Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

İslamiyet Öncesi İran Sanatı


İslamiyet Öncesi İran Sanatı

İslamiyet Öncesi İran sanatı başlığı altında, ilk bulgulardan başlayarak, Elam, Med, Pers, Part ve Sasani Sanatı’nın genel bir görünümünü aktarmaya çalıştık. Zaman içinde, burada verilen bilgiler bağımsız bölüm oluşturacak seviyeye geldiğinde, ayrı sayfalar halinde yeniden düzenlenecektir.


Kalkolitik ve İlk Tunç Çağı
Son zamanlarda gerçekleştirilen arkeolojik kazılar, İran Yaylası’nın ilk sakinlerinin sanatının daha iyi tanınmasını sağlamıştır. Yakın tarihlerde bulunan tarihöncesi sitler, en azından M.Ö. 5000 yıllarına kadar geriye gitmektedir.

En eskileri M.Ö. 3000 yılına tarihlenen sitlerde, birçoğu yumurta kabuğundan kalın olmayan, incelikle bezenmiş çok sayıda çanak çömlek, bulunmuştur. Bu sitlerin tümü İran Yaylası’nın batı ucunda dağlık vadilerle kaplı Luristan bölgesinde bulunur. Burada at yetiştiren ve Asur ordularına paralı asker sağlayan bir halk yaşıyordu; Etnik kökeni tam olarak bilinmeyen bu halkın yetiştirdiği tunç ustaları, M.Ö. 2000-700 yılları arasında, cire-perdue tekniğiyle aralarında gemlerin ve başka koşum süslerinin, silahların, mezar idollerinin, yuvarlak ve kabarık kalkanların, bel kayışlarının ve pek çok minyatür hayvanın bulunduğu harikulade sanat eserleri gerçekleştirmişlerdir. Bu halkların yeraltı mezarlıklarında bütün bu nesnelere bol miktar da rastlanmıştır. Bu eşyalardan bazıları son derece gizemlidir. Mesela, sık sık kollarının arasında iki canavar başı tutan önemli bir kişi figürüne rastlanır; bu canavarların ağızları aslan ağzı veya yırtıcı bir kuş gagası biçimindedir

İran Antik Kentleri


İlk krallıklar
Elamlılar
Kazılar, Sus şehrinin kalıntılarının gün ışığına çıkarılmasını sağlamıştır. Sus, MÖ 2600’de, Basra Körfezi’ne kadar inen alçak batı ovalarına kurulan Elam devletinin başkentidir. Burada belirgin bir Mezopotamya etkisi taşıyan pekçok sanat eseri bulunmuştur. Elam devleti en parlak dönemini yaşarken, hükümdar Untaş-Napirişa (M.Ö. 1275-1240), Sus’un güneydoğusunda Dur-Untaş’ta görkemli bir dini kompleks inşa ettirir. Üç kalın surla çevrili olan kentin en önemli anıtı, bir tapınağın «zigguratı»dır (basamaklı piramit); bu yapı, hemen hemen hiç bozulmadan günümüze ulaşmıştır. Ziggurat ilk yapıldığında boyutları gitgide küçülen üst üste platformlardan oluşuyordu (yüksekliği 52 metre, kenarları 105 metre); Sus’ta olduğu gibi, Dur-Untaş’ta yapılan kazılar da pek çok çivi yazısı kitabenin ve bronz tanrıları, kralları ve bekçi hayvanlarını temsil eden heykelciliklerin ortaya çıkarılmasını sağlamıştır.



 Elam devleti, Asur hükümdarı Asurbanipal’in, MÖ 646’da Sus’u alıp yakmasıyla son bulur. 
http://www.iranchamber.com/art/articles/art_of_elamites.php

Medler
Kısa bir süre sonra, Asur da, M.Ö VII. yy’da, Perslerle birlikte Iran Yaylası’na egemen olan Medler tarafından yağmalanır ve yakıp yıkılır. Yakın zamana kadar Medlerin mimarisine ilişkin hiçbir bilgi yokken, son yıllarda  Ortakuzey Irak’ta  Kerkük yakınlarında (33 km güneybatıda) Nuzi’de (bugün, Yorgantepe) yapılan kazılar, aralarında, ateş kültüne adanmış bir tapınağın (MÖ 750) da bulunduğu pek çok yapıyı ortaya çıkarmıştır.
Urartu ve Mitanni
Iran Yaylası’nda Ari boylar (Medler ve Persler), dışında Urartular ve Mitanniler (Hurriler) gibi başka etnik gruplar da yerleşmişlerdi. M.Ö. IX. yy’da tarih sahnesine çıkan Urartu devleti, Iran’ın kuzeybatısını kaplıyor ve bugün Türkiye ile Ermenistan’ı oluşturan topraklara kadar uzanıyordu. Urartu devletinin batısında yaşayan Mitanniler (veya Hurriler), 800’e doğru Urartuların egemenliği altına girecek bir krallık kurdular. Mitanni sitlerinden Hasanlu’da, istilacılar tarafından ateşe verilen büyük bir yapı ortaya çıkarılmıştır. Burada, elinde altın bir kupa tutan bir erkeğin iskeletine de rastlanmıştır. Kupa, Mezopotamya ikonografisinden alınmakla birlikte, özgün bir üslupla işlenmiş dini tapınma sahnelerini temsil eden kabartma yontularla bezenmiştir. Yine, Mitannilere ait başka bir sit olan Ziviye Kalesi’nde, içinde altın, gümüş ve fildişi eşya olan M.Ö. VIII. - VII. yy’lardan kalma bronz bir tekne bulunmuştur.



Ahemeniler dönemi (Persler)
Pers hükümdarı Keyhüsrev’in saltanatı sırasında, Perslerle Medler arasında sağlam bir birlik kurulması sonucu, iki yüzyılboyunca (MÖ 550-330) İran Yaylası’nı egemenliği altında bulunduran Ahemeni Imparatorluğunun sınırları, Akdeniz’den Hindistan’a ve Afrika’ya kadar uzanır. II. Keyhüsrev, doğduğu şehir olan bir vadinin içindeki Pasargad’da saraylar, kabul salonları ve «Süleyman’ın hapishanesi» diye anılan kule biçiminde bir yapı inşa ettirir.


Doğrudan Lidya mezarlarından esinlenen bu yalı anıtmezar, mimari bakımdan, önemli bir eser olmamasına ve Pers mezar sanatınca sıkça taklit edilmesine karşın, içindeki kalıntılardan ötürü, Büyük lskender’in dikkatini çekecek ve onartılacaktır. Bundan böyle, Pasargad kutsal bir şehir olarak kalacak ve hükümdarlar orada taç giymeyi sürdüreceklerdir; ancak Pasargad, dağların ortasında yer aldığından, başkent olmaya elverişli değildir.
II. Keyhüsrev’in ardıllarından l. Dara’nın hükümdarlığı sırasında, 518’e doğru, Persepolis’te (veya Parsa) yeni bir saray kompleksinin inşasına başlanır. ‘Parsa, Pasargad’ın yaklaşık 80 km güneyinde, ovada kuruludur. 1. Kserkses döneminde de süren inşaat, 1. Artakserkses’ce tamamlanır. Kompleks, iki turlu bir merdivenle çıkılan yükseltilmiş bir teras üzerine inşa edilmiştir. Kserkses Kapısı olarak bilinen anıtsal giriş kapısı, geleneksel Asur bezeme öğelerinden dev boyutlu kanatlı boğalarla bezenmiştir. Güneyde, çok geniş bir alanda apadana olarak anılan, tavanı sütunlar üstüne oturan muazzam bir salon (1. Dara’nın kabul salonu) bulunur. Apadananın doğusunda, taht salonu olan ve arkeologların «Yüz Sütunlu Salon» adını verdikleri büyük bir yapı yükselir. Bu ana yapıların güneyinde başka yapılar, 1. Dara ile 1. Kserkses’in sarayları ve krallık hazinesi bulunur.

Persepolis terası, Büyük İskender’in orduları tarafından yağmalanıp ateşe verilir. Geriye sadece birkaç sütun (bunlar, Mısır sütunlarından daha yüksek ve daha incedir, gövdelerinde Yunan sütunlarından çok daha fazla sayıda yiv vardır, hayvan biçimli yüksek sütun başlıkları aslan ve boğa figürleriyle bezenmiştir, taş kapılar ve pencere çerçeveleri, ki üzerlerinde Mısır mimarisinden alınma «ters silme oluklar» bulunur) kalır. Kabul salonuna çıkan iki anıtsal merdivenin bezemeleri ilgi çekicidir. Yüksek din görevlilerinin geçit resmini veya bir aslanın aniden birboğaya saldırışını son derece gerçekçi bir biçimde ,tasvir eden taş kabartmalar, güçlü Asur etkileri taşır.
http://www.persepolis3d.com/frameset.html
http://www.viskom.oeaw.ac.at/~weng/viskom_webpage/ivan/ivan_modeling_persepolis01.htm


Aynışey, apadananın terasını taşıyan duvarlar için de geçerlidir. Bu duvarı bezeyen taş frizlerde, yeni yıl dolayısıyla «Kralların Kralı»na haraçlarını sunmaya gelen imparatorluk sınırları içindeki yirmi üç ülkenin vasallarının görkemli korteji görülür. Medler, yuvarlak başlıklarından, Persler yivli taçlarından ayırt edilir. Asur etkisi, terasların kullanılış biçiminde ve seramiklenin bezenme tanında da kendisini gösterir.
Teraslara, apadanaya, dökme ve sırlı tuğla bezemelere büyük olasılıkla M.Ö. 405-359 arasında inşa edilen Sus’taki Artakserkses’in sarayında da rastlanır. Persepolis çok soğuk olduğundan, Ahemeni kralları, kışı Elam’ın eski başkenti Sus’ta geçirirlerdi. Böylece, eski yapılar yıkılır ve yerlerine dikkat çekici bir bezemesi olan bir Ahemeni sarayı yapılır. Ksenofon’un Anabasis’te tasvir ettiği ünlü Krallık okçuları (veya ölümsüzler) kabartmasından başka, Kanatlı Aslanlar kabartması (kuş ayaklı ve koç boynuzlu efsanevi kanatlı aslanlar) ve şaşırtıcı bir gerçekçilik taşıyan Aslanlar kabartması hep Babil bezemelerinden esinlenmiştir.
Yine, sırlı tuğladan yapılmış, birbirine bakan insan başlı kanatlı aslanlar Sus Krallık Sarayı’nın kapılarında nöbet tutarlar, bunların üstünde ateş, güneş ve ay tanrısı Ahuramazda’nın simgesi kanadı bir disk bulunur.

 Ahemeniler dönemine özgü anıtsal üsluba, dört Ahemeni hükümdarının mezarlarının bulunduğu Persepolis yakınlarındaki Nakş-i Rüstem’de de rastlanır. Yarların içine oyulmuş olan bu mezarların cephelerinin üst bölümündeki kabartmalar bir sunağın üstünde yanan ateşe adaklar sunan bir hükümdarın üzerinde uçan Ahuramazda’yı tasvir eder. Mezarların karşısında, ateş kültüne adanmış, kule biçiminde bir tapınak yükselir: Zaratustra (Zerdüşt) Tapınağı. Persepolis, Ekbatana ve Sus’ta olduğu gibi, Nakş-i Rüstem’de yapılan kazılarda da, çoğu özenle işlenmiş çeşitli sanat eserleri ortaya çıkarılmıştır. Bunların büyük bölümü, Yunanistan’dan veya başka uzak ülkelerden İran’a getirtilmiş sanatçılar tarafından gerçekleştirilmiştir. Büyük bir özenle işlenen bu parçalar arasında, altın ve gümüş vazolara, taş kaplara, bronz veya değerli sayılabile cek malzemelerden yapılmış heykelciklere ve takılara rastlanır.



Partlar
Büyük İskender’in ölümünden (MÖ 323) sonra, İran, İskender’in generallerinden Seleukos’un kurduğu Helenistik bir krallığının egemenliği altına girer. Seleukos Krallığı, Romalılarla Yunanlıların Part adını verdikleri göçebe İranlılar tarafından fethedilir (M.Ö. 141). Part sanatı ve mimarisi Ahemeni, Helen ve Orta Asya kökenli etkilerin ürünüdür. Bu denli yoğun etkileşim, her zaman uyumlu bir sonuç vermemiştir. Partlar’ın,MS 224’te iktidarı Sasaniler Hanedanı’na bırakmalarıyla, yeni bir sanat anlayışı doğar. 





Sasaniler dönemi
Sasaniler kendilerini Ahemenilerin mirasçıları olarak görür; ateş ve Ahuramazda külteri gibi eski geleneklere bağlı bir yaşam sürerler. Mimari etkinliklerini, genelde anavatanları Parsa’da yürütmekle birlikte, bütün İran Yaylası’nda ve Romalılardan ele geçirdikleri batı topraklarında da anıtlar inşa ederler. Etkileyici boyutlarda birçok Sasani sarayı yıkıntı halinde günümüze ulaşmış tır. Bunlar, geniş tören salonlarından ve büyük özel dairelerden oluşur. Ayrıca, ateş kültüne adanmış kırk kadar tapınak bulunur.
Ahemeni mimarisi yapılarda saçaklıklar, yani, tahta kirişleri taşıyan direkler ve lentolar kullanır. Sasani mimarlarsa Partların Asur’a getirdikleri büyük yeniliği yeniden ele alacaklardır. Bu yenilik, duvar örmeyi gerektiren tonoz ve kubbenin kullanımıdır. Sasanilerde, ateş kültüne adanmış tapınaklarda, üzeri bir kubbeyle örtülü kare biçiminde büyük bir oda bulunur. Her duvarda kemer biçimli geniş açıklıklar vardır. Sasaniler, kubbeyle ana odanın kare planını birbirine uydurmak için, Perslere ait bir yeniliğe başvururlar: odanın bütün köşelerine yerleştirilen bingiler. Bazı tapınaklarda ana odanın çevresini dolanan geçitler vardır. Daha karmaşık planlara göre inşa edilmiş başka tapınaklara da rastlanır. Tapınakların içinde yerel veya bölgesel ateşler zirvedeyse rahiplere, çiftçilere ve savaşçılara adanmış büyük ateş yakılır. 

Sasanilerin en güzel yontma eserleri kayalara oyulmuş dokuz kabartmadır: Bu kabartmalarda, Ahuramazda,  tahta çıkışını meşrulaştırmak için bir krala kurdelelerle süslenrniş bir taç uzatırken görülür. Açık havadaki bu dev heykeller, genellikle, doğal bir su birikintisinin veya bir tatlı su kaynağının yakınında yer alır. Bazı kabartmalarda, güneş tanrısı Mitra ile aşk ve bereket tanrıçası Anahita’nın figürlerine rastlanır; başkalarıı Sasani hükümdarları, yabancı düşmanlarına karşı zafer kazanırken görülürler.
Sasaniler döneminin en ilginç el sanatı ürünleri, avlanan veya saray eğlencelerine, etkinliklerine katılan hükümdarları tasvir eden kabartmalarla süslenmiş gümüş tabaklardır.

M.S. VII. yy’da, antik dönemle İslam dönemi arasında ortaya çıkan ani kopukluğa karşın, Pers sanatı, yüzyıllar boyunca belli bir bütünlüğü koruyacaktır. Bunun açıklamasını, sayısız istilaya uğrayan ve sürekli dışardan gelen etkileri kendi potasında eritmeyi başarabilen bir bölgenin sanatsal eklektisizminde aramak gerekir.

Axis 2000 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder