İster yer, ister duvar kaplaması olsun, ister küçük taşlardan, cam veya mine parçalarından oluşsun, ister geometrik, ister figüratif bezemeli olsun, mozaik, Yunan-Roma ve Bizans sanatlarına birçok şaheser kazandırmış bir tekniktir.
Hem yararlı (boyadan daha dayanıklı olan mozaik, zeminlerin su geçirmesini önler ve duvar kaplamalarına sağlamlık kazandırır), hem dekoratif bir işlevi olan mozaik, yassı çakılların, taş, pişmiş toprak, mermer, renkli cam veya mine parçalarının, harçla kaplı düz bir zemin üzerine tutturulmasından oluşur. Döşeme mozaiği, M.Ö VI. yy’larda Akdeniz havzasında, ardından X.-XII. yy’lar arasında Bizans İmparatorluğu’nda gelişen duvar mozaiğinden önce de vardı.
Yassı Taşlar ve Tesseralar.
Yunan dünyasında M.Ö. VIII. yy’dan M.Ö. III. yy’ın başına kadar uygulanan yassı taş mozaiği, yontulmamış, beyaz, siyah, bazen de kırmızı küçük çakılların bir araya getirilmesiyle gerçekleştirilir. Çakılların yuvarlak olması, çizgilerin kopukluk özelliğini güçlendirip dokuların arasındaki çimentonun görünmesine neden olarak, mozaiğe noktacı bir görünüm verir. Şekilli seramiklerden ve halılardan esinlenen V. yy’ın iki renkli yassı taş mozaikleri, koyu bir zemin üzerinde açık renk bir desen taşır, düz ve kabartmasız bir bezeme sunar. Yunanistan’daki Pella’da bulunan M.Ö. IV. yy’a ait mozaiklerde olduğu gibi, desenin bazı ayrıntıları ince kurşun tabakalarıyla çevrilmiştir.
Yunan dünyasında M.Ö. VIII. yy’dan M.Ö. III. yy’ın başına kadar uygulanan yassı taş mozaiği, yontulmamış, beyaz, siyah, bazen de kırmızı küçük çakılların bir araya getirilmesiyle gerçekleştirilir. Çakılların yuvarlak olması, çizgilerin kopukluk özelliğini güçlendirip dokuların arasındaki çimentonun görünmesine neden olarak, mozaiğe noktacı bir görünüm verir. Şekilli seramiklerden ve halılardan esinlenen V. yy’ın iki renkli yassı taş mozaikleri, koyu bir zemin üzerinde açık renk bir desen taşır, düz ve kabartmasız bir bezeme sunar. Yunanistan’daki Pella’da bulunan M.Ö. IV. yy’a ait mozaiklerde olduğu gibi, desenin bazı ayrıntıları ince kurşun tabakalarıyla çevrilmiştir.
Helenistik dönemde (M.Ö. II. yy) yassı taş mozaiğinin yerini tessera (veya tessella) mozaiği alır. Bu teknikte, taş, mermer veya pişmiş topraktan yontulmuş tessera denen ve birbirine uyan küçük küpler kullanılır; böylece doku aralarında bulunan alan küçülür ve parçalar harca yassı taşlardan daha iyi yapışır. Yaşlı Plinius’un deyişiyle taştan resim elde edilmiş olur.
İki türlü tessera mozaiği vardır: bileşimlerindeki öğelerin boyutlarıyla farklılaşan pavimentum tessellatum ve opus vermiculatum. Bunlardan tekrenkli veya geometrik, bitkisel, sonra da figüratif motiflerle bezeli olan ve büyük yüzey kaplamasında kullanılan birincisinde yüzey genişliği 0,8-1 cm hatta 3 cm olan küpler kullanılır.
Opus vermiculatum’da parçaların boyutları net bir biçimde daha küçüktür: 0,4 2 hatta bazen sadece 0,5 mm. Parçalar, titizlikle gerçekleştirilmiş ayrıntılar taşıyan şekilli tablolar tekniği-ne uyarlanmıştır. Örneğin Tivoli’deki Hadriana villasının güvercinli mozaiğinde, yer yer bir santimetre karede (opus vermicularum) yaklaşık 60 tessera bulunur. Her zaman mozaikçilerin atölyelerinde özel olarak yapılan ve emblemata (ana tabletler) denen parçalar, sonradan uygun bir zeminin üzerine yapıştırılır.
Çizgiler ve renkler kullanılan öğelere olduğu kadar bunların boyutlarına bağlı olarak da değişir. Opus vermiculatum orta bölümde kullanılır, kaba öğeler çevreye dağıtılır. Kompozisyon hep aynıdır: ortada, nadiren dairesel olan dört köşeli bir halı (kabartma etkisi yaratan geometrik motifler, üsluplaştırılmış gülbezekler, şekilli konular, bazen yazılar ve simgelerle bezenmiştir), bunun çevresinde ise geometrik şekillerle (gözler, büklümler, Yunan harfleri, üçgenler, baklavalar) yahut bitki motifleriyle (üsluplaştırılmış yapraklar ve dallar) bezenmiş birçok kenar süsü yer alır.
Anadolu’da Gordion sit alanında bulunan ve renkli çakıllardan oluşan en eski yassı taş mozaiği (M.Ö. VIII. yy) eski Yunan mozaiklerine (M.Ö. VI. yy) çok benzer. Bunların, Yunanlıların bu sanatı en yüksek kusursuzluk düzeyine ulaştırmalarından önce, Gordion mozaiğinden etkilenmiş oldukları düşünülebilir.
İtalya, Roma fetihlerinden ve Yunanistan’ın gerilemesinden sonra, politik ve ekonomik gücüne rağmen, sanat bakımından Helenistik uygarlığın etkisi altında kalır. Böylece, Pompei üç yüzyıl boyunca resimleştirme eğilimi taşıyan eserler verir. Bunların en ünlülerinden biri, M.Ö. IV veya III. yy’a ait bir resmin kopyası olan, Büyük İskender’le Dara’nın savaşını tasvir eden mozaiktir (yaklaşık M.Ö. 80-60, Hayvanlar Evi). Arkadan görülen atın kısaltımı, mızrakların hareketi, kompozisyonun, dikkati asil kişinin bulunduğu sahnenin ortasına çeken genel çizgileri ve yapımdaki incelik bu esere duyarlılık ve dinamizm kazandırır. Hadriana villasının güvercinli mozaiği de bir başka büyük ustalık örneğidir. İçinden çok güzel bir çiçek kordonu geçen bir çerçeveyle çevrili olan panoda, fıskiyeli bir havuzun kenarlarına tünemiş, her biri farklı yükseklikte dört güvercin yer alır.
Roma Mozaiği
Roma dünyası, Pompei’de görülen bu büyük resim üslubuna tepki olarak mozaik sanatına damgasını ancak MS 1. yy’ın ilkyarısından itibaren vurur. Roma dönemi evlerinin duvarları taşı taklit eden göz aldatmalı resimler, daha sonra da şekilli bezemelerle kaplanır. Bu alacalı bulacalı duvarlarla karşılaştırıldığında zeminler, yalınlaşma eğilimi taşıyan ve bütün II. yy boyunca gelişecek olan bir üslupla, daha ağırbaşlı bir biçimde bezenmiştir. Roma mozaiği, kabartma etkisi yaratan tonlamaları reddederek siyah-beyaz bir üslup benimser. Renk yelpazesinin bilinçli yoksulluğuyla, geometrik motiflerin ağırlık taşıdığı bezemenin zenginliği karşıtlık oluşturur; sınırsız olanaklar sunan bir kombinezonla yapılan damalı bezekler, birbirinin içine geçmiş halkalar, örülmüş kurdeleler, baklavalar, üsluplaştırılmış bitkiler. Şekilli siyah nesneler artık çerçeve içine alınmayıp beyaz zeminin bezemesi içine yerleştirilir. Livius Evi’nin mozaikleri altı köşeli yıldızların çevresine yayılan üçgen damalı bezekler biçiminde işlenmiştir; Ostia’daki Neptün Hamamı’nın mozaiklerinde ise bir denizkızının üzerine sıçrayan Deniz tanrısı tasvir edilmiştir.
http://www.bluffton.edu/~sullivanm/italy/ostia/neptune.html
Mozaik Roma İmparatorluğu’nun tamamına MÖ 1. yy’dan itibaren bu görünüm altında yayılır; her eyalet bölgesel okullar geliştirir; İspanya, Güney İtalya ve Sicilya’nın duyarsız kalmadıkları bir çokrenklilik tercihinin dikkat çektiği Kuzey Avrupa’da ve daha geç tarihlerde Almanya’da, İngiltere’de (beyaz, kırmızı, kahverengiden oluşan bir üçrenklilik benimser), Dalmaçya’da ve Daçya’da. Bu sanatın beşiği olan Yunanistan, Roma etkisinde kalacak ama bezemeye destek olarak geometrik motifleri koruyacaktır.
Bizans’tan Ravenna’ya
Roma İmparatorluğu’nun Doğu Roma ve Batı Roma imparatorlukları olarak ikiye bölünmesinin (395) ardından, eski Hıristiyan ve Bizans sanatlarının geliştiği bir kargaşa dönemi gelir. Eski Hıristiyan mozaiklerinin en güzel örneklerinden biri, Roma’daki Santa Constanza Anıtmezarı’nın (350) iç duvarlarını bezer.
Ziyaret salonunun çevresini, bağ kütükleri ve üzüm salkımlarından oluşan bitkilerin ve hayvanların yer aldığı, beyaz zeminli bir bezeme dolaşır; bu bezeme İmparator Constantinus’un kızı Constanza’nın baş resimlerini içeren madalyonları kuşatır. Mozaiklerde kuşlar, hayvanlar ve Hıristiyanların simgeleri olan nesnelerle çevrili putu denen küçük aşk tanrıları da vardır. Bunlar eski Hıristiyan duvar mozaiği imgeleriyle, gerek Hıristiyan dininin özünü, gerekse politik iktidarla Kilise arasındaki son derece hiyerarşik ilişkileri yansıtır.
İtalya’daki Ravenna kentinde bulunan San Vitale Kilisesi’nin (526- 547) sunağı, zengin kıyafetler içindeki İmparator Iustinianus ve İmparatoriçe Teodora’yı kiliseye bağışlarını getirirken tasvir eden bir panoyla bezenmiştir. Yüzlerdeki canlılık, bedenlerdeki sahnenin dinsel havasını güçlendiren ayinsellikle zıtlık oluşturur.
Bizans sanatı, çok sayıda mozaiğin tahrip edildiği ikonoklazma döneminden (726-843) sonra kendine yeni bir ifade biçimi arar. XI. yy’a kadar, esas olarak dinsel bir içeriği ifade etmeye önem veren, ilkçağ gerçekçiliğinden arınmış bir üslup gelişir. Zeminler tek renklidir ve kullanılan malzemeden gelen ışık (parçalar çok ince sedef, altın veya gümüş yapraklarıyla kaplanır ve gene çok ince bir şeffaf cam hamuru katmanıyla sırlanır) bu dinselliğin ifade edilişine katkıda bulunur. Bu son derece kurallı sanatta, vurgulanan simgesel anlamdır. Böylece, Batı mantığının tersine ve tematik bağın tutarlılığına daha iyi hizmet etmek için, esas tasvirde eşanlı olarak çağdaş olmayan sahnelerin tasvir edildiği görülür. Mozaikçiler inananların eğitiminin tasvire dayandığını (Isa’nın çarmıhtan indirilmesini gösteren bazı sahneler kesin bir içtenlik taşır) unutmamakla birlikte, doğanın taklidinden kurtularak, dinsel Bizans sanatını XI. ve XII. yy’larda doruk noktasına yükselteceklerdir.
XI. yy’ın en önemli ikonografik eserleri İstanbul’daki Ayasofya, Atina yakınlarındaki Dafni, Sakız Adası’ndaki Nea Moni ve Rusya’nın Kiev kentindeki Svyatoy Sofiya gibi dinsel yapılarda bulunur.
XII. yy’ın en önemli mozaikleri İstanbul’daki Ayasofya’da, ama özellikle çevre bölgelerde (Kiev’deki Svyatoy Mihail), Sicilya’da (Cefalu, Palermo Palatina Kapellası, Monreale Kilisesi), Venedik (San Marco) ve dolaylarında (Torcello, Murano) bulunur.
http://www.buten.net/max/sicily/mosaics/index_mosaics.html
Bu merkezlerde değişik atölyeler çalışmış olduğundan, bunların her biri kendi özelliklerini ortaya koyar. Ayasofya’da mozaikçiler çizgilerden çok renklere önem verirler. Estetikle son derece ilgili olan Dafni ekibi çizgisel yumuşaklığı ve hacimlerin zarafetini öne çıkarır. Hosios Lucas’ta daha az duygu, desende daha az esneklik vardır, ama tasvir kurallarının tamamına uyulmuştur.
Bizanslıların büyük ustalığından etkilenen yabancı hükümdarlar onları ülkelerine çağırırlar. Kudüs’te, halifeler Kubbetüssahra’nın (700’e doğru) ve Şam’daki Ulu Cami’nin (715’e doğru) bezemelerini Bizanslı mozaikçilere sipariş ederler. Charlemagne Aachen’deki sarayını mozaikle bezetir. XII. - XIII. yy’larda papalar Roma’daki Santa Maria in Trastevere’nin (1295) absidindekiler gibi yeni temaları ilk dönem Hıristiyan motifleriyle birleştiren ikonografik programlara destek olurlar. XV. yy’da Ghirlandaio Floransa vaftizhanesinin, Cebrail’in Meryem’e Isa’ya gebe kalacağını bildirdiği sahneyi tasvir eden, Kuatroçento üslubunda bir mozaikle bezeyecektir. Giorgio Vasari bu tasvirin, türün modern ustalarının daha iyisini yapamadıkları bir güzellikte olduğunu söyleyecektir Ayrıca mozaiğin resmin yüce bir biçimi, sonsuzluk içine yazılmış bir resim olduğunu belirtecektir. Bu sırada İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethi (1453) Bizans sanatının, dolayısıyla mozaik sanatının (son parlak örnekleri Palaiologoslar dönem bugünkü Kariye Müzesi’ndedir) gerileme sürecini başlatan Mozaik sanatı XIX. yy’da, özellikle Londra (Parlamento b:1840-1365) ve Paris’teki (Sacre-Coeur 1875-1914; Grand Palais 1899) birkaç girişimle yeniden belli bir saygınlık kazanacaktır.
XX.Yüzyılda Mozaik
Ar Nuvo, sonra Ar Deko mozaiği bezeme dağarlarına sokmuş olmakla birlikte, XX yy sanatçıları mozaikle çok az ilgilenmişlerdir. Kuşkusuz Meksika’da duvar resmi sanatının öncüsü Diego Rivera mozaiği zaman zaman duvar resmine tercih eder (İsyancılar Tiyatrosu, Mexico); İtalya’da fütürist Cino Severini, ardından Fransa’da Chagall ve özellikle Fernand Léger de mozaik sanatıyla uğraşırlar Léger Notre-Dame d’Assy’nin (1945) cephesi için bir bezeme gerçekleştirdikten sonra, Al fortville’deki Caz de France’a ait kokkömürü fabrikasını (1955), gözde konusu işçi dünyasını tasvir ettiği mozaiklerle bezer. Ama mozaik, metro koridorları veya sosyal konutların cepheleri için hazırladıkları projeleri, çoğunlukla gerçek mozaikçilerden çok mozaik döşeyicilerinden oluşan ekiplerin eline teslim eden sanatçılar tarafından giderek daha az uygulanmaktadır. Çoğunlukla fabrikalarda üretilen ve giderek büyüyen küpler, soyut hatta minimal kompozisyonlara elverişlidir: l974’te plastik sanatçı Jean-Pierre Raynaud La Celle-Saint-Cloud’dski evi için, tamamen beyaz mozaikle kaplı bir mekân tasarlamıştır geleneksel mozaikte altın ilahi ışığın ifadesiyken, burada seramiğin lekesiz ve kaygan yüzey üzerinde kırılarak zihinsel bir evren, hiçbir şeyin yazılı olmadığı ve her şeyin yazılabileceği boş bir sayfa yaratan tek başına ışıktır.
Türkiye’de ise Bedri Rahmi Eyüboğlu yapı cephelerine uyguladığı büyük mozaik panolarla XX. yy’da bu sanatın önde gelen çağdaş temsilcisi olmuştur Axis 2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder