Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Türk Resminin Çağdaşlaşmasında Asker Ressamların Etkinliği

Ahmet Köksal- Milliyet Sanat 1981

Çağdaş resim tarihimizdeki “Asker Ressamlar” olgusu yeryüzünde benzerine pek rastlanmayan, bize özgü bir sanat etkinliğidir. Onsekizinci yüzyılda Ahmet III’ün Batılılaşma yolunda gösterdiği çabalar sonucu,  yabancı ülkelerden özellikle Fransa ve İtalya’dan birçok yazarlar ve ressamlar Türkiye’ye gelmiştir. İstanbul, Bursa, İzmir gibi kentlerimizden manzaralar yapan İtalyan ve Fransız sanatçılarının saray yaşamını da tasvire başlaması Türk ressamlarını da etkilemekten geri kalmadı.

Bu arada Selim III zamanında, 1793 yılında “Mühendishane-i Berri-i Hümayun”a (Topçu Okulu), 1835’te “Mekteb-i Fünun-u Harbiye”ye (Harp Okulu), sonraki yıllarda da buralara öğrenci yetiştiren askeri okullara resim derslerinin konulması da Batılı anlayışta resme geçişimizde önemli etkenlerden biri olmuştur.

1835 yılında  Avrupa’ya gönderilen on öğrenci arasında resim öğrenimi için giden teğmen İbrahim ve Tevfik de bulunuyordu. Sonraları ferik (korgeneral) rütbesine kadar yükselen İbrahim Paşa yağlıboya yapan ilk Türk ressamı olmuştu. Harp Okulu komutanı Selim Sebati Paşa öğretim kadrosunu Avrupa’da öğrenim gören kişilerden seçmesi yanı sıra resim derslerine de çok önem veriyordu. 1837’de resim öğretmenliğine atadığı Chirans adlı bir İspanyol ressamı karakalemle birlikte pastel, suluboya ve yağlıboya da öğretiyordu. Mühendishane ve Harbiye’den yetişen resim öğretmenlerinin askeri liselerde görevlendirilerek genç subay adaylarının sanat eğitimlerinin pekiştirilmesi yanında birçok yeteneklerde sanat öğrenimi için Avrupa’ya gönderilmeye başladı.
1849’da kaymakam Hüsnü Yusuf, 1862’de Ahmet Ali (Şeker Ahmet Paşa), daha sonraları Servili Ahmet Emin, 1880’de kolağası Halil (Halil Paşa) ve öteki asker ressamlarımızın Avrupa kentlerine gönderilmeleri ve bunların birbirini bütünleyen katkıları Türk resminde değeri yadsınamayacak bir çağdaşlaşma, yenilenme süreci oluşturdu.

Öncüler.
19. yüzyılda ressamlarımız minyatür tekniğinden ayrılıp yavaş yavaş yağlıboya resme geçmeye başlamıştı. Salih Molla Aşk!, ...Hüseyin Giritli, Fahri Kaptan, Ahmet Bedri gibi primitif bir üsluba bağlı kalanlar yanında, özellikle Avrupa’da öğrenim gören asker ressamlarımız yeni bir resim dili ortaya çıkardılar. Kaymakam Hüsnü Yusuf, Servili Ahmet Emin, Süleyman Seyyit, Ferik Ahmet, Osman Nuri ve Şeker Ahmet paşalar gibi asker kökenli ressamlarımız bizde Batı anlayışına yönelen resmin öncüleri olmuştur.
(…)

Ortak Nitelikler
Çoğunlukla Paris’te öğrenim gören ilk dönem ressamlarımız akademik bir disiplin yanında çağın yeniliklerine de pek yabancı kalmadılar. Özellikle Süleyman Seyyit ile Şeker Ahmet Paşa Courbet’den oldukça etkilenmişti. Hüseyin Zekâi ve Halil Paşalar da çağdaş resimde önemli yeri olan izlenimcilikten esinlenmekten geri kalmadılar. Bu ilk ustaları izleyen Hoca Ali Rıza, Ahmet Ziya Akbulut, Üsküdarlı Cevat ,Mehmet Ali Laga, M.Ruhi Arel, Hikmet Onat kuşağı da değişik üslup özellikleriyle aynı etkinliği paylaştılar. Asker kökenli ressamlarımız bütünüyle gerçekçi bir görüş ve tekniğe bağlanmışlardır. Yapıtlarında imgenin yeri olmadığı gibi çok figürlü düzenlemelere de pek ilgi göstermediler. Askeri eğitimin kazandırdığı disiplin ve alçak gönüllülüğün bir sonucu olabilecek arınmış ve yetkin bir işçilik çabası da onların yapıtlarında olanca açıklığıyla belirdi. Doğaya bağlılık, özenli bir teknik ve uğraş saygısı da ortak nitelikleri olmuştur. Şeker Ahmet Paşa’nın sergideki kendi portresi Batı’dan edindiği akademik eğitimi belgesel bir nitelikte vurgularken, “Talim Yapan Erler” konulu öteki tablosu ise belirsiz leke ve beneklerle primitif resimle ilişkisini yitirmeyen Doğulu bir kişiliği, yöresel bir duyarlığı koruyan tipik bir örnektir. Natürmortlar, özellikle çiçek resimlerindeki renk tazeliğiyle resmimizin Ustalarından biri sayılan Süleyman Seyyit’in (1842-1913) “Şebboy” çiçekleri ile “Kavun ve İncirler”den düzenlennıiş natürmortları onun resmimizin klasikleri arasın da yer alan kişiliğini tanıtıyor.
Paris’te Gerome atölyesinde sekiz yıl çalışan Halil Paşa (1857-1939) sergide küçük boyutlu “Kanape ye Uzanmış Kadın”ında klasik ölçülere sağlam biçimde bağlandığını gösterirken öteki peyzajında ise izlenimci etkilere açılmaktadır. Çoğu Üsküdar ve yöresinden seçtiği eski evler, sokaklar, kırsal görünümler ve yetiştirdiği öğrencilerle tanınan Hoca Ali Rıza’nın (1844-1930) sergideki dört yağlıboyasında ışıklı, yumuşak renk değerleriyle tarihsel pitoresk ve doğa sevgisini içtenlikle saptayan kişiliği izleniyor.

Hüseyin Zekâi Paşa (1860-1919)’da 1910’dan sonra ışıklı renkleriyle izlenimciliğe, ilk yönelen ressamlarımızdandır. “Erenköy’den Manzara’ ‘sı onun bu özelliğini belirtirken öteki resimleri “Develer” ve “Natürmort”un da ondokuzuncu yüzyıl ressamlığının güçlü ustalarından biri olduğu görülüyor.

“Menazır” öğretmenliğiyle tanınan Ahmet Ziya Akbulut’un (1869 -1938) büyük boyutlu “Sultanahmet Camisi”, “Beyazıt İmarethanesi” ve “Mihrimah Sultan Camisi” tarihsel pitoreske düşkünlüğünü çok ayrıntılı hayranlık verici bir işçilik arınmış, saydam, güz alıcı renk değerleriyle saptamakta.

Aile koleksiyonundan alınmış iki resimle sergide yer alan Üsküdarlı Cevat (1871-1939) “Yavuz Savaş Gemisi” adlı tablosunda deniz ressamlarımıza yakınlık gösterirken “Gebze”den düzenlediği bir suluboyasında çoğu ressamlarımızın benimsediği, ortak gözlemci bir görüşe katılıyor.Tarihsel yapıtlarımız cami içlerini betimleyen resimleriyle ün kazanan Muallim Şevket Dağ’ın (1876-1944) iki yağlı boyasında fotoğrafik bir saptama gücü yanında titiz, ayrıntıcı işçiliği vurgulanıyor.

Balkan Savaşı’na katılan ve 1933’te binbaşılıktan emekliye ayrılarak kendini bütünüyle sanata veren Sami Yetik’i (1876-1945) savaş konulu düzenlemeleri ve Türk resim sanatını değerlendiren yayınlarıyla tanımaktayız. 1906’da “Sanayi-i Nefise”yi de birincilikle bitiren Yetik’in sergide yer alan karlı görünümü ve “Güller” konulu tablosu saydam incelikli renk ve leke değerleriyle onun seçkin kişiliğini örnekliyor. Yüzbaşı Mehmet  Ali Laga (1878-1947) karlı manzarası ve kavunlu natürmortu ile aynı kuşak ressamlarına, özellikle Sami Yetik’in görüşüne bağlanmaktadır.

Yeni bir resim görüşü
Bahriye Okulu’ndan teğmenlikle çıktıktan sonra “Sanayi-i Nefise”yi de bitiren Hikmet Onat (1880. 1977), Paris’te Cormon atölyesinde dört yıl eğitim gördükten sonra 1. Dünya Savaşı başında yurda dönen yeni bir resim görüşünün temsilcileri arasında bulunuyordu. Onat’ın 1922 yapımlı “Kabataş İskelesinden” ve “Eyüp’ten (1946) konulu iki yağlıboyası, İstanbul tutkusunu zengin renk tonları, ve kendine özgü bir izlenimcilikle uyguladığını örnekliyor.

Çağdaş resmimize ulusal ve yöresel bir atmosferi ilk getiren ressamlarımız arasında anılan M. Ruhi Arel’in (1880-1931), “Otuz Bir Mart” olayı üzerine düzenlediği “Askerler” adlı düzenlemesi sağlam desen ve yapısal gücünü kanıtlıyor. Ruhi Arel’in “Atatürk’ün İstanbul’a Gelişi” adlı ünlü tablosunun bu sergide bulunmayışı üstelik -Atatürk ün doğumunun 100. yılında önemli bir eksiklik. Birinci Dünya Savaşı’nda savaş düzenlemeleri, daha sonraları uzun süre gazete ressamlığı yapan Dz. Yüzbaşısı Beyrutlu  Ali Cemal’in (1881-1941) “Türk Süvarisi” ile teğmen İhsan’ın “Fırtınalı Deniz” adli tabloları da belgesel bir nitelik taşıyor. Sanat tarihi konusundaki  incele değerli katkılarda bulunan (Esat Arseven’in “Liman” konulu bir suluboyası da onun bu tekniğinin başarılı bir uygulayıcısı olduğunu gösteriyor.)

Modern akımlarla ilişki
Heybeli Deniz Harp Okulu’nu bitirdikten sonra kendini bütünüyle resme veren Arif Kaptan’ın (d. 1906) ilk dönem görünümleri yanı sıra 1955’ten sonra yöneldiği soyut görüşü benimseyen bir düzenlemesi ile asker ressamlarımız modern’ alkımlarla ilişki kuruyorlar.

Müzenin alt salonunda asker ressamlarımızın ustaları sayılabilecek yirmi sanatçının kırk tablosu sergilenmiş. Bunların bitişiğindeki iki küçük bölümde ise –Sadık Göktuna dışında-hemen hepsi yaşayan beş ressamımızın elliye yakın resmi yer alıyor. 1876-1961 yılları arasında yaşamış Albay Sadık Göktuna’nın küçük, boyutlu iki  suluboya ve iki yağlıboyasında Hoca Ali Rıza’nın dürüst bir izleyici olduğu görülüyor.

Yaşayan ressamlarımızdan Adil Doğançay, Şükrü Erdiren, Orhan Arel, Nüzhet İslimyeli, Mehmet Gürbay, Rüstem Avcıl nesnel bir görüş ve doğa sevgisine bağlanan asker ressamlar geleneğini değişik üslup ayrımlarıyla sürdürüyorlar. Ötekilerin yapıtlarında ise çok gönüllü bir sanat sevgisinin, çok yönlü, araştırıcı ve içtenlikli emeği beliriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder