Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Eski Yunan Mimarlığı, Klasik Dönem

M. Ö. 5 inci yüzyıl, sanat alanında da, edebiyat, tarih ve felsefede ortaya koyduğu eserler çapında eserler yaratmıştır. Bu dönemin ilk evrelerinde Dor tapınakları klâsik şekil­lerini almakta, cella önünde ve arkasında birer mekân (pronaos ve opistodomos), içinde ise iki kat üzere tertiplenmiş iki sütun sırası kapsamaktadır. Sütunlar arkaik dönem sütunlarına kıyasla daha ince ve daha uzun şekiller göstermekte, başlığın altı kısmı olan "ehinos" eski yayvanlık ve basıklığını kaybetmekte, daha derli toplu ve daha yüksek bir biçim almaktadır. 

Aigina'daki Afaya ve Olimpiya'daki Zeus tapı­nakları bu gelişimi adım adım izlememizi mümkün kılmaktadır. Gerçi Afaya tapınağı 6 X 12 sütunu ile oldukça tıknaz bir plân göstermekte, fakat cella'ya önde ve arkada katılan pronaos ve opistodomos ve gerek plânda, gerek üst kısımlarda uygulanan sade oranlarla dikkate değer bir denge elde etmiş bulunmaktadır. Bundan başka bazı özellikler gelecekteki gelişime işaret etmektedir: Kısa taraflarda (yani cephelerde) uzun taraftakilere kıyasla daha ince olan sütunlar içeriye doğru hafif eğik olarak durmakta, bu suretle tapınak tümüyle hafif piramidal bir şekil almış bulunmaktadır. Kalker taşından yapılmış ve ince bir alçı tabakasıyla örtülmüş olan bu tapınakta sima, antefiks, akroter ve alınlık figürleri Paros mermerinden yapılmıştır. Zamanımıza kadar gelen boya kalıntıları tapınağın dikey mimarlık unsurlarının maviye, yatay unsurlarının ise kırmızıya boyanmış olduğunu göster­mektedir. Alınlık figürleri de boyalı idi.





M. Ö. 470/56 yıllan arasında Elisli olduğu anlaşılan mimar Libon tarafından inşa edilmiş olan Olimpiya'daki Zeus tapınağı Peloponnes'in en büyük kutsal yapısı olup klâsik bir plâna (6 x 13 sütun, pronaos ve opistodomos) sahip bulunmakta, çeşitli kısımları arasındaki ahenkli oranlarıyla dikkati çekmektedir. Afaya tapınağının sütunlarından daha kalın ve daha alçak olan sütunlar tapınağa arkaik tapınakları hatırlatan bir görünüş vermektedir. İki sütun dizisiyle üç nef'e ayrılmış olan cella'nın arka tarafında sonraları heykeltraş Fidias tarafından altın-fildişi olarak yapılmış, taht üzerinde oturan Zeus heykeli yer alıyor ve heykelin başı hemen hemen tavana değiyordu. Tapınağın plâstik süsleri alınlık figürleri ve pronaos ve opistodomos üzerindeki kabartmalı metoplara inhisar ediyordu. Bu üst kısımlarda da mavi ve kırmızı renkte boyalar kullanılmıştı.

Atina. Yunan sitelerini Perslerle karşı karşıya getiren savaşlar (499-480) bir kuşak boyunca tapınak yapımına tam bir darbe indirir. Yunanlılarsa, kendilerini herşeyden önce surlarla kamu binalarının onarımına ve donanmalarının toparlanmasına adarlar. Hegemonyayı elinden kaçıran Atina. Helen Birliği çerçevesinde Delos Birliği'nin hazinesini kontrol eder. Sitenin geniş bir onarım ve İnşaat programı başlatılır ve Akropolis'teki Atena Tapınağı onarılmaya başlanır. Partenon (Atena Partenos Tapınağı), propilaionlar (giriş kapıları). Atena Nike Tapınağı (zafer tanrıçası) ve Erehteion (Atena ile birlikte daha birçok ikincil tanrıya adanan karma tapınak) tamamen mermerden inşa edilir ve taştan oyulmuş silmelerle heykeller görkemli biçimde süslenmiştir. Eserde emeği olanlar, özellikle. Kallikrates ve İktinos ile heykelin ustası Fidias'tır. V. yy'ın ikinci yarısında, Atina'da önemli bir mimarlık, heykelcilik okulu gelişir. Bu zanaatçıların pek çoğu Akdeniz Havzası'nın doğusundan gelen azat edilmiş köleler, hiçbir siyasî hakka sahip olmayan yerleşik yabancılardır. Bu da, Eieusis. Ramnus ve Sunion, bu arada, elbette Atina tahkimli tapınaklarındaki Dor ve iyon düzenleri karmaşasını açıklar. Akropolis'te, propilaionun doğu cephesinde yüksek iyon sütunları görülür. Minik Atena Nike Tapınağı ve Erehteion, iyon tarzındadır. Buna heykelli bir frizle daha karmaşık bir sütun ayağı eklenmiştir. (Erekteion Tapınağı, Bizans döneminde kilise. Osmanlı döneminde konut olarak kullanıldı. Frank dükleri Ortacağ'da Atina propilainunun kuzey kanadında iki katlı bir yapı yaptılar. XII.yy'da, Rum Ortadoks piskoposları burada oturdular, propilainun sağındaki Nike Tapınağının taşları Venedik saldırısı sırasında sökülerek kale tahkiminde kullanıldı.)
Axis

Pers harplerinde iki kez tahrip edilmiş olan Atina'nın yeni baştan yapılması birçok sanatçıların Atina'ya akın etmelerine ve bu şehrin önemli bir sanat merkezi haline gelmesine yol açmıştır. Temistokles şehrin yeniden inşasında herşeyden önce güvenliği gözönünde bulundurmuş, gerek Atina'nın, gerek Pire limanının o zamana kadar oldu­ğundan daha geniş bir surla çevrilmesine önem vermişti. Surların temelleri taştan, üst kısımları kerpiç tuğlalardan yapılmıştı. Temistokles aynı zamanda Akropol'ün kuzey ve batı surlarını da yaptırmıştı. Acele olarak yapılan surlarda devşirme malzeme (meselâ mezar stepleri) kullanılmış olduğunu bildiren Tukidides'in (I, 93) verdiği haber, bu alanda yapılan araştırmalar tarafından doğrulanmıştır.
Kimon ise Akropol'ün yüksekliği 18 m. yi bulan güney surlarını inşa ettirmekle Akropol alanını bir hayli genişletmiş, aynı zamanda aşağı şehirde de bayındırlık faaliyetinde bulunmuş, agora'nın bir kenarında duvarları türlü renkte resimlerle süslü bir portik (Stoa Poikile) yaptırmıştı. Bir kısmı o çağın en büyük ressamı Polignotos tarafından vücude getirilmiş olan bu resimler Atina mitos'larıyle ilgili konuları, Mikon veya Panainos tarafından yapılan tablo ise Maraton muharebesini tanımlıyordu.


Fakat asıl büyük bayındırlık faaliyeti Perikles zamanında  başlamıştır. Atina'nın Pire'ye "paralel surlar"la bağlanması üzerine stratejik önemini kaybeden Akropol'ü  Perikles Atina'nın baştanrıçası Atena'ya adanmış kutsal bir şato haline sokmuş, böylece bu tepeyi Atina'nın siyasal ve artistik gücünün bir sembolü haline getirmişti.



M.Ö. 437 yılından başlayarak mimar Mnesikles'in plânlarına göre tepenin batı tarafında dışı Dor, içi İyon düzeninde anıtsal bir giriş binası (Propilaia) yapıldı. Bu yapı ortasında kutsal yolun geçtiği yüksek bir kısım ve onun iki tarafında daha alçak kanatlardan ibaret bulunuyordu. Bu kanatlardan birinin içine sonraları bir tablo galerisi yerleştirilmişti. 


Kuzey kanadından daha küçük olan güney kanadının gerisinde, çıkıntı teşkil eden bir burcun üzerinde Atena Nike tapınağı yükselmektedir. İyon düzeninde, cephelerinde dörder sütun bulunan küçük bir "amfiprostilos" şeklinde yapılmış olan bu tapınak, çeşitli kısımları arasındaki uygunluk ve işçiliğindeki incelikle dikkat nazarlarını çekmektedir. Frizindeki kabartmalar bir tanrılar toplantısını, Yunanlı'ların Pers'lerle ve Yunanlı'larla mücadelesini tanımlamaktadır.

Akropol'ün üst kısmı ise kutsal yol tarafından ikiye bölünmüş bir plâtform şeklinde idi. Bu yolun sağında ve solunda Atinalı'ların Atena'ya adak ettikleri anıtlar, demokrasinin arşivi olan mermer levhalar üzerine kazılmış halk meclisi kararları yer alıyordu. Bütün bu yazıtlar ve heykeller arasında yüksekliği 7 m. yi bulan silâhlı tunç Atena heykeli (Atena Promahos) beliriyor ve yalnız Atina'dan değil, Pire'ye giren gemiciler tarafından da görülebiliyordu.


Biraz daha ilerde, kutsal yolun sağında ve plâtformun en yüksek yerinde "Gençkız Atena" (Atena Pártenos) adına adanmış olan Partenon yükselmektedir (res. 204). İnşası M. Ö. 447 den 438 e, plâstik süsleri ise 438 den 432 yılına kadar sürmüş olan bu büyük tapınak Kleistenes zamanında başlanmış, fakat Pers harpleri yüzünden bitirilememiş olan eski Atena tapınağının temelleri üzerinde mimar İktinos'un plânlarına göre (onun yanında yapının müteahhidi olduğu anlaşılan Kalhkrates'in de adı geçmektedir) baştan aşağıya kadar mermerden ve Dor düzeninde yapılmış olup kısa taraflarında 8 er, uzun taraflarında ise 17 şer sütun kapsamaktadır.
Çok geniş olan cella'nın içi iki kısma bölünmüştü. İçinde U şeklinde bir sütun dizisi bulunan doğu salonu tanrıçanın asıl eviydi. Bu salonda Fidias'ın altın-fildişinden yapmış olduğu, yüksekliği kaidesiyle birlikte 12 m.yi bulan Atena heykeli yer alıyordu. İçinde muhtemelen 4 İyon sütunu bulunan batı salonu ilk zamanlar Partenon" yani "genç kızlar dairesi" adını taşıyor, tapınak hazinesini ve tanrıçaya ait birçok değerli eserleri saklıyordu. Tapınağın çok az bir entasis'e sahip olan sütunları cella'ya doğru hafifçe yatık duruyor, bu suretle tapınağın tümü, Afaya tapınağında olduğu gibi, piramidal bir şekil almış bulunuyordu. Tapınağın basamaklı kaidesi (krepis) köşelerden ortaya doğru hafifçe yükseliyor (kurvatura), buna uygun olarak sütunlar tarafından taşınan saçaklık gayet yayvan bir yay şeklini alıyor, bu suretle uzun yatay hatları ortalarından kırıkmış gibi gösteren gözün optik bir yanlışlığı bertaraf edilmiş oluyordu. Sahip olduğu bazı silmeler ve cella'nın dışta etrafım çeviren frizden ötürü iyon mimarlığının etkisi altında kalarak saflığını kaybetmeğe başlayan Dor düzenindeki bu tapınakta plâstik süsler büyük bir yer alıyor, Athena ile Atina şehri arasındaki bağları ve tanrıçanın Atina'ya sağladığı iyilikleri açığa vuruyordu.


Cella frizinde Atina'da her dört yılda bir yapılan "Panatenaia" bayramında Atinalı'ların tanrıça onuruna tertipledikleri büyük alay tanımlanmıştır. Oynak atlara ya da savaş arabalarına binmiş olan gençler, bunların önünde giden kurbanlık hayvanlar, rahipler, ihtiyarlar, tanrıçaya sunulması âdet olan "peplos" elbisesini taşıyan genç kızlar ve kadınlar bu frizde çeşitli gruplar halinde gözlerimizin önünden geçmektedir.


Frizin pronaos'un üzerine rastlayan doğu kısmında bu tören dolayısıyle yere inmiş olan olimpos tanrıları arkalıksız iskemleler üzerinde oturur ve birbiriyle hararetli bir surette görüşür halde gösterilmişlerdir. Frizin başlangıcında göze çarpan hareketin alay tanrılara yaklaştıkça sükûn bulması ve alayın önünde giden kişilerin tanrılara doğru büyük bir ciddîlik ve ağırbaşlılıkla ilerlemeleri gene kompozisyonda büyük bir sanatçının eli olduğunda kuşku bırakmamaktadır.

Triglif frizindeki metoplarda Tesalya'nm eski halkı olarak geçen Lapit'lerin yarı insan, yarı at vücutlu vahşi Kentavros'lara ), batıyı temsil eden Yunanlı'ların doğu'nun temsilcisi Amazon'lara, tanrıların gigant'lara, yani devlere karşı, Atena'nm himayesinde, yaptıkları mücadele yer almakta, bu suretle uygarlığın tabiatın disiplinsiz vahşi kuvvetlerine karşı kazandığı zafer belirtilmektedir.

Tapınağın doğu alınlığında Atena'nın babası Zeus'in başından çıkmak suretiyle dünyaya gelişi gösterilmişti. Burada heykeltraş, ortada bir taht üzerinde oturduğu anlaşılan Zeus'in sağında ve solunda gruplandırdığı tanrıları mahmurluk, fakat aynı zamanda hayret ve telâş içinde göstermekle bu mucizeyi anlatmak istemiştir. Batı alınlığında Attika topraklarına sahip olabilmek için Atena'nın Poseidon'la yaptığı mücadeleyi buluyoruz. Kompozisyonun ortasında bulunduğu anlaşılan kutsal zeytin ağacının sağında ve solunda savaş arabalarından inmiş olan iki tanrı yere mızraklarını saplamak suretiyle Attika topraklarına  egemen olmak istemekte, arabaların gerisinde ayakta duran, diz çöken ya da oturan birtakım tanrılar ve kahramanlar ise bu mücadeleyi heyecanla seyretmektedirler.

Heykeltraşlık eserlerinin tümüne bir göz gezdirecek olursak bunların insanlara, yarı tanrılar ya da kahramanlara ve en son Olimpos tanrılarına ait olmak üzere önemi aşağıdan yukarıya doğru artan üç basamak teşkil ettiğini, son incelemelerin gösterdiği gibi, o çağın en büyük heykeltraşı Fidias'ın üslûp ve kompozisyonunu açığa vuran bu kabartma ve heykellerin Atena'nın adını yüceltmek üzere mermere işlenmiş anıtsal bir senfoni meydana getirdiğini anlamakta gecikmeyiz.



Yüzyıllar boyunca şeklini ve heykeltraşlık süslerini koruyan Partenon M. S. 6 ncı yüzyılda kiliseye, 15 inci yüzyılda ise Türk egemenliği zamanında camiye çevrilmiş  ve kaide kısmı bugün dahi opistodomos'un güneyinde görülen bir minareye sahip olmuştur. 17 nci yüzyılda ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi tarafından gayet canlı bir surette tanımlanan ve orijinal bir tarzda yorumlanan bu tapınak 1687 yılında Venedikli'lerin Atina'yı bombardımanı esnasında içindeki barut stoklarının ateş alması sonunda büyük tahribe uğramış, 19 uncu yüzyılda ise İngiliz asillerinden Lord Elgin, padişah tarafından yalnız belirli bazı parçaları almasına izin verildiği halde, heykeltraşlık eserlerinin hemen hemen tümünü sökerek Londra'da götürmüştür. 19 uncu yüzyıldan başlayarak zamanımıza kadar gelen tamir ve restorasyonlar sayesinde bu ünlü tapınağın eski şekli daha açık bir surette ortaya çıkmıştır.


 Kutsal yolun solunda, kısmen Aka'lar çağından kalma sarayın kalıntıları üzerinde iyon düzeninin en güzel anıtlarından olan Erehteion tapınağı yükselmektedir. Atina'nın koruyucusu "Atena Polias" ve "Poseidon - Erehtevs"e ait olmak üzere bir çatı altında iki tapınağı birleştiren bu binanın yapılmasına Nikias barışı döneminde başlanmış ve bina, bazı inşa aralıklarından sonra, ancak 406 yılında bitirilebilmiştir. Doğu cephesinde 6 sütunlu bir portik ve iki pencereli büyük bir salondan ibaret olan bilinci tapınağın içinde Atena Polias'ın heykeli duruyordu, ince uzun bir koridora açılan 3 oda, bunların kuzeyinde yer alan sütunlu bir portik bazı Atinalı kahramanlarla birlikte Poseidon - Erehtevs'e ithaf edilmişti. Gerek kuzey portik'inin çift kanalis'li sütun başlıkları, gerek bezemelerinin nefaseti ile dikkati çeken kuzey kapısı iyon düzeninin şaheserleri arasında gösterilebilir. Koridorun güneyinde sütunlar yerine kadın heykelleri (karyatid'ler) kap­sayan portik  ise Atina'nın efsanevî kıralı Kekrops'un mezarı üzerinde yükseliyordu. Bu parlak din merkezinin yanında asıl şehir oldukça sönük kalıyordu.

Gerçi 5 inci yüzyılda Akropol'ün güney eteğinde üzeri konik bir çatıyla örtülü yuvarlak bir odeion (konser salonu), agora'nın batısındaki tepe (Kolonos Agoraios) üzerinde bize kadar gayet iyi durumda gelen Hefaistos tapınağı (uzun süre yanlış olarak Teseion olarak gösterilmiştir) yapılmıştı. Bu tapınak da iyon yapı elemanları kapsayan Dor düzenindedir. Bina Partenon'la çağdaş olmakla ve onun etkilerini göstermekle beraber (sütun oranlarında, kaide kurvatura'larında, cella'nın içinde U şeklindeki sütun dizisinde) orijinal bazı özelliklere sahip bulunmakta, meselâ doğu galerisinin genişliği ve onun üst kısmında yer alan frizle dikkat nazarlarım çekmektedir. Aynı özellikler aynı mimar tarafından yapılmış olduğu anlaşılan Sunion burnundaki Poseidon tapınağında da tekrarlanmış bulunmaktadır.

Kolonos Agoraios'un doğusunda Peisistratos zamanında vücude getirilmiş, meşgul olduğumuz dönemde ise genişletilmiş olan agora yer almaktadır . Son yıllarda Amerikan kazıları sonunda meydana çıkarılmış olan bu alanın batısında ve yukarda zikrettiğimiz tepenin yamaçlarında Kleistenes teşkilâtına uygun olarak 10 pritan'nın görev gördüğü ve yemek yediği yuvarlak bina (tolos), şehir meclisi binası (bulevterion), tanrılar anası tapınağı (Metröon), agora'yı baştan başa kesen kutsal yola yakın bir yerde ise ancak temelleri bize kadar gelen Ares tapınağı, duvarları tablolarla süslü "Stoa Poikile" ve onun güneyinde halk mahkemesinin (heliaia'nın) toplandığı büyük bir yapı yer alıyordu.

Fakat bu yapılar bir istisna teşkil ediyordu. Şehrin sokakları dar ve girintili çıkıntılı, evleri ise, zenginlerin evleri de dahil olmak üzere, o çağın demokratik görüşlerine uygun olarak, pek sade idi.
Buna karşılık Pire limanı şehircilik mimarı Miletoslu Hippodamos'un plânlarına göre çizilmiş birbirine paralel giden, ya da birbirini dikey olarak kesen düz sokaklar arasında yer alan kare veya dikdörtgen parsellere bölünmüş bulunuyor, bundan ötürü Atina'ya kıyasla çok daha düzenli bir görünüş gösteriyordu.

Atina yöresinde Elevsis'teki "telesterion" Kimon tarafından bir hayli genişletilmiş, daha sonraları İktinos'un plânlarına göre "anaktoron"u ortaya almak, ahşap çatıyı iki katlı 20 sütun tarafından desteklemek ve binanın dört tarafını oturma basamaklarıyle çevirmek suretiyle yeni baştan yapılmağa başlanmıştı. Fakat İktinos yapıyı bilemediğimiz nedenlerden ötürü tamamlayamamış, halefleri ise içindeki sütun sayışım 42 ye çıkarmak suretiyle binaya son şeklini vermişlerdir. 


Meşgul olduğumuz dönemde Attika'dan başka yerlerde de tapınaklar yapılmıştır. Bunlar arasında İktinos'a atfolunan, faka bazı hususlarda onun yapı şekillerinden ayrılan Arkadya'da Figaleia'daki Apollon tapınağı zikrolunabilir. Bu tapmak esasında Dor düzeninde ince uzun bir perípteros olmakla beraber (6 X 15 sütun) plân bakımından bazı özellikler göstermekte (meselâ geniş ön ve arka galeriler), en çok cella'nın iç duvarları önünde duran iyon düzeninde 3/4 sütunlar ve bunların taşıdığı Yunanlı - Amazon mücadelesini tanımlayan uzun friziyle (res. 213) dikkati çekmektedir. Çella'nın içinde ve gerisinde duran bir sütunun, etrafı akant (kenger) yapraklarıyle süslü yukarıya doğru genişleyen bir sepet (kalatos) şeklinde bir başlık taşıdığı anlaşılıyor. Şu halde bu tapınakta Korint başlığının en eski bir örneğiyle karşılaştığımız söylenebilir.

Anadolu'daki yapılar: Anadolu'nun batı ve güney-batı kıyıları o döneminsiyasal olaylarından ötürü büyük bir bayındırlık faaliyetine sahne olamamış, anıtsal yapılara da kavuşamamıştır. Yalnız Hippodamos tarzında düzenli bir plâna göre yeni baştan yapılmağa başlanmış olan Miletos'ta yüksek bir plâtform üzerinde bir îyon peripteros'u şeklinde (6 X10 sütunlu) inşa edilmiş olan Atena tapınağı önemli bir anıt olarak gösterilebilir .


Ötedenberi İyonya ve Yunanistan'la (en çok Atina ile) siyasal ve kültürel ilişkilerde bulunmuş, fakat yerli geleneklere sadık kalmış olan Anadolu'nun güney-batısındaki Likya'da 5 inci yüzyılda da birçok mezar anıtı yapılmış ve bu bölgeye "klâsik mezarlar ülkesi" adı verilmesine yol açmıştır. Kayalar içine oyulmuş oda mezarları ya da yerli tahta evleri taklit edilerek meydana getirilmiş lâhitlerin yanmda 3 - 4 m. yüksekliğinde yekpare bir taş kaide üzerinde dış duvarları kabartmalarla süslü mezar odası ve onun üzerinde aslan veya insan heykeli taşıyan bir kapak taşından meydana gelen "kule" ya da "paye mezarları" yapılmıştır ki, bunların en karakteristik örneklerine Ksantos'ta (Kınık) rastlanmıştır (meselâ Harpiy'ler anıtı). Yine aynı şehirde bulunan "Nereid'ler anıtı" kule mezarlarının daha grekleşmiş bir şekli olup yüksek bir kaide üzerinde yer alan İyon düzeninde bir tapınak şeklindeki mezar odası ve heykeltraşlık süslerinin çokluk ve çeşitliliği ile dikkat nazarlarım çekmektedir. Yapı çift kanalis'li başlıklarından ötürü Erehteion'un etkilerini açığa vurmakta, dolayısıyle 5 inci yüzyılın sonlarına tarihlenmektedir.
Ana metin: Ege ve Yunan Tarihi, Prof. Arif Müfid Mansel, Türk Tarih Kurumu




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder