Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Klasik Dönem Müzik



"Klasik kavramı, müzik yapıtlarında örnek olabilecek evrensel bir mükemmelliği, tarihsel akımların bireşimini, üslup ve biçim özdeşliğini, orantıyı, saltığı, temizliği, açık ve seçik olmayı içerir." L.Pamir

Klasik üslup

Özellikle müzikte olmak üzere birçok alanda sık sık kullanılan « klasik » kelimesi, ülkelere ve çağlara göre çok değişik gerçeklikleri kapsar. « Klasik » müzik, « popüler » veya « hafif » diye adlandırılan müziklerin karşıtı gibi ele alınabilir ve o zaman Perotin'den (ykl. 1200) Pierre Boulez'in izleyicilerine (XX. yy sonu) kadar bütün « yüksek » (veya « ciddî ») Avrupa müziğini içine alır. 

Bu bağlamda (Avrupa dışı müziklerin tersine) « klasik » müzik ile « çağdaş » müzik ayrımı
yapılabilir ve çağdaş müzik, mesela Debussy'den veya Boulez-Stockhausen kuşağından (1945) başlatılabilir. Ama, konumu ve değeri ne uzmanlarca, ne de geniş halk yığınlarınca, herhangi bir tereddüde konu olmayan bir kişilik veya bir eser de, « çağdaş klasik » olarak nitelenebilmektedir. Bu çerçevede, Schubert Alman lied'inin ve Liszt senfonik şiirin «klasik » temsilcileri sayılmaktadır. Çünkü onlar, -geleneksel olarak müzikal romantizm denilen kavrama bağlı kalmalarına rağmen- bu türlerin en önemli, en değerli ve kalıcı örneklerini veren ilk sanatçılardır. Aynı şekilde klasik müzik, romantik müzikten, barok müzikten, Rönesans müziğinden ve Ortaçağ müziğinden de ayrılmaktadır. Ne var ki, bu anlamda Lully ve Rameau’nun Versailles klasikçiligi ile Haydn, Mozart ve Beethoven’in Viyana klasikçiligi, ne zaman, ne teknik ve ne de estetik olarak birbirine karıştırılmaz; hatta bunların birinden ötekine geçişi, çok önemli bir kültür olayı olan « Soytarılar savaşı » (1752’de, Fransız müziği taraftarları ile İtalyan müziği taraftarları arasında Paris’te çıkan sanat kavgası) simgeler. Hemen belirtelim ki, Viyana klasikçiligi ve bunun hangi bağlamda yer alacağı burada tartışılacaktır (günümüzde Versailles müziğini « barok » müzik olarak nitelemeyi tercih edenler vardır); edebiyatta olduğu gibi müzikte de « klasik » teriminin kullanılışı çok eski değildir (ilkin 1800’ler civarı) ve « romantik » teriminden daha sonra kullanılmaya başladığı kesindir.


Son olarak şunu da belirtelim ki, Goethe'den itibaren, yani XIX. yy’ın başından beri müzikteki klasik-romantik karşıtlığı, zihinleri, özellikle de yazarların zihnini epey meşgul etmiştir. Thema Larousse



Müzik açısından, tarih içinde orta sınıfların güçlenmesiyle paralellikler gösteren bu üslup, sadece tekniklerinin basitliğiyle ve melodinin öne çıkışıyla değil, kişisel duyguların sistemli olarak incelenmesiyle de bir özellik gösterir. Bu duygular, tek başlarına, barok müzikte de olduğu gibi, pek anlaşılmaz; ama peş peşe geldiği, dönüşüm ve karşıtlık gösterdiği zaman daha iyi kavranır. Cari Philipp Emmanuei Bach (1714-1788) ve onun temsil ettiği empfindsamkait (« duyarlık ») akımı için duyguların dile getirilmesi, başlıbaşına bir amaçtır.

1770'e doğru Sturm and Drang (« Fırtına ve Atılım *, o dönemdeki bir edebiyat akımının adı), heyecanlandırmayı, şaşırtmayı ve ürpertmeyi amaçlıyordu (mesela, o dönemde Haydn tarafından yazılan «öznel» minör senfonilere bakınız). Haydn ve Mozart, her biri kendi tarzına göre, sonuçta, o günün beklentilerine uygun olan öznellik ile melodi düşkünlüğünü birleştirmeyi başardılar. öznellik ve melodicilik, onların eserlerinde « tematik çalışma » ve « bütünsel dinamik »e dönüşerek, birbirinden ayrılmayan, çeşitlilik ve vektörel güç içinde söylemi birliğe ulaştıran öğeler haline geldi.


Mozart ve Haydn bunları, bireysel insan ile evrensel insan arasında olağanüstü bir denge
kurarak gerçekleştirdiler. Buradan, bütün unsurlan birbiriyle kenetlenmiş, sayısız altbölüme
ayrılmış ve son derecede kişiselleşmiş, yeni bir devamlılık fikrini yansıtan tutarlı ve üretici
oranlara sahip, dramatik ve barok müziğin tekbiçimli akışına sırt çeviren bir müziğe ulaştılar. T.L.


Orta sınıftan oluşan konser toplumunun ortaya çıkması ile sanatsal etkilerin doğası gereği sanatçının toplumsal durumu değiştiği gibi, müzik yapıtları da yeni bir yön kazanmış, besteci, tüm yapıtları içinde, bireysel olanın özel bir anlamı bulunduğuna inanmıştır. Bir soylu ya da bir koruyucu için bestelenen müzik ile sanatçının yüzünü görmediği konser halkı için yazdığı yapıt arasında önemli farklar vardır: Ismarlanmış yapıt, bir tek kez dinlenmek için hazırlanmışken, konser müziği birkaç kez tekrarlanmak için yazılmıştır. Bu nedenle halk için yazılmış yapıtlara daha çok özen göstermek gerektiği gibi, titizlik ve oldukça büyük çaba gerektiren bir sunuş biçimi bulunmalıdır. Artık ısmarlanmış yapıtlar gibi çabucak unutulmaya terk edilmeyen besteler yazma olanağı doğduğundan, sanatçı ölümsüz yapıtlar yaratmaya başlar.

Örneğin Haydn, bestelerine kendinden önce gelenlerden çok daha fazla dikkat göstermeye ve daha çok zaman ayırmaya başlamış, fakat yine de 100'den fazla senfoni yazmıştır. Mozart bunun ancak yarısını, Beethoven ise sadece 9 tane yazmıştır. Ismarlama olarak hazırlanmış nesnel yapıtlardan, kişisel anlatım olarak bestelenmiş yapıtlara geçiş, Mozart ile Beethoven'in arasındaki zaman süresinde gerçekleşmiştir. Zamanı daha kesin olarak saptamak gerekirse, bu geçiş, Beethoven'in olgunluk çağma ve Eroica'nın bestelenmesinin hemen öncesine rastlar. Bu sıralarda halk konserlerinin düzenlenme işi artık tam olarak gelişmiş, bu konserlerin tekrarlanmasına duyulan gereksinimle gerçekleşen müzik ticareti, bestecinin başlıca gelir kaynağı olmuştu. Beethoven'de, bundan böyle, ister uzun olsun ister kısa, bir yapıt, yeni bir düşüncenin ifadesi olduğu kadar, sanatçının gelişiminde yeni bir evreyi de oluşturmaktadır. Böyle bir gelişim Mozart için de söz konusudur, ama onun sanatsal gelişiminin yeni bir evresinde, her zaman yeni bir senfoninin önkoşulu bulunmaz.

O, ancak gerektiği zaman ya da yeni bir fikir edindiğinde senfoni yazar, fakat yeni yazdığı yapıtın üslubu da daha önceki senfonisi hakkındaki düşüncelerinden tümüyle değişik ve tümüyle yenilik gösteren bir üslup değildir. Sanat ve hüner, Mozart'da henüz tam olarak birbirlerinden ayrılmamış olsalar bile, Beethoven'de tamamen ayrılmıştır. Resmin hüner gerektiren işçilikten yüzyıllar önce ayrılmış olmasına karşın, eşi olmayan, tekrar edilmesi olanaksız ve tümüyle bireysel olan sanat yapıtı, müzikte, resimde olduğundan çok daha yalın bir biçimde gerçekleşebilmektedir.

Beethoven’in yaşadığı sırada, edebiyatta da sanatsal amaç, pratik amaçtan tümüyle kurtulmuş durumdaydı." Arnold Hauser

Alıntı kaynağı: Müzik Tarihi Ahmet Say







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder