Müziğin kayda geçirilmesi. Ebcet notasının kökeniyle ilgili kesin bilgi
yoktur. Bu notayla yazılmış bir müzik parçasının yer aldığı en eski belge,
IX. yüzyılda El-Kindî'nin yazdığı Risale fi Hubri Telifil-Elhan adlı
kitaptır. Daha sonraki yüzyıllarda yaşamış Müslüman müzik kuramcıları da ebcet
notasını kullandılar. Ama o dönemde müzisyenlerin çoğu nota bilmez, bilenler
de pek önemsemezdi. Çünkü nota, kaydedilen ezgileri hiç duymamış birisinin
deşifre etmesi için değil, o ezgileri bilen, ancak ayrıntıları unutmuş olanların
hatırlaması için yazılırdı. Bu dönemde kullanılmış ebcet notası, yegâh ile
tiz hüseyni perdeleri arasındaki yaklaşık iki oktavlık ses bölgesini
kapsıyordu. Seslerden bazdan tek bir harfle, bazıları da iki harfle birden
gösteriliyor, bunların süreleriyse, harflerin altına konan noktalar
yardımıyla belirtiliyordu. İki oktavda, toplam 36 sesin adı ve işareti vardı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Nayî Osman Dede (öl. 1730), ebcet notasında bazı düzeltmeler yaparak bu sistemi yeniden kullanmayı denedi. Osman Dede, yegâh-neva arasını kapsayan ilk oktavda 15, ne-va-tiz neva arasını kapsayan ikinci oktavdaysa 17 sese işaret verdi. Eski sistemde be, te, se gibi birbirine benzer noktalı harflerin içinden yalnız biri (noktası atılarak) kullanılmışken, Osman Dede öbür harflerin tümünü noktalarıyla birlikte sistemine aldı. Kantemiroğlu (1673-1723), sesleri, adlarının başharfiyle (mesela rast sesini rt harfiyle) belirtmeye dayalı başka bir notalama sistemi daha geliştirdi ve Edvarını bu sistemle yazdı. Nayî Osman Dede’nin torunu Abdülbaki Nasır Dede, III.
Selim’in isteğiyle, en eski ebcet notasını temel alarak yeni bir sistem
hazırladı. Bu sistem de yegâh ve tiz hüseyni arasındaki ses bölgesini
kapsıyor, ama tiz hüseyniden daha tiz seslerin, bir sekizli aşağıdaki sesin
işaretinin yanına iki rakamı konarak gösterilmesine imkân veriyordu.
Abdülbaki Nâsır Dede’nin sisteminde, birinci sekizlide 18, İkincisindeyse 17
sesin işareti vardı. Abdülbaki Nasır Dede’nin ebcet notası, aynı dönemde
Hamparsum Limoncuyan’ın geliştirdiği Hamparsum notasıyla birlikte, Batı
notası iyice yaygınlaşıncaya kadar, kullanılan en yaygın müzik yazısıydı. Fikret Karakaya, Thema Larousse |
Arel-Ezgi Sistemi Yaklaşık yarım yüzyıldır, Türk müziği eğitimi ve nota yayınları, Arel-Ezgi sistemi’ne dayanmaktadır. Hüseyin Saadettin Arel, Suphi Ezgi tarafından Türk müziği
dizi ve makamlarını, akustik biliminden yararlanarak açıklamak ve notalamada
Türk müziğine özgü değiştirme işaretlerini (bemoller ve diyezler) belirlemek
üzere ortaya konulan Arel-Ezgi Sistemi 'nin özgün yanı, çargâh makamının
dizisini« ana dizi» kabul etmesi, bir oktavda 24 sese ad vermesi, basit,
bileşik (mürekkep) ve göçürülmüş (şed) olmak üzere üç sınıfta topladığı
makamları birtakım beşliler ve dörtlülerle açıklamasıdır. Arel-Ezgi
Sistemi’nde, Batı müziğindeki değiştirme işaretleriyle birlik sağlanabilmesi
için, çargâh makamının dizisi, ana dizi kabul edilmiştir (Batı müziğinde ana
dizi, çargâh dizisine çok yakın olan do majör gamıdır). Darülelhan
döneminde geçerli olan Rauf Yekta Sistemi’ndeyse, ana dizi acemli rast
makamının dizişiydi. Arel ve Ezgi, Rauf Yekta gibi oktavın eşit olmayan 24 aralığa bölündüğünü, sık sık vurgulamışlardır. Bundan amaç, sistemlerinin, Batı'daki oktavın 12 eşit aralığa bölünmesine dayanan tampere sistemden ne kadar farklı olduğunu belirtmektir. Temellerini Safiyeddin Urmevî’nin attığı geleneksel ses sisteminden kopmadıklarını belirten Arel ve Ezgi, 24’lü sistemin, Ladikli Mehmed Çelebi’nin Risalet ül-Fethiyye’sinde açıklandığını ileri sürmüşlerdir. Günümüzdeki bazı kuramcılarsa, Çelebi’nin sözünü ettiği sistemin 17’li Safiyeddin sistemi olduğunu, Arel ve Ezgi’nin bunu yanlış anladıklarını iddia etmektedirler. Arel’in konservatuvardaki derslerinin notları, Musiki Mecmuasında bölüm bölüm yayımlanmakla birlikte, uzun yıllar kitaplaşamadan kalmıştır. Suphi Ezgi’nin ana eserinin (Nazarî ve Amelî Türk Musikisi), bu boşluğu doldurduğu söylenebilir. Arel’in, İstanbul’daki tek konservatuvarın müdürü olması ve Musiki Mecmuası’nda pek çok nota yayımlaması, Arel-Ezgi Sistemi’ne göre yazılan notaların yaygınlaşmasını sağlamıştır. Daha Arel’in sağlığında çeşitli eleştirilere uğrayan Arel-Ezgi Sistemi, Yılmaz Öztuna, Ercüment Berker, Laika Karabey, Mustafa Cahit Atasoy, Refet Kayserilioğlu, Cahit Öney, Burhan Uysal gibi « Arelci »ler tarafından savunulur. Başta İstanbul Belediye Konservatuvarı’nın Türk Müziği Bölümü olmak üzere, öğrenci yetiştiren bütün dernek veya cemiyetler, eğitimlerini, Arel- Ezgi Sistemi’ne dayandırırlar. Arel’in yukarıda anılan izleyicileri, 1975’te, İstanbul’da bir Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı kurulması için çaba gösterdiler. 1976’da açılan bu okulda, Arel-Ezgi Sistemi, eğitimin temelini oluşturdu. Konservatuvar, Arel’in sağlığında gerçekleştiremediği, Türk makamlarına ve ses sistemine dayalı, Türk çalgılarıyla icra edilen çoksesli bir müzik yaratma idealini hayata geçirmeyi kendine hedef edindi. Daha sonra İzmir’de açılan Türk Musikisi Devlet Konservatuvan da aynı ideale bağlandı. Arel ve Ezgi’ye yöneltilen eleştirilerin başlıcaları, birçok makamdaki karakteristik seslerin Arel-Ezgi Sistemi’nde yanlış belirtildiğini ileri süren ünlü icracılardan, bir oktavda 24’ten çok daha fazla sese ad veren Ekrem Karadeniz’den ve Arel-Ezgi Sistemi’nin Batı müziğinin tampere sisteminden pek farklı olmadığını iddia eden Yalçın Tura’dan gelmiştir. Fikret Karakaya, Thema Larousse |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder