Sağırrenk
|
Mat, esmer renklere denir. Sağırrenk şeffaf
değildir.
|
Sağrı
|
Damlarda birleşme yerlerinden aşağıya doğru inen
meyilli mahyalar arasında meydana gelen, üçgen biçimindeki dam kısımları.
Sağrılarda su akıntısı temin edilir.
|
Sahın (Fr. nef. naos; Alm.
Schiff; Arap. balöt):
|
Camilerde ve kiliselerde mihraba doğru uzanan ve
birbirinden sütunlarla ayrılmış kısımlardan herbiri. Buna Almanca karşılık
olarak gemi denilmektedir.
|
Sahanlık ya da sahınlık
|
Merdivenlerin ortalarında, dönemeç kısımlarında
ve bittiği yerlerde yapılan düzlükler.
|
Sanat Eleştirisi
|
Bir sanat çalışmasının tanımlanması, analiz
edilmesi, değerlendirilmesi, yorumlanması, açıklanması ve yar¬gılanması.
Genel sanı, eleştirinin muhakkak olumsuz olduğu-dur. Ancak eleştiri olumsuz
olabileceği gibi olumlu aşamalar da içerir. Eleştiri yöntemleri bir sanat
çalışmasının bağlamını, içeriğini ve biçimini göz önünde
tutmasına/yaklaşımına göre epeyce değişir. Sanatın, sanat bilimi çerçevesi
içinde ve daha çok çağdaş sanat yaratılan üzerinde durularak yargılama ve
değerlendirilmesi. Sanat eleştirisi, sanat tarihi, sanat kuramı, sanat
psikolojisi ve sanat sosyolojisi gibi yan disiplinlerden ya¬rarlanır. Sanat
eleştirisi, estetik bilimini ve sanat kuramını da etkiler. İlk örneklerine
Antik Yunan'da rastladığımız sanat eleştirisi, esas olarak 18. yüzyıl
ortalarında, Fransa'da Diderot ile karşımıza çıkmaktadır Eleştirel analiz
için birkaç basamak vardır:
1) Bir sanat çalışmasına ilk tepki (ilk
tanımlamayı içerir)
2) Çalışmada sanatın elemanlarını ve/ya da
konusunu tanım¬lama (daha fazla tanımlamayı içerir).
3) Çalışmada sanatın elemanlarım düzenlemek için
hangi il¬keler kullamlmış/bir sanat çalışmasının düzenini tanımlama (çok daha
fazla bir tanımlamayı başlatmak).
4) Çalışmada bulunan, sanatçının dışavurumlarını;
fikirlerini, ruh durumlarını ve duygularını analiz etme (anlamı tanımlama).
5) Çalışmadaki anlamı ve artistik değeri biçme,
değerlendirme (yargı).
• "Sanat eleştirmeni olma; sadece resim yap:
çünkü kurtuluş resim yapmaktadır", Paul Cézanne.
• "Eleştirinin işlevi yapıtın ne anlama
geldiğini göstermek de¬ğil, nasıl o şey olduğunu, hatta onun o şey olduğunu
göster¬mek olmalıdır", Susan Sontag.
N.K
|
Sangin (Fr. sanguine):
|
Demir oksitli, kiremit renginde bir boyadır. Sangin
kalem halinde ve sulu olarak Rönesans ve Barokta çok kullanılmıştır. Sangin
kalemi ile gerek Michelangelo gerekse Watteau güzel desenler de yapmışlardır.
|
Sanktuaryum
|
Tapınaklarda sunağın bulunduğu ve yalnız din
adamlarının girebildikleri kutsal yer. Tapınakta mihrap durumunda olan yer.
|
Sarak
|
Binaların yüzlerinde dikine olarak devam eden
enli, az çıkıntılı, süslü ya da düz silmelere denir.
|
Satirik
|
Olayları
tenkit ve hicveden resimli karikatür dergilerine denir. Cinsi duyguları
tahrik eden yazı ve resimlere de satirik adı verilir.
|
Saydam boya
(Alm. Glasur, Fr. Glacis, lasur; ing. glazing): Resim ve çömlekçilikte
önceden sürülmüş bir renk ya da temel zemin rengi üzerine sürülen cam gibi
boya. Çömlekçilikte saydam boya sürüldükten sonra tekrar pişirme yapılır.
Avrupa Barok sanatçıları saydam boyayı alt boyamadan sonra bir teknik yöntem
olarak kullanmışlardır. Çağımızda ise saydam boya resimde pek makbul sayılmamaktadır.
Ancak bu değerlendirme bir kural olarak da kabul edilmemektedir.
|
|
Sayvan
|
Bir yerin güneşten korunması için üstüne yapılan
düz ya da meyilli örtü.
|
Seke
|
Direk ve
sütunların altına konan kaide taşı.
|
Seki
|
Odaların bir tarafında yerden yüksekçe olarak
yapılan set.
|
Seh
|
Eski Türk evlerinde erkek misafirleri karşılamağa
mahsus yer. Kadınlar kısmının ise harem denirdi.
|
Sella (Fr. cella, naos):
|
Yunan tapınağında penceresiz, ışığı kapıdan olan,
tanrı heykelinin bulunduğu yer.
|
Sembol (Fr. symbole; Ing.
symbol; Sinnbild; Arap. remz, timzal):
|
Birşeyi tanıtan, temsil eden şekil, alamet. Soyut
bir fikri ifade eden timsal. Alegorinin sembolden farkı, bunun soyut biçimli
olmasıdır.
|
Sembolizm
|
|
Senkronizm (Fr. synchronisme):
|
Amerikalı McDonald Wright ve
Morgen Russel tarafından 1912 yılında, Delounay’ın ışık renkleriyle ilgili
orfızm’ine paralel bir resim anlayışı olarak ortaya atılmıştır. Eugene
Chevreupjin ışık teorileri (/839), İzlenimciler ile Yeni-izlenimciler’ce
resim sanatının, yenilenmesine etken olmuşlardı. Senkronizm için de ayni
tearcihlerden yararlanılmıştır. Morgen Russel: “Renk ayni zamanda biçimdir ve
eğer ben soyut bir çalışma yapıyorsam aranan biçime uygun optik bir renk
kullanırım”. Aslında Delaunay’ın orfik resimleri ile senkromatik yapıtlar
arasındaki ayrılık, çok azdır. Orfizm’de olduğu gibi senkronizmde de kübist
yöntem uygulanmış, ancak doğal biçimlere başvurulmamıştır.
|
Sepya (Fr. sépia Alm. Sepia):
|
Mürekkep balığından elde edilen bir resim
boyasıdır. Son zamanlarda tuşe mürekkebi olarak, fırça ve uçla yapılan
resimlerde kullanılmaktadır.
|
Sergâh
|
Anadolu evlerinde üstü kapalı, bazan üç ya da bir
tarafı açık, teras biçimindeki odalardı. Sergâhda hem zahire vs. kurutulur
hem de yazın buralarda yatılır.
|
Sergi
|
Sanat eserlerinin teşhirine denir. Sergi eğer
birçok sanatçının eserlerini içine alıyorsa buna toplu sergi, “kolektif
sergi”; bir sanatçının hayat boyunca yaptıklarını içine alıyorsa buna da
“retrospektif sergi denir.
|
Sezgi
|
Sanatta duyuş suretiyle bir şeyi anlama. Sanat
eserinin yapımında bütün anlayışına varmada ya da bir bu/apı ulaşmada s. önem
ii bir unsurdur. Yaratıcılıkta sezgi esastır
|
Sfenks (Fr. sphinx; İng.
sphinx; Alm, Sphinx):
|
Eski Mıs,rklarm mezarları bekleyeceklerine
inandıkları insan başlı, aslan vücutlu varlık. İnsan başlı, aslan vücutlu
heykel.
|
Sgraffito (grafito).
|
Bir keramik vazo süs tekniğidir. Kabın yüzeyi
üzerine bir renk sürülür, istenilen figürler sivri bir uçla kazanır ve kabın
kendi esas rengi çıkar. Bunun üzerine sırsürülür ve kap tekrar pişirilir. Bu
işlem duvar üzerine de yapılır. Bugün bu teknik sgraffito olarak
adlandırılmaktadır.
|
Sıcak renkler
|
Sarı kırmızı ailesinden olan renklere denir. Mavi
ve yeşil gibi renklerde soğuk renkler
|
Sırça boya (Fr. glacis; tüm. Glasur):
|
Saydam boya. Yağlı boya resimde sanatçı bazan
boyaları saydam olarak, sürülmüş ve kurumuş boya üzerinde kullanabilir.
|
Siboryum Fr. ciborium; İng.
Altar canopy, baldachin, ciborium; Alm. Altarbaldaahin, Altarc
|
Kiliselerde mihrabın üstüne direklerle
tutturulan, kubbeli, mimari mahiyette örtü.
|
Silkme
|
Bir resmi bir başka zemin üzerine geçirme
tekniğidir. Bir kâğıt üzerindeki resmin lekeleri ve çizgileri, iğne ucu ile
sık sık delinir ve bir başka kâğıt üzerine konarak üzerine kalem ya da boya
tozu konur ve deliklerden geçen toz alttaki kâğıdın üzerine nokledilir.
Böylece resim, alttaki kağıda geçmiş olur. Buna silkme denir.
|
Silme (Fr. moulure; İng.
moulding; Alm. Sims, Gesims, Leistenwerk, Zierleiste)
|
Binalarda aynı zamanda bir süs teşkil ederek
çeşitli kısımları birbirinden ayıran, kesiti girinti ve çıkıntılı, pervaz
mahiyetinde mimari unsura denir.
|
Siluet (Fr. silhouette; Ing.
papercut, portrait; Alm. Silhuette, Profilumriss, Schattenbild, Scherenscnitt;
Arap. hayal):
|
Gölge halinde profil, profil gölge. Bir cismin
yalnız kenarları çizilerek ya da kesilerek yapılan resim.
|
Simetri
|
Bir eksene göre iki yanda, aynı mesafede
karşılıklı, olarak yer alma. Bir eksene göre aynı mesafede olma.
|
Sinabr (Alm. zinnober):
|
Antik çağda adı «Minium» olan bir boya idi.
Doğadan çıkarılan kükürt+ civa karışımı bir maden olup %20 yağ yutar. Güneş
ışığında kararır. Kurşun beyazı ile karışımı bozulmaz,
|
Sinagog (Fr. synagogue):
|
Havra. Yahudilerin tapınak denir.
|
Sinkretizm (Ing. Syncrethism
|
). 1. Aynı sanat yapıtı üzerinde farklı anlayış,
üslup ya da akımların sentezleşememiş
nitelikte bir bütün olarak yeralmaları durumu. 2. Bir ül¬kede sanatsal
yaratımın henüz sentezine ulaşamamış, dolayısıyla, farklı odakların
etkilerini seçilebilir biçimde yansıtması durumu. D.K.
|
Sistem (Fr. systéme):
|
Birçok kısmın birarada bir bütün meydana
getirmeleri düzenine denir. Sanatta sistem bilhassa mimari düzenlerde
kullanılmış ve sanat tarihçileri “sistem” adı altında “sütun sistemini”
göstermişlerdir. (Sütun sistemi).
|
Siva (Fr. Çiva):
|
Hintlilerde Trimurti denilen doğanın tahripkar
kudretine sahip bir tanrı.
|
Sivişli taş
|
Açık renkli, yumuşak bir taş cinsi.
|
Siyah (Fr.noir):
|
Resim sanatında çeşitli siyah kullanılır.
Bunlardan biri noir d’ivoire=fildişi siyahıdır. Bilhassa yağlı boyada
kullanılır. Diğer siyahlardan is siyahı bezir yağı ya da çıranrn
yakılmasından elde edilir. İs siyahından mürekkep yapılır. Hayvan
kemiklerinin yakılmasından yapılana da kemik siyahı denir. Bir de bazı
ağaçların yakılması ile yapılan kömür
siyahı vardır.
|
Skroi (Fr. spirale; İng.
scroll; Alm. Spirale, Kıvrım):
|
Helezon,
|
Sofa
|
Ev ve
diğer eski yapılarda odaların oraya açıldığı büyük geniş salon. Eskiden saray
ve konaklarda sofaların büyüklerine divanhane denirdi.
|
Soğuk renkler
|
Mavi ve yeşil renklerdir,
|
Somaki (Fr. porphyre; İng. porphyr; Arap. hacer porfir):
|
Beyaz benekli, kırmızı ya da yeşil renkte,
mermere benziyen, güzel cila alan ve sütun, vazo, kaplama vb. yapmakta
kullanılan sert bir taş cinsi.
|
Son cemaat yeri (Fr. narthex;
İng. narthex, narthex gallery; tüm. Narthex, Paradles; Arap. Muselid harici):
|
Namaza
geç kalanlar için camilerin dışında, giriş kapısı önündeki avludan yüksek ve
revaklı namaz kılma yeri.
|
Soyut sanat (Fr. l’art
abtrait; Alm, abstrakte Kunst):
|
Abstrak sanat da denilmektedir. Doğa
görüntülerine bağlı olmaya sanat. 20. y.y.’ın resim ve heykel anlayışında
yeni bir dünya görüşüdür. Soyut sanat, eşya ve canlıların görünüşlerinden
faydalanmayı reddedip, resimde renk, çizgi ve düzlemleri düzenleyerek
bunlarla heyecan verici kompozisyonlara ulaşmayı amaç edinir. Kandinsky’e
göre müzik kompozitörü nasıl ses birimleri olan notaları kompoze ediyor ve soyut
bir anlamda heyecanını anlatabiliyorsa. resim de renk lekeleri, siyah beyaz
tonları ve boya maddesinin görünüş olanları ile heyecan verici anlatımlara
ulaşabilir. Yüzey, çizgi ve renk ile bu anlayış konstrüktivizm’i de ortaya
çıkarmıştır. Soyut sanat’ilk ortaya atan 1910 yılında Kandinsky’dir. Abstrak
sanat fikri ilk olarak 19 y.y.’ın ilk yarısında Romantik devirde ortaya
atılmıştır. İlk abstrak heykelde Archipenko tarafından yapılmıştır. Bugün bu
alanlarda yapılan çeşitli açıklamalarla abstrak sanat ile non-figüratif
sanatı birbirinden ayırmak surumu ortaya çıkmıştır. Abstrak sanat, sonuç
bakımından soyut görünüşlü olmakla beraber, başlangıçta sanatçı bir doğa
esini ile ya da niyeti ile başlayabilir. Yani resmin başlangıcı doğadan, sonu
ise doğadan tamamen uzaklaşmıştır. Halbuki non-figüratifte, başlangıçtan
itibaren doğaya bağlı olmadan bir çalışma söz konusudur. [ (M. Seuphor. L’art
Abstrait, 1949; A. Herbin, L’Art Non-Figuratif, Non objectif, 1949; W.
Haftmann, Malerei im XX. Jahrhundert, 1954.]
|
Söve (söğe) (Fr. darmant; İng.
fixed frame, door-frame, window rahmen, Türrahmen):
|
Duvarlardaki pencere ve kapı boşluklarının iç
yanlarına oturtulan, kapı ve Pencere kanatlarının takıldığı çerçeve. Kapı ya
da pencere kasası.
|
Söve pervazı (Fr. chambranle İng. door casing, door frame; Alm.
Pfosten der Tür, Fenstereinfassung):
|
Sövenin duvar kısmına dönen kısmı. Kapı ve
pencere boşluğunun duvar sathındaki çerçevesi. Bir kapı ya da pencereyi
dıştan kuşatan pervaz.
|
Speos (Fr. Spéos)
|
Eski Mısırlılarda kayalar içine oyularak yapılan
tapınaklara denir.
|
Stalaktit
|
(karnas, mukarnas).
|
Statik (Fr. statique):
|
Kuvvetlerin dengesi ile ilgili kanunların bilim
1. Sanat eserinde kuvvetlerin dengesi ile yapılmış eserlere statik eser
denir.
|
Stil (Fr. style; Alm. Stil;
Lat. stilus = yazı kalemi):
|
sözcüğünden alınan bu stil sözcüğü eskiden dil
için kullanılırdı. İlk alarak 18. yüzyılda güzel sanatlar için
kullanılmıştır. Stilin esas olarak iki anlamı vardır.
1— Sanatçının eserlerindeki müşterek anlatım
tarzı. 2— Devirlerin bütün sanat eserlerinde bulunan ortak unsurları ve
anlatım tarzı. Yani üslup anlamında dilimizde kullandığımız stil kişisel
üslup ile çağ üslubu olarak yukarıda açıkladığımız gibi iki kısma ayrılır.
|
Stilizasyon
|
( üsluplaştırma).
|
Stilize (Fr. stylis İng.
stylized; Aim. Stilisiert):
|
Karakteri
kaybolmadan basitleştirilmiş tezyini ve şematik hale sokulmuş biçim ya da
motif. Bu sözcük ayrıca “Üslüplaştırılmış” anlamına gelir.
|
Stüko (Fr. stuc; İng. stucca;
Alm. Stuck, Gibsmörtel):
|
Tutkalla karıştırılmış alçı ve mermer tozundan
mürekkep, mermere benzeyen karışım. Ustuka da denir. Yalancı mermer, yani
taklit mermer yapmak için kullanılır. Stüko duvar kaplamaların ile duvar ve
tavan tezyinatında kullanılır.
|
Stupa
|
Hindistan ve güney doğu Asya ülkelerindeki bir
tapınak çeşidi. Künbet biçiminde olup zamanla çok çeşitli formlar almıştır.
İçinde Buda’ya ait eşya saklanır. Tapınma stupanın etrafında olur. Stupalar
zamanla gelişmiş ve yükseldikçe incelen kuleler haline gelmiştir, Güney Doğu
Asya sanatının bu mimar örneklerinde biz barok üslubunun bütün özelliklerini
görmekteyiz. Bu eserleri Avrupa’nın Gotik kiliseleri ile karşılaştırmak
gerekir.
|
Su (Fr. band, bordure, frise):
Aim. Bordüre):
|
Şerit halinde kenar süslemesi, tezyinatı.
|
Suluboya (Fr. aquarelle
Aquorellmalerei; İng. water-color)
|
Şeffaf renkli bir resim boyası olup su ile
karıştırılarak fırça ile kağıt üzerine çalışılır. Suluboya kağıdı, pergament
“parşömen kağıdı”dır. İlk olarak M.Ö. 2. binde Mısır’ı “Ölülere ait
kitaplarında suluboya resimler görülüyor. Ortaçağ din kitaplarındaki
minyatürler de suluboya olarak yapılırdı. İlk suluboya manzara resim 15.
y.y.’da Dürer’indir. Ondan sonra Avrupa resminde 18. y.y.’da İngiltere’de
Gitrin ve Turner olarak üstatça eserler yapmışlardır. 19. y.y.’dan bu yana s.
gittikçe resim alanında önemli yer almıştır. Suluboya yapımında arap zamkı,
gliserin, kitre, nöbet şekeri ile suda karışan boyalar kullanılır.
|
Sunak (Fr. autel):
|
Kurban
taşı ya da kurbongah da denir. Eskide putperest üzerinde ilâhlara adadıkları
kurbanları kestikleri taş.
|
Sundurma (Fr. appentis.
Auvent, İng. leanto roof; penthouse, shed roof, pentroof; Alm. Schirmdach
Arap. sudfe):
|
Daha çok kapıları önüne eklenen ve genel anlamı
bakımından kapı revakına benzeyen direkli, üç yanı açık, üstü meyilli
saçakları ileri doğru çıkıntılı olan kısım. (çatı).
|
Sundurma çatı
|
Yalnız tek bir tarafa eğilimi olan çatı biçim
|
Sun’i mermer
|
(stüko )
|
Sur (Fr. muraille):
|
Eskiden şehirlerin, düşman hücumlarında korunması
için etraflarına yapılan yüksek duvarlara denir.
|
Sülüs (Arap. sulus):
|
Nesih’e benzeyen fakat kendine mahsus oran ve biçimleri
olan, kalınca yazıya denir.
|
Süpürgelik
|
Oda duvarlarının döşemeyle çepeçevre birleşen
kısımlarında ve duvarın yüzeyinı bir sontip kadar aşan, 10—15 cm.
yüksekliğindeki çıkıntılı, şerit halindeki kısım. Süpürgelik tahtadan,
çimento harçtan ve mermerden yapılır.
|
Sütun (Fr. colonne; Alm.
Säule; İng. column, shaft):
|
Ekseriyetle daire kesitli, ince, uzun tek parça,
ya da parçalı; kaide, gövde ve başlık kısımları olan taşıyıcı mimari öğe.
Sütun, taş, ağaç ve madenden yapılır ve şekillerine, yapılışlarına,
durumlarına göre burma, yivli, deste, gömme, ikiz gibi ek isimler alırlar.
Tek Taşıyıcı Öğeler: Sütun ve Ayaklar
Örtüden gelen yükler tek tek noktalara
toplanabildiği za¬man, taşıyıcı sistem, tek taşıyıcılardan meydana gelebilir,
Bu öğeler, biçimlerine göre, sütun ya da ayak adini alırlar. Genellikle sütun
tek parçalıdır. Ayak ise, ölçü bakımından daha büyük, duvar gibi örülerek
meydana getirilen bir ta¬şıyıcıdır . Ayaklara, boyutları küçülmüş duvarlar
olarak bakabiliriz. Gerçekten de Ayasofya'da kubbenin al¬tındaki büyük
filayaklarının uzunlukları 11 metreyi, Süleymaniye'ninkiler 7.50 metreyi
bulmaktadır. Sütunlar genellikle daire, kare ve çokgen planlı olur. Ayak ise,
örtüden gelen yükleri alacak şekilde çok karmaşık biçimlere sa¬hip olabilir.
Çokluk, taşıyıcı ayakların biçimleri, Gotik bir yapıda çok özgül olarak
gözlenebileceği gibi, örtünün bü¬tün düzenini yansıtabilir.
Ayakların da, duvarlar gibi, örtüye bağlı olarak
biçimlen¬mesi, geleneksel strüktürde biçim yaratılmasını kontrol eden başlıca
etmenlerden birinin örtü olduğunu göster¬mektedir. Başka bir deyimle, mekân
tasarımı, yatay sınır¬landırmanın gereklerine en az düşey sınırlamanın
koşul¬ları kadar bağlı olmaktadır. YEM
|
Sütun sistemi
|
Antik tapınak ve ondan mülhem yapılarda sütun ve
çatı arasındaki bağlantı kısmı ile sütunların düzenine denir. İlk önce sütun
sistemi tamamen süssüz olarak yani tektonik olarak düşünülmüşse de sonradan
daha çok dekoratif unsurlarla birlikte kullanılmıştır. Sonradan Romalıların
da benimsediği Yunanlılara ait olan 3 türlü sütun sistemi vardır.
1— Dor düzen (sistem). M.Ö. 625 yıllarında
görülmüştü, Dorik sütunun yivli bir gövdesi olup kaidesi yoktur. Kenarları
yukarı meyilli ince plak halinde bir başlık ile onun üzerinde kare biçiminde
bir abak vardır. Dorik sütun sisteminin menşei bilinmemekte ise de Mikenlerle
bir bağlantısı olduğu düşünülmektedir. Bu taş sütun sistemi nin, ‘ağaç inşaat
biçimlerinden esinlenerek sonradan taşa geçirildiği sanılmaktadır. 2—İyonik
sütun sisteminin başlıca özelliği başlıklarda kenarlara doğru taşan kıvrık
kısımlardır. Yivler de çubuk biçimindedir, İlk olarak Orta Yunanistan’da M.Ö.
570 de görülür, ve bina içinde bu sistem kullanılmıştır. Korint başlığı ise
M.Ö. 400 yıllarında görülür. Korint başlığı akantus yaprakları ile dekoratif
olarak yapılmıştır. Korent sütun sistemi ile iyonik unsurların birleşmesinden
yapılan sütun sistemine de “kompozit” sütun başlığı denir. Bunun bir adı da
“Roma düzeni”dir.
|
Svastika
|
(— gamalı haç).
|
Şablon
|
İçi boş kağıttan kesilmiş kalıp pot ron’un tersi.
|
Şadırvan
|
Camilerde, genel olarak avlularda abdest almak
için yapılan üstü çadır ya da kubbe biçiminde örtülü, havuz biçimindeki
haznesinin etrafında çepeçevre musluklar olan çeşme.
|
Şahnişin (şahniş)
|
Odaların sokak ya da avluya bakan cephelerinde
yapılan üç tarafı pencereli cumba tarzındaki çıkmalara denir.
|
Şale (Fr. châlet):
|
Ekseriyetle yüksek yerlerde yapılan, ileriye
doğru çıkıntısı olan, geniş saçaklı ve balkonlu köşk.
|
Şapel (Fr. chapelle; Alm.
Kapelle):
|
Küçük kiliselere ve ibadet için tahsis edilmiş
küçük odalara denir. Vaftiz ve mezar şapelleri de vardır.
|
Şasi
|
Resim muşambasının, üzerine gerildiği tahta çerçeve.
|
Şerefe (Arap. şûrfe):
|
Minarelerde gövdeyi çepeçevre dolaşan, kenarları
korkuluklu. ezan okumağa mahsus kısım. Şerefeleri üç tane olan minareler de
vardır.
|
Şerit (su, bezeme) — (Fr. ruban, galon; İng. riband, ribbon; Alm.
Band, Bandstreifen, Schnur, Bond schleife; Arap. şerit):
|
Kıvrılmış bir şerite benzeyen süs. Mimari
tezyinatta kullanılan şerit ve kurdele biçimindeki motif. ( su).
|
Şev
|
Meyilli satıh anlamına gelir. Bir duvarın şevi
diyince meyli kastedilir. Bir duvarın şevi içe ya da dışa doğru olur. Korniş
şevi, pencere şevi, mazgal şevi sözcükleri vardır
|
Sözlük
▼
Sanatçılar
▼
Sanatçılar
▼
Sanat Tarihi
▼
Akımlar
▼
Sanat Alanları
▼
Mimarlık
▼
Müzik
▼
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder