Cadavre Exquis/ Exquisite
Corpse
|
Terimi 'süper kadavra' anlamına gelen Fransızca bir terimdir.
'Cadavre exquis', sürrealist sanatçılar arasında imgelerin ve kelimelerin
kullanıldığı, rastlantıya dayanan bir çeşit kolektif kolaj tekniğidir. Bir
kâğıt tabakasına oyuncuların her biri bir şeyler çizer ve çizdiği yeri
katlayarak gizler ve diğer oyuncuya katkı yapması için verir. Bütün oyuncular
katkılarını birbirlerinin çizimlerinin ne olduğunu bilmeksizin yaparlar.
Oyuna katılan herkes kağıda bir şeyler çizdikten sonra ortaya çıkan ürün bir
'cadavre exquis'ur. Bu oyun çocuklar arasında oynanan 'kim, nerede, kiminle,
ne yapıyor?' oyuna benzemektedir.
'Cadavre
exquis' tekniği ilk olarak şiir yazmak için; ardından da resim yapmak için kullanıldı.
'Cadavre exquis' tekniğini resim alanında ilk uygulayan sanatçıların başında
Yves Tanguy (1900-1955), Joan Miro (1893-1983), Man Ray (1890-1977)
gelmektedir. Bu teknik birkaç kişi tarafından oynanan eski bir salon oyununa
dayanmaktadır. Bu oyunda, bir tabaka kâğıt üzerine herkes bir şeyler yazmakta
ve kağıdı yanındakine geçirmeden önce, yazdığı onun tarafından okunmasın diye
katlamaktaydı. Teknik, adını da 1925 yılında, 54 Rue du Chateau'da,
sürrealistlerin bu şekilde oynadıkları bir oyun sonucunda ortaya çıkan
cümlenin ilk iki kelimesinden aldı: "Le cadavre exquis boira le vin
nouveau" (süper kadavra taze şarap içecek). N.K.
|
Caisson
|
( tavan teknesi).
|
Camera Lucida
|
Camera lucida'nın Türkçe karşılığı
'ışıklı oda'dır. Prizma ve aynalardan oluşan ve ışık geçirmez bir projektöre
benzeyen camera lucida, bir objenin imgesini düz resim yüzeyine yansıtarak
kopyasını çıkartmaya yarayan bir alettir. Camera lucida, 17. yüzyılda icat
edilmesine rağmen kullanımı 19. yüzyılda yaygınlaştı. Süreç içinde camera lucidanin
yerini camera obscura aldı. Camera lucidayı kullanan ressamlardan biri
Jean-Auguste-Dominique Ingres'dır. N.K.
|
Camera Obscura
|
Günümüz kameraların ilk hali olan camera obscura,
'camera lucida'nın tam tersi olarak 'karanlık oda' anlamına gelmektedir. En
basit biçimiyle karanlık bir bölme ve küçük bir delikten oluşan 'camera
obscura'da, delikten geçen ışınlar perde üzerine gerçek objenin tersine
çevrilmiş imgesini aktarır. N.K.
|
Cam Heykelciliği/Cam Sanatı
|
Cam ilk defa İÖ 1500'lü yıllarda Mezopotamya'da
kullanılmıştır. Cam, kimi dönemlerde önemsiz bir materyal olarak görülmesine
rağmen, özellikle Helenistik dönem ile Ortaçağ Avrupa'sı ve İslam dünyasında
zanaatçılar camı çeşitli değerli eşyalar yapmak için kullandılar. Modern
dönemde cam, Art Nouveau ile birlikte yeniden önem kazandı ve dekorasyonun
önemli bir parçası haline geldi. Art Nouveau yanında 1962 yılında kurulan Cam
Hareketi Atölyesi, yeni bir sanat formu olarak, cam heykelin tanınmasına
liderlik ederek bireysel cam üreticilerini cesaretlendirdi. Çağdaş
sanatçılardan Jeff Koons, camı bir heykel materyali olarak kullanan
sanatçıların başında gelmektedir. N.K.
|
Cam Göbeği
|
Camın kesildiği zaman kenarında görülen parlak
turkuaza benzeyen yeşil.
|
Cami
|
Müslümanların ibadet
için içinde toplandıkları bina. Cami’nin küçüğüne mescit denir. Eğer
toplanılan yer üstü açıksa namazgâh denir. İlk cami Peygamberimiz tarafından
Medine civarında yaptırılmıştır. Fakat camilere ilk mimari örnek Kahire’deki
Amr camii olmuştur. Bu cami tipi, Mısır’dan başka Suriye, Irak ve İran’da da örnek olmuştur.
Türklerde cami tipi başka bir kompozisyonda gelişmiştir. Araplarda çok
kubbeli, yüzlerce sütunun cemaati ayırdığı ve cemaati bir kitle halinde göstermeyen
bir kompozisyondadır. Tavanın sütunlar üzerinde tutulması kubbelerin en çok
6-7 m. yükseklikte olmasına sebep olmuştur. Bizim Konya'daki Selçuk
camilerinin tavan yüksekliklerinin çok olmamasının sebebi budur.
Bizde cami bir kare prizma ve üzerinde bir yarım küre kubbeden gelişmiştir. Bursa mimarisinde değişik yerlerden toplanan mimarlık öğelerinin, mıntaka özelliklerine dayanan cami kompozisyonları, önce kare-prizma ve kubbe ile önündeki son cemaat yerinden meydana gelmiştir. Bursa camileri, klasik Osmanlı mimarlığındaki avluya sahip olmamıştır. İlk kez Selçuk'ta İsa Bey Camii'nde revaklı avlunun, son cemaat yerinin önüne getirildiğini görüyoruz. Bu tip, yani son cemaat yeri ile önü ortasındaki şadırvanın bir avlu ile çevrilmesi, ilk Osmanlı klasik mimarlık yapıtlarında gelenek olmuştur. Bu yeni bir kompozisyondur ve sonraki camilerimizin esas formunu teşkil edecektir. Bu tip cami kompozisyonundan, revaklı avlu formu ülkemize barok etkisi girdikten sonra, kalkmıştır. Osmanlı klasik mimarisinde esas kubbe etrafında yarım ve küçük kubbeler ile piramidal bir düzen kurulmuştur. Sinan esas kubbe, yarım kubbeler ve küçük kubbelerle daima yeni kompozisyon örnekleri vermiştir. |
Cami Mimarisi
|
İslam mimarîsinin en önemli yapı türü olan cami,
dönemlere ve yerel özelliklere göre bazı farklılıklar gösterse de, bir
ibadethane olarak işlevine uygun bir tarzda biçimlenmiştir. Büyük bir cami,
genel olarak kendisini konut alanlarından ayıran, bir dış avluya (harim)
sahiptir. Dış avluyu çevreleyen taş duvarlarda madenî şebekeli pencereler
bulunur. Dış avluyu kuzey duvarının tam ortasında, doğu ve batı duvarlarında
iç avlunun yan kapılarından geçen eksen üzerinde açılmış büyük kapılarla girilir.
Genellikle kare veya kareye yakın dikdörtgen biçimindeki iç avlu (harem)
kıble yönünde camiye bitişiktir. Dört yandan kubbeli revaklarla çevrilen iç
avlunun ortasında bir şadırvan yer alır. İç avlunun kuzey duvarının ortasında
taçkapı veya cümle kapısı denilen ana giriş yer alır, doğu ve batı
duvarlarında da koltuk kapı denilen kapılar vardır. İç avlunun camiye bitişik
olan revakı son cemaat yeri olarak adlandırılır. Tabanı avlu düzeyinden biraz
yüksekte olan son cemaat yeri, namaza vaktinde yetişemeyenlere veya
kalabalıktan içeri giremeyenlere ayrılmıştır. Büyük camilerde son cemaat
yerinin kıble duvarında, sağlı sollu iki küçük mihrap bulunur. Bu mihrapların
üstünde «mükebbire» denilen birer cumba vardır. Asıl ibadet mekânına (şahın)
açılan cümle kapısı (taç-kapı), özenli bir işçilikle işlenmiş bir nişin içine
yerleştirilmiştir. Caminin yazıtı da bu girişin üstünde yer alır.
Caminin namaz kılınan kapalı hacminin daha geniş
olan orta kısmına ana veya orta şahın, yanlardaki bazen daha yüksek tutulan
alanlara yan şahın veya sofa denir. Orta şahın kubbe veya düz çatıyla, yan
sahınlar tonoz veya yarım kubbelerle örtülüdür. Cami kütlesi Mekke'deki
Kabe'ye (kıble) göre biçimlendirilmiş ve bu yöne bakan duvarı kıble duvarı
diye adlandırılmıştır. Kıble duvarının ortasında, toplu namazı kıldıran imama
ayrılmış mihrap nişi yer alır. Mihrap, niteliği gereği, caminin en işlenmiş
bölümüdür. Cami tabanına göre biraz yükseltilmiş olan mihrap önündeki alana
«mihrap sekisi» denir. Mihrabın sağ yanında «minber» yer alır. Minber, hutbe
okumak veya topluluğa hitap etmek için merdivenle çıkılan, özenli bir işçilikle
ahşaptan veya mermerden yapılmış bir kürsüdür. Birkaç basamakla çıkılan vaaz
kürsüsüyse mihrabın solundadır.
Cami mimarîsinin önemli bir parçası da müezzinin
ezan okumasına ayrılmış minaredir. İslam dünyasının çeşidi bölgelerinde
değişik biçimler alan minare, Osmanlı camilerinde genellikle caminin sağ
ta-rafındadır. İki veya daha çok minare selatin camilerine mahsustur.
Hanedana mensup olmayan kişilerin yaptırdığı camilerde birden fazla minare
bulunmaması titizlikle uyulan bir kuraldır. Axis
|
Cam işleri
|
( vitray,
cam mozaik.).
|
Cam mozaik
|
Yerde kullanılan renkli taş mozaik yerine, cam
parçalarının kullanılması ilk olarak İtalya’da görülüyor. (M.Ö. 4. y.y.).
Yapılışı: Düz bir kireç sıva üzerine, cam mozaikin kalınlığı kadar alçı bir
sıva yapılır. Alçı üzerine desen çizilir. Çizgiler kalmak üzere alçı
tabakası, kireç sıvaya kadar kazınır. Ve alçı şifanın çıkarılan yerlerine
kireçli ince kumlu bir sıva sürülür ve harç taze iken cam mozaikler
yerleştirilir.
|
Canlı model
|
Eski çağlardan bu yana insan vücudunun, resim ve
heykel eserleri için bir konu olduğunu ve bunun incelendiğini biliyoruz. Eski
Yunanda, Rönesans’ta, Barokta kadın ve erkek vücutları ressam ve heykelciler
önünde model olmuştur. Fransız Jacques Louis Davìd'in kurduğu ilk akademiden
itibaren biz akademilerde canlı model'in bir eğitim öğesi olduğunu da
görüyoruz. Eski Yunan ve ve Rönesansta c.'in yeri büyüktü.
|
Caravaggioculuk
|
XVI. yy’ın başlarından itibaren İtalya’da
egemenliğini sürdüren maniera Caravaggio’nun Cavalier d’Arpino’nun (Giuseppe
Cesari) yanına girdiği sırada Roma’da gücünü yitirmek üzereydi. Becerikliliğe
yoğun bir zariflik ve virtüözlük arayışının da eklendiği üslup veya maniera,
bir Avrupa estetiği haline gelmişti. İspanya’da El Greco, Fransa’da ikinci
Fontainebleau Okulu, Flandre’lı ressamlar, Prag çevresi, XVI. yy’ın son yirmi
yılı içinde doruk noktasına ulaştırılan ve hemen ardından da esinden yoksun
kalan bir maniyerizm sundular. İşte bu bağlamda Carracciler’in (1590’da
Incamminati Akademisi’nin kurucuları; kuruluşta doğanın taklit edilmesi,
ustalara ve Antikçağ’a dönüş göklere çıkarılır) öğrettikleri ve
Caravaggio’nun resim alanında yarattığı devrim, XVII. yy başlarında Avrupa’da
kültürlü sanatseverler tarafından kabul gördü; onların dünyası biçimlerin ve
düşüncelerin dışa açıldığı ve dolaşıma girdiği, Roma’nın da ressamların
zorunlu geçiş yeri olduğu bir dünyaydı. Caravaggio’nun ölümünden sonra ışık
kullanımının, anıtsal figürlerinin, sade repertuvarının ve telmih yüklü
ikonografisinin uzantılarına, Toscanalı Gentileschi ve Alman Elsheimer’in ön
planda olduğu Roma resminde rastlanan Carracciler’in en iyi öğrencisi olan
Guido Reni de, Caravaggio’dan çok şey öğrenmiştir.
Bununla birlikte Caravaggio’nun eserlerinin ilk
kopyaları asıl İspanya’da ve l593’e doğru dolaşmaya başladı, heykel izlenimi
veren bir kabartma tekniği ve ışık etkileri (Velasquez’in ustası Pacheco bunu
alıp kendi üslup ve öğretisine katmıştır) de ora ya asıl Bassano ve onun kır
havasını yansıtan gece görünümleri aracılığıyla girdi. Bütün XVII. yy
İspanyol resmi Caravaggioculuk’tan derinlemesine etkilendi; Caravaggioculuğun
plastik gücü ve destansı gerçekçiliği Ribers’de ve Zurbaran’da dahi
görülecekti. Axis
|
Cehennemlik (Lât. hypocaustum; Fr. hypocauste; Ing.
hypocaust; Alm. Hypokaust)
|
Eski Osmanlı hamamlarında hamamın döşeme
taşları altında, bina içinin ısınmasını temin etmesi için bırakılan
boşluklar. Buralardan ocağın dumanı ve sıcak havası geçerek binayı ısıtır.
Aynı teşkilât Roma hamamlarında görülür.
|
Celî (Fr. djeli; Arap celiy)
|
Yaygın anlamıyla, sülüsün kalem ve yazı
kurallarına uygun olarak bilhassa görünüş ve gösteriş ön plana alınarak
yazılan iri biçimlisi. Ayrıca küfî, muhakkak, reyhâni, tevki, nesih, divâni,
talik ve rık'a çeşitlerinin iri şekillerine de celi denmiştir.
|
Cephe (Fr. façade)
|
Bir binanın caddeye bakan yüzü. Binanın
yan¬larına yan cephe, arkasına cephe denir.
|
Cercle Et Carre
|
Daire ve Kare. 1929 yılında Paris'te içlerinde
Kandinsky'nin de yer aldığı sanatçıların kurduğu bir soyut resim grubunun
adı.N.K.
|
Cilalı Taş Çağı
|
|
Cinquecento
|
İtalyanca'da 1500'lü yılları, yani 'Yüksek
Rönesans Dönemi'ni anlatmak için kullanılan bir terim. Aslında bu terim,
İtalyanca 500 anlamına gelmektedir. Bu dönemde Leonardo da Vinci,
Michelangelo, Raphael, Titian, Dürer, Holbein gibi büyük ustalar ürün
vermiştir.N.K.
|
Cumba
|
Eski evlerde, bina zeminin üstündeki katlardan
bir odasının bina esas bedeninden sokağı dışarı doğru taşmış biçimine denir
Cumba’ların üstü örtülü, önü açık ya da kafeslidir.
|
Cümle kapısı
|
Cami, saray ve büyük binalarda büyük esas kapı (
portal).
|
Sözlük
▼
Sanatçılar
▼
Sanatçılar
▼
Sanat Tarihi
▼
Akımlar
▼
Sanat Alanları
▼
Mimarlık
▼
Müzik
▼
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder