Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Anadolu Selçuklu Mimarisi I Camiler, mescitler, mezar anıtları.

Tarihsel görünüm: Anadolu Selçukluları

Anadolu Selçuklu mimarisi: camiler ve mescitler, mezar anıtları
Anadolu Selçuklu mimarisi zaman ve kavram olarak Danişmentli, Saltuklu, Artuklu ve Mengücüklü gibi Erken Türk Beylikleri ile bir hazırlık dönemi geçirdikten sonra, asıl etkinliğini 1200-1308 yılları arasında ortaya koyan Anadolu Türk mimarisinin güçlü bir dönemini tanımlamaktadır.

 


13. yüzyıla ait Selçuklu camilerinin büyük bir çoğunluğu, örtü sistemi çok sayıda ayak üzerine oturmuş daha önce sözünü ettiğimiz yaygın tipin örnekleri ya da bu tipin değişik yorumlara uğramış varyantlarıdır. Anadolu Selçukluları’ndan günümüze gelen en erken tarihli cami, ilk biçimi 12. yüzyılın ortalarına kadar inen Konya Alaeddin Camisi’dir. içinde Ahlatlı Hacı Mengümberti adlı biri sanatçının eseri olan çok değerli ahşap minberin yazıtlarına dayanılarak, yapımına Sultan Mes’ud ve Kılıç Arslan döneminde başlanıp, 1220 de Alaeddin Keykubad tarafından tamamlattırıldığı kabul edilmektedir. Yapı iki ana bölümden oluşmuştur. Doğuda, çok sayıda ayağın taşıdığı düz damlı birinci bölüm, batıda ise Alaeddin Keykubad zamanında yapılan zengin çini bezemeli mihrap ve mihrap önü kubbesinin yer aldığı ikinci bölüm bulunmaktadır. Bir duvarla çevrilen caminin avlusunda gene Selçuklular dönemine ait iki kümbet vardır.


Selçuklu mimarisinin altın çağı olarak nitelendirilen Sultan Alaeddin Keykubad dönemine ait ikinci önemli yapı, 1223 tarihli Niğde Alaeddin Camisi’dir. Bütünüyle kesme taş malzemenin kullanıldığı bu yapı, ana şema olarak mihrap duvarına paralel üç neften oluşturulmuştur. Mihrap duvarı önündeki yan yana üç bölüm üç kubbe ile diğer taraflar tonozlarla örtülüdür. Ortada, avlu fikrini yaşatan açık bir kısım yer alır. Yapı, Sıddık bin Mahmud ve Gazi bin Mahmud adli iki kardeşin eseridir.


Alaeddin Keykubad’ın 1224 yılında yaptırdığı Malatya Ulu Camisi ise bazı bölümleri kesme taş, bazı bölümleri tuğla bir yapı olup daha sonra çeşitli onarımlar görmüştür. Caminin mihrap önü kubbesi ve arkasındaki revaklı iç avluya açılan eyvanı dışındaki kısımları tonozlarla örtülüdür. Malatya Ulu Camisi’nin plan şeması şaşılacak derecede İran’daki Büyük Selçuklu ulu camilerine benzemektedir. Günümüze gelen çeşitli yazıtlardan, yapıda Malatyali Yakup bin Ebubeklr ve Ustaz Hüsrev adlı iki mimarın çalışmış olduğunu anlıyoruz. Cami, mozayik çini bezemeleri açısından da büyük önem taşımaktadır.


Sultan Alaeddin Keykubad’ın eşi Mahperi Huand Hatun’un 1238 yılında yaptırdığı Kayseri Huand Külliyesi, cami, medrese, kümbet ve hamamıyla ilk Anadolu Selçuklu külliyesi olarak kabul edilmektedir. Cami, mihrap önü kubbesi, eyvanı, küçük açıklıklı orta nefi gibi belirgin özellikleriyle Malatya Ulu Camisi’ne benzemektedir. Külliyede bulunan çiniler Türk çini sanatının önemli bir aşamasına işaret eder.



1249 yılında Selçuklu devlet adamlarından Ebül Kasım bin Ali el-Tusi’nin yaptırdığı Kayseri Hacı Kılıç Camisi ise, orta revaklı avlu çevresinde kaynaşmış merdesesi ve çok ayaklı, kıble duvarına dikey beş nefli, mihrap önü kubbeli cami planıyla, cami-medrese birleşmesinin güzel bir örneğidir.


Amasya’daki 1237 tarihli Burmalı Minare Camisi’ni -mihrap duvarına dik olarak gelişen üç nefli planıyla- çok ayaklı cami tipinin bazilika etkileri almış bir uyarlaması olarak görmek daha doğru olur.
Benzer mimari uygulamaya birkaç Selçuklu dönemi camisinde daha rastlıyoruz. Bu yapıların başında 1266 tarihli Amasya Gök Medrese Camisi gelir. Amasya valisi Emir Seyfeddin Turumtay tarafından yaptırılan caminin, Divriği Ulu Camisi’ni hatırlatan örtü sistemi, kuzeydeki medrese görevli mekanları ve eyvan tarzındaki değişik cephe düzeni oldukça ilgi çekicidir.

Bu grup içinde incelenen 1281 tarihli Develi Ulu Camisi de beş nefli, mihrap önü kubbeli, orta avlu anlayışına uygun olarak düzenlenmiş önemli yapılardan birisidir. Aynı uygulamanın diğer önemli örnekleri arasına, daha önce kendilerinden söz ettiğimiz Divriği Kale Camisi ile Niğde Alaeddin Camisi dışında, 1256 tarihli Tunceli/Mazgirt Elli Hatun Camisi ve ünlü Selçuklu mimarı Kaluyan’ın 1266 yılına tarihlenen Bünyan Ulu Camisi de girmektedir.

İlk yapımı 13. yüzyılın başlarına kadar inen ve geçirdiği onarımlarla özgün durumu iyice bozulan Akşehir Ulu Camisi, mihraba dikey nefleri ve mihrap önü kubbesiyle Develi Ulu Camisi’ne yaklaşan plan özellikleri göstermektedir. Yapının Alâeddin Keykubad tarafından genişletildiği ve onartıldığı vakfiyelerde kayıtlıdır.


1267 yılında Selçuklu Veziri Süleyman Pervane’nin yaptırdığı Sinop Ulu ya da Alaeddin Camisi, mihrap duvarına paralel iki nefli ana mekânı ve revaksız avlusuyla, Selçuklu camilerinden çok Güneydoğu Anadolu’daki erken Türk camilerinin planlama anlayışına uyan bir yapıdır.

Anadolu Selçukluları’nda ana yapı malzemesi olarak taşın kullanıcılığı yukarıda sözünü ettiğimiz camiler dışında, örtü sistemleri ahşap direklere oturan bir grup yapı daha vardır. Türk mimarisinde Anadolu dışı dönemlerden kalma eski bir geleneği yaşatan bu camilerdeki planlama anlayışı, daha önce değindiğimiz taş konstrüksiyonlu, örtü sistemi çok sayıda ayak üzerine oturmuş camilerden çok büyük farklılıklar göstermez.

Anadolu’da Selçuklular’dan başlayarak 19. yüzyılın sonuna kadar uzun bir gelişim çizgisi sürdüren bu yapıların günümüze gelen en erken örnekleri arasında 1258 tarihli Konya Sahip Ata Camisi baş sırayı almaktadır. Ünlü Selçuklu mimarı Kölük bin Abdullah’ın eseri olan bu yapı, başlangıçta çifte minareli bir portalle dışa açılan ahşap direkli cami olarak yapılmışken, 1283 de türbe ve hanikahın eklenmesiyle bir külliyeye dönüştürülmüştür. Caminin özgün biçiminden günümüze yalnızca Anadolu’nun taş, tuğla ve çini bezemeli ilk çifte minareli portali olan giriş bölümü ile mozayik çini bezemeli mihrabı gelebilmiştir.

Afyon’da ilk biçimini 1272 de aldığı kabul edilen ve 1341 yılında Karamanoğulları zamanında onarım gören Afyon Ulu Camisi, Selçuklu döneminin ahşap direkli cami gelişimi içinde yalın fakat önemli bir örnek sayılmaktadır. Mihrap duvarına dikey dokuz nefte,sayıları kırka varan mukarnas başlıklı ağaç direk kullanılmıştır. Camide kullanılan ahşap malzemenin bir başka özelliği de yer yer kalem işi bezemelerle renklendirilmiş olmasıdır.

13. yüzyılın ortalarında yapıldığı sanılan Sivrihisar UluCamisi ise, mihrap duvarına paralel altı nefli bir yapı olup, üst örtüsü yalnızca dördü özgün kalabilen altmışyedi ağaç direk tarafından taşınmaktadır. Üzgün ağaç direklerin üst kısımları zengin oymalarla bezenmiş, ayrıca siyah ve yeşil renklerle boyanmıştır.

Kesin yapım tarihi bilinmeyen ve 13. yüzyıla tarihlendirilen Ankara’daki Aslanhane Camisi de bu grubun tanınmış örneklerindendir. Yapının plan şeması, mihrap duvarına dikey beş neften oluşmuştur.Çini mozayik mihrap ve minberi ile renkli kalem işleri dikkat çekmektedır.


Ahşap direkli 13. yüzyıl camileri arasında en büyük ölçülere sahip ve özgün biçimini en fazla korumuş olarak günümüze gelen yapı Beyşehir’deki Eşrefoğlu Camisi’dir. Mihrap duvarına dikey yedi neften meydana gelen camide ahşap konsollu, düz tavanlı ve toprak damlı üst örtüyü, mukarnas başlıklı kırksekiz ağaç direk taşımaktadır. Mihrap önünde içi çini mozayikle kaplı küçük bir kubbe, orta nefin orta kısımında ise avlu fikrini yaşatan bir açıklık vardır. Yazıtına göre cami 1299 yılında Eşrefoğlu Süleyman Bey tarafından yaptırılmıştır.

Mescitler
Anadolu Selçukluları’nda 13.yüzyıla ait mescitler de üzerinde durulmaya değer nitelikleriyle karşımıza çıkmakta ve bu grup içinde izlenen mimari gelişmeler, daha sonraki yüzyıllarda varlığını duyurmaktadır. Selçuklu mescitlerinin önemli bir bölümü Konya’da toplanmıştır. Birkaçı dışında çoğunluğu kare ya da dikdörtgen planlı, tek kubbeli olan bu yapıların giriş kısımlarındaki hazırlık mekânı Anadolu’da 14. yüzyıl camilerindeki son cemaat yerlerinin ilk belirtisi olarak kabul edilmektedir.

Konya’da 1215 tarihli Taş Mescit, 1219 tarihli Beşarebey Mescidi, 1220 tarihli Erdemşah Mescidi, 1248 tarihli Küçük Karatay Mescidi, 13. yüzyılın ikinci yarısından kalmış olması mümkün Sırçalı Mescit, 13. yüzyılın ikinci ya da üçüncü çeyreğinden anıtsal minaresiyle Hoca Hasan Mescidi, 13. yüzyılın sonlarından kalma Tahir ile Zühre Mescidi ve Beyheldm Mescidi, Alanya’da 1230 tarihli Akşebe Sultan Mescidi, Akşehir’de 1235 tarihli Küçük Ayasofya Mescidi, 1226 tarihli Güdük Minare Mescidi, 1250 tarihli Taş Medrese Mescidi, Harput’da 1279 tarihli Arap Baba/Alaca Mescit belirtilmeye değer niteliktedir. Devirlerinin ilginç çinili mihraplarına ve tuğla bezemelerine sahip bu yapılar, birçok konuda sağlam bağlantılar kurmamıza olanak tanımaktadır.

Mezar anıtları
Anadolu Selçuklu mimarisinde mezar anıtları önemli bir yer tutar. Kümbet ve türbe şeklinde inşa edilen bu yapılar arasında cami, medrese ve külliyelere bağlı olanlar dışında tek başına bulunanlar daha büyük bir çoğunluğu oluşturmaktadır.

Selçuklular’dan günümüze gelen en erken tarihli mezar anıtı Konya Alaeddin Camisi avlusundaki 12. yüzyıldan kalma 2. Kılıç Arslan Kümbeti’dir. On kenarlı, içinde Selçuklu sultanlarına ait çinili sandukaların bulunduğu bu yapı, Cuhalı Yusuf bin Abdulgaffar adlı bir mimarın eseridir. Bu yapının hemen yanında yer alan yarım kalmış, sekizgen gövdeli ve 1219 tarihli ikinci kümbet ise Yarım Kümbet adıyla anılmaktadır.

Kayseri’de ilginç bir görünüşe sahip, on kenarlı ve içinde bulunduğu medreseden taşan l206 yılı dolaylarında yapılmış olması mümkün bir örnek Gevher Nesibe Sultan Türbesi’dir. Daha önce varlığından söz ettiğimiz Kayseri Çifte Medrese’ nin bir eyvanına yerleştirilmiş bulunan bu türbeye benzer bir örnek Sivas’da yine daha önce kendisinden söz ettiğimiz Keykavus Medresesi ve Şifahanesi’ndeki Sultan İzzeddin Keykavus Türbesi’dir. Şifahanenin güney eyvanında yer alan, çinili bir cepheye, yapıdan taşan tuğladan gövdeye sahip bu türbe, devrin özelliklerini ve İran ile ilişkileri yansıtacak niteliktedir. Bezemelerinin Marentli Ahmed tarafından yapıldığı bilinen bu türbe, 1219 yılından kalmadır.

Anadolu’da tek bir örnek olarak beliren bir mezar anıtı da Tercan’daki Mama Hatun Kümbeti’dir. Yazıtı bulunmadığı için kesin yapım tarihi bilinmeyen ve 13. yüzyılın başına yerleştirilen kümbetin mimari Ahlatli Ebul Nema bin Mufaddal adlı bir sanatçıdır. Yuvarlak dilimli silindirik gövde üzerine dilimli konik bir külah örtülen asıl kümbetin etrafı, daire biçiminde geniş bir kuşatma duvarı ile çevrilmiştir. Kuşatma duvarının iç tarafına da sivri kemerli on bir derin niş açılmıştır.



13. yüzyıldan Afyon/Sincanlı Boyalıköy’deki Kureyş Baba Kümbeti, 1223 tarihli Isparta/Atabey’deki medreseye bitişik Ertokuş Kümbeti, Tokat’da 1234 tarihli Ali Tusi Türbesi, Kayseri’de 1238 tarihli aynı addaki külliyenin içinde yer alan Mahperi Huant Hatun Kümbeti, 1247 tarihli Çifte Kümbet, Kırşehir’de ilginç dış görünüşüyle karşımıza çıkan ve kesin yapım tarihi bilinmeyen Melik Gazi Kümbeti, Amasya’da 1266 yılında yapılmış aynı addaki camiye bitişik Gökmedrese Camisi Kümbeti, Kırşehir’de Caca Bey Medresesi içindeki 1272 tarihli Caca Bey Türbesi, üslubuna bakılarak 1276 yılında yapıldığı ileri sürülen Kayseri’deki ünlü Döner Kümbet, bu kümbetle büyük benzerlik gösteren Erzurum Çifte Minareli/ Hatuniye Medresesi ana eyvanının arkasındaki Çifte Minareli Medrese Kümbeti, Amasya’da 1278 yılından kalma değişik planlamasıyla tanınan Turuıntay Türbesi, biçimsel değerleri ve bezeme özellikleriyle beliren Selçuklü mezar anıtları arasındadır.

Anadolu’da mezar anıtlarının toplu olarak bulunduğu yerler içinde özellikle belirtilmeye değer yerleşme merkezlerinden birisi de Ahlat’tır. Buradaki mezar anıtları, bu tür yapıların toplu bir sergilenmesi biçiminde karşımıza çıkmaktadır. Sayıları zamanla azalan ve ancak son yıllarda yapılan onarımlarla kurtarılmaya çalışılan mezar anıtları içinde 1222 tarihli Şeyh Necmeddin Kümbeti, 13. yüzyılın üçüncü çeyreği içine tarihlendirilen Usta Şagirt/Ulu Kümbet, 1275 tarihli Hasan Padişah Kümbeti, Çifte Kümbetler olarak bilinen iki kümbetten 1279 tarihli Hüseyin Timur ve 1281 tarihli Bugatay Mca Kümbeti, 13. yüzyıl örneklerinin bir kısmıdır. Çoğunun yazıtları bulunmayan Ahlat kümbetleri arasında bu yüzyılda yapılmış olması mümkün başka örnekler de bulunmaktadır.

13. yüzyılda, tek bir eyvandan oluşan ve daha önce değindiğimiz kümbet ve türbelerden farklı bir mezar amtı türü daha ortaya çıkmıştır. Bu türün örnekleri arasında Seyit Sultan Alaeddin Keykubad’ın annesine bağlanan Ummühan Hatun Türbesi, 13. yüzyılın ortası ya da üçüncü çeyreği içinde yapılmış olması mümkün Afyon/İhsaniye ilçesi Osmanköyü’ndeki Herdena Bahar Baba Türbesi, gene aynı yere bağlı ve aynı yıllardan Gazlıgölekviran Köyü Saya Baba Türbesi, 1256 yılı civarında yapılmış olması mümkün Akşehir’e bağlı Reis Bucağı’nın Koçaş Köyü yolu üzerindeki Emir Yavtaş Türbesi, Afyon’un Sincanlı ilçesine bağlı Boyalıköy’deki Boyalıköy Türbesi, Kastamonu’da 13. yüzyılın son çeyreğine ait Aşık Sultan Türbesi, Konya Musalla Mezarlığı’nda 13. yüzyılın sonuna tarihlendirilen Gömeç Hatun Türbesi belirtilebilir. Bu yapılar altta mumyalık, üstte merdivenlerle çıkılan tek bir eyvandan oluşmaktadır.

Metin Sözen, Zeki Sönmez, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, 1982




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder