Kaba perdah
|
Örülmüş duvar üzerine yapılan ilk sıvanın tesviyesi. İnce perdahtan
önce yapılan kabatesviye. Tahta bir mastar ile yapılır.
|
Kabara
|
Yanyana iki kemerin kavisleri
arasına süs anlamında konulan, taştan ya da madenden, yuvarlak, süslü
parçalara denir. Bilhassa büyük camilerde kabaralar görünür.
|
Kabartma (Fr. relief; İng.
relief; Alm. Relief-plastik; Arap. resm, nafir):
|
Rölyef İtal. “relievo” sözcüğünden gelmedir. Heykel sanatının bir
çeşididir. Bir yüzeyi alçaklı yüksekli değerlendirerek, bir biçimin ortaya
çıkarılmasıdır. Bir figürün çıkıntıları derin bir şekilde zemine bağlı olarak
çıkarılmışsa buna yüksek rölyef (Fr. hout-reliefl.) eğer çıkıntılar hafif bir
biçimde belirtilmişse alçak rölyef (Fr. bas relief) denir. Mezopotamya’da ve
Mısırda duvar resimleri içinde kazılarak derinliğine yapılanlar da vardır.
Mühürlerde bu tersine oyma bilhassa Mezopotamyoda negatif kesme (Alm.
Negativ-swhnitt) görülmektedir.
|
Kaburga
|
Kemerlerin kavsini, taşıyıcı bir şekilde temin eden yuvarlak kesitli
silmelerdir. Çapraz kubbe ve tonozların da kaburgaları, kubbenin ağırlığını
taşıyıcı öğeler olup bunların araları taş ya da tuğla ile doldurulur.
Kaburgalar silmeler halinde binanın filpayeleri ya da duvarlarından aşağı
doğru inerek kubbe ağırlığını zemine bağlarlar. Bilhassa Gotik mimaride bu
kaburgaları çok görmekteyiz. (kubbe)
|
Kaçış noktası (perspektif).
|
Firar noktası.
|
Kademe
|
Bir tek merdiven ayağına denir. Yani bir basamak düzlüğü ve dikey
kısımdan ibarettir.
|
Kademeli piramid
|
Piramidin ilk biçimi. Mastabalardan meydana gelir. Dört tarafından
merdiven biçiminde yukarıya doğru basamaklı piramit. Mısırda bunun
örneklerini görüyoruz. (mastaba).
|
Kadmiyum sarısı (Fr. jaune de
cadmium; Alm. Cadmiumgelb):
|
Krom sarısından daha koyudur. Işığa dayanıklıdır. Koyu tonları
kapatıcı özellik gösterir. Bakır oksidi (vert Véronese) renkleri ile
karışırsa kararır.
|
Kafes
|
pencere kafesi.
|
Kaide
|
Bir sütunun oturduğu alt
kısım.
|
Kakma (Fr. incrustation; Alm. lnkrustation, Intarsia):
|
Düz Bir zemini oyarak içine
oyulan yer kadar renkli parçalar yerleştirme tekniğine denir. Tahta ve
taş gibi maddelerle yapılan kakma Antikite ve Bizans sanatında çok görülür.
Bizde de sedef kakma işçiliği Osmanlılar zamanında çok yapılmıştır. Maden
üzerine yapılan altın ve gümüş kakmalar da yardır. Kakma İslâm ülkelerinde
çok itibar görmüştür.
|
Kalafatlamak
|
Yanyana olan tahtaların
arasını su geçirmeyecek biçimde macunlamak.
|
Kalas
|
Kalınlığı en az 5 cm. olan kalın tahtalara denir. Kesiti kare
olanlarına da batıl denir.
|
Kale
|
Düşmanın tecavüzüne engel olmak, asker ve halkın sığınmasına yarayan
harice karşı kapalı, kalın duvarlarla çevrili yapılar için kullanılır. Bir
kentin etrafını çeviren duvarlara da sur denir. Kalelerin inşaatları ait
oldukları çağın bütün bilgilerine uyularak yapılırdı. Bizde Mimar Sinan
zamanında kale inşaatlarında büyük başarı göstermiş mimarlara rastlıyoruz.
Kalelelerin için de bir içkale (— içkale) bulunurdu. İçinde askerin kalmasına
ait binaların bulunduğu kumandan kalelerine hisar denir. Kaleler de son
müdafaa yeri olan boşkule bulunurdu.
|
Kale bedeni
|
Kale duvarlarına denir. Yani barbata ve siperlerin altındaki -kalın
duvarlardır.
|
Kalem
|
Heykelci kalemi ya da çamur kalemi. Heykelcilerin çamurdan,
plöstilinden heykel yapmak için kullandıkları demir ya da tahtadan, değişik
biçimli aletler.
|
Kalem kamışı
|
Hattatların yazı yazmak için kullandıkları sert elyaflı bir çeşit
saz.
|
Kalemkar
|
Tavan ve duvarlara kabartma gibi görünen resimler
yapanlara verilen ad idi.
|
Kalfa
|
Mimarlara yardım eden ve onların planlarını ustalara uygulattıran
kimseye verilen addır.
|
Kalıp alma
|
Heykel sanatında kilden yapılmış olan bir eserin madeni ya da alçıdan
dökümü için negatif olarak onun kalıbını alma işidir. Buna dişi kalıp da
denir. Eğer yapılmış bir eserden birden fazla ise teksir kalıbı yapılır ki bu
çok parçalı olup aynı zamanda bu parçaları birleştiren ikinci bir kalıp da
esas teksir kalıbını içine alır. Kalıp alma işi eğer döküm, madenden
yapılacaksa kum ile alınır. Döküm alçıdan yapılacaksa alçı ile kalıp alınır.
|
Kaligrafi (Os. hüsnühat; Fr.
caligraphie):
|
Güzel el yazısı anlamınadır. Hattatların yazdıkları sanat yazılarına
denir.
|
Kalisiform (Fr. caliciforme;
İng. caliciform; Alm. Kel chahnlich):
|
Testi biçimi.
|
Kalkan
|
Beşik çatılı yapılarda
çatının üçgen biçimindeki dama değin uzanan duyarlı yüzü. Gotik yapılarda
kalkan çok yüksek olur. Ve bu cephe içinde birçok katlar yer alır. Pencereler
de kalkan üzerinde bulunur.
|
Kaltaban (löktaşı):
|
Silindir biçiminde taş. Toprak damlı evlerin üstündeki killi toprağı,
üzerinde yuvarlayarak iyice sıkışmasını ve damın akmasını önleyen taş.
Anadoludaki evlerin düz damlarında kaltabanlar görülür.
|
Kanarya sarısı (Fr. jaune
citronne):
|
Limon sarısı.
|
Kaolin
|
Porselen yapımında kullanılan
ve içinde alümin, silis ve potas bulunan, beyaz bir kildir.
|
Kapatıcı boya
|
Saydam olmayan ve sürüldüğü zemini iyice kapatan boyalara denir. Örn:
guvaj ve tempera gibi boyalar. Yağlıboyaların kapatıcı olanları vardır.
|
Kapı kulesi
|
Kale, saray ve tapınak kapılarının her iki tarafına savunma- için
yapılan kulelere denir.
|
Kapı sundurması
|
Anadolu’da kapıların üzerinde çok görülen saçak biçimindeki örtmeye
denir.
|
Kapı tacı-kapı tepeliği
|
Kapıların üstüne süs olarak konulan ve bir taç gibi duran kısım. Biz
böyle bir tacı Süleymaniye camiinin iç avluya açılan kapısının üstünde
görüyoruz.
|
Kapı üstlüğü
|
Kapıları yüksek göstermek için kapı üstündeki lento üzerine, kapı
genişliğinde konulan dikdörtgen biçimindeki pencereye denir.
|
Kapı üstü kitabesi
|
Eski Türk evlerinin kapıları üzerinde tahta oymalı ve yaldızlı
kitabeler.
|
Kapı üstü lentosu
|
Kapıların yan duvarları üzerine atılan ufki kiriş.
|
Karakalem
|
19. y.y.’da çok ilgi toplayan, yalnız siyah beyaz olarak çalışma
olanağı olan ve stopla dağıtıldığında yumuşak tonlu açık—koyu etkisi bulunan
resim tekniğidir. Yumuşak etkili cazip portrelerin maniyerist şatafatı,
bilâhare fotoğrafta aynen aranmış ve böylece fotoğrafın yakalayacı realinin
duygusal olmayan etkisi, değiştirilmek istenmiştir, Eğitim değeri yoktur.
|
Karakter (Fr. Coractére)
|
Nitelik anlamına gelir. Resimde bir şeyin ya da bir kişinin
karakterini yakalamak, o kimsenin en bariz özelliğini bulup karakterinin
gözükmesine engel olan ayrıntıları atmak ile mümkündür. Sanatçı olan kişi,
bir şeyin karakterini yakalamakta belirli bir duyguya, seziş kabiliyetine
sahiptir. Bu güce sahip olmayan kişi, ressamlık eğitimi görse de sanatçı
değil işçi olarak kalır.
|
Kârgir
|
Taş ve tuğla ile yapılmış binalara denir. Bir de ahşap çatkıların,
arası harçla karışık olarak taş ve tuğla parçaları doldurularak yapılanı
vardır ki buna da yarım kargir denir.
|
karikatür — (Fr. caricature):
|
İtalyanca “caricare” = mübalağalı, an1amındaki sözcükten yapılmıştır.
İnsan çehrelerinin belli karakterlerini politik olayları ve toplum
durumlarını desen ile meydana çıkarma işidir. Bu sözle anlatımı tamamlanan
karikatür yanında resimli karikatür eski çağlardan bu yana hep görülmüştür.
|
Karmac
|
Samanla karıştırılmış olan killi çamur olup tavan kirişleri arasına
sıvanan bir harçtır.
|
Karmen (Fr. carmin):
|
Kırmızı saydam bir boya olup sulu ve yağlı boya yapımında kullanılır.
K.’nin ayni tonlarında olan alizarinli kırmızılar hem kuvvet hem de
dayanıklılık bakımından daha iyidir.
|
Karnak
|
M.Ö. 1250’de inşa edilmiş Mısır’da Lüksor civarında,
Nil kenarında, muazzam sütunlu salonlar, olan klasik üslüplu büyük Amon
tapınağıdır. Karnak tapınağının ismi buradaki K. köyüne atfen verilmiştir.
|
Kârname (Fr. épure):
|
Bina, mobilya ve makine inşasında esas olacak, ölçekli olarak ya da
tam ölçüsündeki ayrıntılı planlara denir. Yapılacak şey büyüklüğünde olanlara
kurampa da denir.
|
Karnas (Os. mukarnas):
|
(Mukarnas)
Mimaride kullanılan stalaktitlere denir. Karnasın yakut Türkçesinden alındığı
anlaşılmaktadır. Araplarda Türklerden alarak buna mukarnas ya da mukarnasat
demişlerdir. K.’lar Sütun başlıkların da, cami kapılarının yanlarındaki
hücrelerin üst-içlerinde sarkıtlar olarak yapılmaktadır. Bunlara sarkıt demek
doğru olur. Karnaslar prizma biçiminde girinti ve çıkıntılardan meydana
gelmiş kabartma bezemelerdir.
|
Kartal
|
Bezeme unsuru ve kudret
alameti olarak eski çağlardan bu yana daima kullanılmıştır. Orta Asya’da
kartalın bir bezeme öğesi olarak kullanıldığını, Hattilerin ve
Mezopotamyalıların rölyeflerinde görüyoruz. Romalılar da kartal motifini ordularının
başında sancak olarak kullanmışlardır. Kanatları açık kartal motifi Selçuklu
yapılarında görülüyor. Bizansta da çift başlı kartal imparatorluk alameti
olarak kullanılmıştır.
|
Karton
|
Tebeşir, kömür ya da kurşun kalem ile kuvvetli kağıt üzerine fresk,
ya da goblen gibi büyük ebattaki resme esas olacak tam ölçüde resim
çalışması. Bu kartonların üzerindeki desen, ya henüz sıvanmış sıvanın üzerine
yayılan karton üzerindeki desene bastırılan sert uçlu bir kalemle çıkarılır
ya da renkli bir toz kartonun arkasına püskürtülerek gene zemin üzerine konup
sert bir uçla k,’un deseni üzerinden geçilir. Karton çalışmalarından bir de
Goya’nın yaptığı renkli çalışmalar vardır. Bunlar yağlı boya ile yapılmışlardır.
Karton tekniği önceleri atölye çalışmalarına yardımcı olmuş, sonraları, ise
örneğin Raffael’in kartonları gibi sanatçının eser değeri taşıyan çalışmaları
olarak toplanmağa başlanmıştır. 16. y.y. dan itibaren kartonlar
kolleksiyonlarda yer almağa başlamıştır.
|
Kartonpiyer
|
Paçavra lifleri ve kâğıt parçalarını tebeşir, alçı ve tutkal ile
karıştırarak kabartmalı bezemeler yapmak için kullanılan bir çeşit döküm
hamuru. (Fr. carton-pierre ya da carton pâte= mukavva hamuru).
|
Kartuş (Fr. cartouche):
|
Etrafı kabartmalı nebat motifleri ya da silmelerle çevrili
kitabeliklere denir. Bazı k.’lar kenarları içe doğru rule gibi kıvrılmış
kâğıt biçimindedir. K.’lar bilhassa 17. ve 18. y.y. Barok mimarisinde sık sık
kullanılmıştır. Bu K.’ların içine yazılar, sancaklar ya da amblemler
resmedilir.
|
Karyatid (Yun. dır):
|
Uzun giysili ve çatıyı taşıyan kadın heykeli biçiminde sütun Bunun
erkek heykeli halinde olanına atlant denir.
Karyatid Yunan klasik mimarisinin bir buluşudur. Erechteion
tapınağında biz karyatidleri görmekteyiz. Rönesans mimarisinde çok
kullanılmıştır.
|
Kasa
|
Mimaride kapı ve pencere kanatlarının içine yerleştirildikleri
duvarda açılan yere oturtulmuş tahta çerçeveler.
|
Kasır
|
Eskiden Kralların ve
maiyetlerindeki askerlerini dış tecavüzlere karşı korumak için yapılmış
etrafı surlar ile çevrili savunmalı yapılar. Orta Çağ derebeylerinin şatoları
da kasır çeşidi yapılardır. Köşk anlamına da gelir.
|
Kasnak
|
Yuvarlak kubbeleri bina bedeni üzerine oturmak için yan duvarların
üst karesi üzerine yapılan silindir biçimindeki duvar. Buna kubbe kasnağı ya
da kubbe bileziği denir.
|
Kaşane
|
Eskiden devletin ileri
gelenlerinin oturdukları saray, köşk ya da konak gibi büyük, görkemli evler.
|
Kaşi (Fr. fayence).
|
( çini).
|
Katakomb (Fr. catacombe):
|
Etrüskler ile ilk Hıristiyanların ön Asyada, Sicilyada, Aşağı
İtalya’da bilhassa Roma ve Napoli yörelerinde ölülerin gömüldüğü yeraltı
mezar mağaraları. Katakomplar ilk olarak 16. y.y. da keşfedilmiştir. Toprak
altında ilk Hıristiyanlar tarafından oyula oyula yapılan katakombların
duvarlarında 80 cm. genişlik ve 2 m. Uzunluğunda açılan raflara ölüler
yerleştirilmekte idi. Katakomblar Napolide M.S. 1. y.y.’dan itibaren 10.
y.y.’a kadar devamlı olarak mezar vazifesi görmüştür. Sanat tarihi bakımından
ön bunların bir çağın mezar tipleri olması ve duvarlarında dini hayatı
gösteren duvar resimlerinin bulunmasıdır. Bu resimler Antikitenin tekniği ve
anlayışı ile yapılmışlardır.
|
Katedral (Fr. cath İng.cathedral;
Alm. Münster, Stifts kirche; Arap. Kotedrâiyye)
|
Yunanca cathedra’dan alınmıştır. Piskopos makamı bulunan büyük
kiliselere denir. Fransa, İspanya ve
İngiltere’deki kentlerde bulunan piskopos kiliselerine bu ad verilir.
Almanya’dakilere Münster denir.
|
Kaval Çıkıntısı
|
yarım ya da dörtte bir çember biçiminde yuvarlak profili olan silme.
Bu silmeler sütun başlıklarının üzeri ile kaidelerinde görülür. Bunlara kaide
kaydı da denir.
|
Kavsara (Fr. voussure; Ing.
Archmauldind; Alm. Bogenrundung):
|
Portallerde asıl kapının önündeki ‘giriş kısmının üstü. Başkemerin
altındaki derinlik, kemer kovanı.
|
Kaya mezarları
|
Kayalara oyulmuş mezarlar olup Mısırlılar ve Hintlilerde görülür.
|
Kayıt
|
Pencere ve kapılarda silmeli
ya da düz, dış çerçeveyi bir birine enine ya da boyuna bağlayan parçalara
denir.
|
Kaynamış bezir
|
Bilhassa binaların ahşap kısımlarına sürülen yağlıboyanın yapımında
kullanılır. Kaynamış bezir keten tohumundan çıkarılan yağın (pişmemiş bezir)
kaynatılması ile elde edilir. Vernik olarak da kullanılır. Rengi koyu ve çok
ağdalı olduğundan terbentin ile inceltilir. Resim boyalarında çiğ bezir
kullanılır.
|
Kazein resim
|
Kireç ve taze lor’un karıştırılması ile oluşan kazeini, toz boyalar
ile karıştırarak yapılan bir resim tekniğidir. Duvar resminde kuru sıvalı,
zemin üzerine çalışılır. Kazein resim başka zeminler üzerine de yapılır.
Ortaçağın ilk zamanlarında İtalyada kullanılmıştır. Çağımızda da k.,
dayanıklılığı ve sağlam bir teknik olmasından kullanılmaktadır.
|
Kazıma gravür
|
Metal ya da tahta ve linolyum gibi oyulma Olanağı olan maddelerin
yüzeyine çelik oyma aletleri ile açılan derin yarıklar arasına mürekkep
sürülerek basma tekniğidir. Bu kazınmış yüzeylerin oyulmamış düz kısımlarına
mürekkep sürülüp basılırsa düz baskı, eğer kazınmış yerlere mürekkep
yedirilip basılırsa derin baskı denir. Fransızların eaux-forte denilen asitle yedirme suretile
yapılan gravürleri kazıma gravüre girmez. Kazıma gravürde oyma, çelik
kalemlerle bizzat sanatçı tarafından yapılır.
|
Kemer (Fr. arc, arcade; arch, arcade; Alm. Bogen. Arkode,
Gewölbebogen; Arap. qavs):
|
Çeşitli parçalardan kavisli olarak örülen, iki duvar ya da ayağı
birbirlerine bağlayarak kapı, pencere gibi açıklıkların üstündeki ağırlığı
yanlardaki ayaklara bindiren mimari öğeye verilen isimdir. Kemer eğrisinin
biçimlerine göre çeşitli isimler alır
Basık, elipse yaklaşan kemerde esas olarak Rönesansta kullanılır.
2—Basık kemer 3— Üç dilimli kemer yahut yonca yaprağı kemer (Geç Roman), 4—
Sivri kemer Gotik, ve mızrak ucu ya da mızrak kemer denileni ise daha sivri
olup özellikle İngiltere deki Gotikte kullanılmıştır; 5.-Eşek Sırtı kemer
“Köşkemer”; 6— Perde kemer (Geç Gotik); 7. Tudor kemeri (İngiliz Geç
Gotik’i); 8- Sivri Nal kemer İslam ülkelerinde kullanılmıştır. Bizim camilerimizde
genellikle sivri ve basık kemerler kullanılmıştır.
Kemer
Büyük mekân tasarımlarına ulaşan yol, kemerin bulunmasıyla
başlamıştır, insanlar, ellerindeki tek yapı öğeleri bir açıklığı örtecek
büyüklükte olmayınca, bunları yanyana getirerek o açıklığı geçmeyi
düşünmüşlerdir. Bu şekilde bir açıklığı birbirlerine dayanarak örten iki taş parçasının
örnekleri olan ilkel kemerler bulunmuştur. Bu basit kemerin biraz daha
gelişmiş şekli üç parçadan oluşur. Bu düzenler kemerin örnekleri gibi
görülebilir. Fakat, küçük kerpiç veya tuğla birimleriyle oluşan kemere, söz
konusu ettiğimiz bu taş örneklerden daha eski tarihlerde, Mısır ve
Mezopotamya'da rastlanmaktadır. Kerpiçle bir küçük odanın veya bir kapının
üstünü örtmek ancak açıklığın ortasındaki öğelerin aşağı düşmesine engel
olacak bir biçimle kabil olabilirdi. Bu biçim, parabolik, eliptik ya da
dairesel bir eğri parçası olan kemerdir.
Kemerin biçimi, kemere gelen bütün kuvvetlerin kemerin üzengilerinde,
kemerin dayanaklarına iletilmesini sağlar. Kemer üzerine gelen yük, kemer
öğeleri tarafından basınç şeklinde birbirlerine iletilerek kemerin örttüğü
açıklığın iki yakasına aktarılır. Dayanaklara gelen yüklerin doğrultusu düşey
değildir. Böylece dayanak bu eğik yükle kendi ağırlığının bileşkesini
karşılayacak boyutta ve biçimde tasarlanmaktadır.
|
Kemer açıklığı
|
Kemerin oturduğu iki ayak, duvar arasındaki açıklık.
|
Kemer ayağı
|
Kemerin bindiği ayak ya da sütun.
|
Kemer gözü
|
Kemerin ve ayaklarının arasındaki boşluk.
|
Kemer kaburgası
|
Kemerin içine gelen kısımda, silme biçiminde profiller. Bu profiller
bilhassa Gotik mimaride oyaklardan aşağı kadar iner. Böylece göz, kolaylıkla
kemerlerin tepesine kadar kayar. Bunlar ayak ve kemerlere bir hafififlik
verir ve kitle etkisini azaltır.
|
Kemer kilidi (kilit taşı).
kemer karnı — (Fr. intrados; İng. soffit; Alm. innere Ğewölbeflache):
|
Kemer ya da tonozun iç tarafında kemer taşlarının meydana getirdiği.
içbükey yüzey
|
Kemerleme (Fr. orcature, arca
ding; Alm. Bogenreihe):
|
Birden fazla kemerin yan yana sıralanışı. Kemer dizisi
|
Kemer yastık taşı
|
Kemerlerin üzerine oturduğu ayakların ya da sütunların üstüne konulan
ilk tabla taş.
|
Keramik — (Fr. Céramique; İng. ceramic; Alm. Keramik):
|
Pişirilmiş kil mamulü, Kaba keramik tuğla ve künk; ince keramik de
kapkacak ve diğer keramik eşyaların yapımında kullanılır. Killi topraktan
yapılan eşyaların pişirme ve sırlama ile suyu geçirmemesi elde edilir. Kum
bünyesindeki su iki devrede bünyesinden uzaklaşır. Bunlardan biri güneşte
kurutma ve bundan sonra da 850—900 derecede pişirme ile mümkün olur. Yalnız
pişirme sonunda gene, taşlaşan keramik bünyesine suyu emer. Eğer sırlanır ise
bu kez cam gibi olan keramik, suyu hiçbir şekilde emmez ve sızdırmaz. Bu
sırlama ve pişirme usulleri ile toprak çeşitlerine göre çini (fayans,
Majolika), porselen, ve beyaz olarak pişirilip kurşun sır yapılan Almanların
Steingut dedikleri keramik (bu buluşu İngilizler 1720’de keşfetmişlerdir) ile
Terrakota vardır.
Keramiğin en eski örnekleri Mezopotamya’da bulunmuştur. Keramik
formları ve süsleme çeşitleri değişik çağların kültür özelliklerini teşkil
etmiştir. Elle biçimlendirilmiş ve üzeri çizilerek süslenmiş keramik ilk
olarak Orta Taş (Mezolitik) çağında görülmüştür.
Keramiğin başlaması insanların toprağa yerleşmesi ile olmuştur.
Mısırda 3. bin yıllarının ilk yarısında. Kuzey Avrupa’da ise M.Ö. 1000
yıllarında ilk keramik görülmektedir. Hatti keramiklerinde üstün bir teknik
vardır. Eski Yunanda vazo resmi görülmektedir. Islâm ülkelerinde ve bilhassa
Osmanlılarda keramik üstün bir teknik ve özellik kazanmış, bu arada İznik,
Çanakkale, Kütahya ve Yıldız’da (İstanbul) keramik imalathaneleri kurulmuş ve
camilerimiz en güzel çinilerle süslenmiştir. Ortaçağda Avrupa’da dini
kurumlar keramiğe önem vermemişlerdir. İlk kez Rönesans’ta, Antikite eşyaları
arasında olan keramik kapların sanat değerinde olanları örnek alınarak
yapılmağa başlanmış, böylece İslam ülkelerinde büyük bir hamle yapılmış olan
keramik alanındaki bilgilere müracaat edilmiştir. Keramik alanında yepyeni
bir kol olan “porselen” Çinliler tarafından bulunmuş ve 18 y.y.’da Avrupaya
getirilmiştir. Bugün keramik duvar süsleri modern yapılarda yaratıcı
sanatçıların ele aldıkları bir dal olmuştur.
|
Kerpiç
|
Güneşte kurtulmuş toprak tuğla.
|
Kervansaray
|
Sözcüğün aslı karbansaray’dır. Kervansaraylar ticaret yollar, üzerine
inşa edilmiş büyük yapılar olup, etrafı yüksek duvarlar dış tecavüzlere
kapalı, içinde yolcuların atların,, arabaların, muhafaza edecek ahırları,
geniş avlusu, yatakhaneleri, nalbant dükkanı, eşyaları muhafaza altında
bulunduran mahzenleri olan hanlardır. Bunların büyüklerine “sultan hanı”
denirdi.
|
Kesit
|
Bir binanın enine ya da boyuna dikey olarak kesildiği düşünülerek,
yapının duvarlarının kalınlığını, döşeme, tavan kalınlıkların, ve adaların
yüksekliği gibi gerekli bilgileri vermek üzere yapılır. Kesitlere, enine
olunca “enine kesit”, boyuna olunca “boyunakesit” denir.
|
Kesme resim
|
18. y.y.’da gölge silüet resimler. kağıdın makasla kesilmesi
suretiyle yapılmış ve çok rağbet görmüştür. Üzerine bir kağıt iliştirilmiş
duvar önüne oturtulan kimsenin bir mum ışığı ile gölgesi bu kağıt üzerine
düşürülür ve gölgenin etraf çizgileri çizildik ten sonra siluetin içi siyah
mürekkeple boyanır ve makasla kesilirdi.
|
Kıl fırça
|
Daha çok duvar boyacılığında kullanılan sert kıllı bir fırçadır.
Kulları domuz kıllarından yapılır. Çağımıza kadar yağlı boya resim sanatında
çok yumuşak fırçalar kullanılmıştır. Ancak zamanımızda boyanın strüktür
değerleri önem kazanınca bu sert elyaflı fırçalar ressamlarca önem
kazanmıştır.
|
Kılıcına
|
Bir kiriş ya da tahtanın kalınlığı dikine enleri de yanlara gelmek
üzere konulmasına denir. Bu sözcük marangozluk ve inş.’ta kullanılır.
|
Kırık renk
|
Esas rengi biraz öldürülmüş renk. kırlangıç kuyruğu geçme- Zıvanalı
geçme olup, kırlangıç kuyruğu biçiminde, tahtanın bir kısmı oyulur, diğer bir
parça da oyulan biçimde yapılarak birbirlerine geçirilir.
|
Kırmızı
|
Resimde kullanılan kırmızı boyalar. Çeşitleri olup madeni, nebati ve
hayvani olarak üç türlüdür. Bunların renkleri değişik adları da başka
başkadır. Nebati boyalar garans (Fr. lacgue de garance) denmiştir. Demir
oksitlerden yapılan kırmızılar İngiliz kırmızısı (rouge anglais); cıvadan yapılan
vermiyyon ateş rengi (Fr. vermillon): hayvani olarak yapılanlardan da kırmızı
böceğinden yapılan karmen (Os. lâl; Fr. carmin). Bunların yanında alizarin
kırmızısı denilen ve kimyevi olarak yapılan bir kırmızı vardır. Alizarin
kırmızısı karmen rengine yakın fakat ondan dayanıklı çok güzel bir vişne
rengi kırmızısıdır. Bunlardan başka Çin kırmızısı (rouge de chine) vardır.
Genel olarak demir oksidi kırmızısı en dayanıklı ve her renkle karışan bir
renktir. Türk kırmızısı denilen renk de domates kırmızısı bir renktedir. Bir
de piyasada ismi geçen zencifre kırmızı vardır ki bu da ateş kırmızısından
biraz koyu renktedir.
|
Kısa görünüş (Fr. raccourcie):
|
Resim terimidir. Bir modelin, yatmış halini ayakları ucun’dan
resmederken hemen ayağının kenarında dizinin ve dizinin kenarında çenesinin
yer alışı ve ayağa oranla yüzün çok küçük görünmesi durumuna denir. Fr.
karşılığı alan rakursi sözcüğü ressamlarımız arasında dilimizde
kullanılmaktadır. Kısa görünüş Fransızcadan dilimize çevrilerek yapılmıştır.
|
Kıtık
|
Keten liflerinin sıva harçlarına katlarına denir.
|
Kıvrıkdal
|
Bir bezeme motifi olup Romalılarda, Türklerde çok kullanılmıştır. Baş
üst kısmında yollara doğru eğilip bükülen kıvrımlara denir.
|
Kıvrım
|
İyonik sistemdeki sütun
|
Kil (Fr. argile):
|
Çömlekçi kili denilen ince kumlu kil, su ile ayran kıvamına
getirilir, bir müddet dinlendirilir onun üzerine ince döğülmüş toprak konup
çiğnenilir ve uygun olan kıvama getirilir.
|
Kilit taşı
|
Bir kemer ya da tonoz eğrisinin en üst noktasına konan taşlar, tutan
kemer kilidine denir. Kilit taşı cami kubbelerinin tutturulmasında çak önem
kazanır.
|
Kilise (Yu, “ekkelisla”; Fr.
église; Alm. Kirche)
|
Hıristiyanların ibadetleri için yapılmış olan tapınaklara denir.
|
Kiriş
|
Döşeme ve tavan tahtalarının çakıldığı, iki karşılıklı duvar arasına,
kılıcına konulmuş olan kereste ya da demirlere denir.
|
Kiriş yuvası
|
Duvarlarda kirişlerin uçlarının yerleştirilmeleri için bırakılan yuva
|
Kitabe
|
Etrafı silmeler, kornişler ya da kordonlar ile çevrili levha gibi boş
kısımlar. Kitabeler tavanlar da ve kapıların içinde olabilir. Eğer tavanlarda
ise kitabeli tavan kapılarda ise kitabeli kap, denir. Kitabe aynı zamanda
büyük yapılarda, anıtlarda ya da mezar taşlarında görülen yazılara denir.
|
Kitre
|
Bir çeşit diken nebatından çıkarılan bir zamk olup ebru kağıdı
yapımından kullanılır.
|
Klasik (Fr. classique; İng.
classic, clasical; Alm. Klassich; Arap. klüsi ki):
|
1- Bir çığırın en çağında erişilmiş kaide ve ölçülere uygun,
duyarlıkta ölçünün hakim olduğu, süsten ve lüzumsuz öğelerden sıyrılmış sanat
ve eser. Her zaman için beğenilen, modası geçmiyecek, örnek olacak kadar
mükemmel eser. (Lat. mükemmel, olgun anlamında). 2-Sanatta arkaizmden sonra
sanatın olgunluk devresine ulaştığını, gösteren bir terimdir. Eskiden yalnız
M.Ö. 5. ile 3. y.y.’lar arasındaki zamana klasik devir denirdi. Fakat şimdi
her ülkenin sanat gelişiminde (eğer bir ülke idaresi bir karanlık noktaya
gelmezse) arkaik, klasik, barok üslupları birbirini izler. Arkaik başlangıç;
klasik, gençlik ve olgunluk; barok ise dağılma üslübu olarak görülür, Klasik,
genel özellikleri bakımından ölçülü, dengeli, unsurları belirli ve üstün
değerleri içinde, kişiliği olan eserlere denir.
|
Klostra (Fr. Claustra; pierced slabs; Alm. Durchbrochene
Steinplatten):
|
Mermer, taş ya da alçıdan yapılmış pencere kafesi.
|
Kluatra (Fr. cloitre):
|
Manastırların ortasında etrafı revaklarla çevrili üstü açık bahçe.
|
Kobalt mavisi (Fr, bleu de
cobalt):
|
Kobalt oksitten yapılan bir boyadır. Resimde bozulmayan, diğer
renklerle karışması iyi sonuç veren gök mavisi bir renktedir.
|
Kolaj (Fr. college):
|
1- Bir resmin bünyesine uygun olarak yapıştırılan çeşitli kağıt
parçaları yada buna benzer gereçlerle yapılan eser 2— çeşitli çağlardan,
kalan iki yapının yanyana birbirlerine uygun olarak bir araya getirilmesi.
|
Kolorist (Fr. coloriste; İng.
colourist; Alm. Kolorist):
|
Renkçi ressamlara denir. C Delacroix, Van Gogh ve empressiyonistler
kolorist ressamlardır.
|
Kolos
|
Çok büyük ölçüdeki heykellere
denir. Rodostaki dünyanın yedi harikasından biri olan Rodoskolosu. Eski
Mısırda Beni-Hasandaki mabedin heykelleri de birer k.’ kolossal sistem
(düzen) — Rönesans mimarisinde binanın önün deki ön sütunları binanın iki
katı, boyunca olan mimari tarzına denir.
|
Kolosseum
|
Romadaki, eski Romalılara ait Forum Romanum adlı yerde bulunan bir
amfiteatr’a denir. M. S. 80 yılında Kolosseum açılmıştı.
|
Kompozisyon
|
Bu sözcük çok anlamlı olarak
bugün kullanılmak tadır. K.’nun genel anlamı, “parçaların bir bütün içinde, bir
düzen gösterecek biçimde bir araya getirilmesi” olarak açıklanmaktadır.
Resimde k. çok kez figürlü bir tertip olarak düşünülmüştür. Fakat bugün bir
tabloda k., renklerin, siyah beyaz değerlerin ve çizgilerle, yüzeylerin belli
yüzey içinde dengeli ve armonili olarak bir araya getiri denmektedir. Eskiden
çok kez inşai unsurların bir araya getirilmesi anlamına kullanılmıştır.
|
Kompozit sistem —
|
Bir sütun başlığı düzenidir. Kompozit sistem, İyonik ile Korint
sistemlerinin karıştığı bir sütun başlığı düzeni olup eski Romada ve Rönesans
mimarisinde kullanılmıştır. ( sütun sistemi).
|
Konfessio (Alm., Fr.
Confessin)
|
Erken-Ortaçağ kiliselerinde apsisin altında ya da arkasında toprak
altında yer olan Hıristiyan evliyaların, mezarlarına denir. Konfessiolara Karolenj
döneminden itibaren Hıristiyanlar ziyaretçileri için bir de giriş
yapılmıştır. Konfessiolar Kriptaların
ön biçimidir
|
Konglemera (Fr.
Congloméra; Ing. conglomerate; Alm.
Konglomerot):
|
Ekseriyetle alçı ve killi maddelerin kaynaşması ile meydana gelmiş
çeşit bünyelerde renkli taşlar.
|
Konsol
|
Binalarda cumba çıkıntılarının altına (S) biçiminde konulan taştan
desteklere denir. Bu desteklerin düz alanlarına cumba desteği denir.
|
Kontur (Fr. contoure):
|
Etraf çizgisi anlamındadır. Örneğin, bir desende figürün etraf
çizgileri konturdur. Bir figürün iç çizgileri de iç kontur sözcüğü ile ifade
edilir.
|
Kopist
|
Kopya ressamı anlamınadır. Büyük sanatçıların eserlerini aslına aynen
benzeterek kopya eden ressamlara denir. Bu kopyaların kopya olduğu
belirtilir. Bu meşru bir iştir. Resmi, eserin aslı gibi göstermek
sahtekârlığını gösterirse buna kopyacı ressam denir.
|
Kor (Fr. choeur; Alm. Chor)
|
Kiliselerde (Bazilika sistemi kiliselerde) esas
sahını (nef) amud olarak kesen gemiden (transpt) sonra Orta gemi yönünde
gelen kısım ki burası apsis kısmı ile transept arasında kalır. Koronun
bulunduğu yerdir.
|
Kordon
|
Bir binada her katın hizasını, binanın dışından göstermek için
binanın dışına yapılan çıkıntılı ufki silmeye denir.
|
Korint sistemi
|
Yunan mimarisinde bir üslup tarzı olup akantus yaprakları ile kompoze
edilmiştir başlık düzenidir. Ayrıca Korent nizamındaki saçak da diğer Yunan
sistemlerine oranla çok daha süslüdür ve bilhassa Romalılar tarafından
mimarilerinde kullanılmıştır. ( sütun sistemi).
|
Korkuluk
|
Balkonların ve terasların
kenarlarına aşağıya düşmemek için yapılan parmaklık’a denir. Korkuluların
üzerine kol dayanmak için yapılan kısma da “küpeşte” denir.
|
Korniş (Fr. corniche):
|
Bir duvarın ya da binanın saçak altı kısımlarını akan sulardan
korumak amacı ile üst kısımlarına yapılan çıkıntılı silme. Kornişler
genellikle rölyef bezemelerle süslüdür.
|
Köfeki taşı
|
İnşaatta kullanılan açık renkli, delikli ve hafif, işlenmesi kolay:
zamanla sertleşen bir çeşit taş.
|
Kökkırmızısı — (Fr. garance)
|
Bir bitkinin kökünden çıkarılan kırmızı boya.
|
Kömür kalem (Fr. fusaine):
|
Söğüt ağacının ince dallarından yapılan bir çeşit kömür olup resim
yapmakta kullanılır. Fr. karşılığı olan füzen türkçeye de geçmiş olup
kullanılmaktadır.
|
Köprü gözü
|
Köprülerin iki ayağı arasındaki boşluk kısım.
|
Köprü mahmuzu
|
Köprü ayaklarının akan suya mukavim olması için suya gelen kısımların
sivri olmak üzere taşlarla beslenmesine denir.
|
Köpürge
|
Tonoz anlamına kullanılır.
|
Körkemer
|
Bir duvarın içine süs olarak yapılan içi dolu kemer.
|
Köşe dikmesi
|
Ahşap binaların köşelerine konulan direklere denir.
|
Köşe pahı
|
Bir duvarın ya da kerestenin köşesine gelen sivriliği düzleyerek ya
da rendeleyerek yapılan düzlüğe denir.
|
Köşk
|
1 — Bahçe içinde tek başına olan ev. 2— Sarayların bahçelerinde esas
binadan ayrı olarak yapılan zarif küçük ev. 3—Üstü ve duvarları camdan
yapılan köşklere de camii k. denir.
|
Köylü Sanatı
|
Çin'de, Mao'nun komünist yönetimi döneminde; sanatçıların eğitimli
elitler olduğu şeklindeki burjuva algılamasına, sanatın, toplumun her
üyesinin tüketici ya da üretici olarak katılabileceği bir eylem olduğu
fikriyle meydan okundu. 1950'li yılların sonlarında ve 1966 yılında kültürel
devrimin tekrar uyandığı dönemde işçiler ve köylüler, boş zamanlarında resim
yapmak için teşvik edildiler. Bunun sonucunda binlerce çalışma üretildi. Bu
çalışmalarda, sıklıkla ulusun sosyal ve teknolojik ilerlemesi, tarımsal
çalışma, politik toplantılar, köy eğlenceleri vb. konular betimlendi. Bu
dönemde, sanatın sınıf mücadelesi için ideolojik bir silah olarak görüldüğü
Çin'de, yapılan resimlerin dekoratif bir etkisi vardı ve titiz konturlar,
parlak, düz, simgesel renklerden oluşuyordu. 1970'li yıllarda bu resimler,
Batılı avangard sanatla güçlü bir biçimde zıtlık oluşturması nedeniyle Batılı
izleyicilerin ilgisini çekti. N.K.
|
Kreml (Fr. kremlin; Alm. Kreml):
|
Yukarı şehir ya da iç kale anlamına gelir. Rusçada akropol anlamına
kullanılır. Moskova Kremlini 1487 de inşa edilmiş ve içinde kiliseler,
manastırlar, saraylar ve devlet daireleri vardır.
|
Kreş (Fr. cr
|
Filistinde, Nazaret şehri civarında İsa’nın doğduğu’ ahır. Bugünkü
anlamı çocuk yuvası, çocuk bakım evi.
|
Kripta (Fr. crypte; Alm.
Krypta):
|
İlk hıristiyanlık zamanında öldürülmüş hıristiyan evliyalarının içine
gömüldükleri katakomplardaki mezar adalarına denmiştir. Ortaçağda kiliselerin
doğusundaki kor’un altında Hıristiyan evliyaları kemik kalıntılarının
muhafaza edildiği kısım. Kriptanın ilk formuna kanfessio denirdi. Sonraları
kripta kilisenin altında sütunlarla ayrılmış nef’leri olan bir yer altı
kilisesi olmuştur. Genel olarak transept’in altına gelir. Kripta yalnız
Romanik kiliselerde olup. Gotik kiliselerde ibadet ve mimari sebeplerden
ötürü ortadan kalkmıştır.
|
Kriosfenks
|
Eski Mısırlıların koçbaşlı sfenkslerine denir.
|
Kroki (Fr. croquis):
|
Görülen ya da tasavvur edilen bir şeyi not eder mahiyette olan ve
detay gösterme yen resimlere denir.
|
Kromatik (Fr. chromatique):
|
Aslı Yununcadır. Renk anlamına gelir.
|
Krom renkleri (Fr. jaune de
chrome):
|
Krom sarısı, krom turuncuları, krom yeşilleri krom oksitlerinden
yapılır. Bunlardan kromyeşilleri boya sanayinin en sağlam boyalarıdır.
Zehirlidir. Kromoksit yeşili ise zehirsizdir.
|
Kromlek
|
İngilterede Stonenhenge’de çember biçiminde aralıklı olarak yüksek
menhir gibi taşları dikerek ortası boş bırakılan meydan. Kromleklerin yapılma
nedeni henüz bilinmemektedir. Başka yerlerde de KromlekIere rastlanmaktadır.
|
Kruvaze dojiv (Fr. crois
d’ogives; İng. diagonal ribs, cross-vaulting; Alm. Kreuzbogen, Kreuzgurten):
|
Birbirlerini çaprazlama olarak kesen ve aralarının örülmesiyle
meydana gelen tanozun itme kuvvetlerini ayaklara nakleden sivri- kemer
biçimindeki damarların teşkil ettiği çatkı.
|
Krüsiform (Fr. cruciforme;
İng. cruciform; Alm. Kreuzfıf)
|
Bir birlerini kesen iki kol. Haç biçimi.
|
Kuadriga (quadriga)
|
Lat. dır. Eski Yunanda Homer zamanında dört atın koştuğu iki
tekerlekli araba. K., Romalılar zamanında araba yarışlarında ve zafer
alaylarında kullanılmıştır. Dekoratif olarak bir heykel halinde binaların
tepelerine konulmuştur. Halikarnas’taki Maussoleion üzerine de böyle bir k.
konulmuştur.
|
Kuatroçento
|
|
Kubbe (Fr. coupole; Alm.
Kuppel):
|
Yuvarlak, kare, sekiz ya da altı köşeli oylumların üzerini örten
yarım küre biçiminde içi boş örtü. Kubbe ya tamamen kapalı ya da üstünde ışık
gelmesi için daire biçiminde açık yeri olanları vardır. K. genellikle
silindir biçimi bir duvar üzerine oturtulur. Buna tambur-bilezik- denir. Kare
ya da bir duvar üzerine bir kubbenin oturtulmasında kubbenin üzerine geldiği
tambur’un ağırlığını esas duvar icra aktaran pentantifler iş görür. Kubbenin
ilk görüldüğü ülkeler Ortaasya ve Doğu ülkeleridir. Romaya
kubbe yapıcılarının gene doğudan geldiği bugün bilinmektedir.
Roma’daki Pantheon’un yapıcısının da Suriyeli olduğu dikkati çekiyor. Kubbe
bizde bilhassa Osmanlı mimarisinde en ilginç düzenini buluyor. Camilerimizde
ortada bulunan kubbelere esas kubbe esas kubbeye bağlı 1—4 kürelere yarım
kubbe etraflarda yer alan diğer kubbelere de küçük kubbe denir. Avrupa’da
yapılan kubbeler yarım yumurta biçiminde olduklarından bunların inşa daha
geniş kubbeIer yapılmasına olanak vermiştir. Bizdeki kubbeler yayvan, basık
oldukları için daha etkili, fakat küçük yapılmışlardır.
Kubbe
Kubbe erken bir yapı biçimidir. Kemerden önce kubbe or¬taya çıkmış
olabilir. Avrasya göçebelerinin barındıkları yurt¬lar, kubbesel yapılar
sayılabilir. Kubbenin biçimsel kaynağının yukarıda sözü edilen ağaç taşırtma
örtü olduğu da ileri sürülmüştür. Gerçekten ilk kubbeler sta¬tik bakımdan,
kemer, tonoz sistemine değil, fakat düz at¬kı sistemine daha yakın bir
karakterdedir. Kubbesel örtü biçimi, başlangıçta örtülecek yapının daha çok
daireye benzeyen sınırlarına uymak zorunluluğundan çıkmış ola¬bilir. Bir
ölçüde gelişmiş olan, örneğin Ege tolosları gibi mezar yapıları, taşırtma
tekniğinde inşa edilmiş, konik bi¬çimde sahte kubbelerle örtülüdür.
Kubbenin statik açıdan gelişmiş şekli, bir kemerin aksı çev¬resinde
dönmesiyle elde edilen ve onunla aynı statik özel¬liklere sahip olanıdır. Bu
kubbe, beşik tonoz gibi mesnetlerinde sürekli bir taşıyıcı yüzeye gerek
gösterir. Bu yüzden de dairesel bir kaideye oturması gerekir. İlk anıtsal
uygulamalarda, özellikle Roma çağında, kubbeler dairesel planlı yapıların
örtüsü olmuştur. Panteon bu uygulamanın ünlü bir örneğidir. Fakat anıtsal
mimarlığın daha ilk aşamasında, insanlar dikdörtgen veya kare planlı hacimleri esas alan bir mimarlık tasarımına
ulaşmış olduk-ları için kubbe başlangıçta elverişsiz bir örtü sistemi ola¬rak
görülmüş olabilir. Çünkü diğer eğrisel örtü tiplerine gö¬re, kare ya da
dikdörtgen bir altyapıya daha güç uymak-tadır. Kubbenin, özellikle
Ortadoğu'da, diğer örtü tiplerin¬den daha önemli bir yer tutması, biçiminden
çok kubbe¬nin simgesel değerine bağlanabilir. Ne var ki kubbenin örtü
sistemleri içinde ayrıcalıklı bir konuma kavuşması, da¬iresel bir örtü ile
kare bir altyapı arasındaki geçit öğeleri¬nin gelişmesi sonucunda
gerçekleşebilmiştir. M.S.-U.T.
|
Kubbealtı (Fr. divan):
|
İstanbulda Topkapı Sarayında vezirlerin toplanarak kararlar aldıkları
üzeri kubbeli büyük salona denir. Burasının bir adı da divan’dır.
|
Kubbe ayağı (Fr. pilier; Alm.
Pfeiler):
|
Kubbeyi üzerinde taşıyan pilpayelere denir. (ayak).
|
Kubbe bileziği. kasnağı — (Fr. tambour):
|
Kubbelerin çember biçimindeki alt kısmının oturduğu silindir duvar.
K.’nin üzerine yani duvarlarına ekseriyetle pencereler açılır.
|
Kubbe feneri
|
Kubbenin içinin aydınlatılması ve hava olması için kubbenin üstünde
açık bırakılan deliğin üzerine yapılan üstü örtülü, kenarları pencereli fener
biçimindeki kısım. K. gerek Selçuk medreselerinin kubbeleri üzerinde, gerekse
Avrupa’daki Barok kiliselerinin kubbeleri üzerinde görülmektedir.
|
Kubbeli Örtüde Geçit Öğeleri
|
Kuramsal olarak, eğrisel tabanlı kubbenin düz duvarlara oturtulması
sorunu, daireden kareye geçiş sorunudur. Bu , da üstüste gelen ve kenar
sayıları gittikçe artan çokgen¬lerin aracılığı ile olur. Kare ile daire
arasında kalan boşluk pratikte genellikle bir tek ara çokgen yani sekizgenle
ka¬patılır. Yakındoğu ülkelerinde kubbeli yapıda yapı ile örtü arasındaki
geçişi sağlayan sekizgen ya da dairesel taba¬nı elde etmek için üç yapı öğesi
geliştirilmiştir. Tromp (to¬noz bingi), pandantif (küresel bingi) ve Türk
üçgeni.
|
Kule
|
Bu sözcük ile çok çeşitli
biçimlerdeki yüksek ve dar inşaatlar anlaşılır. İçinde oturmak amacı
güdülmez. Taş yapı Sanatının ilerlemesi ile k. mimarisi başlamıştır. En
önemli ilk örneği Babil Ksi diye bilinir. İskenderiye Feneri de tarihi
çağların en yüksek k.’sidir. Antikitede saat k.’leri biliniyordu. Atinadaki
Roma çarşısında “Rüzgar K. si” 12 m. yüksekliği olan bir yapı idi. Bu kulede
aynı zamanda hem su hem de güneş saati bulunuyordu, K., antikitede bir bina
ile bağlantılı alarak düşünülmemiştir. Yalnız başına, müstakil bir amaç için
inşa ediliyordu. İslamiyet’te ilk olarak bina ile birlikte dini bir amaç için
kullanılan minareler bir k. anlayışı ile inşa ediliyordu. Orta Çağda
Avrupa’da inşasına başlanan Romanik ve Gotik mimari de de k. giriş
kapılarının üstünde ya da iki yanında çalı k.’lesi olarak inşa edilmeğe
başlamıştır. İtalya ise Romanik ya da Gotik anlayışa iştirak etmemiş ve
Antikite geleneğine sadık kalarak çan k.sini”campanile’i esas kiliseden ayrı
olarak inşa etmeğe devam etmiştir. K.ler Bizans İmp. zamanında da düşmanı
uzaktan görmek için kullanılmıştır. Camilerimizin minareleri 80 m. yüksekliğe
kadar inşa edilmişler, ancak bunlar batıdaki emsalleri ile
karşılaştırılamayacak kadar ince olarak yapılmışlardır. Hindistan ve Hindi
çinideki pogod ve stupa’lor birer k. anlamı taşır. Gotik kiliselerin k’.leri
Ulm katedrali ile 161 m. ye kadar yükselmiştir. İlk olarak demir inşaatla
Paristeki Eifel K.’si 300 m.yi aşmıştır. Bunların yanında kule k.’leri ve
saat k.’leri vardır.
|
Kulvar (Fr. couloir; İng. fobby;
Alm. Verbindungsgang; Arap. dihliz):
|
Bina içinden dışarı çıkaran geçit. Dehliz.
|
Kum perdahı
|
Mermeri düzletmek için, ya da yontulmuş mermer bir heykelin
pürüzlerini düzeltmek için ıslak kumla yapılan düzletmeye denir.
|
Kurağ
|
Sanat eseri olan mimari
yapılara kurağ, olmayanlara bina denir.
|
Kurbantaşı
|
Sunak. Eskiden bu taşlar üzerinde puta tapanlar kurbanlarını
keserlerdi.- Kurbantaşı sonraları Hıristiyanlıkta Almanların Altar,
Fransızların autel dedikleri, papazın başında ayin yaptığı kürsüye
denilmiştir.
|
Kurgan
|
Tarih öncesi tunç ve demir çağlarında, bugünkü Altay ve Güney Rusya
mıntıkalarında eski Türklerin ölülerini gömüp Üzerlerini toprak yığarak
yaptıkları tepeler. İskitlerin de bıraktıkları kurganlar maden iş bakımından
Türk motiflerinin nasıl Avrupa maden işlemeciliğini etkilediğini
göstermektedir. Çağataycada küçük şehirlere kurgança denildiği ve korumak
sözünden geldiği bilinmektedir.
|
Kurgança
|
Çağataycada küçük kale anlamına gelir.
|
Kurna
|
Halka mahsus eski hamamlarda çeşmelerin muslukların altına konan,
taştan su teknelerine denir.
|
Kurs (Fr. disgue):
|
Eski Yunanda atletlerin fırlattıkları bir spor aleti. K.’, Arapçada
çember anlamına gelir. Etilerde sancak olarak kullanılan güneş k.’ları ayrı
bir anlam taşır. Mısırlılarda da güneş tanrısını temsil eden kanatlı k.’lar
vardır.
|
Kusare ya da maksure
|
Büyük camilerde hükümdarlara ayrılmış, onları suikastlardan korumak
için yapılmış olan parmaklıklı yer. Osmanlı camilerinde ayaklar üzerinde
yüksekçe yapılan süslü yere ise hünkâr mahfili denir.
|
Kuşaklama Ahşap binalarda alt
ve üst kirişler arasını bağlayan payanda direk ve çeliklerin tümü, yani
çatma’nın tümü.
|
|
Kuşbakışı
|
Eşyanın yada bir yerin alt
tam üstünden görünüşü.
|
Kurşun beyazı (Fr. blonc de
plombe,): kurşun oksidinden yapılan beyaz boya. Yağlıboya için kullanılır,
genellikle başka renklerle karışımında bozulur.
|
|
Kurşuni
|
Maviye çalan bir kül rengidir.
|
Kurt ağzı
|
Marangozların iki tahtayı birbirine bağlamak için tahtaların uçlarına
açtıkları dişili erkekli geçme diş ve girintilere denir.
|
Kuru zemin resmi — (Alm. Seccomolerei; ltal. Al Secco):
|
Kuru sıva üzerine yapılan duvar resmi. Örneğin, kazein boyaları ya da
halen kullanılmakta olan silikat boyaları ile yapılan resim. Diğer tutkallı
boyalar k. için uygun değildir.
|
Kuta
|
Türklerin kutsal saydıkları yaban öküzü.
|
Kutak
|
Tapınaklarda tapınılan heykelin bulunduğu yer.
|
Kuzey Rönesansı
|
|
Külah
|
Kule ve minare gibi yapıların
üstlerini örtmek için yapılan ucu külah gibi sivri çatılara denir. Bunlar
koni ve piramit biçimindededir. Bunlara minare külahı ya da kule külahı da
denir. Minarelerin k.’larının içi ahşap, dışı da kurşunla örtülüdür. Külah şadırvanda
da kullanılır. Bacalara da külah konur. Külah
kısaca konik dam anlamın da örtüdür.
|
Külliye
|
Bir caminin etrafında, cami ile birlikte, inşa edilmiş medrese,
imaret, okul, sebil, kütüphane gibi çeşitli yapıların tümüne birden külliye
denir.
|
Külhan
|
Eski hamamlarda, hamamın içini ve sularını ısıtmak amacı ile yakılan
ateşin bulunduğu yer. K. hamamın altında bulunur. K. ‘ı yakana külhancı
denir.
|
Küme sütunlar (Fr. colonnes
agroup)
|
Birarada küme halinde inşa edilmiş sütunlara denir.
|
Kümbet
|
Kubbenin dış biçimine denir. K. yalnız türbeler için
kullanılmaktadır. Örneğin: Kayserideki Döner Künbet gibi. Bu bakım dan Künbet
bir Selçuklu türbesi sözcüğü olarak kullanılmaktadır. Selçuklu künbetleri
konik v.e piramit biçimin dedir.
|
Kündekari
|
Birbirine geçme olarak düzenlenen küçük tahtalardan yapılan
bezemelere denir K. bilhassa Selçuklu ve Osmanlı yapılarında kullanılan kapı,
pencere ve dolap kapaklarında kullanılmıştır. K. bir bezeme tekniği değil,
inşai bir gereksinmeden doğmuştur. Çünkü yekpare parçadan yapılan kapıların
zamanla çatlayıp işlediği görülmektedir. Uzun zaman dayanıklığı gerektiren
cami kapı ve pencereleri, küçük tahta parçalarından meydana gelmiş ve
birbirine sağlam geçmiş olması yüzünden uzun zaman dayanması mümkün olmaktadır.
Bunun yanında, yan yana gelen tahta parçalarının birleştirilmesinde tezyini
bir motif meydana getirme k.’de düşünülmüştür. Osmanlı ve Selçuk cami
kapıları güzel k. örneklenidir.
|
Küneiform yazı çivi yazısı —
|
Mezopotamya, Hatti ve bazı Asya milletleri tarafından kullanılmış
olan bir çeşit yazı. Bu yazının üzerine yazıldığı pişmiş topraktan. ya da
taştan plaklara “tablet” denir.
|
Küpeşte Merdiven ve balkanlar
da parmaklıkların üzerinde el da yanılan tahta kısım. Buna dayanmalık da
denir.
|
|
Küresel-bingi (Pandantif)
|
Tonoz-bingiye göre daha ileri bir aşamayı gösteren küresel-bingi'nin
gelişme sürecini, Yakındoğu'nun çeşitli ülkelerindeki ilkel denemelerde
buluyoruz. Genel olarak küçük çaplı kubbeler altında, taşırtma tekniğinde
geçit öğenin denenmesi, giderek, küresel örtü ile kare taban arasında ideal
bir bağlantı sağlayan küresel üçgenlerin kullanılmasına yol açmış olmalıdır.
|
Kürsü
|
Üstü bezemelerle süslenmiş taştan ya da tahtadan olan vaiz verenlerin
oturmasına mahsus yer. Buraya camilerde merdivenle çıkılır. Buna vaiz kürsüsü
de denir. Hıristiyan kiliselerinde bulunan kürsüler de aynı anlamda yapılmış
yerlerdir. Okullarda ders veren öğretmenlerin oturdukları önü kapalı üzerinde
ders malzemesinin konulduğu yere de k. denir. Kürsüler aynı zamanda üzerine heykellerin
konulduğu kaidelere de denir.
|
Sözlük
▼
Sanatçılar
▼
Sanatçılar
▼
Sanat Tarihi
▼
Akımlar
▼
Sanat Alanları
▼
Mimarlık
▼
Müzik
▼
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder