Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

O

Oba
Ortaasyada Türklerin içinde oturdukları kubbeli çadır. Biçimini meydana getiren iç . iskeleti ağaçtan yapılır ve etrafı da keçe ile kaplanırdı. Bir çadırın ya da birkaç çadırda oturanların tümüne de oba denirdi. (yurt)

Ocak davlumbazı 
Evlerde ocakların üzerinde dumanı bacaya vermek için yapılmış olan külah olup buna “yaşmak” da denir,

Oculus  
 ( okulus).

Odeon
  (Fr. odéon;.Alm. Odeion): Yunanistan’da içinde konserler verilen amfiteatrlara denmekle beraber bunların’ tam biçimleri hakkında bir bilgi edinilmemiştir.
Atinada Periklesin yaptırdığı Odeon’un yalnız temel duvarları kalmıştır.

Ofort  (Fr. eau-forte; Alm. Radierung, Aezkunst):
Asitle yedirme gravür. Metal olarak çinko, bakır ve aleminyüm gibi madeni plaklar kullanılır. Bu plokların üzerine asitin etki yapmayacağı asfalt’ ya da 2 ölçü asfalt+2 ölçü balmumu + 1 ölçü reçine karışımı bir vernik
eritilerek yaydırılır. Eğer yumuşak vernik yapılmak isteniyorsa 1 ölçü vernik içine 2 ölçü don yağı ya da vazelin katılır. Bu vernik daha çok ince izler elde etmek için kullanılır.

Gravür asiti ise, 1 ölçü nitrik asit 9 ölçü su ile yapılır. Asiti daima suyun içine az az dökmek gerekir. Vernikli plak hazırlandıktan sonra üzerine ucu sivri, bir aletle istenilen resim yapılır ve asitin içinde 10-15 dakika bırakılır. Ondan sonra plak, terbentin ya da benzin içine atılarak üzerindeki vernik temizlenir ve mürekkep yedirildikten -sonra basılır.
Asitle yedirme tekniklerinden bir de Akuatinta tekniği vardır. (akuatinta).
Okr  (Fr. ocre):
Demir oksitli bir toprak boyadır. Sarıdan kırmızıya kadar çeşitli tonları vardır.
Ateşte kızdırıldıkça rengi kırmızıdan koyu kahverengine kadar koyulaşır.
Su ve yağla karışır.
Oktogon  (Yun.)
Sekiz köşeli bir temel üzerine yapılmış binaya denir.
Olgunluk çağı 
Sanatta olgunluk çağı diye arkaik devirden sonra gelen klasik döneme, denir.


Oran kanunu Bir bütünün parçalarının, bütün ile olan ölçü münasebetleri. Sanat eserlerinin, estetik bakımından o’n isteklerine cevap verecek şekilde olması gerekir. Oran için daima bir birim almak esas olmuştur. Buna küçük ölçü anlamında ldt. de “Modulus” denmiştir. Antikitede o., sütun ölçüsünün tesbitinde esas olmuştur.
Ölçü, sütunun alt kısmının çapıdır. Bu “modulus” ya da Fr. “module”e göre, bir sütunun, çapının kaç misli. sütun aralıklarının kaç misli olacağı tespit edilirdi. Bu suretle onun her çağda başka başka olduğunu görüyoruz.

O.’larının her çağın mimari, heykel ve resim ölçülerinde önemli olduğunu görüyoruz. Örneğin Yunanistan’da heykellerin birimi başa göre tesbit edilirdi. Bu birimlerin tesbit edilmesi üzerinde, Yunan sanatında Polyk uğraştığını görüyoruz, 0ran ile Rönesansta Alberti ve Leonordo’nun uğraştığını, -zamanımızda da bu o ya da proportion dediğimiz hususla Corboussier’in uğraştığına tanık oluyoruz. Osmanlı klasik mimarisinde de oran üzerinde Mimar Sinan tarafından çalışmalar yapılmıştır. Yunanistanda da altın kesit ve sütunlu tapınaklar bu alanda yapılmış olan çalışmalardır. 1.1< Moessel, Die Proportionen in Antike und Mittelalter, 1926.
Orfizm  (Fr. orphisme):
Bu sözcük, Apollinaire tarafından Delaunay’ın Berlin sergisinin açılışında 1912 de kullanılmıştır. Apollinaire, Delaunay’ın resimlerinde, Picasso ve Braque kübizminin aşıldığını ‘şiirli ve müzikli bir anlayışa varıldığını açıklamıştır. Apollinaire bir açıklamasında Delaunay’ın esas bir renk, kendine uyan tamamlayıcı bir rengi bulmadığında, atmosfer içinde kırılıp güneş renklerini kendine çektiğini belirttiğinden söz etmiştir. Delaunay, İzlenimciler’in saf renklerine bağlı olup, Seurat’nın yatıcılığını da beğenir. O, saf anlatımın, simültane kontraslar üzerine kurulması gerektiğine ve bunun, renklerin dinamizmiyle, onların varlığını anlatmak için biricik olanak olduğuna inanıyordu. Rengin dinamiklikteki olanaklarının tüketilmesi, tamamen yeni ‘bir sanatın doğmasına sebep olmakta idi. Böylece de bu sanat kendine özgü kanunları getiriyor ve doğadan tüm bir bağımsızlıkla hareket edebiliyordu.
Orta Taş Çağı  (Fr. Mesolithique; Alm. Mesolithikum):

Eski Taş Çağı ile Cilâlı Taş Çağı arasındaki intikal devrine denir. Kültür bakımından daha çok Eski Taş Çağına bağlı eserler yapılmıştır. Şimdiye kadar tanınan 0. eserleri bazı kemik eşyalar olup üzerinde kazıma suretiyle yapılmış olan geometrik süsler vardır. Ancak bu çağda insanlar yağma ekono misinden zirai ekonomiye geçmişler ve toprağı işlemeye başladıklarından ilk köylerin kurulduğunu ve mimari buluşların ortaya çıktığını görüyoruz. Böylece insanoğlu kapkaçak, çeşitli zirai aletler icat etmiş dili de zenginleşmiştir. İlk seramik örnekleri ve soyut süsleme ter bu çağda insanlık kültüründe yer almıştır.
http://www.felsefeekibi.com/sanat/zamanintini/zamanin_tini_yeni_tas_cagi.html
Orta sahın  (Fr. nef centrole; Alm. Mittelschiff):
Camilerde ve kiliselerde ortada kalan merkez sahın, salon, ya da nef. Yanlardaki gemilere ise yan sahın denir. (-. nef).

orta sahın penceresi — kilise ve camilerde orta sahanın içine aydınlatan ve orta sahanın üst yan duvarlarına açılan pencelere denir.
Orthostat (Fr. orthostates; Alm. Orthostaten):
Antik yapılarda en alt kısımda bulunan yüksek dikine köşeli blok taşlara denirdi.
Oryantalizm/Oryantalist Sanat 
Oryantalizm, genellikle Batılılar tarafından uzak ya da yakın doğu toplumları ve kültürleri üzerine yapılan çalışmaları tanımlar. 1974 yılında Edward W. Said, Avrupalıların Arap dünyasını nasıl gördüklerine ilişkin popüler ve bilimsel bilgi ile güç arasındaki ilişkiye vurgu yaptığı çalışmasında 'oryantalizm5 terimini yeniden tanımladı. Said'e göre oryantal, politik yönelimli bir terimdir: Bankların buyruk altına alınmış koloniyal 'öteki'ye ilişkin düşüncelerine gönderme yapar.

Tarih boyunca Batı kültürü, Doğu'yu, değişme göstermeyen bir toplumda yaşayan egzotik, baştan çıkarıcı bir kadın ve tehlikeli erkek şablonu kullanarak inşa etti. Sanat alanında or-yantalizm, oryantal konular ve betimlemelerin Batılı gözüyle betimlenmesine gönderme yapar. Oryantalizm, çeşitli şekillerde ortaya çıkmıştır: 'Chinoiserie’ terimi, Avrupa'da 17. yüzyılın ikinci yarısında başlayan Çin'e özgü konuların moda olmasını tanımlamak için kullanılan bir terimdir. 17. yüzyılda, özellikle seramikte bir Çin modası etkili oldu. 1860 yılından sonra, Japon ağaç baskıları Avrupa'ya getirilince sanatçılar Ja¬pon sanatıyla tanıştı ve bu yönde bir eğilim oluştu ve Japonizm anlamına gelen 'Japoneries' terimi kullanılmaya başladı. Oryantalist ressamların konulan genellikle figür kompozisyonları ya da manzaradır. Özellikle Doğunun haremleri oryantalistler için çok çekici bir konu oldu.
Bridgman, Frederick A. (1847-1928) Delacroix, Eugène (1798-1863) Gérôme, Jean Léon (1824-1904) Goodall, Frederick (1822-1904), Ingres, J.-A.-D. (1780-1876) Vernet, Horace (1789-1863) Weeks, E.L. (1849-1903)
N.K.
Oturtma çatı
Beton tavan üzerine birbirlerine payandalarla bağlanmış babaların üzerine yatay olarak konur. bu mahya aşıklarından meydana gelen çatı inşaatına denir. O.’do çatı mokasında olduğu gibi ağır lığı yanlara verme çabası yoktur.
Oturtmalık  (Fr. soubossement):
Bizde subasman da denmektedir. Binanın toprak üstünde kalan üst temeli olup toprak seviyesinden başlar, bir metre kadar yükseklikte ve bütün cephe boyunca devam eder. 0. ekseriya kaba taştan yapılır ve bunun üzerine gelen bina beden duvarlarından bir çıkıntı ile ayrılır. 0.’bor bdzon silmelerle ayrıldığı gibi, serpme ile de ayrı bir görünüşte gösterilir.
Oylum  (Os. hacım; Fr. volume):
Plastik sanatlarda derinlik anlatımının etkisi. Mimaride oylum mekan karşılığıdır.
Ölü renk 
Renk şiddeti olmayan hafif renk demektir.
Örge 
1— Bir bezemeyi meydana getiren ona öğelerden herbiri. 2— Sanatçının eserine koymak üzere doğadan beğenip seçtiği görüntü parçası. (—. motif).
Ören  (Fr. ruine): 
Eskiden yapılmış bina, kale ve kent harabelerine denir.
Örtü öğeleri


Mimari yapıyı, belirli bir alanın üzerini, belirli bir strüktür düzeni ile kapamak olarak da tanımlayabiliriz. Örtünün gerçekleştirilmesinde en önemli etmen kapanacak alanın ge¬nişliği, yani iç dayanaksız olarak geçilecek açıklığın büyüklüğüdür. Tarih boyunca her yeni yapı kültürü, gittikçe daha büyük açıklıkları, daha kolay gerçekleştirilen strüktür sistemleriyle geçmek çabasında bulunmuştur. Bir açıklığı aşmak, eldeki malzemenin olanaklarına göre, aynı malzemeden tek bir parça ile, ya da birkaç malzeme¬den yanyana getirilen çok sayıda parça ile gerçekleştirilir. İki taşıyıcının arasını en ilkel şekilde, düz atkılı sistem de¬diğimiz bir kirişle (düz atkı) ile geçiyoruz. Mimarlık tarihinde buna olanak veren iki doğal malzeme, taş ve ağaçtır. Bir¬birinden farklı boyutlarda olmakla birlikte, taş veya ağaç¬tan düz kirişlerin geçebilecekleri açıklık sınırlıdır. Bu malzemeler ve az gelişmiş çatı sistemleriyle en çok 11-15 m. arasındaki boşluklar örtülebilir. Çok özel hallerde bu açıklık ahşap bir tavanda 18-20 metreye ulaşabilir. Özel¬likle taş kullanıldığı zaman 5 m yi aşan bir açıklığın örtül¬mesi pahalı ve çok zordur. Bu yüzden, taştan düz atkılı sistem, ya Mısır ve Yunan'da olduğu gibi çok özel sosyal ve ekonomik koşulların simgesellikle birleşmiş etkileri al¬tında, ya da Güney Suriye'de, daha geç çağlarda görül¬düğü gibi, çok özel malzeme koşulları altında gelişmiştir.

Ağaç çatı ya da tavanın inşası kolay ve daha ucuz olur. Bu sistem kuşkusuz ormanlık bölgelerde gelişmiştir. Ağa¬cın bulunma koşulu, genellikle iklimin yağmurlu olmasıy¬la beraber gittiği için, ağaç örtüsünün çeşitli çatı biçimleriyle, bu arada yalancı kubbe yapısına benzer taşırtma tekniğiyle de, karşımıza çıktığını görüyoruz. Taş yapı biçimlerini etkileyen bu taşırtma ağaç tavanların örnekle¬rini, Anadolu'nun bazı bölgelerinde, özellikle Kuzeydoğu Anadolu'da, günümüzde de bulabiliyoruz.

Gelişmiş çağdaş çatı sistemleri bir kenara bırakılacak olur¬sa düz atkılı örtü, büyük mekan yaratmasını pek özendir¬meyen, sınırlı bir örtü sistemidir ve yapı tarihinin ilkel bir aşamasına işaret eder. Bu sistemin kullanıldığı mimarlık üslupları, özellikle taş malzeme ile zengin iç mekân yaratmamışlardır. Özellikle, Mısır ve Yunan’da, anıtsal yapıların ilerlemiş bir iç mekân tasarımına sahip olmamaları, onlarda mimari tasarımın zayıflığı değil, fakat henüz yeteri kadar gelişmemiş yapı teknolojisinin sonucu olarak görülmelidir. D.H.












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder