Barok müzik
terimi ve onun aracılığıyla- barok müzik kavramı Fransa'da güçlükle benimsendiğinde
(yaklaşık I960), Almanya'da neredeyse yarım yüzyıldır ve İngilizce konuşulan
ülkelerde de 1950'lerden beri yaygın biçimde kullanılıyordu.
İtalya da bu terimi pek
iyi karşılanmamıştı (kavram kabul edilmekle birlikte, aşağılayıcı bir anlam
taşıyordu). Ne var ki, 1600'lerden yaklaşık 1750'lere kadar uzanan tarihî bir
dönemin ve bu dönemde hâkim olan üslupların benzerlikleri (yalnız sürekli bas
hariç) sayesinde tutarlılık kazanmış bir üretimin gerçek anlamı, barok
teriminin Jean Jacques Rousseau'dan beri taşıdığı aşağılayıcı anlamı tamamen silmiş gibidir.
Tarihçilerin, barok müziği, analoji yaparak plastik sanatlarla tanımlamak
yolundaki sayısız girişimi, genellikle başarısız kalmıştır.
Tam tersine, müziğe özgü
barok karakterlerin araştırılması, barok duyarlık görüntüsünü tamamlamaya
yaramıştır. Beşiği olan İtalya'dan Fransa'ya, Almanya'ya ve kuzey Avrupa
ülkelerine kadar barok hareket, geçen yıllar içinde büyük değişiklikler
göstermiştir. Bu süreçte XVII. yy başı, « deneysel » olarak görünür:
Floransa'da dramma peer musika'nın (operanın ilk adı) yaratılması;
gelecekteki klasik formların tohumunu içinde taşıyan çok zengin bir enstrümantal
repertuvarın İtalya'da filizlenmesi. Barok dönemin son 30-40 yılında, vokal ve
enstrümantal formlar değişmez birer yapı kazanarak baroğun klasikçiliğini
şekillendirmiştir. Aslında İtalya'ya özgü olan, üstelik zamanla İtalyan
karakteri daha da güçlenen barok müzik, XVII. yüzyılın sonlarında
uluslararası bir olguya dönüşmüş görünmektedir. Bütün Avrupa ülkelerinde
ortak bir estetik birikimden baslenen olağanüstü yetenekli müzisyenler,
kentlerine veya kültürel çevrelerine, dehalarının parlak ışıklarını
yaymışlardır. Hândel'in, Bach'ın, Rameau'nun veya Vivaldi'nin çok sayıdaki
üstün eseri, İngiltere'den, Almanya'dan, Fransa'dan veya İtalya'dan da ayrı
düşünülemez. Bu eserler bütün Avrupa'nın ortak malıdır.
Bütün bu aykırılıkları
birleştiren çizgiyse, sürekli bastır.
Barok
müziğin büyük temsilcileri
Tarih, barok dönemin
bazı bestecilerine, belki de eserlerinin özgünlüğünün hak etmediği ölçüde
yüksek bir mevki vermiş (Vivaldi, Albinoni), öte yandan, onlar olmasaydı barok
müziğin hiçbir zaman bilinen düzeyine ulaşamayacağı bazı ustalarını (Carissimi,
F. Couperin, Rameau) yarı karanlıkta bırakmıştır.
Konsertan üslubun
estetik anlayışını operalarına uyarlayan Alessandro
Scarlatti (1660-1725), aria da capo (başa dönen arya) veya recitativo secco (klavsen eşlikli resitatif)
gibi kısır türlere yönelen Napoli operasının çöküşünü biraz perdelemiştir.
Dinî müzik, G. Carissimi'de (1605-1674) sade bir
üslupla missa ve oratoryolar besteleyen büyük bir besteci bulmuştur.
Enstrümantal müzik, yüzyılın başından itibaren Venedik'te (G. Gabrieli ile [1553 ve 1557-1612 arasında]), Ferrara'da veya
Roma'da G. Frescobaldi ile [1583-1643]) gelişti ve klasikçiliğe
doğru gelişimini sürdürdü. Kilise ve oda sonatlarında, grup ve solist konçertolarında,
bütün Avrupa'nın taklit etmeye çalıştığı büyük ustalar ortaya çıktılar: Corelli
(1653 -1713) ve Torelli (1658-1709) konçertolarında ve sonatlannda kendini
gösteren konsertan üslubunu ve modern tonaliteyi kabul eittìrdiler. Onların buluşları, Vivaldi tarafından
daha da genişlerken, Domenico Scarlatti (1685-1757) de klavsen müziğine hâkim
oldu.
Fransa'da müzikli
trajedinin ve Fransız resitatifinin kurucusu Lully (1632-1687), XIV. Louis dönemindeki canlı müzik hayatının en büyük temsilcisiydi. Lully, kendisi
gibi saray için baleler, operalar veya motetler yazan diğer müzisyenleri
gölgede bıraktı. Pastorallerinin, komedi-balelerinin ve balelerinin büyük
çoğunluğu, kendisi hayattayken elyazmaları halinde kaldı. XX. yy'ın ortalarına
kadar tamamen unutulan M. A. Charpentier'nin
eserleri arasında dinî eserler önemli bir yer tutar; ama Charpentier,
trajediler, ara müzikleri ve kantatlar da bestelemiştir. Lully'den daha çok
yönlü olan J. Ph. Rameau (1683-1764)
ise, hem bir armoni kuramcısı, hem de tiyatro, bale ve kilise için besteler
yapan bir yaratıcıdır. Aynı zamanda çok sayıda enstrümantal eser de yazmıştır.
Almanya'da, Bach'ın, bütün Alman baroğu üzerine
düşen gölgesi, seleflerini unutturmamalıdır: H. Schütz(1585-1672), İtalyan etkisine (stile concertato) çok açık bir bestecidir; bir opera ve oratoryolar bestelemiştir. Scheidt ve Froberger
gibi orgcu besteciler, Alman Org Okulu'nu " kurdular. Yüzyıl sonra Telemann'ın engin sanatı, style galant veya galanter stil adı verilen yeni bir
estetiğe açılacaktır. Bu, baroğun karmaşık çoksesliliğinden sıyrılan, bol
süslü, eşlikli şarkının öne çıktığı, hafifliğin ve simetrinin önem kazandığı,
hafif bir armoninin kullanıldığı bir üsluptur.
İngiltere'deyse, ülkesinin zengin çoksesli geleneğinden beslenen H. Purcell (1659-1695), XVII. yy'ın
sonlarına tamamen hâkim olacaktır. Dinî müziğin ve klavyenin büyük ustası olan
Purcell, birçok dindışı parçadan başka, kısa ömrünün son beş yılında altı opera
(veya benzer eserler) bestelemiştir. Vokal ve enstrümantal eserlerindeki güzellik
ve anlatımda gösterdiği büyük başarı sayesinde, İngiliz müzikal tiyatrosuyla
adeta bütünleşmiştir.
Thema Larousse
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder