.
Eski bahçe mimarimiz Barok Avrupa sanatının ülkemize girişinden sonra yok
olmuştur.
|
Bakanal (Fr. Bacchanale):
|
Eski Yunanın şarap tanrısı, olan Bakus’un bayramına
verilen isimdir. Bu bayramlara ait sahneler ilk olarak 14. y.y. İtalyan
ressamları tarafından ele alınmış ve sonra Velasquez, Rubens ve 19. y.y.
sanatçıları tarafından resimlerine konu yapılmıştır.
|
Bakış Açısı
|
'Bakış açısı' terimini üç farklı şekilde tanımlamak
mümkündür:
1) Sanatçının bir konuyu resmetmek için baktığı varsayılan
nokta.
2) Bir sanat eserini algılama biçimi.
3) Bir konuya yaklaşım biçimi. N.K.
|
Balahane
|
Bazen, medreselerin üst kısmında, müderrisler için yapılan
odalara verilen ad.
|
Balbal
|
Hunların mezarlar etrafına diktikleri taşlara denir.
|
Balçık
|
Göllerin ve
bataklıkların dibinde yumuşak, işlenmeğe müsait bir çamurdur. Balçık kap
kacak, heykel ve kireç yapımında kullanılır.
|
Baldaken (Fr. baldaquin; Alm. Baldachin):
|
Avrupa krallarının tahtları üzerindeki kıymetli kumaş ve
tahta oymalı süslerle yapılmış olan görkemli tavanlı cibinliğe benzeyen
tepelik.A.T.
Mimarlıkta bir altar ya da mezarın üzerini örten,
kolonlarla taşınan, mekânı sınırlayan duvarlardan bağımsız, sundurma biçimli
örtü. İspanyolcada bir altar ya da kapının üzerine gölgelik olarak asılan ve
Bağdat'tan ithal edilen özenli brokar işlemeli örtülere verilen baldaquin
adından türeyen baldaken sözcüğü, daha sonraları bir altar üzerinde yer alan,
yapıdan bağımsız tavanları tanımlar olmuştur. A.B.
|
Balkon
|
Bir binanın zemin katı üstünde bina bedeninden dışarı
çıkıntılı açık havaya kapalı olmayan yer. Eğer balkonun etrafı ve üstü kapalı
olursa buna cumba denir.
|
Balmumu
|
Resim boyalarından yağlıboyanın imalinde özellikle b.
kullanılır. Yağlı boyanın yapılma sına yarayan keten ya da haşhaş yağınnı
içine % 2 oranında yoğa ısıtılarak karıştırılır.
|
Banal
|
Gerek içerik gerek biçim açısından özgün olmayan; kaba,
bayağı, sıradan ve anlamsız ürünleri tanımlamak için kullanılan terim. N.K.
|
Barbar Sanatı
|
'Barbar' terimi, Yunanlılar ve Romalılar
tarafından kendilerinden olmayanlar için kullandıkları genel bir kavramdı ve
genellikle dışarıda olan, biz olmayan anlamını taşımaktaydı. Yunanlılar ve
Romalılar kendi kültürlerinden olmayan, yabancı gördükleri toplulukların
sanatı için de 'barbar sanatı' terimini kullandılar. N.K.
|
Baptisterium
|
Hıristiyanlık dininde
çocukların vaftiz edildiği kilise, vaftizhane.
|
Baraka
|
Türkçe bark =
barınacak yer anlamına gelir. Barakanın buradan alınmış olduğu sanılmaktadır.
|
Barbakan
|
Kalelerin duvarlarında düşmana ok atmak
için açılmış dar pencere deliklerine verilen isimdir
|
Barbata
|
Kalelerde duvarların üstünde, mazgallar ve
mazgal siperlerinin bulunduğu, bir dişli gibi gözüken duvarlar
|
Barbane
|
Eskiden postacıların ve
kervanların konak yerlerinde, eşya muhafazasına yarayan ve mahzenleri bulunan
binaya denirdi.
|
Barbizon Okulu
|
İngiliz sanatçı John Constable'dan esinlenerek kır
resimleri yapmaya başlayan ve o güne kadar hakim olan insan figürü resmetme
geleneğini kıran bir grup Fransız sanatçıyı tanımlamak için kullanılan terim. Théodore Rousseau, Georges Michel
ve Jean-Francois gibi sanatçılar
akademik gelenekten kopup, Fransa kırlarını realist bir şekilde betimlemeye
başladılar. Bu sanatçılar, Batı manzara resminin temelini attılar. Birçok
resmin konusu Fontainebleau Ormanı idi. Bir diğer popüler konu ise
köylülerdi. Corot, J.-B. Camille
(1796-1875) Daubigny, Charles-F.
(1817-1887) Dupré, Julien
(1851-1910) Fiers, Camile
(1802-1868) Hunt, William M. (1824-1879)
Martin, H.Dodge (1836-1897) Michel, George (1763-1848) Millet, J.-François (1814-1875) Rousseau, T. (1812-1867) Troyon, Constant (1810-1865) Veyrassat, Jules J. (1808-1893)
N.K.
|
Bark
|
Barınacak yer anlamına gelir. Ev bark deyimi de buradan
gelmiş olmalıdır.
|
Barok
|
|
Baru kalkanı
|
Barbatalarda kale mazgallarının
her iki tarafında bulunan adam boyundaki siper. Yani barbata dişlilerinden
her biri.
|
Baskı resim
|
Güzel sanatlar
alanındaki baskı resimler grafik teknikleri içinde yer alır. Bu alandaki
baskı çeşitleri, serigrafi (ipek baskı) litografi baskısı, gravür baskısı,
linol baskı ve tahta baskılardır. ( grafik).
|
Basic design (Alm. moderne Formgebung, İng. Basic
design):
|
Çizgi, nokta hacim, yüzey ve
renk olarak malzemelerin bünyesine uygun Kompozisyonel araştırma, yaratıcı,
biçimlendirici çalışma. Malzemelerin imkânlarını araştırarak yapılabilecek
sonsuz biçimlendirme ve düzen çalışmaları. Bu sözcük ilk kez Bauhaus
okulundaki öğretmenlerin araştırmalarında doğmuştur. Bugün, Batıda ve
ülkemizde mimarların ve diğer sanatçıların yetişmesinde çok önem verilen bir
ders olmaktadır.
|
Baş kemer (Fr.
archivolte; İng. archivolte; Alm. Bogeneinfassung, Bogenlöufe, Bogenleiste):
|
Bir kemeri
çerçeveleyen silme. Bütün silme ve süsleriyle beraber bir portalin kemeri.
Bir portalin kemerini meydana getiren, merkezleri bir içiçe kemerlerin heyeti
umumiyesi. Taç kemer.
|
Batik
|
Asya’dan Avrupa’ya geçmiş bir
kumaş baskısı tekniğidir. Türkistan’da, Hindistan’da, java ve Malezya’da bu
teknik yaygındır. İlk kez Avrupa’ya getiren Hollandalı Thornprikker olmuştur.
Batik’in yapılışı şöyledir: bir bez üzerine istenilen motif çizilir. İlk
boyanacak kısımlar boş bırakılarak boyanmayacak kısımlar baştan aşağı
eritilmiş balmumu ile kapatılır. Sonra bez, kumaş boyası içine batırılır.
Bez, boyayı aldıktan sonra çıkarılır ve kurutulur. Terpentin içine
batırılarak bezin üzerindeki balmumu çıkarılır. İkinci kez, bezin nereleri
boyanmak istenirse o kısımlar açık bırakılarak diğer kısımlar balmumu ile
kapatılır ve boyaya batırılır. Sonra gene terpentin için de balmumlu kısımlar
eritilir. Çeşitli renkleri üstüste getirerek daima yeni desenlerin çıkmasını
mümkün kılan batik Doğunun bulduğu güzel tekniklerden biridir.
|
Bazalt (Fr. basalte; İng. basalt; Alm. Basalt):
|
Siyaha yakın kurşuni renkte,
volkanik sert bir taş cinsi. Mihenk taşı.
|
Bazilika (Lat.
basilica; Fr. basiligue; İng. basilic; Alm. Basilika):
|
İçi, iki sıra sütunla, ortadaki
daha geniş ve yüksek olmak üzere üç sahına bölünmüş dikdörtgen biçimindeki
ilk Hıristiyan kiliselerine denir. Bazilika sözcüğü, Atina Pazarında Archon
Basileus’un makamından gelir. Romada dikdörtgen biçiminde, sonunda mihrap
gibi bir çıkıntısı olan mahkeme salonlarına denirdi. Bütün bazilika’lar
uzunlamasına, birlik ifade eden bir salon ve iki yanda yan sahınları ve
salonun sonunda da apsisi olan yarım çember biçiminde bir tribuna bulunur.
Hıristiyanlık bazilika’yı Romalılardan cemaatin toplantı binası olarak
benimsedi. Hıristiyan bazilika’sı zamanla gelişti. Yan sahınlardan yüksek bir
Orta sahın bunun iki yanında birer yan sahın yer alırlar. Orta sahının içine
ışık, yan sahınların üzerindeki duvarlar da açılan pencerelerden gelir. Orta
sahının sonunda apsis yer alır. Sonradan apsisin önünde, bütün bazilika’yi
kesen ve ona bir istavroz biçimi veren çapraz bir salon yer alır (Transept).
B. Roman ve Gotikte esaslı, mekân değişikliklerine uğrar. ( Roman sanatı,
Gotik).
|
Bazuyı der
|
Kapı sövesi.
|
Bedesten
|
Üstü kapalı çarşı. Bezciler çarşısı anlamına gelen
|
Beğeni
|
'Beğeni' terimini iki şekilde tanımlamak mümkündür:
1) İletişim sürecinde, alınan mesajdan hoşlanma ve mesajın
olumlanması ve talep edilmesi durumu.
2) Güzelliğin insanda yarattığı öznel duygu. Sanat
eserlerini, duyum ve deney yoluyla yargılama; iyi ve güzel yönlerle eksiklik
ya da hataları ayırt edebilme yetisi. Kişisel bir tercih ya da hoşlanma.
• "Beğeni ressamın ölümüdüré, Walter Sickert.
• "Beğeni öyle korkunç bir şeydir ki; o yaratıcılığın
en büyük düşmanıdıré, Pablo Picasso. N.K.
|
Beki kulesi
|
Orta çağlarda Avrupa’da kalelerden düşmanı uzaktan görmek
için yapılan gözcü kulelerine denir.
|
Belgi
|
Eskiden dükkânların kapılarının üstüne o dükkanın alâmeti
olarak demirden işlenmiş hayvan şekillerinde alemeti farikaları, nişanları
asılırdı.
|
Belirti
|
Göstergenin gösterilen ile bir
neden-sonuç ilişkisi kurduğu gösterge çeşidi. Doğal, istem dışı ya da amacı
olmayan bir olgu olan belirti, dış gerçeklikle bir bitişiklik ilişkisi kurar.
Bu ilişki, belirtiyle işaret ettiği olay arasındaki bağlantı, insanlar
tarafından oluşturulmayan deneysel bir olgudur. Belirti, istem dışı, iletişim
amacı olmayan, ama mutlaka bir anlamı olan doğal bir göstergedir ve ancak onu
yorumlamasını bilene bir şeyler anlatır. Belirtide gösteren ile gösterilen
arasındaki ilişki nedenlidir. Sararmış kuru yapraklar sonbaharın
belirtisidir. Ayak izleri, birinin oradan geçtiğinin/yürüdüğünün
belirtisidir. Hastalık semptomları, markalar ve damgalar en sık görülen
belirti örnekleridir. N.K.
|
Bengü
|
Anıt, abide anlamınadır. Osmanlıcada anıt demektir.
|
Benna
|
Kagir inşaat ustası, mimar.
|
Bereket boynuzu (Lat. cornu copiae; Fr. corne d’abondance;
İng. horn of plenty; Alm. Frucht horn; Arap. Karnu’l-bereke, kar nul’-hısb):
|
İçinden çiçek ve yemişler taşan sulh ve bolluğun sembolü
boynuz motifi.
|
Beşik kemer
|
Yarım çember biçiminde kemer ( kemer).
|
Beşik tonoz
|
( tonoz).
|
Beti (Fr.
figure):
|
Resim ve heykel sanatlarında
insan ve hayvan biçimlerine denir, Eski Türkçede yüz ve biçim anlamınadır.
|
Beti taşı (Fr. Stél)
|
Kitabe taşı
|
Betonarme (Fr. Beton
|
). Joseph Monnier adında bir
Fransızın bulduğu betonarmeyi olarak Auguste Perse adında bir Fransız 1905
yılında inşaata uygulamıştır.
|
Beyaz boya
|
Resim sanatında kullanılan
beyaz boya çeşitleri; kurşun beyaz ile çinko beyazıdır. Kurşun beyazı çok
zehirli bir maddedir. Yağlı boya olarak mükemmel sonuçlar alınabilir. Her
boya ile karıştırılmaz. Örneğin içinde kükürt bulunan boyalarla kurşun
üstübeci karıştırılmaz. Goronce’ın rengini tamamen soldurur. Rouge de Saturne
üzerine de etkisi kötüdür. Kadmiyum sarısı, outremer ile karışımları da fena
sonuç verir. Blanc de zinc denilen çinko üstübecinin ise hiçbir zararlı
etkisi yoktur. Sulu boya yapımında da çinko beyaz, kullanılır.
|
Beyt (İng. bayt; Alm. Bit; Arap. bayt):
|
Ev, daire, oda.
|
Bezeme—süsleme
(Fr. ornement; İng. ornament; Alm. Ornament, Verzierung):
|
Lat. den gelir. Bezeme ile
dekorasyon karıştırılmamalıdır. Dekorasyonda bütün süsleme alanları
kastedilir. Bezeme ise sistem halinde tekrarlanan süsleme motifidir. Her
ülkedeki üslup devirlerinin ayrı bir bezeme buluşu vardır. Bezeme’de
geometrik olarak hayvan ve bitki gibi doğa unsurları üsluplaştırılarak
tekrarlanan bir motif haline getirilir.
|
Bezir isi mürekkebi
|
Bezir yağı yakılarak meydana getirilen isten yapılan
mürekkep.
|
Bezir Verniği
|
Kaynatılmış keten yağına denir. Bir adı da Osmanlı beziri
|
Biblo (Fr.)
|
Porselenden yapılan küçük
heykel.
|
Biçim (Fr. forme):
|
Bir şeyin şekli anlamına gelir.
Tabloda biçim, o tablonun tümünün yapı bakımından kuruluşuna denir. Plastik
sanatlarda biçimin, derinliği olan bir anlamı vardır. Bir tablonun biçimi
dendiği zaman, tablonun konusu dışındaki muhtevası kastedilmektedir. Bu
bakımdan konu ile muhteva yani biçim ayrı ayrı hususlardır.
|
Biçimcilik/Formalizm
|
-Bağlamsal ya da içeriksel
nitelikleri değil de biçimi/formu vurgulayan bir estetik ve sanat eleştirisi
kuramı. Sanat eserinin sosyal, tarihsel ve içeriksel bağlantıları yerine
biçim üzerinde yoğunlaşır. Biçimciliğe göre sanatta en önemli olan şey,
sanatın ilkelerini kullanarak sanatın elemanlarını en etkili biçimde
düzenlemektir.
Biçimci kuram 'yapısalcılık' olarak da bilinir.
1960'lı ve 1970'li yıllarda biçimcilik, en güçlü eleştiri yaklaşımı olarak
kabul gördü ve sanatçılar da bu yaklaşıma dikkat ederek eser ürettiler,
Biçimci sanat kuramına göre; bir sanat eseri, sanatçısından, alıcısından ve
üretildiği tarihin toplumsal ve kültürel koşullarından bağımsız, kendi başına
yeterli olan, kapalı, dilsel bir düzendir. Biçimci eleştiri, sosyo-politik
çözümlemelerin aşırılığına tepki olarak ortaya çıkmış bir akımdır.
Biçimciler, sanatın bilgi aktarmak gibi bir görevinin olmadığına, bu tür
görevler sanatın değerinden kaybettirdiğine inanırlar. Sanat eserinin kendi
içinde 'organik bir birliği’ olduğunu savunan biçimcilik, bir yapıtın
değerlendirilmesinde renk, çizgi ve kompozisyon gibi biçimsel değerlerini
birinci planda tutar. Daha çok görsel sanatlara yönelen biçimcilik soyut
sanatın gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Geometricilik, kübizm,
konstrüktivizm gibi 20. yüzyılın sanat akımları, malzemeden, yani maddeden ve
onun biçiminden ayrılmayan, soyut birtakım biçim ve niteliklerle uğraşan
akımlardır. Bu sanat türlerinde akıl kadar sezgi de büyük rol oynar.
Sanatçının, oran ve bağlantılarla ilgili olarak kendi iç uyum duyusunun ve
sezgisinin, kütle, kontur, renk ve tonlar gibi somut, maddesel öğelerle
anlatımı dışında hiçbir dış amaca yönelme yoktur. Saf, bir anlamda hiç
işlevsel olmayan soyut resim ve heykel gibi saf ve salt biçimlerle uğraşır.
Biçimci kuramın temsilcileri ise Clive Bell ve Roger Fry gibi kuramcılardır.
Onlara göre sanatın özü, sanatın kendisi dışında bir şeyle olan ilişkisinde
değil, bizzat kendi öğeleri arasında kurulan düzendedir, sanat eserinin
yapısal özelliklerindedir. Onun için de çizgi, renk, düzlemler, her biri
nesneymiş gibi işlev görerek mecazi bir 'işaret', kavramsal ve soyut sanata
ulaşıp, sanatın kendinde kalınır. Ayrıca bkz. Rus biçimciliği. N.K.
|
Biennal
|
Terimin Türkçe karşılığı 'iki
yılda bir'dir. Sanat alanında ise iki yılda bir düzenlenen dünyanın en büyük
uluslararası avangard sanat sergisini tanımlamak için kullanılmaktadır. Bu
sergi uluslararası bir panel ile değerlendirilir. İlk Biennal, Venedik'te
1895 yılında düzenlendi. Bu sergide 16 ayrı ülkeden sanatçıların çalışmaları
sergilendi. Daha sonra birçok ülke kendi 'biennal'ini düzenlemeye başladı:
Paris Biennali, Tahran Biennali, Tokyo Biennali. Türkiye kendi biennalini
1987 yılından beri İstanbul'da düzenlemektedir. N.K.
|
Biklinum (Fr. biclinium):
|
Eski Romalılarda iki kişinin
yemek yemesi için uzanarak oturulan bir çeşit kerevet, kanepe.
|
Bilezik (Fr. anneou de colonne, annelet; İng. ring;
Alm. Ring):
|
Sütün gövdesi üzerine, sütünu
çepeçevre kuşatacak biçimde takılan, hafif çıkıntılı madeni halka. Çember,
kuşak.
|
Bimarhane
|
Hastane, dârüşşifa.
|
Bina emini
|
İnşaatlarda ödemelerin
yapılması, malzeme ve işçi sağlayarak inşaatın düzenli yürütülmesinden
sorumlu olan kişi.
|
Bindirme taşı
|
(Fr. tas de charge; İng. corbelling, spring;
Alm. Anfoenger): Kemerlerin başladığı yere konulan çıkıntılı yastık ya da
üzengi kısmı. Üzerine bir diğer mimari unsurun bineceği çıkıntılı kısım.
|
Binek taşı
|
Eskiden saray ve konakların
önünde ata binmeğe yarayan ve birkaç ayak merdivenle çıkılan, ata kolaylıkla
atlanacak yüksek yer.
|
Bingi
|
( pandantif).
|
Bitüm
|
Siyah renkte bir çeşit asfalt bayadır.
Bitümle yapılan boya şeffaf ve sepya rengine olur. Barok çağı ressamları b.
kullanmışlardır. Bitüm çok geç kurur ve bu bakımdan zamanla tuval yüzeyinde
akıntılar yapar. Artık kullanılmamaktadır.
|
Blokaj (Fr. blocage; Ing. rough, walling, rubble;
Alm. Füllsteine, Zwicksteine):
|
Bir duvarın harç ve kaba taşlarla örülmesi. Muntazam büyük
taşlarla kaplanmış duvarların iç kısmının harçla karışık olarak taşlarla
doldurulması.
|
Brikolaj
|
Fransızca önemsiz şey anlamına gelen 'bricole' teriminden
türeyen ve kolayca elde edilebilen şeylerden oluşturulan çalışma anlamında
kullanılan terim.N.K.
|
Bodrum
|
Yerle bir olan
zemin katının altında kalan kota denir.
|
Bohem
|
Yeteneklerini kullanacak
imkânları bulamamış, düzensiz, savruk yaşayan ressam, aktör, müzisyen vb.
entelektüelleri işaret etmek için kullanılan bir terim.
Bohem kavramının tarihteki
yansıması romantik dönemin bohemi, natüralist dönemin bohemi ve empresyonist
dönemin bohemi olmak üzere üç evrede gerçekleşti. 19. yüzyılda bohemlik
burjuva yaşamına karşı yapılan bir gösteriydi ve Fransa'da sınırları belli
olmayan bir olguydu. Empresyonist dönem, toplumdan çekilmiş olan ve
birbirinin tam tersi olan iki tür sanatçı tipi ortaya çıkardı. Bunlardan biri
bohemler, diğeri de Batı uygarlığından kaçıp uzak ülkelere sığınanlardı. Her
iki sanatçı tipi de kendilerini çoğunluğun anlayamadığı şekilde ifade
ettiler. Zorunlu oldukları için sefil bir hayat yaşamadılar. Çünkü bohemler,
genellikle üst sınıfa mensup ailelerin çocuklarından, sanatçılardan ve
öğrencilerden oluşmaktaydı. Burjuva olan ailelerinden farklı bir yaşam
sürdürmek; özgür ve cömertçe yaşayan insanlar olmak için toplumdan
ayrılmışlardı.N.K.
|
Bordür (Fr. bordure; Ing. border; Alm. Randleiste,
Rahmen; Arap. itar):
|
Kapı ve pencere gibi mimari
kısımların, panoların, halıların etrafını kuşatan, çerçeve mahiyetinde, süslü
ya da süssüz, düz ya da çıkıntılı, dar ve uzun parçalara denir. Kenarlık,
pervaz.
|
Boşluk korkusu (Lat. horror wacui; Fr. horreur de vide;
İng. horror of the empty space; Alm. Sheu yor dem leeren Raum, Fülltrieb.
Arap. havfu’l-ferağ):
|
Tezyin edilecek bir yüzeyi boş
bırakmaktan korkarcasına doldurma.
|
Boya
|
Bünyesinde renk ihtiva eden
maddelere boya denir. B,’lar iki kısma ayrılır. 1. Boyayıcı boya’lar.
2. Başka bir maddeyi boyamayan
bizzat kendi kendine renk olarak kalan maddeler. Boyayıcı b.’lar kumaş
b.’ları, diğeri ise renkli cevherlerdir. Boyaycı b.’lardan resim boyaları ve
dekorasyon boyaları yapılmaz. Bu bakımdan resim b.’ları, maden oksitleri, renkli
taşlar ve bir de taklit b.’lar için kullanılan ve bünyesine boyayıcı b. olan
taşlardır. B.’ların ya
pıldıkları yapıştırıcı
maddelere göre b.’lar isimlerini alırlar. Örneğin: yağla karıştırılıyorlarsa
yağlı b.. su ile karıştırılmışlarsa sulu, yumurta ile karıştırılmışlarsa
yumurtalı b.’lar, mumlu b.’lar vb. A.T.
Renk materyali. En çok bilinen
boya türleri şunlardır: Tempera, enkaustik, kuru boya, yağlıboya, suluboya,
guaj ve akriliktir. N.K.
|
Boya resim (Fr. peinture; İng. Painting; Alm.
Molerei):
|
Boya resim insanın doğaya ve
topluma karşı kendi davranışını aksettiren bir anlatım olanağıdır. Boya resim
tarih boyunca bir üslüp gelişimine de sebep olmuştur. Arkaik, klasik, barok
anlatım,, çeşitli ülke sanatlarının bünyesinde görülmektedir. 8. 19 y.y.’ın sonuna
kadar doğa görünüşleri ile ilgilendiği halde, 20. y.y.’ın ilk yarısından
itibaren soyut anlatıma yönelmiştir. Ayrıca doğu ülkelerinde boya resim
satıhta ve hacımdan yoksun bir anlatıma, yan yana figürlerin düzenlenmesine
(juxtapos) önem verdiği halde. Batıda Avrupa, figürlerin bir bakış noktasına
göre düzenlenmesine ve bilimsel perspektife göre kompozisyonuna önem
vermiştir. Ayrıca boya ile üstüste bir çalışma ve komposisyona (super posé)
Batı resmi değer vermiştir. 20. y.y.’a kadar valör resmine önem vermiş olan
Batı, çağımızda renk anlatımına yönelmiş ve resmi satıhlaşmıştır. boya resim,
Batı dünyasında figür kompozisyonunun, peyzajın, natürmortun, tarihi
konuların boya ile işlendiğini görüyoruz. Zamanımızda ise boya resim’de
boyanın görüntüleri değerlendirilmek istenmiştir.
|
Bölüm (Alm.
joch; Fr. Travée)
|
1- Roman ya da Gotik kiliselerde haç ya da kaburgalı
haç-tonozla örtülü her oylum parçası. 2- Karşılıklı iki kemer arasında yer
alan üstü örtülü bölüm.
|
Buhurdan
|
Camilerde ve evlerde güzel kokular vermek için içinde ateş
yakılan süslü kaplara denir.
|
Bulunmuş Nesne
|
Sanatçı tarafından hiçbir
şekilde değiştirilmeden seçilmiş, elde edilmiş ve sergilenmiş; gerçekte sanat
eseri için tasarlanmamış nesne. Bulunmuş nesne, kolaj resimde ve heykelde kullanılan,
ağaç dalı, deniz kabuğu gibi doğal nesneler için kullanıldığı gibi bir resmin
ya da heykelin estetik değeri ya da kendi içsel değeri için
seçilmiş/kullanılmış insan yapımı nesneleri tanımlamak için de kullanılır.
N.K.
|
Burç (Fr. tour, tour de défanse, İng. tower,
defence tower; Alm. Verteidigunsturm):
|
Kalelerde bulunan yüksek
savunma kuleleri.
|
Bursa üslubu
|
Osmanlılarda (1335 — 1501’e
kadar) Bursa İznik’teki eserlerin üslubuna denir. Bursa üslubu ’nda camiler ya çok kubbeli ya da bir kare
prisma ve üstünde bir kubbe vardır. B’.nda avlu teşekkül etmemiştir. Cami
içinde şadırvan yerini alır. Minare cami bedeninden ayrı bir yer işgal eder.
Ayrıca cemaati bir bütün olarak kavrayan klasik Osmanlı mimarisinin esas
kubbe ve onun etrafındaki diğer küçük kubbe piramidal bir düzende yerlerini
almamışlardır. Bursa Üslubu İstanbul’daki Beyazıd Camii’nin yapımına kadar
devam eder.
|
Buzul Çağı Sanatı
|
|
Büst
|
Başı ve göğsün üst
kısmını içine atan insan heykeli,
|
Sözlük
▼
Sanatçılar
▼
Sanatçılar
▼
Sanat Tarihi
▼
Akımlar
▼
Sanat Alanları
▼
Mimarlık
▼
Müzik
▼
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder