Mabet ( tapınak).
|
|
Mabeyn
|
Saraylarda harem ile selamlık arasındaki
daireye denir. Burada padişahın hükümet işlerini idare eden mabeyinci
otururdu. Buna ‘mabeyn-i hümayun” denirdi.
|
Mâcun
|
Çeşitlidir. Camcı macunu:
İspanyol üstübeci + pişmiş bezir + litopon üstübecinin karışması ile yapılır.
Buna bir miktar sülüğen boya da karıştırılabilir. Bir de yapılarda kapı,
pencere gibi ahşap kısımlara yağlı boya sürmeden evvel ıspatül ile tahtaları
düz bir hale getirmek için kullanılan “som macun’ vardır. Buda diğer macun
gibi aynı şekilde yapılır. Yalnız içine çabuk sertleşmesi için neft ya da
sikatif konulur. Bu macun spatul ile sürülmeden evvel tahtaların muhakkak
sülüğen - pişmiş bezirin karışımı fırça ile sürülmesi gerekir.
|
Maça
|
Maden dökümlerinde dökümün
belli bir kalınlıkta olmasını sağlamak amacıyla, kalıbın iç yüzeyine paralel
ve istenen maden döküm kalınlığını verecek biçimde, kalıbın içine
yerleştirilen dolgu.
|
Maço
|
Bir çeşit taşçı çekicine denir.
|
Madalya (Fr.
madaille):
|
İtalyanca “modaglio” sözcüğünden
alınmıştır. Üzerinde bir kabartma resim ya da yazı bulunan yuvarlak ya da,
beyzi para şeklindeki madeni levhalara denir. Yunanlılarda ve Romalılarda
madeni paraya m. denirdi. Zamanımızda bir yarışma da derece kazananlara ya da
vatana yararlıkları dokunmuş olanlara verilmektedir.
|
Madalyon (Fr.
Médaille, Alm. Medaillon):
|
Çember ya da beyzi şekilde
büyük madalya anlamınadır. Bunlar Rönesans’tan itibaren evlerin cephelerine
asılırdı. Madalyon’un boyna asılan ziynet eşyası olarak yapılmış olanları da
vardır.
|
Madonna (Fr.
Madone; Alm. Madonna):
|
Sanat eserlerinde İsa’nın
annesi olarak yer alan Meryem Ana olup İsa ile birlikte gösterilir. M.S. 2.
y.y.’dan itibaren biz Madonna’ların resmedildiğini ya da fildişi üzerine
kazındığını görüyoruz. Madonna Bizans sanatında önemle işlenmiş ve bundan
sonra da Roman ve Gotik kiliselerinde heykel olarak değer kazanan bir konu
olmuştur. Kucağında daima İsa ile birlikte gösterilen ‘Madonna Hıristiyanlık
resimlerinde daima esas tema olmuştur.
|
Mağara Devri Sanatı
|
Altamira, Font-de Gaume,
Franko-Kantabria çevresi mağaraları ile Lascaux v.b. gibi Eski Taş Çağı
mağaralarındaki resimlerle ilgili sanat. Bunlara “Buzul Çağı Sanatı” da
denmektedir. (M.Ö. 6.000- 5000 yılları arası) Bütün Mağara Sanatı o çağ
insanlarının, etleri ile geçindikleri yabani hayvanları yakalamak için
yaptıkları bir büyü resimden doğmuştur. Çünkü yapılan resimlerin bazılarının
karınlarına mızrak ya da ok saplanmış olarak görüyoruz.
|
Magdalanien Sanatı
|
Eski Taş Çağının son devresini
içine alır.
“La Madelaine” (Dordogne)
denilen kazı yerine atfen bu isim verilmiştir. Eski Taş Çağının en olgun
eserleri, Altamira, Comcarelles, Fant-de-Gaume, Franko-kantabria çevresi ve
Loscaux mağaralarındaki Magdalanien Devri resimleridir.
|
Mahçe
|
Minare ve kubbeler ile bayrak
gönderilerinin üstüne takılan ay biçimindeki tepelik.
|
Mahfil
|
Camilerde müezzin ya da
padişahlara ayrılmış yüksekçe olarak inşa edilmiş localar. Bunlara müezzin ya
da Hünkâr mahfili denir. Hünkâr mahfili yüksek ayaklar üzerine inşa
edilmiştir. Bunların alçak alanlarına da “maksure” denir.
|
Mahmuz
|
Taş köprülerin su içinde olan
ayaklarının su akıntısı yüzünden yıkılmaması için ayağın su akıntısına karşı
olan kısmına yapılan gemi önü gibi olan sivri, köşeli kısım.
|
Mahya
|
Çeşitli anlamlarda kullanılır.
1— Damın iki meyilli. yüzeyinin yukarıda birleştiği keskin sırt; 2— Damın
keskin sırtını meydana getiren kiriş; 3—Ramazan aylarında iki minare arasında
asılı, yakılmış kandillerle yazılan aydınlıklı yazılar.
|
Mahya kiremidi
|
Çatıların mahyalarında
kullanılan ve iki meylin üzerindeki kiremitleri birbirine bağlayan büyük
kiremit.
|
Majolika (Fr.
Faience) (çini)
|
Fransızcası, ilk yapıldığı bir
yere atfen verilen İtal. “Foenza”dan yapılmıştır. İtalyanlar ise buna
İspanyadaki Mallorco adasına atfen majolika demişlerdir. Babilliler çinko
sırlı majolika’yı biliyorlardı. M.Ö. 4000 yıllarında Eski Mısırlılar yeşile
çalan mavi renkte sırlı keramikler yapmışlardı. Fakat Babilliler bugünkü
majolikayı bulmuşlardı. Ancak Babillilerden bu tekniği alıp buna pırıltılı
parlaklığını veren ilk İranlılar olmuştur. Araplar bu tekniği, Endülüs Emevi
devleti zamanında İspanyaya götürmüşlerdir. Buradan da Mallorca adası
vasıtası ile İtalya’ya geçen majolika buradan Avrupa’ya yayılmıştır. Bizde
majolikaya çini denmiş ve bütün Avrupa’nın hayran kaldığı örnekleri imal
edilmiştir. (çini).
|
Makas
|
Çatı ve köprülerde üzerindeki
ağırlığı yanlarda bulunan duvarlara veren injaa biçimi.
|
Maksûre (Fr.
maksoura “mosourah” claustrum; İng. maqsura; Arap. maq-sûrah)
|
Camilerde hükümdar için, halka
mahsus kısımdan parmaklık ya da kafesle ayrılmış yer. (mahfil).
|
Malakâri
|
Tavan ve duvarlara yapılan
kabartma tezyinat. Bu kabartmaların kalınlığı bir cm.’yi geçmez. Eski
camilerde, kubbe ve tavan süslemesinde malakâri çok kullanılmıştır.
|
Manastır (Fr.
Monastère, Alm. Kloster):
|
Bu sözcük ‘(Yun. “mosos’
kelimesinin “yalnız” anlamına gelen sözcüğünden yapılmıştır. Papazların kent
hayatından uzakta ibadetleri için sessiz bir yere yapılan binalarına denir.
İlk manastır, (M.S. 527) St. Benedikt tarafından Monto Casino’da inşa edildi.
Ortaçağda manastır mimarisi, manastırı sıkı kaidelerine uygun olarak
yapılmıştır. Bu kaideler sonraları yapılan inşaatlara da örnek olmuştur. Orta
çağ manastırları bir küçük köy gibi, her ihtiyaca cevap verecek bütün
zanaatların icra edildiği binaları da içine almıştır.
|
Manastır kemeri ve tonozu
|
(Tonoz).
|
Manazır
|
( perspektif).
|
Maniyerizm
|
|
Mansard
|
Fransız mimari Hardouin-Morsart
adına atfen bir çeşit çatı yapısına verilen isimdir. Fakat mansard çatıyı
bulan bu mimar değildir. Çatının iç kısmına, oturulan odalar yapılabilmesi
için çatıya mansard çatı biçimi verilmiştir.
|
Manzara resmi (Fr.
paysage; Alm. Landschaftsmalerei
|
): Bu anlamdaki resimler Batı
sanatında müstakil olarak Maniyerist devirde El Greko ile başlamıştır. Fakat
ikinci derecede figürlerin arkasında fon alarak Rönesans ve Rönesans
öncesinde de m. görülmektedir. Barok sanatta, Rembrandt ve Rubens’in yanında
Velasquez’in de Manzara resimleri görülüyor. Doğu ülkelerinde ise m. resmi
daha 6. y.y. da örnekler vermiştir. Çinde Sui T’ang zamanında önemli
sanatçılar yetişmişti. İlk manzara resimleri böylece Doğuda başlamıştır.
Japonlar da Çinden alınan tuş resmi ile 15. y.y.’ın ikinci yarısında bu
alanda en mükemmel eserlerini vermiştir. Görülüyor ki m. Doğuda, Batıdan çok
önce eserlerini vermiştir. Empressiyonist manzara resimlerine Japon Sanatının
büyük etkisi olmuştur. Fransa’da empressiyonist görüşten önce, kendilerini
tamamen manzara resmine veren Barbizon okulu önemli sanatçılar
yetiştirmiştir. Böylece ‘aydın resim” yapan “açık hava ressamları” ortaya
çıkmıştır. Post empressiyonistlerden Gauguin, von Gogh. Cézanne gibi
ressamlardan sonra, doğanın doğal renklerine önem vermeden, doğa
izlenimlerini inşa eden bazı ressamlar bir müddet daha manzara resmini devam
ettirdiler.
|
Markiz
|
Kapıların üzerindeki süslü sundurmalara
denir. Markizler bazan saray ve tiyatro kapılarında yola kadar uzatılır.
Bizdekilerine “sundurma” denir. (-sundurma). Bizde m. sözcüğü çok az
kullanılır.
|
Marksist Estetik
|
Marx ve Engels'in sanat,
özellikle de edebiyat, üzerine dağınık yorumları, Marksist estetik, eleştiri
ve sanat tarihi için ilk modeli oluşturdu. Marx ve Engels'in sanatı ele alış
biçimi sistematik değildi ve referansları sanatın geleceğin komünist
toplumundaki rolüydü. Marksist estetik, 20. yüzyılda Marx ve Engels'in
takipçileri tarafından, sanatın Marksist teorileri (ekonomi, politika,
ideoloji, toplum) içeren bir şekilde açıklanmaya çalışılması sonucu
geliştirildi. Daha sonra Marksist teori ve pratiğe katkıda bulunan Lenin,
Mao, Gramsci ve Althusser de sanat, kültür ve bunların devrimdeki rolü
üzerine yazdılar. Bu yazılar Neo-Marksist estetisyenleri, eleştirmenleri ve
sanat tarihçilerini de etkiledi. Marksist estetik, sanat eseri ve ekonomik
yapı arasındaki ilişkiyi inceler. Marksizm'e göre alt yapı, üst yapıyı
belirler. Bu demektir ki bir toplumun ekonomik yapısı o toplumun sanatını
belirler. Dolayısıyla üstyapıyı anlayabilmek için, altyapıya bakmak gerekir;
çünkü üstyapıdaki değişimler alt yapıdaki değişmelere bağlıdır. Üstyapı o
toplumun egemen sınıfının çıkarlarını korumaya yöneliktir. Ayrıca üstyapı
toplumun egemen sınıfının ideolojisini yansıtır. Sanat da üst yapının bir
parçası olduğuna göre egemen sınıfın çıkarlarına hizmet eder. Plehanov,
Marksist felsefe doğrultusunda; sanatın doğuşu, sınıf-sanat ilişkisi ve
estetik haz-fayda meseleleri üzerine çalıştı. Ona göre sanatın kökeni iş,
insanın üretim faaliyetleri ve yaşamla verdiği mücadeledir. Plehanov, hem
sosyal koşulların sanat eserini belirlediğini hem de sanatın kendine özgü bir
bünyesi olduğunu belirtti ve sanatı propagandadan uzak tut¬maya çalıştı.
Plehanov, devletin sanatçıya yol göstermesine karşı olduğu için, onun
görüşleri, sosyalist ülkelerde pek mü-samahayla karşılanmadı.
1920'li ve 1930'lu yularda
Walter Benjamin, Theodor Adorno, György Lukacs, Herbert Marcuse ve Max
Raphael gibi Neo-Marxistler (Frankfurt okulu), Marksist Estetik'in
olanaklarını araştırdılar, ama onların çalışmaları faşist rejim ve Stalinist
Rusya'nın baskısına maruz kaldı. Marksizm'den ham alarak sanat üzerine yazan
diğer yazarlar Ernst Fischer, Anthony Blunt, Arnold Hauser, John Berger, T.J
Clark, Frederick Jameson ve Christopher Caudwelldir. Marksist Estetik'in
başlıca araştırma temaları şunlardır:
1) Sosyal ve tarihi bir kurum
olarak sanat,
2) Sanatın kökeni ve evrimi,
3) Estetik duyumun kökeni ve
gelişimi,
4) Sanatın diyalektik teoriyle
ilişkisi,
5) Sanatın üretim, dağıtım ve
tüketim ilişkisi,
6) Ekonomik ve sosyal
değişimlerin sanat için anlamı,
7) Mekanik röprodüksiyon,
fotoğraf gibi yeni teknolojilerin keşfinin sanat için anlamı,
8) Form ve içerik arasındaki
ilişki,
9) Estetik nitelik ve beğeni
yargısı,
10) Farklı sosyal sınıflar ve
ideolojilere göre bağıntısı,
11) Burjuva, sosyalist ve
komünist toplumlarda sanatın ideolojik rolü ve politik mücadelesi. N.K.
|
Mask (Fr. masque)
|
İnsan yüzü alçı dökülerek
alınan yüz heykeline denir.
|
Maske (masque. Alm.
Maskaron):
|
Eski Yunanlılarda ve
Romalılarda tiyatrolarda yüze takılan yüz biçiminde kalıplara denir. Bu
sözcük altında bilhassa Barok mimaride dekoratif insan yüzü heykellerine
denir. Bu maskeler bozan efsanevi biçimde insan ye hayvan başlarından kompoze
edilmiştir.
|
Mastaba
|
Mısır piramitlerinin ilk
döneminde görülen bir mezar biçimidir. M. üstü ufki olarak kesilmiş
piramittir. (kademeli piramid) Arap. Mastaba kürsü anlamına gelir.
|
Mastar çekmek
|
Duvar sıvalarında düz bir yüzey
elde etmek için düz ve uzun bir tahta ile sıvanın yüzeyini taramaya denir. M.
ile fazla sıva yükseklikleri alınır.
|
Matraka
|
İri başlı, kısa saplı heykelci
çekici.
|
Maussoleion (Fr. Mausol Alm. Mausso
|
Bize bazı kitaplar Fr.’dan
aktararak Fr. okunuşuna göre mozole demişlerdir. Buna “mausoleum” da denir. M.Ö,
353 de Halikarnas’ta Karya kralı Mausollas’a karısı tarafından inşa ettirilen
anıtsal türbe, Mezar evi. ‘Yunanlı mimar Pytheos tarafından yapılmıştır. M da
dikdörtgen prisma bir beden duvarı üzerine meyilli bir çadır çatı
yerleştirilmiştir. Yüksekliği 46 m. dir. M., Dünyanın Yedi Harikasından biri
sayılmaktadır.
|
Mazgal
|
Eski kalelerde, dışarıdan
kaleyi muhasara edenlere ok vb. atmak için kale duvarları üzerinde dişli
aralıkları. Bu oralıklar mazgal ya da mazgal dişi denir. Aralıkların
yanlarındaki diş gibi çıkıntılara ise “mazgal siperi” denir. Mazgalların içe
doğru daralması ile mazgal dışı ile iç kısmı arasında bir büyüklük farkı
vardır ki buna “mazgal şevi” denir. (şev).
|
Mazgal siperi
|
(Mazgal)
|
Meandr (Fr.
méandres; Alm. Mäander):
|
Ege denizine akan, Yunanlıların
Maiandros ve bizim Menderes dediğimiz kıvrıla kıvrıla akan nehrin
kıvrımlarına benzeterek Yun. isminden alınan, bir çeşit dikaçılı ya da
yuvarlak kıvrımlı süse denir. Kıvrım biçimlerine göre meandr
|
Megalit mezarları
|
Cilalı Taş ve Bronz Çağında,
uzunlamasına, yüksek ve düzeltilmemiş kaba taştan dikilmiş taş bloklar.
Asya’da, Kuzey ve Batı Avrupa’da dikilmiş olan bu megalit mezar taşlarına
dolmen, kromlek (chromleck) ve menhir denir.
|
Megaron
|
Önünde bir giriş hol kısmı ve içinde
yalnız bir odası, olan taştan Yunan evi. Bu tek odanın ortasında da bir ocak
bulunurdu. Megaronun ağaç mimariden intikal ettiği kabul edilmektertir.
Megaronun ahşap ilk örnekleri taş devirlerinde Doğu ve Orta Avrupa’da
bulunmakta idi. (tapınak).
|
Menhir
|
Megalit anıtlardandır. Herhangi
bir kişinin ya da olayın anısına dikilen yontulmamış yüksek taşlar. Menhirler
Megalitik kültürün yaygın olduğu Asya ve Avrupa’nın kuzey ülkelerinde
bulunmaktadır.
|
Menora (İbranice).
|
İsraillilerin dini, yedi kollu şamdanı.
|
Merkezsel yapı
|
Yarım ve küçük kubbelerin bir
ona kubbe çevresindc toplandığı yapı biçimine denir. Bu yapı çeşidi Osmanlı
klasik mimarisinde ortaya çıkmıştır.
|
Mertek
|
|
Mescit
|
Mahalle aralarında yapılmış
olan ahşap küçük camilere’ denir
|
Metafor
|
1. Bir şeyin başka bir şey
olarak tasavvur edilmesi, simge. Bir göstergenin diğer bir göstergenin yerine
kullanılması, gizli bir karşılaştırma yapar. 2. İki anlamlı bütün arasında
doğal olarak bekleneni değil de beklenmeyen ilişkiyi kurmak, iki tür metafor
vardır. Görünen ve görünmeyen metafor. Görünmeyen, metaforda benzetilen ile
benzeyen aynı bağlamda görünebilir. Görünmeyen metaforda ise, ne benzeyen ne
de benzetilen görünebilir ya da sadece birisi görünebilir. • "En üstün
olan şey bir metafor ustası olmaktır. Metafor diğerlerinden öğrenilcmeyecek
tek şeydir. İyi bir metafor, farklı olandaki benzerliği sezgisel olarak
gösterdiği için dehanın göstergesidir" Aristoteles. N.K.
|
Metal Uç
|
15. ve 16. yüzyıllarda
sanatçılar metal kalemler kul¬lanıyordu. Metal uçtan çıkan çizgiler,
oksidasyona uğradıktan sonra daha da belirginleşir. Metal uç ile çizim,
genellikle bir tabaka kemik tozu ile kaplanmış kağıt üzerine yapılmaktaydı.
Bir metal uç; altın, gümüş ya da kurşun olabilmekteydi. Ayrıca bkz. Gümüş
Uç.N.K.
|
Metamorfoz
|
Bir imgenin görünüşünü,
karakterini, koşullarını, fonksiyonunu başka bir imgeye dönüştürme. Tıpkı bir
tırtılın bir kelebeğe dönüştüğü gibi. N.K.
|
Metop
|
Kare biçiminde rölyef olup Yunan dor
üsluplu tapınak alınlık tarafında, ya da sütunların üstündeki kirişin
üzerinde, bulunur. Metopların aralarında üç çizgili triglifler bulunur. Kare
biçimindedir. Metoplar Partenon tapınağında, arşitrav üzerinde bütün çatı
etrafında yer alır.
|
Mezar hücresi
|
(arkasolium).
|
Mezolitik (Ortataş
Çağı).
|
|
Mezopotamya Sanatı (tarihi
gelişim içinde)
|
|
Mıh
|
Döğme demirden yapılmış çivi.
|
Mısır Dor Düzeni
|
Dor düzenini andıran eski
Mısırlılara ait bir mimarlık üslübuna denir.
|
Mihrap
|
Camilerde kıble istikametinde imamın
cemaate namaz kıldırdığı cami duvarında girintisi olan hücre biçimindeki yer.
|
Minare
|
Minarelerin ezan okunan
yerlerine önceleri “mizane” denirdi. Sonraları “menare” denilmiştir. İlk
minare yapılmadın önce yüksekçe bir yerden ezan okunurdu. İlk minareyi
Mesleme adında bir mimar, Mısır Fatihi Amr ibni-l As’ın başlattığı Amr
camiinde uygulamıştır. Bu minare hicri 62 yılında yapılmıştır (M.S. 694).
Minarelerin en üstündeki konik kısma “külah”, külah ile şerefe arasındaki
kısma “petek”, şerefenin altındaki kısım “gövde”, gövdenin üzerine oturduğu
tabloya “papuç” ve papuçun altında, minarenin üzerine yapıldığı kaide kısmı
ki buna da “kürsü” denir. Minareler İranlılar ile Araplarda çok fazla
süslendiğinden bunların mimari formu kaybolmuştur. Türkler süsü minarede
ölçülü ve az kullanmışlardır. Minareler bozan üç şerefeli inşa olarak edilmiş
ve bunlara ayrı ayrı merdivenle çıkılmasını sağlayacak bir inşa tekniği
kullanılmıştır.
|
Minber
|
|
Mine (Fr. email;
Alm. Email):
|
Metal
üzerine, cama karıştırılmış metal oksitlerini eritme suretile yapılan bir
eritme-resim tekniğidir. ilk mineyi biz Mısırlılarda görüyoruz. 1-3
y.y.’larda Keltlerde en zengin biçimde kullanıldığını görüyoruz. Keltlerin
kullandıkları teknik, evlek evlek olan “bölmeli. mine” dir Bu mine’lerde
kullanılan mine boyası kırmızı olduğundan bunlara “Kan mine’si” de denir.
(Alm. 8lutemail). Romalılar zamanında Minber da “oymalı”, ya da “çukur mine”
tekniğinde işler yapılmıştır. Bu teknikte bakır plak üzerinde düz ve ince
tabakalı bir çukur açılıp içine çok renkli mine maddesi konu brak eritilirdi.
12 ve 13. y.y.’larda Maas, Mosel ve Rein mıntıkalarında tekrar uygulanmıştır,
Bundan başka, altın plak üzerine, altın ya da gümüş ince bir tel, istenilen
desen biçiminde lehimlenir. Ve telin meydana getirdiği bölmeler arasında m.
tozu kanarak eritilir. Bu teknik bilhassa Bizans sanatında en güzel
örneklerini vermiştir. Göçler zamanında, plak üzerindeki bölmeler içine uygun
olarak cam parçaları ya da bilhassa almandin yerleştirilerek yapılan bir
teknik ortaya çıkmıştır. Bunların yanında 14. yy.’da bilhassa zarif bir mine
olan “gümüş eritme” ya da “derin kazıma” tekniği ortaya çıkar. 15. y.y.’da
İtalya’da mine tekniğiyle resim icat ediliyor. Bu, büyük ölçüde bir plak
üzerine mine boyaları ile yağlı boya gibi resim yaptıktan sonra eritme
esasına dayanır. Bir plak üzerine resim, rölyef halinde işlendikten sonra
bunun üzerine sıvama olarak m. yapılırdı ki, burada rölyefin derinliğine göre
değişik renkler, koyu ve açık değerleri halinde ortaya çıkardı.
|
Minerva
|
Romalıların bir tanrısı olup akıl ve zekayı
temsil eder. Minerva’ya Yunanlılar Atena tanrısı derler. Minerva zeytin
ağacı, baykuş ve gorgon denilen ağzı açık ve başında, birbirlerine dolanmış
yılanlar bulunan bir medüz kafası ile süslenmiş kadın olarak gösterilmiştir.
|
Minimal Sanat
|
|
Minyatür (Fr.
miniature; Alm. Miniaturmalerei)
|
Bir çeşit kitap resmi. İsmini
lat. “minium” denilen kırmızı renkli bir boyadan alır. Bu boya ile Ortaçağda
yazılan kitap sayfalarının kenarlarına kenar çizgileri çekilirdi. İlk
minyatür resimleri Eski Mısırlılarda M.Ö. ikinci bin içinde yazılan papirus
rulelerinde görülür. Bunlarda sağlam bir düzen görülmez. Gelişi güzel
dağıtılmış olarak minyatürler yapılmıştır ve etraflarında da bir etraf
çizgisi yoktur. M.S. 4. y.y.’da rule halindeki kitaptan sayfa halindeki
kitaba gidilince, minyatür resim çerçeveli olarak sayfa içinde yerini almış
ve bilhassa parşömen kağıdının keşfi, sayfa halindeki kitapların yayılmasına
olanak vermişti. Minyatürün tarihine bakılırsa en eski minyatürler Ortaasyada
Turfan, Kuça, Kızıl gibi kentlerde yapılan kazılarda ve Sasanilerde
bulunmuştur. Minyatür, Suriyeli tüccarlar vasıtası ile İrlanda’ya gelmiş
oradan da, keşişlerin yazdıkları İncil kitaplarıyla Avrupa’ ya yayılmıştır.
Bu kesişlerin minyatür resimleri ile yazı bilmeyen Hıristiyanlara azizlerin
hikâyelerini anlatmağa çalıştıkları biliniyor. Buradan da minyatürün
anavatanının Asya olduğu görülüyor. Karoliyn sanatındaki minyatürlerden
çoğunun 9. y.y.’da Bizans’tan gelen ressamlar tarafından icra edildiği ayrıca
bir konudur.
İran, Selçukluların idaresinde
iken en önemli minyatür sanatçılarının yetiştiği ve İranlı sayılan birçok
minyatür ressamlarının Belh, Buhara, Horasan ve Herat gibi Türkistan
şehirlerinden oldukları görülüyor. Arap minyatürleri bir artistik değerden
çok bir çeşit zamanın adet, elbise ve renklerini veren vesika olarak
değerlendirildiği halde, Türk ve İran minyatürleri artistik değer
taşımaktadır. İranlılar minyatür renklerinde genel olarak daha postel
değerlere gitmişler, buna karışık Türkler daha canlı renkleri sevmişlerdir.
Osmanlılar minyatür ressamlarına nakkaş derlerdi.
Timur zamanında ve onu izleyen
zamanlarda Herat büyük bir kültür merkezi idi. Birçok değerli minyatür
ressamlarının saraya toplandığı onlara geniş olanaklar sağlandığı ve en güzel
minyatürlü kitaplar hazırlattırıldığını ve büyük üne sahip ressamların
yetiştiğini görüyoruz. 16.y.y.’da Behzat ve Mani gibi. Osmanlılarda Fatihten
itibaren ili. Ahmet zamanına kadar m. sanatı çok gelişmiştir. Sinan Bey, Baba
Nakkaş, Takma adı Nigari olan Reis Haydar; Nakşi, Osman, Levni gibi büyük
sanatçılar vardır. Levni’den sonra m. resimden ayrılma eğilimi görülür ve
sanatımız da Lale devrinde, Avrupa Barok sanatı etkisi ile manzara ve çiçek
ressamlığına eğilim artar. Batı yazarları birçok Türk minyatür ressamını
İranlı olarak tesbit etmek istemişlerdir. Yapılan araştırmalar ile bunlar gün
ışığına çıkmaktadır.
Not: Minyatür ayrıca “Sanat Alanları” bölümünde yer almaktadır.
|
Minyatür tekniği:
|
suluboya — guvaj tekniğidir.
Fırça olarak kedi tüylü fırça kullanılırdı. Resim yapılacak kâğıt üzerine
arap zamkı ile karıştırılmış çinko üstübeci sürülür. Bunun üzerine de ince
tüy kalemle resmin deseni çizilir. Minyatürlerde bir eşyanın esas rengi ışık
gölge düşünülmeden sürülür. Süs motifleri detayları ile aynen işlenir.
Derinlik düşünülmez. René Hygh’e göre: Batı resim anlayışı derinlik yani üç
buut görüntüsü esasına dayanır. Minyatürde ise derinlik ve perspektif yoktur.
Figürlerde kişinin önemine göre büyüklük ve küçüklük vardır. Batı, minyatürde
ne renk ne de çizgi bakımından Doğu ülkeleri gibi kibar ve asil bir anlatıma
ulaşamamıştır. Hatta Batının minyatür bakımından Doğuya yaptığı etki olmadığı
halde, Doğu bu alanda Batıya yo1 gösterici olmuştur. Matisse eserlerindeki
bizim minyatürlerimizin etkisini bizzat belirtmiştir.
|
Mit (Fr. mythe; Os. üstüre; Alm. Mythus):
|
Eski Yunanda efsanelere denir,
Efsane.
|
Mitoloji (Fr., Alm,
Mithologie):
|
Bizde eskiden ilm-i esatir,
üstüre denirdi. Bir milletin uydurduğu ve inandığı efsanelerin tümüne verilen
isimdir. M., Yun. “Muthos” sözcüğünden alınmıştır. Eski Mısırlıların,
Mezopotamya Etilerin. eski Türklerin mitolojileri vardır.
|
Mizbah
|
Putperestlerin üzerinde kurban
kestikleri taş. Buna eski Türkler “topsı” diyorlardı. Şimdi arı türkçede
sunak karşılığıdır. (sunak). kurbantaşı.
|
Mobilya (Fr.
meuble; Alm. Möbel):
|
Fransızcası hareketli anlamına
gelen meuble, Lat. “mobilis=hareketli” sözcüğünden yapılmıştır. Kullanma
amacına göre oturma ve yatmaya yarayacak möble ya da mobilyalar kullanılma
yerleri arasındaki farklar ile çeşit kazanır: Yazı masası, yemek masası gibi.
İlk sanatlı mobilyalar Eski Mısırda (tahtadan sandalyeler, işlemeli ölü
yatakları, çekmeceler, masalar vb.) bulunmuştur. Pompeide mermerden masalar ,
bronzdan sandalyeler, üzerinde yatılarak yemek yenilen bronz kaplamalı
yataklar bulunmuştur. İlk uygarlıkların rölyef ve resimlerinde, kullanılan
mobilyaların biçimlerini görüyoruz. Eski uygarlıklar, örn. Antikite, Orta
çağ, Rönesans, Barok ve Art Nouveau (Jugendsti hep süslü, oymalı, kakmalı,
yaldızlı bir möble anlayışına önem vermişlerdir. Ilk olarak Bauhaus okulu
süsden vazgeçmiş. mobilyanın görevi ve kullanılan maddenin elyafını
değerlendirerek eşyanın formunu tayin etmiştir. Oyma ve kakma süslemelerin
zarafeti yerine, genel formun ahenkli bağlılığı değerlenmiştir. İlk olarak
İtalyan Erken Rönesans’ında (Batı dünyası için) proporsiyon ve armoni
mobilyada düşünülmüştür. Antik süs ve profilleri önem kazanmıştır.
Rönesans’tan sonra Fransa, mobilya stilleri
bakımından en önemli merkez olmuş, Rokoko ve 18. y.y. sonuna kadar hep bir
stil merkezi kalmıştır. İslam ve Uzak Doğu mobilya stilleri bu ülkelerin
geleneksel anlayışlar, içinde gelişmiştir. Bilhassa kakma ve oymacılık sanatı
çekmecelere rahlelere, sehpalara ve dolaplara uygulanmıştır. Avrupa’da
geleneksel mobilyadan uzaklaşma, İngiliz Morris ve Ruskin hareketi ile
başlamış ve Almanya’da Bauhaus prensipleri ile bugünün fonksiyon ve
konstrüksiyon” prensibi ile gelişmiştir. Bugün mobilyada düz yüzeyler,
dinamik hatlar, aynen mimaride olduğu gibi hakimdir. Eğrilerin moda olan
hareketli görünüşü terkedilmiştir. Süs terkedilmiş, inşa ahengi, süsün yerini
tutmuştur.
|
Modelaj (Fr.
modelage; Alm. Modellieren):
|
Kil ve balmumu gibi
şekillendirmeye uygun maddeleri, heykelci kalemleri ya da elle, hacimli
olarak biçimlendirme işidir. Bu çalışmalar esas yapılacak heykellere model
hazırlama anlamını taşır.
|
Modern (Fr.
moderne; Alm. Moderne):
|
Daima çağdaş görüşü ifade eder.
Geleneksel olmayan anlamına gelir. Modern sanat da aynı şekilde geleneksel,
olmayan en son sanat çalışmalarını ifade eder, Herbert Read moderni “anti
akademik” olarak tesbit ediyor.
|
Modernizm (Fr. Modernimse)
|
Çağdaş anlayışa uyarak sanat
yapma görüşü ve mesleği. çağcılık.
Modernizmin kapsadığı sanat
akımları:
ArtNouvcau (1880-1910) An and
Craft (1861-1960) Bauhouse (1919-1933) Nabiler (1891-1899) Ekpressyonizm
(1905-45) Die Brücke (1905-13) Ash Can Okulu (1908-18) Kübizm (1908-1920)
Fütürizm (1909-1914) Soyut Sanat (1910-) Der Blaue Reiter (1911-13) Orfizm
(1912-1914) Vortisizm (1912-1915) Suprematizm (1913-19) Konsrüktivizm
(1913-30) Dada (1916-1924) Art Deco (1920-1935) Neo-plastisizm (1920-1940)
Sürrealizm (1924-1955) Sosyalist Realizm (1930-1980) Soyut Ekspresyonizm
(1940-55) Avangard Sanat (1945-75) Op Art (1950-1965) Sitüasyonistler
(1957-72) Pop Art (1958-75) Kavramsal Sanat (1960-75) Minimalizm (1960-75)
Fluxus (1962-75) Land Art (yklş. 1965-80) Ekolojik Sanat (1968 )
Neo-Ekspresyonizm (1970-90)
|
Modle etme
|
Resim ve heykelde form verme
işine denir. Oylum duygusu uyandırma işidir.
|
Modul
|
Esas ölçü. Bir sanat eserinde
bütün parçalarda esas olacak ölçü
|
Modülasyon (Fr. modulation; Alm.’ Modulation):
|
Farklı renkli değerlerle
birbirine bağlı geçiş. Cézanne’ın resimlerinde biz modülasyonu görüyoruz.
Kendi resimlerindeki modülasyona Cézanne “modulation cadencée” adını
vermiştir.
Modülasyon Resimde ışık-gölge, degredasyon ya da
çeşitli renk ilişkileri kullanarak biçimlerin gerçek oldukları ya da üç
boyutlu bir forma sahip oldukları yanılsamasını sağlama tekniği.
Modülasyon Kadanse Cézanne'in
resimlerinde kullandığı modülasyonu tanımlamak için kullanılan terim.
Modülasyon kadansede, sıcak renklerle soğuk renkler yan yana getirilerek,
hacim ve perspektif etkileri oluşturulmaya çalışılır. N.K.
|
Moloz döşek (Fr. blocage):
|
Temel duvarları içine, kaba
taşlarla yapılan doldurma yatak. moloz duvar — Moloz ya da temel taşı denilen
kaba taşlarla örülen duvara denir. M. taşları, muntazam olmayan taşlardır
|
Moloz taşı
|
Taş ocağında kırıldığı gibi
çıkan muntazam olmayan taşlar.
|
Monografi (Fr. monogrophie):
|
Yalnız bir sanatçının hayat ve
eseri hakkında yazılmış kitaba denir. Bir tek eser hakkında yazılmış kitap
için de bu sözcük kullanılır.
|
Monogram
|
Sanatçı isimlerinin başlangıç
harflerine denir. Monogram Tanımlayıcı bir işaret olarak kullanmak için; bir
ya da daha fazla harften, özellikle de bir ismin ilk harflerinden oluşturulan
tasarım. Birçok sanatçı çalışmasını imzalamak için isminin tamamım
kullanmaktansa isminin ilk harflerinden oluşan bir monogramı tercih
etmektedir. Örneğin Albrecht Dürer A ve D harflerinden oluşan bir monogramı
kullandı N.K.
|
Monokrom / Monokromatik Resim
|
tek rengin farklı tonlarıyla
yapılmış resim anlamına gelmektedir. 1945 yılından itibaren bir grup ressam,
Malevich ve Rodchenko'nun tek bir rengin tonla¬rıyla yaptıkları soyut
resimleri örnek aldı. Monokromatik re¬simler indirgeyici
estetiğin/minimalizmin aşın bir örneğiydi. Monokromatik resimlerin en ünlü
örnekleri Yves Klein tarafın¬dan 1950’li yıllarda üretildi. Klein,
resimlerinde kullandığı çok özel pigmentlerin patentini de aldı: Klein
Mavisi, Pembesi ve Altını. 1960 yılında küratör Udo Kultermann bir
mono¬kromatik resim sergisi düzenledi. 1981 yılında da Marcia Hafif, bu tarz
resmin, 'saf, 'gerçek’, 'somut’ ve 'mutlak’ olduğunu deklare etti. Robert
Rauschenberg (d. 1925) Robert Mangold, Pierro Manzoni, Ad Reinhardt,
(1913-1967) ve Frank Stella (d. 1936) monokrom resimleriyle tanınan diğer
sanatçılardır. N.K.
|
Mondit
|
tek taş yapılmış heykel ve sütunlara denir,
|
Monopil (Yun. mono
= tek, pili = kapı sözcüklerinden )
|
tek kapılı tapınak ya da bina.
|
Monopter (Fr.
Monoptére, Alm. Monopteros):
|
|
Monotipi (Fr. monotypie; Alm. Monotypie):
|
Tek bir baskı olanağı veren
grafik tekniğidir. Gümüş kaplama yapılmış bir bakır plak’a yağlıboya ya da
matbaa mürekkebi ile yapılmış olan resim üzerine bir kağıt konulur ve gravür
presinde basılır. Bir de reçineli bakır plak üzerine resim yapılıp gene
gravür presinde basılan şekli vardır ki bundan üç nüsha baskı yapmak mümkün
olmaktadır. Bunun dışında cam üzerine rule ile matbaa mürekkebi sürülüp
üzerine kağıt konarak kağıdın üstüne sert bir uçla yapılan monotipi tekniği
vardır ki, bu da tek bir örnek verir ve ayrıca prese lüzum kalmaz, Degas
çeşitli monotipiler yapmıştır.
|
Monumental (Fr. ve
Alm. Monumental):
|
Anıtsal.
|
Motif (Fr. motif; İng. motif, pattern; Alm. Motiv, Thema):
|
Genel olarak güzel sanatların
her kolunda kompozisyonun esasını teşkil eden öğe. Tezyinatta süs teşkil eden
ayrı ayrı biçimlere verilen isim.
|
Mozaik (Fr.
mosaque; Alm.Mosaik):
|
Süsleme ya da figürlü yüzey
dekorosyonu için yanyana renkli taş ya da cam parçaları ile yapılan resim.
Zemin, duvar ve kubbeler için çok kullanılmış bir tekniktir. Mozaik yapılacak
.zemine bir sıva yapılıp bunun üzerine yan yana m. malzemesi olan cam ya da
taş parçaları bir yüzü dışarda kalmak üzere gömülür. Mozaik ilk önce ilk
uygarlıklar zamanında Mezopotamya’da, Yunanlılarda, Romalılarda, Bizans’ta,
Ravenna’da çok kullanılmıştır. Zamanımızda bina dekorasyonlarında başvurulan
bir tekniktir.
|
Mukarnas (Fr. stalactite; stalactite; Stalaktit;
Arap. mukarnas):
|
Mimaride içerlek bir kısımdan
üstte bulunan çıkıntılı bir yüzeye geçerken, bir destek ve aynı zaman da bir
süs teşkil etmek üzere kullanılan prizma biçimindeki küçük bindirmeliklere
denir. İstalaktit.
|
Mum heykel
|
Bir insanın mumdan yapılmış ve
tabii renkleri boylanılarak yapılan heykel. Maddesi balmumu-f-terbentin, ağaç
yağı ve başka maddelerin karışımıdır. Mum Heykel’in tarihi, ölülere tapan
inançların bulunduğu zamanlara kadar uzanır. Yunan Hellenistik sanatının
mumdan yapılmış maskeleri, Romalılar zamanının mumdan yapılmış ve boyanmış
mum heykelleri, ölüleri hatırlatmak için kullanılıyorlardı. Bazen bütün
vücudun tıpkısı yapılarak cenaze taşınırken gösteri için kullanılıyordu. 14.
y.y.’da aynı ödet tekrar Venedik ve İngiltere’de itibar görmüş ve bu mum
heykelleri Foucquet, Meit, Perr Clouet gibi önemli sanatçılar yapmağa
başlamışlardır. Halen bu çeşit mum heykeller ünlü kişilerin canlı
heykellerini sergileyen müzeler için yapılmaktadır.
|
Mumlu boya (Fr.
encaustigue; Alm. Enkaustik):
|
Balmumu ile toz boyaların
karıştırılmasından çıkan bir boya. Bu boya ile resim yapmağa da enkoustik
denir. İlk örnekleri Eski Mısırlılar, Yunanlılar ve Romalılarda görüyoruz. Bu
teknikte resimler Bizans İkonnalorında da çok kullanılmıştır.
|
Müdejar üslübu
|
İspanyolca “estilo mudejar”
Endülüs Emevi devleti yıkıldıktan sonra İspanyolların İspanyada kalmalarına
müsaade ettikleri Arapların (müdejar) sanatçıların yaptıkları bina ve
dekorasyon üslubuna denilir. M.’nda eski Arap unsurları olan at nalı
biçiminde kemerler, ıstalaktitli kubbe, kabartmalı süslemeler, majolika
çiniler aynen yer alır. 14. y.y.’da olgun çağını yaşayan bu üslubun önemli
eserleri eserleri Toledo ve Sevilladadır. Kiliselerden Estra Madura Guadalupe
da gene bu üslupla yapılmıştır. Majolika keramik. Mudbjor’lar tarafından
bütün Güney İspanyaya yayılmış oradan da Majorco adası vasıtası ile kalyaya
geçmiştir.
|
Müze (Yun. mouseion
= periler tapınağı). (Alm. Museum) (Fr.musée)
|
Müze çağımızda bir kültüre ait
eserleri bir araya getirmek ve herkesin yararlanmasına sunmak normal
görülmektedir. Ancak eski çağlarda eserlerin bir araya getirilmesi
tapınaklarda görülüyor. Fakat bunları belirli kişiler görüyorlardı. Bu
eserlerin biraraya getirilmesinde esas, sanat değeri değil, din yönü önemli
oluyordu. Bu günkü anlamda sanat değeri dikkate alınarak yapılan ilk
koleksiyonlara Hellenistik çağda rastlanıyor. Özellikle Bergama’da.
İskenderiye’deki Müzelere tahsis edilmiş yapıya ‘Museion=periler tapınağı”
denmiş, sonra da bu sözcük sanat koleksiyonlarının toplandığı yerlere ad
olarak verilmişti. Ortaçağda kiliseler camiler hep sanat eserleri’nin
toplandığı yerler idi. Ancak burada da esas, sanat değeri değil, din değeri
idi. 14. y.y.’da ilk kez Fransa’da Sanat değeri dikkate alınarak birçok sanat
eseri bir araya getirildi.. Fakat bugünkü anlamda ilk Müze 1759 da İngiltere
British Museum, 1793 de Fransada Louvre müzesidir. Bizde ilk müze Osman Hamdi
Bey tarafından kurulmuştur
|
Sözlük
▼
Sanatçılar
▼
Sanatçılar
▼
Sanat Tarihi
▼
Akımlar
▼
Sanat Alanları
▼
Mimarlık
▼
Müzik
▼
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder