Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

S,Ş

Sağırrenk
Mat, esmer renklere denir. Sağırrenk şeffaf değildir.
Sağrı  
Damlarda birleşme yerlerinden aşağıya doğru inen meyilli mahyalar arasında meydana gelen, üçgen biçimindeki dam kısımları. Sağrılarda su akıntısı temin edilir.
Sahın  (Fr. nef. naos; Alm. Schiff; Arap. balöt):
Camilerde ve kiliselerde mihraba doğru uzanan ve birbirinden sütunlarla ayrılmış kısımlardan herbiri. Buna Almanca karşılık olarak gemi denilmektedir.
Sahanlık ya da sahınlık 
Merdivenlerin ortalarında, dönemeç kısımlarında ve bittiği yerlerde yapılan düzlükler.
Sanat Eleştirisi
Bir sanat çalışmasının tanımlanması, analiz edilmesi, değerlendirilmesi, yorumlanması, açıklanması ve yar¬gılanması. Genel sanı, eleştirinin muhakkak olumsuz olduğu-dur. Ancak eleştiri olumsuz olabileceği gibi olumlu aşamalar da içerir. Eleştiri yöntemleri bir sanat çalışmasının bağlamını, içeriğini ve biçimini göz önünde tutmasına/yaklaşımına göre epeyce değişir. Sanatın, sanat bilimi çerçevesi içinde ve daha çok çağdaş sanat yaratılan üzerinde durularak yargılama ve değerlendirilmesi. Sanat eleştirisi, sanat tarihi, sanat kuramı, sanat psikolojisi ve sanat sosyolojisi gibi yan disiplinlerden ya¬rarlanır. Sanat eleştirisi, estetik bilimini ve sanat kuramını da etkiler. İlk örneklerine Antik Yunan'da rastladığımız sanat eleştirisi, esas olarak 18. yüzyıl ortalarında, Fransa'da Diderot ile karşımıza çıkmaktadır Eleştirel analiz için birkaç basamak vardır:
1) Bir sanat çalışmasına ilk tepki (ilk tanımlamayı içerir)
2) Çalışmada sanatın elemanlarını ve/ya da konusunu tanım¬lama (daha fazla tanımlamayı içerir).
3) Çalışmada sanatın elemanlarım düzenlemek için hangi il¬keler kullamlmış/bir sanat çalışmasının düzenini tanımlama (çok daha fazla bir tanımlamayı başlatmak).
4) Çalışmada bulunan, sanatçının dışavurumlarını; fikirlerini, ruh durumlarını ve duygularını analiz etme (anlamı tanımlama).
5) Çalışmadaki anlamı ve artistik değeri biçme, değerlendirme (yargı).
• "Sanat eleştirmeni olma; sadece resim yap: çünkü kurtuluş resim yapmaktadır", Paul Cézanne.
• "Eleştirinin işlevi yapıtın ne anlama geldiğini göstermek de¬ğil, nasıl o şey olduğunu, hatta onun o şey olduğunu göster¬mek olmalıdır", Susan Sontag.
N.K

Sangin  (Fr. sanguine):
Demir oksitli, kiremit renginde bir boyadır. Sangin kalem halinde ve sulu olarak Rönesans ve Barokta çok kullanılmıştır. Sangin kalemi ile gerek Michelangelo gerekse Watteau güzel desenler de yapmışlardır.
Sanktuaryum
Tapınaklarda sunağın bulunduğu ve yalnız din adamlarının girebildikleri kutsal yer. Tapınakta mihrap durumunda olan yer.
Sarak
Binaların yüzlerinde dikine olarak devam eden enli, az çıkıntılı, süslü ya da düz silmelere denir.
Satirik

  Olayları tenkit ve hicveden resimli karikatür dergilerine denir. Cinsi duyguları tahrik eden yazı ve resimlere de satirik adı verilir.


Saydam boya  (Alm. Glasur, Fr. Glacis, lasur; ing. glazing): Resim ve çömlekçilikte önceden sürülmüş bir renk ya da temel zemin rengi üzerine sürülen cam gibi boya. Çömlekçilikte saydam boya sürüldükten sonra tekrar pişirme yapılır. Avrupa Barok sanatçıları saydam boyayı alt boyamadan sonra bir teknik yöntem olarak kullanmışlardır. Çağımızda ise saydam boya resimde pek makbul sayılmamaktadır. Ancak bu değerlendirme bir kural olarak da kabul edilmemektedir.
Sayvan
Bir yerin güneşten korunması için üstüne yapılan düz ya da meyilli örtü.
Seke
  Direk ve sütunların altına konan kaide taşı.
Seki
Odaların bir tarafında yerden yüksekçe olarak yapılan set.
Seh
Eski Türk evlerinde erkek misafirleri karşılamağa mahsus yer. Kadınlar kısmının ise harem denirdi.
Sella (Fr. cella, naos):
Yunan tapınağında penceresiz, ışığı kapıdan olan, tanrı heykelinin bulunduğu yer.
Sembol  (Fr. symbole; Ing. symbol; Sinnbild; Arap. remz, timzal):
Birşeyi tanıtan, temsil eden şekil, alamet. Soyut bir fikri ifade eden timsal. Alegorinin sembolden farkı, bunun soyut biçimli olmasıdır.
Sembolizm

Senkronizm  (Fr. synchronisme):
Amerikalı McDonald Wright ve Morgen Russel tarafından 1912 yılında, Delounay’ın ışık renkleriyle ilgili orfızm’ine paralel bir resim anlayışı olarak ortaya atılmıştır. Eugene Chevreupjin ışık teorileri (/839), İzlenimciler ile Yeni-izlenimciler’ce resim sanatının, yenilenmesine etken olmuşlardı. Senkronizm için de ayni tearcihlerden yararlanılmıştır. Morgen Russel: “Renk ayni zamanda biçimdir ve eğer ben soyut bir çalışma yapıyorsam aranan biçime uygun optik bir renk kullanırım”. Aslında Delaunay’ın orfik resimleri ile senkromatik yapıtlar arasındaki ayrılık, çok azdır. Orfizm’de olduğu gibi senkronizmde de kübist yöntem uygulanmış, ancak doğal biçimlere başvurulmamıştır.
Sepya  (Fr. sépia Alm. Sepia):
Mürekkep balığından elde edilen bir resim boyasıdır. Son zamanlarda tuşe mürekkebi olarak, fırça ve uçla yapılan resimlerde kullanılmaktadır.
Sergâh
Anadolu evlerinde üstü kapalı, bazan üç ya da bir tarafı açık, teras biçimindeki odalardı. Sergâhda hem zahire vs. kurutulur hem de yazın buralarda yatılır.
Sergi
Sanat eserlerinin teşhirine denir. Sergi eğer birçok sanatçının eserlerini içine alıyorsa buna toplu sergi, “kolektif sergi”; bir sanatçının hayat boyunca yaptıklarını içine alıyorsa buna da “retrospektif sergi denir.
Sezgi
Sanatta duyuş suretiyle bir şeyi anlama. Sanat eserinin yapımında bütün anlayışına varmada ya da bir bu/apı ulaşmada s. önem ii bir unsurdur. Yaratıcılıkta sezgi esastır

Sfenks  (Fr. sphinx; İng. sphinx; Alm, Sphinx):
Eski Mıs,rklarm mezarları bekleyeceklerine inandıkları insan başlı, aslan vücutlu varlık. İnsan başlı, aslan vücutlu heykel.
Sgraffito  (grafito).
Bir keramik vazo süs tekniğidir. Kabın yüzeyi üzerine bir renk sürülür, istenilen figürler sivri bir uçla kazanır ve kabın kendi esas rengi çıkar. Bunun üzerine sırsürülür ve kap tekrar pişirilir. Bu işlem duvar üzerine de yapılır. Bugün bu teknik sgraffito olarak adlandırılmaktadır.
Sıcak renkler 
Sarı kırmızı ailesinden olan renklere denir. Mavi ve yeşil gibi renklerde soğuk renkler
Sırça boya (Fr. glacis; tüm. Glasur):
Saydam boya. Yağlı boya resimde sanatçı bazan boyaları saydam olarak, sürülmüş ve kurumuş boya üzerinde kullanabilir.
Siboryum  Fr. ciborium; İng. Altar canopy, baldachin, ciborium; Alm. Altarbaldaahin, Altarc
Kiliselerde mihrabın üstüne direklerle tutturulan, kubbeli, mimari mahiyette örtü.
Silkme
Bir resmi bir başka zemin üzerine geçirme tekniğidir. Bir kâğıt üzerindeki resmin lekeleri ve çizgileri, iğne ucu ile sık sık delinir ve bir başka kâğıt üzerine konarak üzerine kalem ya da boya tozu konur ve deliklerden geçen toz alttaki kâğıdın üzerine nokledilir. Böylece resim, alttaki kağıda geçmiş olur. Buna silkme denir.
Silme  (Fr. moulure; İng. moulding; Alm. Sims, Gesims, Leistenwerk, Zierleiste)
Binalarda aynı zamanda bir süs teşkil ederek çeşitli kısımları birbirinden ayıran, kesiti girinti ve çıkıntılı, pervaz mahiyetinde mimari unsura denir.
Siluet  (Fr. silhouette; Ing. papercut, portrait; Alm. Silhuette, Profilumriss, Schattenbild, Scherenscnitt; Arap. hayal):
Gölge halinde profil, profil gölge. Bir cismin yalnız kenarları çizilerek ya da kesilerek yapılan resim.
Simetri 
Bir eksene göre iki yanda, aynı mesafede karşılıklı, olarak yer alma. Bir eksene göre aynı mesafede olma.

Sinabr  (Alm. zinnober):
Antik çağda adı «Minium» olan bir boya idi. Doğadan çıkarılan kükürt+ civa karışımı bir maden olup %20 yağ yutar. Güneş ışığında kararır. Kurşun beyazı ile karışımı bozulmaz,
Sinagog  (Fr. synagogue):
Havra. Yahudilerin tapınak denir.
Sinkretizm (Ing. Syncrethism
). 1. Aynı sanat yapıtı üzerinde farklı anlayış, üslup ya  da akımların sentezleşememiş nitelikte bir bütün olarak yeralmaları durumu. 2. Bir ül¬kede sanatsal yaratımın henüz sentezine ulaşamamış, dolayısıyla, farklı odakların etkilerini seçilebilir biçimde yansıtması durumu. D.K.
Sistem  (Fr. systéme):
Birçok kısmın birarada bir bütün meydana getirmeleri düzenine denir. Sanatta sistem bilhassa mimari düzenlerde kullanılmış ve sanat tarihçileri “sistem” adı altında “sütun sistemini” göstermişlerdir. (Sütun sistemi).



Siva  (Fr. Çiva):
Hintlilerde Trimurti denilen doğanın tahripkar kudretine sahip bir tanrı.
Sivişli taş 
Açık renkli, yumuşak bir taş cinsi.
Siyah  (Fr.noir):
Resim sanatında çeşitli siyah kullanılır. Bunlardan biri noir d’ivoire=fildişi siyahıdır. Bilhassa yağlı boyada kullanılır. Diğer siyahlardan is siyahı bezir yağı ya da çıranrn yakılmasından elde edilir. İs siyahından mürekkep yapılır. Hayvan kemiklerinin yakılmasından yapılana da kemik siyahı denir. Bir de bazı ağaçların yakılması  ile yapılan kömür siyahı vardır.
Skroi  (Fr. spirale; İng. scroll; Alm. Spirale, Kıvrım):
Helezon,
Sofa
  Ev ve diğer eski yapılarda odaların oraya açıldığı büyük geniş salon. Eskiden saray ve konaklarda sofaların büyüklerine divanhane denirdi.
Soğuk renkler
Mavi ve yeşil renklerdir,
Somaki (Fr. porphyre; İng. porphyr; Arap. hacer porfir):

Beyaz benekli, kırmızı ya da yeşil renkte, mermere benziyen, güzel cila alan ve sütun, vazo, kaplama vb. yapmakta kullanılan sert bir taş cinsi.

Son cemaat yeri  (Fr. narthex; İng. narthex, narthex gallery; tüm. Narthex, Paradles; Arap. Muselid harici):
                    Namaza geç kalanlar için camilerin dışında, giriş kapısı önündeki avludan yüksek ve revaklı namaz kılma yeri.



Soyut sanat  (Fr. l’art abtrait; Alm, abstrakte Kunst):
Abstrak sanat da denilmektedir. Doğa görüntülerine bağlı olmaya sanat. 20. y.y.’ın resim ve heykel anlayışında yeni bir dünya görüşüdür. Soyut sanat, eşya ve canlıların görünüşlerinden faydalanmayı reddedip, resimde renk, çizgi ve düzlemleri düzenleyerek bunlarla heyecan verici kompozisyonlara ulaşmayı amaç edinir. Kandinsky’e göre müzik kompozitörü nasıl ses birimleri olan notaları kompoze ediyor ve soyut bir anlamda heyecanını anlatabiliyorsa. resim de renk lekeleri, siyah beyaz tonları ve boya maddesinin görünüş olanları ile heyecan verici anlatımlara ulaşabilir. Yüzey, çizgi ve renk ile bu anlayış konstrüktivizm’i de ortaya çıkarmıştır. Soyut sanat’ilk ortaya atan 1910 yılında Kandinsky’dir. Abstrak sanat fikri ilk olarak 19 y.y.’ın ilk yarısında Romantik devirde ortaya atılmıştır. İlk abstrak heykelde Archipenko tarafından yapılmıştır. Bugün bu alanlarda yapılan çeşitli açıklamalarla abstrak sanat ile non-figüratif sanatı birbirinden ayırmak surumu ortaya çıkmıştır. Abstrak sanat, sonuç bakımından soyut görünüşlü olmakla beraber, başlangıçta sanatçı bir doğa esini ile ya da niyeti ile başlayabilir. Yani resmin başlangıcı doğadan, sonu ise doğadan tamamen uzaklaşmıştır. Halbuki non-figüratifte, başlangıçtan itibaren doğaya bağlı olmadan bir çalışma söz konusudur. [ (M. Seuphor. L’art Abstrait, 1949; A. Herbin, L’Art Non-Figuratif, Non objectif, 1949; W. Haftmann, Malerei im XX. Jahrhundert, 1954.]
Söve (söğe)  (Fr. darmant; İng. fixed frame, door-frame, window rahmen, Türrahmen):

Duvarlardaki pencere ve kapı boşluklarının iç yanlarına oturtulan, kapı ve Pencere kanatlarının takıldığı çerçeve. Kapı ya da pencere kasası.
Söve pervazı (Fr. chambranle İng. door casing, door frame; Alm. Pfosten der Tür, Fenstereinfassung):
Sövenin duvar kısmına dönen kısmı. Kapı ve pencere boşluğunun duvar sathındaki çerçevesi. Bir kapı ya da pencereyi dıştan kuşatan pervaz.
Speos  (Fr. Spéos) 
Eski Mısırlılarda kayalar içine oyularak yapılan tapınaklara denir.
Stalaktit

(karnas, mukarnas).
Statik  (Fr. statique):
Kuvvetlerin dengesi ile ilgili kanunların bilim 1. Sanat eserinde kuvvetlerin dengesi ile yapılmış eserlere statik eser denir.
Stil  (Fr. style; Alm. Stil; Lat. stilus = yazı kalemi):
sözcüğünden alınan bu stil sözcüğü eskiden dil için kullanılırdı. İlk alarak 18. yüzyılda güzel sanatlar için kullanılmıştır. Stilin esas olarak iki anlamı vardır.
1— Sanatçının eserlerindeki müşterek anlatım tarzı. 2— Devirlerin bütün sanat eserlerinde bulunan ortak unsurları ve anlatım tarzı. Yani üslup anlamında dilimizde kullandığımız stil kişisel üslup ile çağ üslubu olarak yukarıda açıkladığımız gibi iki kısma ayrılır.
Stilizasyon
( üsluplaştırma).
Stilize  (Fr. stylis İng. stylized; Aim. Stilisiert):
 Karakteri kaybolmadan basitleştirilmiş tezyini ve şematik hale sokulmuş biçim ya da motif. Bu sözcük ayrıca “Üslüplaştırılmış” anlamına gelir.
Stüko  (Fr. stuc; İng. stucca; Alm. Stuck, Gibsmörtel):
Tutkalla karıştırılmış alçı ve mermer tozundan mürekkep, mermere benzeyen karışım. Ustuka da denir. Yalancı mermer, yani taklit mermer yapmak için kullanılır. Stüko duvar kaplamaların ile duvar ve tavan tezyinatında kullanılır.
Stupa
Hindistan ve güney doğu Asya ülkelerindeki bir tapınak çeşidi. Künbet biçiminde olup zamanla çok çeşitli formlar almıştır. İçinde Buda’ya ait eşya saklanır. Tapınma stupanın etrafında olur. Stupalar zamanla gelişmiş ve yükseldikçe incelen kuleler haline gelmiştir, Güney Doğu Asya sanatının bu mimar örneklerinde biz barok üslubunun bütün özelliklerini görmekteyiz. Bu eserleri Avrupa’nın Gotik kiliseleri ile karşılaştırmak gerekir.
Su  (Fr. band, bordure, frise): Aim. Bordüre):
Şerit halinde kenar süslemesi, tezyinatı.
Suluboya  (Fr. aquarelle Aquorellmalerei; İng. water-color)
Şeffaf renkli bir resim boyası olup su ile karıştırılarak fırça ile kağıt üzerine çalışılır. Suluboya kağıdı, pergament “parşömen kağıdı”dır. İlk olarak M.Ö. 2. binde Mısır’ı “Ölülere ait kitaplarında suluboya resimler görülüyor. Ortaçağ din kitaplarındaki minyatürler de suluboya olarak yapılırdı. İlk suluboya manzara resim 15. y.y.’da Dürer’indir. Ondan sonra Avrupa resminde 18. y.y.’da İngiltere’de Gitrin ve Turner olarak üstatça eserler yapmışlardır. 19. y.y.’dan bu yana s. gittikçe resim alanında önemli yer almıştır. Suluboya yapımında arap zamkı, gliserin, kitre, nöbet şekeri ile suda karışan boyalar kullanılır.
Sunak (Fr. autel):

 Kurban taşı ya da kurbongah da denir. Eskide putperest üzerinde ilâhlara adadıkları kurbanları kestikleri taş.
Sundurma  (Fr. appentis. Auvent, İng. leanto roof; penthouse, shed roof, pentroof; Alm. Schirmdach Arap. sudfe):
Daha çok kapıları önüne eklenen ve genel anlamı bakımından kapı revakına benzeyen direkli, üç yanı açık, üstü meyilli saçakları ileri doğru çıkıntılı olan kısım. (çatı).
Sundurma çatı 
Yalnız tek bir tarafa eğilimi olan çatı biçim
Sun’i mermer 
 (stüko )
Sur  (Fr. muraille):
Eskiden şehirlerin, düşman hücumlarında korunması için etraflarına yapılan yüksek duvarlara denir.
Sülüs  (Arap. sulus):
 Nesih’e benzeyen fakat kendine mahsus oran ve biçimleri olan, kalınca yazıya denir.

Süpürgelik
Oda duvarlarının döşemeyle çepeçevre birleşen kısımlarında ve duvarın yüzeyinı bir sontip kadar aşan, 10—15 cm. yüksekliğindeki çıkıntılı, şerit halindeki kısım. Süpürgelik tahtadan, çimento harçtan ve mermerden yapılır.

Sütun  (Fr. colonne; Alm. Säule; İng. column, shaft):
Ekseriyetle daire kesitli, ince, uzun tek parça, ya da parçalı; kaide, gövde ve başlık kısımları olan taşıyıcı mimari öğe. Sütun, taş, ağaç ve madenden yapılır ve şekillerine, yapılışlarına, durumlarına göre burma, yivli, deste, gömme, ikiz gibi ek isimler alırlar.


Tek Taşıyıcı Öğeler: Sütun ve Ayaklar
Örtüden gelen yükler tek tek noktalara toplanabildiği za¬man, taşıyıcı sistem, tek taşıyıcılardan meydana gelebilir, Bu öğeler, biçimlerine göre, sütun ya da ayak adini alırlar. Genellikle sütun tek parçalıdır. Ayak ise, ölçü bakımından daha büyük, duvar gibi örülerek meydana getirilen bir ta¬şıyıcıdır . Ayaklara, boyutları küçülmüş duvarlar olarak bakabiliriz. Gerçekten de Ayasofya'da kubbenin al¬tındaki büyük filayaklarının uzunlukları 11 metreyi, Süleymaniye'ninkiler 7.50 metreyi bulmaktadır. Sütunlar genellikle daire, kare ve çokgen planlı olur. Ayak ise, örtüden gelen yükleri alacak şekilde çok karmaşık biçimlere sa¬hip olabilir. Çokluk, taşıyıcı ayakların biçimleri, Gotik bir yapıda çok özgül olarak gözlenebileceği gibi, örtünün bü¬tün düzenini yansıtabilir.

Ayakların da, duvarlar gibi, örtüye bağlı olarak biçimlen¬mesi, geleneksel strüktürde biçim yaratılmasını kontrol eden başlıca etmenlerden birinin örtü olduğunu göster¬mektedir. Başka bir deyimle, mekân tasarımı, yatay sınır¬landırmanın gereklerine en az düşey sınırlamanın koşul¬ları kadar bağlı olmaktadır. YEM
Sütun sistemi
Antik tapınak ve ondan mülhem yapılarda sütun ve çatı arasındaki bağlantı kısmı ile sütunların düzenine denir. İlk önce sütun sistemi tamamen süssüz olarak yani tektonik olarak düşünülmüşse de sonradan daha çok dekoratif unsurlarla birlikte kullanılmıştır. Sonradan Romalıların da benimsediği Yunanlılara ait olan 3 türlü sütun sistemi vardır.

1— Dor düzen (sistem). M.Ö. 625 yıllarında görülmüştü, Dorik sütunun yivli bir gövdesi olup kaidesi yoktur. Kenarları yukarı meyilli ince plak halinde bir başlık ile onun üzerinde kare biçiminde bir abak vardır. Dorik sütun sisteminin menşei bilinmemekte ise de Mikenlerle bir bağlantısı olduğu düşünülmektedir. Bu taş sütun sistemi nin, ‘ağaç inşaat biçimlerinden esinlenerek sonradan taşa geçirildiği sanılmaktadır. 2—İyonik sütun sisteminin başlıca özelliği başlıklarda kenarlara doğru taşan kıvrık kısımlardır. Yivler de çubuk biçimindedir, İlk olarak Orta Yunanistan’da M.Ö. 570 de görülür, ve bina içinde bu sistem kullanılmıştır. Korint başlığı ise M.Ö. 400 yıllarında görülür. Korint başlığı akantus yaprakları ile dekoratif olarak yapılmıştır. Korent sütun sistemi ile iyonik unsurların birleşmesinden yapılan sütun sistemine de “kompozit” sütun başlığı denir. Bunun bir adı da “Roma düzeni”dir.
Svastika
(— gamalı haç).
Şablon
İçi boş kağıttan kesilmiş kalıp pot ron’un tersi.
Şadırvan 
Camilerde, genel olarak avlularda abdest almak için yapılan üstü çadır ya da kubbe biçiminde örtülü, havuz biçimindeki haznesinin etrafında çepeçevre musluklar olan çeşme.
Şahnişin (şahniş)
Odaların sokak ya da avluya bakan cephelerinde yapılan üç tarafı pencereli cumba tarzındaki çıkmalara denir.
Şale  (Fr. châlet):
Ekseriyetle yüksek yerlerde yapılan, ileriye doğru çıkıntısı olan, geniş saçaklı ve balkonlu köşk.
Şapel  (Fr. chapelle; Alm. Kapelle):
Küçük kiliselere ve ibadet için tahsis edilmiş küçük odalara denir. Vaftiz ve mezar şapelleri de vardır.
Şasi
Resim muşambasının, üzerine gerildiği tahta çerçeve.
Şerefe  (Arap. şûrfe):
Minarelerde gövdeyi çepeçevre dolaşan, kenarları korkuluklu. ezan okumağa mahsus kısım. Şerefeleri üç tane olan minareler de vardır.
Şerit (su, bezeme) — (Fr. ruban, galon; İng. riband, ribbon; Alm. Band, Bandstreifen, Schnur, Bond schleife; Arap. şerit):
Kıvrılmış bir şerite benzeyen süs. Mimari tezyinatta kullanılan şerit ve kurdele biçimindeki motif. ( su).
Şev
Meyilli satıh anlamına gelir. Bir duvarın şevi diyince meyli kastedilir. Bir duvarın şevi içe ya da dışa doğru olur. Korniş şevi, pencere şevi, mazgal şevi sözcükleri vardır




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder