Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

K

Kaba perdah 
Örülmüş duvar üzerine yapılan ilk sıvanın tesviyesi. İnce perdahtan önce yapılan kabatesviye. Tahta bir mastar ile yapılır.
Kabara
 Yanyana iki kemerin kavisleri arasına süs anlamında konulan, taştan ya da madenden, yuvarlak, süslü parçalara denir. Bilhassa büyük camilerde kabaralar görünür.
Kabartma  (Fr. relief; İng. relief; Alm. Relief-plastik; Arap. resm, nafir):
Rölyef İtal. “relievo” sözcüğünden gelmedir. Heykel sanatının bir çeşididir. Bir yüzeyi alçaklı yüksekli değerlendirerek, bir biçimin ortaya çıkarılmasıdır. Bir figürün çıkıntıları derin bir şekilde zemine bağlı olarak çıkarılmışsa buna yüksek rölyef (Fr. hout-reliefl.) eğer çıkıntılar hafif bir biçimde belirtilmişse alçak rölyef (Fr. bas relief) denir. Mezopotamya’da ve Mısırda duvar resimleri içinde kazılarak derinliğine yapılanlar da vardır. Mühürlerde bu tersine oyma bilhassa Mezopotamyoda negatif kesme (Alm. Negativ-swhnitt) görülmektedir.
Kaburga
Kemerlerin kavsini, taşıyıcı bir şekilde temin eden yuvarlak kesitli silmelerdir. Çapraz kubbe ve tonozların da kaburgaları, kubbenin ağırlığını taşıyıcı öğeler olup bunların araları taş ya da tuğla ile doldurulur. Kaburgalar silmeler halinde binanın filpayeleri ya da duvarlarından aşağı doğru inerek kubbe ağırlığını zemine bağlarlar. Bilhassa Gotik mimaride bu kaburgaları çok görmekteyiz. (kubbe)
Kaçış noktası  (perspektif).
Firar noktası.
Kademe  
Bir tek merdiven ayağına denir. Yani bir basamak düzlüğü ve dikey kısımdan ibarettir.
Kademeli piramid
Piramidin ilk biçimi. Mastabalardan meydana gelir. Dört tarafından merdiven biçiminde yukarıya doğru basamaklı piramit. Mısırda bunun örneklerini görüyoruz. (mastaba).
Kadmiyum sarısı  (Fr. jaune de cadmium; Alm. Cadmiumgelb):
Krom sarısından daha koyudur. Işığa dayanıklıdır. Koyu tonları kapatıcı özellik gösterir. Bakır oksidi (vert Véronese) renkleri ile karışırsa kararır.
Kafes
pencere kafesi.
Kaide
  Bir sütunun oturduğu alt kısım.
Kakma (Fr. incrustation; Alm. lnkrustation, Intarsia):
Düz Bir zemini oyarak içine  oyulan yer kadar renkli parçalar yerleştirme tekniğine denir. Tahta ve taş gibi maddelerle yapılan kakma Antikite ve Bizans sanatında çok görülür. Bizde de sedef kakma işçiliği Osmanlılar zamanında çok yapılmıştır. Maden üzerine yapılan altın ve gümüş kakmalar da yardır. Kakma İslâm ülkelerinde çok itibar görmüştür.
Kalafatlamak
  Yanyana olan tahtaların arasını su geçirmeyecek biçimde macunlamak.

Kalas 
Kalınlığı en az 5 cm. olan kalın tahtalara denir. Kesiti kare olanlarına da batıl denir.

Kale
Düşmanın tecavüzüne engel olmak, asker ve halkın sığınmasına yarayan harice karşı kapalı, kalın duvarlarla çevrili yapılar için kullanılır. Bir kentin etrafını çeviren duvarlara da sur denir. Kalelerin inşaatları ait oldukları çağın bütün bilgilerine uyularak yapılırdı. Bizde Mimar Sinan zamanında kale inşaatlarında büyük başarı göstermiş mimarlara rastlıyoruz. Kalelelerin için de bir içkale (— içkale) bulunurdu. İçinde askerin kalmasına ait binaların bulunduğu kumandan kalelerine hisar denir. Kaleler de son müdafaa yeri olan boşkule bulunurdu.
Kale bedeni 
Kale duvarlarına denir. Yani barbata ve siperlerin altındaki -kalın duvarlardır.
Kalem
Heykelci kalemi ya da çamur kalemi. Heykelcilerin çamurdan, plöstilinden heykel yapmak için kullandıkları demir ya da tahtadan, değişik biçimli aletler.
Kalem kamışı 
Hattatların yazı yazmak için kullandıkları sert elyaflı bir çeşit saz.
Kalemkar 
Tavan ve duvarlara kabartma gibi görünen resimler yapanlara verilen ad idi.
Kalfa 
Mimarlara yardım eden ve onların planlarını ustalara uygulattıran kimseye verilen addır.
Kalıp alma 
Heykel sanatında kilden yapılmış olan bir eserin madeni ya da alçıdan dökümü için negatif olarak onun kalıbını alma işidir. Buna dişi kalıp da denir. Eğer yapılmış bir eserden birden fazla ise teksir kalıbı yapılır ki bu çok parçalı olup aynı zamanda bu parçaları birleştiren ikinci bir kalıp da esas teksir kalıbını içine alır. Kalıp alma işi eğer döküm, madenden yapılacaksa kum ile alınır. Döküm alçıdan yapılacaksa alçı ile kalıp alınır.
Kaligrafi  (Os. hüsnühat; Fr. caligraphie):
Güzel el yazısı anlamınadır. Hattatların yazdıkları sanat yazılarına denir.
Kalisiform  (Fr. caliciforme; İng. caliciform; Alm. Kel chahnlich):
Testi biçimi.
Kalkan
  Beşik çatılı yapılarda çatının üçgen biçimindeki dama değin uzanan duyarlı yüzü. Gotik yapılarda kalkan çok yüksek olur. Ve bu cephe içinde birçok katlar yer alır. Pencereler de kalkan üzerinde bulunur.
Kaltaban (löktaşı):
Silindir biçiminde taş. Toprak damlı evlerin üstündeki killi toprağı, üzerinde yuvarlayarak iyice sıkışmasını ve damın akmasını önleyen taş. Anadoludaki evlerin düz damlarında kaltabanlar görülür.
Kanarya sarısı  (Fr. jaune citronne):
Limon sarısı.
Kaolin
  Porselen yapımında kullanılan ve içinde alümin, silis ve potas bulunan, beyaz bir kildir.
Kapatıcı  boya 
Saydam olmayan ve sürüldüğü zemini iyice kapatan boyalara denir. Örn: guvaj ve tempera gibi boyalar. Yağlıboyaların kapatıcı olanları vardır.
Kapı kulesi
Kale, saray ve tapınak kapılarının her iki tarafına savunma- için yapılan kulelere denir.
Kapı sundurması 
Anadolu’da kapıların üzerinde çok görülen saçak biçimindeki örtmeye denir.
Kapı tacı-kapı tepeliği 
Kapıların üstüne süs olarak konulan ve bir taç gibi duran kısım. Biz böyle bir tacı Süleymaniye camiinin iç avluya açılan kapısının üstünde görüyoruz.
Kapı üstlüğü 
Kapıları yüksek göstermek için kapı üstündeki lento üzerine, kapı genişliğinde konulan dikdörtgen biçimindeki pencereye denir.
Kapı üstü kitabesi 
Eski Türk evlerinin kapıları üzerinde tahta oymalı ve yaldızlı kitabeler.
Kapı üstü lentosu 
Kapıların yan duvarları üzerine atılan ufki kiriş.
Karakalem
19. y.y.’da çok ilgi toplayan, yalnız siyah beyaz olarak çalışma olanağı olan ve stopla dağıtıldığında yumuşak tonlu açık—koyu etkisi bulunan resim tekniğidir. Yumuşak etkili cazip portrelerin maniyerist şatafatı, bilâhare fotoğrafta aynen aranmış ve böylece fotoğrafın yakalayacı realinin duygusal olmayan etkisi, değiştirilmek istenmiştir, Eğitim değeri yoktur.
Karakter  (Fr. Coractére)
Nitelik anlamına gelir. Resimde bir şeyin ya da bir kişinin karakterini yakalamak, o kimsenin en bariz özelliğini bulup karakterinin gözükmesine engel olan ayrıntıları atmak ile mümkündür. Sanatçı olan kişi, bir şeyin karakterini yakalamakta belirli bir duyguya, seziş kabiliyetine sahiptir. Bu güce sahip olmayan kişi, ressamlık eğitimi görse de sanatçı değil işçi olarak kalır.
Kârgir
Taş ve tuğla ile yapılmış binalara denir. Bir de ahşap çatkıların, arası harçla karışık olarak taş ve tuğla parçaları doldurularak yapılanı vardır ki buna da yarım kargir denir.
karikatür — (Fr. caricature):
İtalyanca “caricare” = mübalağalı, an1amındaki sözcükten yapılmıştır. İnsan çehrelerinin belli karakterlerini politik olayları ve toplum durumlarını desen ile meydana çıkarma işidir. Bu sözle anlatımı tamamlanan karikatür yanında resimli karikatür eski çağlardan bu yana hep görülmüştür.
Karmac
Samanla karıştırılmış olan killi çamur olup tavan kirişleri arasına sıvanan bir harçtır.
Karmen  (Fr. carmin):

Kırmızı saydam bir boya olup sulu ve yağlı boya yapımında kullanılır. K.’nin ayni tonlarında olan alizarinli kırmızılar hem kuvvet hem de dayanıklılık bakımından daha iyidir.
Karnak 
M.Ö. 1250’de inşa edilmiş Mısır’da Lüksor civarında, Nil kenarında, muazzam sütunlu salonlar, olan klasik üslüplu büyük Amon tapınağıdır. Karnak tapınağının ismi buradaki K. köyüne atfen verilmiştir.
Kârname (Fr. épure):
Bina, mobilya ve makine inşasında esas olacak, ölçekli olarak ya da tam ölçüsündeki ayrıntılı planlara denir. Yapılacak şey büyüklüğünde olanlara kurampa da denir.
Karnas  (Os. mukarnas):
 (Mukarnas) Mimaride kullanılan stalaktitlere denir. Karnasın yakut Türkçesinden alındığı anlaşılmaktadır. Araplarda Türklerden alarak buna mukarnas ya da mukarnasat demişlerdir. K.’lar Sütun başlıkların da, cami kapılarının yanlarındaki hücrelerin üst-içlerinde sarkıtlar olarak yapılmaktadır. Bunlara sarkıt demek doğru olur. Karnaslar prizma biçiminde girinti ve çıkıntılardan meydana gelmiş kabartma bezemelerdir.
Kartal
  Bezeme unsuru ve kudret alameti olarak eski çağlardan bu yana daima kullanılmıştır. Orta Asya’da kartalın bir bezeme öğesi olarak kullanıldığını, Hattilerin ve Mezopotamyalıların rölyeflerinde görüyoruz. Romalılar da kartal motifini ordularının başında sancak olarak kullanmışlardır. Kanatları açık kartal motifi Selçuklu yapılarında görülüyor. Bizansta da çift başlı kartal imparatorluk alameti olarak kullanılmıştır.
Karton
Tebeşir, kömür ya da kurşun kalem ile kuvvetli kağıt üzerine fresk, ya da goblen gibi büyük ebattaki resme esas olacak tam ölçüde resim çalışması. Bu kartonların üzerindeki desen, ya henüz sıvanmış sıvanın üzerine yayılan karton üzerindeki desene bastırılan sert uçlu bir kalemle çıkarılır ya da renkli bir toz kartonun arkasına püskürtülerek gene zemin üzerine konup sert bir uçla k,’un deseni üzerinden geçilir. Karton çalışmalarından bir de Goya’nın yaptığı renkli çalışmalar vardır. Bunlar yağlı boya ile yapılmışlardır. Karton tekniği önceleri atölye çalışmalarına yardımcı olmuş, sonraları, ise örneğin Raffael’in kartonları gibi sanatçının eser değeri taşıyan çalışmaları olarak toplanmağa başlanmıştır. 16. y.y. dan itibaren kartonlar kolleksiyonlarda yer almağa başlamıştır.
Kartonpiyer
Paçavra lifleri ve kâğıt parçalarını tebeşir, alçı ve tutkal ile karıştırarak kabartmalı bezemeler yapmak için kullanılan bir çeşit döküm hamuru. (Fr. carton-pierre ya da carton pâte= mukavva hamuru).
Kartuş  (Fr. cartouche):
Etrafı kabartmalı nebat motifleri ya da silmelerle çevrili kitabeliklere denir. Bazı k.’lar kenarları içe doğru rule gibi kıvrılmış kâğıt biçimindedir. K.’lar bilhassa 17. ve 18. y.y. Barok mimarisinde sık sık kullanılmıştır. Bu K.’ların içine yazılar, sancaklar ya da amblemler resmedilir.
Karyatid  (Yun. dır):
Uzun giysili ve çatıyı taşıyan kadın heykeli biçiminde sütun Bunun erkek heykeli halinde olanına atlant denir.
Karyatid Yunan klasik mimarisinin bir buluşudur. Erechteion tapınağında biz karyatidleri görmekteyiz. Rönesans mimarisinde çok kullanılmıştır.

Kasa
Mimaride kapı ve pencere kanatlarının içine yerleştirildikleri duvarda açılan yere oturtulmuş tahta çerçeveler.
Kasır
  Eskiden Kralların ve maiyetlerindeki askerlerini dış tecavüzlere karşı korumak için yapılmış etrafı surlar ile çevrili savunmalı yapılar. Orta Çağ derebeylerinin şatoları da kasır çeşidi yapılardır. Köşk anlamına da gelir.
Kasnak
Yuvarlak kubbeleri bina bedeni üzerine oturmak için yan duvarların üst karesi üzerine yapılan silindir biçimindeki duvar. Buna kubbe kasnağı ya da kubbe bileziği denir.
Kaşane
  Eskiden devletin ileri gelenlerinin oturdukları saray, köşk ya da konak gibi büyük, görkemli evler.
Kaşi  (Fr. fayence).
 ( çini).
Katakomb  (Fr. catacombe):
Etrüskler ile ilk Hıristiyanların ön Asyada, Sicilyada, Aşağı İtalya’da bilhassa Roma ve Napoli yörelerinde ölülerin gömüldüğü yeraltı mezar mağaraları. Katakomplar ilk olarak 16. y.y. da keşfedilmiştir. Toprak altında ilk Hıristiyanlar tarafından oyula oyula yapılan katakombların duvarlarında 80 cm. genişlik ve 2 m. Uzunluğunda açılan raflara ölüler yerleştirilmekte idi. Katakomblar Napolide M.S. 1. y.y.’dan itibaren 10. y.y.’a kadar devamlı olarak mezar vazifesi görmüştür. Sanat tarihi bakımından ön bunların bir çağın mezar tipleri olması ve duvarlarında dini hayatı gösteren duvar resimlerinin bulunmasıdır. Bu resimler Antikitenin tekniği ve anlayışı ile yapılmışlardır.
Katedral  (Fr. cath İng.cathedral; Alm. Münster, Stifts kirche; Arap. Kotedrâiyye)
Yunanca cathedra’dan alınmıştır. Piskopos makamı bulunan büyük kiliselere denir. Fransa, İspanya ve
İngiltere’deki kentlerde bulunan piskopos kiliselerine bu ad verilir. Almanya’dakilere Münster denir.
Kaval  Çıkıntısı
yarım ya da dörtte bir çember biçiminde yuvarlak profili olan silme. Bu silmeler sütun başlıklarının üzeri ile kaidelerinde görülür. Bunlara kaide kaydı da denir.

Kavsara  (Fr. voussure; Ing. Archmauldind; Alm. Bogenrundung):

Portallerde asıl kapının önündeki ‘giriş kısmının üstü. Başkemerin altındaki derinlik, kemer kovanı.
Kaya mezarları
Kayalara oyulmuş mezarlar olup Mısırlılar ve Hintlilerde görülür.
Kayıt
  Pencere ve kapılarda silmeli ya da düz, dış çerçeveyi bir birine enine ya da boyuna bağlayan parçalara denir.
Kaynamış bezir
Bilhassa binaların ahşap kısımlarına sürülen yağlıboyanın yapımında kullanılır. Kaynamış bezir keten tohumundan çıkarılan yağın (pişmemiş bezir) kaynatılması ile elde edilir. Vernik olarak da kullanılır. Rengi koyu ve çok ağdalı olduğundan terbentin ile inceltilir. Resim boyalarında çiğ bezir kullanılır.
Kazein resim
Kireç ve taze lor’un karıştırılması ile oluşan kazeini, toz boyalar ile karıştırarak yapılan bir resim tekniğidir. Duvar resminde kuru sıvalı, zemin üzerine çalışılır. Kazein resim başka zeminler üzerine de yapılır. Ortaçağın ilk zamanlarında İtalyada kullanılmıştır. Çağımızda da k., dayanıklılığı ve sağlam bir teknik olmasından kullanılmaktadır.
Kazıma gravür
Metal ya da tahta ve linolyum gibi oyulma Olanağı olan maddelerin yüzeyine çelik oyma aletleri ile açılan derin yarıklar arasına mürekkep sürülerek basma tekniğidir. Bu kazınmış yüzeylerin oyulmamış düz kısımlarına mürekkep sürülüp basılırsa düz baskı, eğer kazınmış yerlere mürekkep yedirilip basılırsa derin baskı denir. Fransızların  eaux-forte denilen asitle yedirme suretile yapılan gravürleri kazıma gravüre girmez. Kazıma gravürde oyma, çelik kalemlerle bizzat sanatçı tarafından yapılır.
Kemer (Fr. arc, arcade; arch, arcade; Alm. Bogen. Arkode, Gewölbebogen; Arap. qavs):


Çeşitli parçalardan kavisli olarak örülen, iki duvar ya da ayağı birbirlerine bağlayarak kapı, pencere gibi açıklıkların üstündeki ağırlığı yanlardaki ayaklara bindiren mimari öğeye verilen isimdir. Kemer eğrisinin biçimlerine göre çeşitli isimler alır
Basık, elipse yaklaşan kemerde esas olarak Rönesansta kullanılır. 2—Basık kemer 3— Üç dilimli kemer yahut yonca yaprağı kemer (Geç Roman), 4— Sivri kemer Gotik, ve mızrak ucu ya da mızrak kemer denileni ise daha sivri olup özellikle İngiltere deki Gotikte kullanılmıştır; 5.-Eşek Sırtı kemer “Köşkemer”; 6— Perde kemer (Geç Gotik); 7. Tudor kemeri (İngiliz Geç Gotik’i); 8- Sivri Nal kemer İslam ülkelerinde kullanılmıştır. Bizim camilerimizde genellikle sivri ve basık kemerler kullanılmıştır.


Kemer
Büyük mekân tasarımlarına ulaşan yol, kemerin bulunmasıyla başlamıştır, insanlar, ellerindeki tek yapı öğeleri bir açıklığı örtecek büyüklükte olmayınca, bunları yanyana getirerek o açıklığı geçmeyi düşünmüşlerdir. Bu şekilde bir açıklığı birbirlerine dayanarak örten iki taş parçasının örnekleri olan ilkel kemerler bulunmuştur. Bu basit kemerin biraz daha gelişmiş şekli üç parçadan oluşur. Bu düzenler kemerin örnekleri gibi görülebilir. Fakat, küçük kerpiç veya tuğla birimleriyle oluşan kemere, söz konusu ettiğimiz bu taş örneklerden daha eski tarihlerde, Mısır ve Mezopotamya'da rastlanmaktadır. Kerpiçle bir küçük odanın veya bir kapının üstünü örtmek ancak açıklığın ortasındaki öğelerin aşağı düşmesine engel olacak bir biçimle kabil olabilirdi. Bu biçim, parabolik, eliptik ya da dairesel bir eğri parçası olan kemerdir.


Kemerin biçimi, kemere gelen bütün kuvvetlerin kemerin üzengilerinde, kemerin dayanaklarına iletilmesini sağlar. Kemer üzerine gelen yük, kemer öğeleri tarafından basınç şeklinde birbirlerine iletilerek kemerin örttüğü açıklığın iki yakasına aktarılır. Dayanaklara gelen yüklerin doğrultusu düşey değildir. Böylece dayanak bu eğik yükle kendi ağırlığının bileşkesini karşılayacak boyutta ve biçimde tasarlanmaktadır.

Kemer açıklığı 
Kemerin oturduğu iki ayak, duvar arasındaki açıklık.
Kemer ayağı 
Kemerin bindiği ayak ya da sütun.
Kemer gözü 
Kemerin ve ayaklarının arasındaki boşluk.
Kemer kaburgası
Kemerin içine gelen kısımda, silme biçiminde profiller. Bu profiller bilhassa Gotik mimaride oyaklardan aşağı kadar iner. Böylece göz, kolaylıkla kemerlerin tepesine kadar kayar. Bunlar ayak ve kemerlere bir hafififlik verir ve kitle etkisini azaltır.
Kemer kilidi  (kilit taşı). kemer karnı — (Fr. intrados; İng. soffit; Alm. innere Ğewölbeflache):
Kemer ya da tonozun iç tarafında kemer taşlarının meydana getirdiği. içbükey yüzey
Kemerleme  (Fr. orcature, arca ding; Alm. Bogenreihe):
Birden fazla kemerin yan yana sıralanışı. Kemer dizisi
Kemer yastık taşı
Kemerlerin üzerine oturduğu ayakların ya da sütunların üstüne konulan ilk tabla taş.
Keramik — (Fr. Céramique; İng. ceramic; Alm. Keramik):
Pişirilmiş kil mamulü, Kaba keramik tuğla ve künk; ince keramik de kapkacak ve diğer keramik eşyaların yapımında kullanılır. Killi topraktan yapılan eşyaların pişirme ve sırlama ile suyu geçirmemesi elde edilir. Kum bünyesindeki su iki devrede bünyesinden uzaklaşır. Bunlardan biri güneşte kurutma ve bundan sonra da 850—900 derecede pişirme ile mümkün olur. Yalnız pişirme sonunda gene, taşlaşan keramik bünyesine suyu emer. Eğer sırlanır ise bu kez cam gibi olan keramik, suyu hiçbir şekilde emmez ve sızdırmaz. Bu sırlama ve pişirme usulleri ile toprak çeşitlerine göre çini (fayans, Majolika), porselen, ve beyaz olarak pişirilip kurşun sır yapılan Almanların Steingut dedikleri keramik (bu buluşu İngilizler 1720’de keşfetmişlerdir) ile Terrakota vardır.

Keramiğin en eski örnekleri Mezopotamya’da bulunmuştur. Keramik formları ve süsleme çeşitleri değişik çağların kültür özelliklerini teşkil etmiştir. Elle biçimlendirilmiş ve üzeri çizilerek süslenmiş keramik ilk olarak Orta Taş (Mezolitik) çağında görülmüştür.

Keramiğin başlaması insanların toprağa yerleşmesi ile olmuştur. Mısırda 3. bin yıllarının ilk yarısında. Kuzey Avrupa’da ise M.Ö. 1000 yıllarında ilk keramik görülmektedir. Hatti keramiklerinde üstün bir teknik vardır. Eski Yunanda vazo resmi görülmektedir. Islâm ülkelerinde ve bilhassa Osmanlılarda keramik üstün bir teknik ve özellik kazanmış, bu arada İznik, Çanakkale, Kütahya ve Yıldız’da (İstanbul) keramik imalathaneleri kurulmuş ve camilerimiz en güzel çinilerle süslenmiştir. Ortaçağda Avrupa’da dini kurumlar keramiğe önem vermemişlerdir. İlk kez Rönesans’ta, Antikite eşyaları arasında olan keramik kapların sanat değerinde olanları örnek alınarak yapılmağa başlanmış, böylece İslam ülkelerinde büyük bir hamle yapılmış olan keramik alanındaki bilgilere müracaat edilmiştir. Keramik alanında yepyeni bir kol olan “porselen” Çinliler tarafından bulunmuş ve 18 y.y.’da Avrupaya getirilmiştir. Bugün keramik duvar süsleri modern yapılarda yaratıcı sanatçıların ele aldıkları bir dal olmuştur.
Kerpiç 
Güneşte kurtulmuş toprak tuğla.
Kervansaray
Sözcüğün aslı karbansaray’dır. Kervansaraylar ticaret yollar, üzerine inşa edilmiş büyük yapılar olup, etrafı yüksek duvarlar dış tecavüzlere kapalı, içinde yolcuların atların,, arabaların, muhafaza edecek ahırları, geniş avlusu, yatakhaneleri, nalbant dükkanı, eşyaları muhafaza altında bulunduran mahzenleri olan hanlardır. Bunların büyüklerine “sultan hanı” denirdi.
Kesit 
Bir binanın enine ya da boyuna dikey olarak kesildiği düşünülerek, yapının duvarlarının kalınlığını, döşeme, tavan kalınlıkların, ve adaların yüksekliği gibi gerekli bilgileri vermek üzere yapılır. Kesitlere, enine olunca “enine kesit”, boyuna olunca “boyunakesit” denir.
Kesme resim 
18. y.y.’da gölge silüet resimler. kağıdın makasla kesilmesi suretiyle yapılmış ve çok rağbet görmüştür. Üzerine bir kağıt iliştirilmiş duvar önüne oturtulan kimsenin bir mum ışığı ile gölgesi bu kağıt üzerine düşürülür ve gölgenin etraf çizgileri çizildik ten sonra siluetin içi siyah mürekkeple boyanır ve makasla kesilirdi.
Kıl fırça 
Daha çok duvar boyacılığında kullanılan sert kıllı bir fırçadır. Kulları domuz kıllarından yapılır. Çağımıza kadar yağlı boya resim sanatında çok yumuşak fırçalar kullanılmıştır. Ancak zamanımızda boyanın strüktür değerleri önem kazanınca bu sert elyaflı fırçalar ressamlarca önem kazanmıştır.
Kılıcına
Bir kiriş ya da tahtanın kalınlığı dikine enleri de yanlara gelmek üzere konulmasına denir. Bu sözcük marangozluk ve inş.’ta kullanılır.
Kırık renk 
Esas rengi biraz öldürülmüş renk. kırlangıç kuyruğu geçme- Zıvanalı geçme olup, kırlangıç kuyruğu biçiminde, tahtanın bir kısmı oyulur, diğer bir parça da oyulan biçimde yapılarak birbirlerine geçirilir.
Kırmızı
Resimde kullanılan kırmızı boyalar. Çeşitleri olup madeni, nebati ve hayvani olarak üç türlüdür. Bunların renkleri değişik adları da başka başkadır. Nebati boyalar garans (Fr. lacgue de garance) denmiştir. Demir oksitlerden yapılan kırmızılar İngiliz kırmızısı (rouge anglais); cıvadan yapılan vermiyyon ateş rengi (Fr. vermillon): hayvani olarak yapılanlardan da kırmızı böceğinden yapılan karmen (Os. lâl; Fr. carmin). Bunların yanında alizarin kırmızısı denilen ve kimyevi olarak yapılan bir kırmızı vardır. Alizarin kırmızısı karmen rengine yakın fakat ondan dayanıklı çok güzel bir vişne rengi kırmızısıdır. Bunlardan başka Çin kırmızısı (rouge de chine) vardır. Genel olarak demir oksidi kırmızısı en dayanıklı ve her renkle karışan bir renktir. Türk kırmızısı denilen renk de domates kırmızısı bir renktedir. Bir de piyasada ismi geçen zencifre kırmızı vardır ki bu da ateş kırmızısından biraz koyu renktedir.
Kısa görünüş  (Fr. raccourcie):
Resim terimidir. Bir modelin, yatmış halini ayakları ucun’dan resmederken hemen ayağının kenarında dizinin ve dizinin kenarında çenesinin yer alışı ve ayağa oranla yüzün çok küçük görünmesi durumuna denir. Fr. karşılığı alan rakursi sözcüğü ressamlarımız arasında dilimizde kullanılmaktadır. Kısa görünüş Fransızcadan dilimize çevrilerek yapılmıştır.
Kıtık

Keten liflerinin sıva harçlarına katlarına denir.
Kıvrıkdal 

Bir bezeme motifi olup Romalılarda, Türklerde çok kullanılmıştır. Baş üst kısmında yollara doğru eğilip bükülen kıvrımlara denir.
Kıvrım
  İyonik sistemdeki sütun
Kil  (Fr. argile):
Çömlekçi kili denilen ince kumlu kil, su ile ayran kıvamına getirilir, bir müddet dinlendirilir onun üzerine ince döğülmüş toprak konup çiğnenilir ve uygun olan kıvama getirilir.
Kilit taşı 
Bir kemer ya da tonoz eğrisinin en üst noktasına konan taşlar, tutan kemer kilidine denir. Kilit taşı cami kubbelerinin tutturulmasında çak önem kazanır.
Kilise  (Yu, “ekkelisla”; Fr. église; Alm. Kirche) 
Hıristiyanların ibadetleri için yapılmış olan tapınaklara denir.

Kiriş 
Döşeme ve tavan tahtalarının çakıldığı, iki karşılıklı duvar arasına, kılıcına konulmuş olan kereste ya da demirlere denir.
Kiriş yuvası 
Duvarlarda kirişlerin uçlarının yerleştirilmeleri için bırakılan yuva
Kitabe
Etrafı silmeler, kornişler ya da kordonlar ile çevrili levha gibi boş kısımlar. Kitabeler tavanlar da ve kapıların içinde olabilir. Eğer tavanlarda ise kitabeli tavan kapılarda ise kitabeli kap, denir. Kitabe aynı zamanda büyük yapılarda, anıtlarda ya da mezar taşlarında görülen yazılara denir.
Kitre
Bir çeşit diken nebatından çıkarılan bir zamk olup ebru kağıdı yapımından kullanılır.
Klasik  (Fr. classique; İng. classic, clasical; Alm. Klassich; Arap. klüsi ki):
1- Bir çığırın en çağında erişilmiş kaide ve ölçülere uygun, duyarlıkta ölçünün hakim olduğu, süsten ve lüzumsuz öğelerden sıyrılmış sanat ve eser. Her zaman için beğenilen, modası geçmiyecek, örnek olacak kadar mükemmel eser. (Lat. mükemmel, olgun anlamında). 2-Sanatta arkaizmden sonra sanatın olgunluk devresine ulaştığını, gösteren bir terimdir. Eskiden yalnız M.Ö. 5. ile 3. y.y.’lar arasındaki zamana klasik devir denirdi. Fakat şimdi her ülkenin sanat gelişiminde (eğer bir ülke idaresi bir karanlık noktaya gelmezse) arkaik, klasik, barok üslupları birbirini izler. Arkaik başlangıç; klasik, gençlik ve olgunluk; barok ise dağılma üslübu olarak görülür, Klasik, genel özellikleri bakımından ölçülü, dengeli, unsurları belirli ve üstün değerleri içinde, kişiliği olan eserlere denir.

Klostra   (Fr. Claustra;  pierced slabs; Alm. Durchbrochene Steinplatten):
Mermer, taş ya da alçıdan yapılmış pencere kafesi.
Kluatra  (Fr. cloitre):
Manastırların ortasında etrafı revaklarla çevrili üstü açık bahçe.
Kobalt mavisi  (Fr, bleu de cobalt):
Kobalt oksitten yapılan bir boyadır. Resimde bozulmayan, diğer renklerle karışması iyi sonuç veren gök mavisi bir renktedir.

Kolaj  (Fr. college):
1- Bir resmin bünyesine uygun olarak yapıştırılan çeşitli kağıt parçaları yada buna benzer gereçlerle yapılan eser 2— çeşitli çağlardan, kalan iki yapının yanyana birbirlerine uygun olarak bir araya getirilmesi.
Kolorist  (Fr. coloriste; İng. colourist; Alm. Kolorist):
Renkçi ressamlara denir. C Delacroix, Van Gogh ve empressiyonistler kolorist ressamlardır.
Kolos
  Çok büyük ölçüdeki heykellere denir. Rodostaki dünyanın yedi harikasından biri olan Rodoskolosu. Eski Mısırda Beni-Hasandaki mabedin heykelleri de birer k.’ kolossal sistem (düzen) — Rönesans mimarisinde binanın önün deki ön sütunları binanın iki katı, boyunca olan mimari tarzına denir.
Kolosseum
Romadaki, eski Romalılara ait Forum Romanum adlı yerde bulunan bir amfiteatr’a denir. M. S. 80 yılında Kolosseum açılmıştı.
Kompozisyon

  Bu sözcük çok anlamlı olarak bugün kullanılmak tadır. K.’nun genel anlamı, “parçaların bir bütün içinde, bir düzen gösterecek biçimde bir araya getirilmesi” olarak açıklanmaktadır. Resimde k. çok kez figürlü bir tertip olarak düşünülmüştür. Fakat bugün bir tabloda k., renklerin, siyah beyaz değerlerin ve çizgilerle, yüzeylerin belli yüzey içinde dengeli ve armonili olarak bir araya getiri denmektedir. Eskiden çok kez inşai unsurların bir araya getirilmesi anlamına kullanılmıştır.
Kompozit sistem
Bir sütun başlığı düzenidir. Kompozit sistem, İyonik ile Korint sistemlerinin karıştığı bir sütun başlığı düzeni olup eski Romada ve Rönesans mimarisinde kullanılmıştır. ( sütun sistemi).
Konfessio  (Alm., Fr. Confessin)
Erken-Ortaçağ kiliselerinde apsisin altında ya da arkasında toprak altında yer olan Hıristiyan evliyaların, mezarlarına denir. Konfessiolara Karolenj döneminden itibaren Hıristiyanlar ziyaretçileri için bir de giriş yapılmıştır. Konfessiolar  Kriptaların ön biçimidir
Konglemera  (Fr. Congloméra;  Ing. conglomerate; Alm. Konglomerot):
Ekseriyetle alçı ve killi maddelerin kaynaşması ile meydana gelmiş çeşit bünyelerde renkli taşlar.
Konsol
Binalarda cumba çıkıntılarının altına (S) biçiminde konulan taştan desteklere denir. Bu desteklerin düz alanlarına cumba desteği denir.

Kontur  (Fr. contoure):
Etraf çizgisi anlamındadır. Örneğin, bir desende figürün etraf çizgileri konturdur. Bir figürün iç çizgileri de iç kontur sözcüğü ile ifade edilir.
Kopist 

Kopya ressamı anlamınadır. Büyük sanatçıların eserlerini aslına aynen benzeterek kopya eden ressamlara denir. Bu kopyaların kopya olduğu belirtilir. Bu meşru bir iştir. Resmi, eserin aslı gibi göstermek sahtekârlığını gösterirse buna kopyacı ressam denir.
Kor  (Fr. choeur; Alm. Chor)

Kiliselerde (Bazilika sistemi kiliselerde) esas sahını (nef) amud olarak kesen gemiden (transpt) sonra Orta gemi yönünde gelen kısım ki burası apsis kısmı ile transept arasında kalır. Koronun bulunduğu yerdir.
Kordon
Bir binada her katın hizasını, binanın dışından göstermek için binanın dışına yapılan çıkıntılı ufki silmeye denir.
Korint sistemi 
Yunan mimarisinde bir üslup tarzı olup akantus yaprakları ile kompoze edilmiştir başlık düzenidir. Ayrıca Korent nizamındaki saçak da diğer Yunan sistemlerine oranla çok daha süslüdür ve bilhassa Romalılar tarafından mimarilerinde kullanılmıştır. ( sütun sistemi).
Korkuluk
  Balkonların ve terasların kenarlarına aşağıya düşmemek için yapılan parmaklık’a denir. Korkuluların üzerine kol dayanmak için yapılan kısma da “küpeşte” denir.
Korniş  (Fr. corniche):
Bir duvarın ya da binanın saçak altı kısımlarını akan sulardan korumak amacı ile üst kısımlarına yapılan çıkıntılı silme. Kornişler genellikle rölyef bezemelerle süslüdür.
Köfeki taşı 
İnşaatta kullanılan açık renkli, delikli ve hafif, işlenmesi kolay: zamanla sertleşen bir çeşit taş.
Kökkırmızısı — (Fr. garance)


Bir bitkinin kökünden çıkarılan kırmızı boya.
Kömür kalem (Fr. fusaine):
Söğüt ağacının ince dallarından yapılan bir çeşit kömür olup resim yapmakta kullanılır. Fr. karşılığı olan füzen türkçeye de geçmiş olup kullanılmaktadır.
Köprü gözü 
Köprülerin iki ayağı arasındaki boşluk kısım.
Köprü mahmuzu 
Köprü ayaklarının akan suya mukavim olması için suya gelen kısımların sivri olmak üzere taşlarla beslenmesine denir.
Köpürge 
Tonoz anlamına kullanılır.
Körkemer 
Bir duvarın içine süs olarak yapılan içi dolu kemer.
Köşe dikmesi 
Ahşap binaların köşelerine konulan direklere denir.
Köşe pahı
Bir duvarın ya da kerestenin köşesine gelen sivriliği düzleyerek ya da rendeleyerek yapılan düzlüğe denir.
Köşk

1 — Bahçe içinde tek başına olan ev. 2— Sarayların bahçelerinde esas binadan ayrı olarak yapılan zarif küçük ev. 3—Üstü ve duvarları camdan yapılan köşklere de camii k. denir.
Köylü Sanatı
Çin'de, Mao'nun komünist yönetimi döneminde; sanatçıların eğitimli elitler olduğu şeklindeki burjuva algılamasına, sanatın, toplumun her üyesinin tüketici ya da üretici olarak katılabileceği bir eylem olduğu fikriyle meydan okundu. 1950'li yılların sonlarında ve 1966 yılında kültürel devrimin tekrar uyandığı dönemde işçiler ve köylüler, boş zamanlarında resim yapmak için teşvik edildiler. Bunun sonucunda binlerce çalışma üretildi. Bu çalışmalarda, sıklıkla ulusun sosyal ve teknolojik ilerlemesi, tarımsal çalışma, politik toplantılar, köy eğlenceleri vb. konular betimlendi. Bu dönemde, sanatın sınıf mücadelesi için ideolojik bir silah olarak görüldüğü Çin'de, yapılan resimlerin dekoratif bir etkisi vardı ve titiz konturlar, parlak, düz, simgesel renklerden oluşuyordu. 1970'li yıllarda bu resimler, Batılı avangard sanatla güçlü bir biçimde zıtlık oluşturması nedeniyle Batılı izleyicilerin ilgisini çekti. N.K.
Kreml  (Fr. kremlin; Alm. Kreml):
 Yukarı şehir ya da iç kale anlamına gelir. Rusçada akropol anlamına kullanılır. Moskova Kremlini 1487 de inşa edilmiş ve içinde kiliseler, manastırlar, saraylar ve devlet daireleri vardır.
Kreş  (Fr. cr
Filistinde, Nazaret şehri civarında İsa’nın doğduğu’ ahır. Bugünkü anlamı çocuk yuvası, çocuk bakım evi.
Kripta  (Fr. crypte; Alm. Krypta):
İlk hıristiyanlık zamanında öldürülmüş hıristiyan evliyalarının içine gömüldükleri katakomplardaki mezar adalarına denmiştir. Ortaçağda kiliselerin doğusundaki kor’un altında Hıristiyan evliyaları kemik kalıntılarının muhafaza edildiği kısım. Kriptanın ilk formuna kanfessio denirdi. Sonraları kripta kilisenin altında sütunlarla ayrılmış nef’leri olan bir yer altı kilisesi olmuştur. Genel olarak transept’in altına gelir. Kripta yalnız Romanik kiliselerde olup. Gotik kiliselerde ibadet ve mimari sebeplerden ötürü ortadan kalkmıştır.
Kriosfenks
Eski Mısırlıların koçbaşlı sfenkslerine denir.
Kroki  (Fr. croquis):

Görülen ya da tasavvur edilen bir şeyi not eder mahiyette olan ve detay gösterme yen resimlere denir.
Kromatik  (Fr. chromatique):
Aslı Yununcadır. Renk anlamına gelir.
Krom renkleri  (Fr. jaune de chrome):
Krom sarısı, krom turuncuları, krom yeşilleri krom oksitlerinden yapılır. Bunlardan kromyeşilleri boya sanayinin en sağlam boyalarıdır. Zehirlidir. Kromoksit yeşili ise zehirsizdir.
Kromlek
İngilterede Stonenhenge’de çember biçiminde aralıklı olarak yüksek menhir gibi taşları dikerek ortası boş bırakılan meydan. Kromleklerin yapılma nedeni henüz bilinmemektedir. Başka yerlerde de KromlekIere rastlanmaktadır.
Kruvaze dojiv  (Fr. crois d’ogives; İng. diagonal ribs, cross-vaulting; Alm. Kreuzbogen, Kreuzgurten):
Birbirlerini çaprazlama olarak kesen ve aralarının örülmesiyle meydana gelen tanozun itme kuvvetlerini ayaklara nakleden sivri- kemer biçimindeki damarların teşkil ettiği çatkı.
Krüsiform  (Fr. cruciforme; İng. cruciform; Alm. Kreuzfıf)
Bir birlerini kesen iki kol. Haç biçimi.
Kuadriga (quadriga) 
Lat. dır. Eski Yunanda Homer zamanında dört atın koştuğu iki tekerlekli araba. K., Romalılar zamanında araba yarışlarında ve zafer alaylarında kullanılmıştır. Dekoratif olarak bir heykel halinde binaların tepelerine konulmuştur. Halikarnas’taki Maussoleion üzerine de böyle bir k. konulmuştur.
Kuatroçento

Kubbe  (Fr. coupole; Alm. Kuppel):
Yuvarlak, kare, sekiz ya da altı köşeli oylumların üzerini örten yarım küre biçiminde içi boş örtü. Kubbe ya tamamen kapalı ya da üstünde ışık gelmesi için daire biçiminde açık yeri olanları vardır. K. genellikle silindir biçimi bir duvar üzerine oturtulur. Buna tambur-bilezik- denir. Kare ya da bir duvar üzerine bir kubbenin oturtulmasında kubbenin üzerine geldiği tambur’un ağırlığını esas duvar icra aktaran pentantifler iş görür. Kubbenin ilk görüldüğü ülkeler Ortaasya ve Doğu ülkeleridir. Romaya
kubbe yapıcılarının gene doğudan geldiği bugün bilinmektedir. Roma’daki Pantheon’un yapıcısının da Suriyeli olduğu dikkati çekiyor. Kubbe bizde bilhassa Osmanlı mimarisinde en ilginç düzenini buluyor. Camilerimizde ortada bulunan kubbelere esas kubbe esas kubbeye bağlı 1—4 kürelere yarım kubbe etraflarda yer alan diğer kubbelere de küçük kubbe denir. Avrupa’da yapılan kubbeler yarım yumurta biçiminde olduklarından bunların inşa daha geniş kubbeIer yapılmasına olanak vermiştir. Bizdeki kubbeler yayvan, basık oldukları için daha etkili, fakat küçük yapılmışlardır.


Kubbe
Kubbe erken bir yapı biçimidir. Kemerden önce kubbe or¬taya çıkmış olabilir. Avrasya göçebelerinin barındıkları yurt¬lar, kubbesel yapılar sayılabilir. Kubbenin biçimsel kaynağının yukarıda sözü edilen ağaç taşırtma örtü olduğu da ileri sürülmüştür. Gerçekten ilk kubbeler sta¬tik bakımdan, kemer, tonoz sistemine değil, fakat düz at¬kı sistemine daha yakın bir karakterdedir. Kubbesel örtü biçimi, başlangıçta örtülecek yapının daha çok daireye benzeyen sınırlarına uymak zorunluluğundan çıkmış ola¬bilir. Bir ölçüde gelişmiş olan, örneğin Ege tolosları gibi mezar yapıları, taşırtma tekniğinde inşa edilmiş, konik bi¬çimde sahte kubbelerle örtülüdür.

Kubbenin statik açıdan gelişmiş şekli, bir kemerin aksı çev¬resinde dönmesiyle elde edilen ve onunla aynı statik özel¬liklere sahip olanıdır. Bu kubbe, beşik tonoz gibi mesnetlerinde sürekli bir taşıyıcı yüzeye gerek gösterir. Bu yüzden de dairesel bir kaideye oturması gerekir. İlk anıtsal uygulamalarda, özellikle Roma çağında, kubbeler dairesel planlı yapıların örtüsü olmuştur. Panteon bu uygulamanın ünlü bir örneğidir. Fakat anıtsal mimarlığın daha ilk aşamasında, insanlar dikdörtgen veya kare planlı  hacimleri esas alan bir mimarlık tasarımına ulaşmış olduk-ları için kubbe başlangıçta elverişsiz bir örtü sistemi ola¬rak görülmüş olabilir. Çünkü diğer eğrisel örtü tiplerine gö¬re, kare ya da dikdörtgen bir altyapıya daha güç uymak-tadır. Kubbenin, özellikle Ortadoğu'da, diğer örtü tiplerin¬den daha önemli bir yer tutması, biçiminden çok kubbe¬nin simgesel değerine bağlanabilir. Ne var ki kubbenin örtü sistemleri içinde ayrıcalıklı bir konuma kavuşması, da¬iresel bir örtü ile kare bir altyapı arasındaki geçit öğeleri¬nin gelişmesi sonucunda gerçekleşebilmiştir. M.S.-U.T.
Kubbealtı  (Fr. divan):
İstanbulda Topkapı Sarayında vezirlerin toplanarak kararlar aldıkları üzeri kubbeli büyük salona denir. Burasının bir adı da divan’dır.
Kubbe ayağı  (Fr. pilier; Alm. Pfeiler):
Kubbeyi üzerinde taşıyan pilpayelere denir. (ayak).
Kubbe bileziği. kasnağı — (Fr. tambour):
Kubbelerin çember biçimindeki alt kısmının oturduğu silindir duvar. K.’nin üzerine yani duvarlarına ekseriyetle pencereler açılır.
Kubbe feneri 
Kubbenin içinin aydınlatılması ve hava olması için kubbenin üstünde açık bırakılan deliğin üzerine yapılan üstü örtülü, kenarları pencereli fener biçimindeki kısım. K. gerek Selçuk medreselerinin kubbeleri üzerinde, gerekse Avrupa’daki Barok kiliselerinin kubbeleri üzerinde görülmektedir.
Kubbeli Örtüde Geçit Öğeleri

Kuramsal olarak, eğrisel tabanlı kubbenin düz duvarlara oturtulması sorunu, daireden kareye geçiş sorunudur. Bu , da üstüste gelen ve kenar sayıları gittikçe artan çokgen¬lerin aracılığı ile olur. Kare ile daire arasında kalan boşluk pratikte genellikle bir tek ara çokgen yani sekizgenle ka¬patılır. Yakındoğu ülkelerinde kubbeli yapıda yapı ile örtü arasındaki geçişi sağlayan sekizgen ya da dairesel taba¬nı elde etmek için üç yapı öğesi geliştirilmiştir. Tromp (to¬noz bingi), pandantif (küresel bingi) ve Türk üçgeni.
Kule 
 Bu sözcük ile çok çeşitli biçimlerdeki yüksek ve dar inşaatlar anlaşılır. İçinde oturmak amacı güdülmez. Taş yapı Sanatının ilerlemesi ile k. mimarisi başlamıştır. En önemli ilk örneği Babil Ksi diye bilinir. İskenderiye Feneri de tarihi çağların en yüksek k.’sidir. Antikitede saat k.’leri biliniyordu. Atinadaki Roma çarşısında “Rüzgar K. si” 12 m. yüksekliği olan bir yapı idi. Bu kulede aynı zamanda hem su hem de güneş saati bulunuyordu, K., antikitede bir bina ile bağlantılı alarak düşünülmemiştir. Yalnız başına, müstakil bir amaç için inşa ediliyordu. İslamiyet’te ilk olarak bina ile birlikte dini bir amaç için kullanılan minareler bir k. anlayışı ile inşa ediliyordu. Orta Çağda Avrupa’da inşasına başlanan Romanik ve Gotik mimari de de k. giriş kapılarının üstünde ya da iki yanında çalı k.’lesi olarak inşa edilmeğe başlamıştır. İtalya ise Romanik ya da Gotik anlayışa iştirak etmemiş ve Antikite geleneğine sadık kalarak çan k.sini”campanile’i esas kiliseden ayrı olarak inşa etmeğe devam etmiştir. K.ler Bizans İmp. zamanında da düşmanı uzaktan görmek için kullanılmıştır. Camilerimizin minareleri 80 m. yüksekliğe kadar inşa edilmişler, ancak bunlar batıdaki emsalleri ile karşılaştırılamayacak kadar ince olarak yapılmışlardır. Hindistan ve Hindi çinideki pogod ve stupa’lor birer k. anlamı taşır. Gotik kiliselerin k’.leri Ulm katedrali ile 161 m. ye kadar yükselmiştir. İlk olarak demir inşaatla Paristeki Eifel K.’si 300 m.yi aşmıştır. Bunların yanında kule k.’leri ve saat k.’leri vardır.
Kulvar  (Fr. couloir; İng. fobby; Alm. Verbindungsgang; Arap. dihliz):

Bina içinden dışarı çıkaran geçit. Dehliz.
Kum perdahı
Mermeri düzletmek için, ya da yontulmuş mermer bir heykelin pürüzlerini düzeltmek için ıslak kumla yapılan düzletmeye denir.
Kurağ
  Sanat eseri olan mimari yapılara kurağ, olmayanlara bina denir.
Kurbantaşı 
Sunak. Eskiden bu taşlar üzerinde puta tapanlar kurbanlarını keserlerdi.- Kurbantaşı sonraları Hıristiyanlıkta Almanların Altar, Fransızların autel dedikleri, papazın başında ayin yaptığı kürsüye denilmiştir.
Kurgan
Tarih öncesi tunç ve demir çağlarında, bugünkü Altay ve Güney Rusya mıntıkalarında eski Türklerin ölülerini gömüp Üzerlerini toprak yığarak yaptıkları tepeler. İskitlerin de bıraktıkları kurganlar maden iş bakımından Türk motiflerinin nasıl Avrupa maden işlemeciliğini etkilediğini göstermektedir. Çağataycada küçük şehirlere kurgança denildiği ve korumak sözünden geldiği bilinmektedir.
Kurgança 
Çağataycada küçük kale anlamına gelir.
Kurna
Halka mahsus eski hamamlarda çeşmelerin muslukların altına konan, taştan su teknelerine denir.
Kurs (Fr. disgue):
Eski Yunanda atletlerin fırlattıkları bir spor aleti. K.’, Arapçada çember anlamına gelir. Etilerde sancak olarak kullanılan güneş k.’ları ayrı bir anlam taşır. Mısırlılarda da güneş tanrısını temsil eden kanatlı k.’lar vardır.
Kusare ya da maksure 
Büyük camilerde hükümdarlara ayrılmış, onları suikastlardan korumak için yapılmış olan parmaklıklı yer. Osmanlı camilerinde ayaklar üzerinde yüksekçe yapılan süslü yere ise hünkâr mahfili denir.

Kuşaklama  Ahşap binalarda alt ve üst kirişler arasını bağlayan payanda direk ve çeliklerin tümü, yani çatma’nın tümü.
Kuşbakışı
  Eşyanın yada bir yerin alt tam üstünden görünüşü.

Kurşun beyazı  (Fr. blonc de plombe,): kurşun oksidinden yapılan beyaz boya. Yağlıboya için kullanılır, genellikle başka renklerle karışımında bozulur.
Kurşuni 
Maviye çalan bir kül rengidir.
Kurt ağzı 

Marangozların iki tahtayı birbirine bağlamak için tahtaların uçlarına açtıkları dişili erkekli geçme diş ve girintilere denir.
Kuru zemin resmi — (Alm. Seccomolerei; ltal. Al Secco):
Kuru sıva üzerine yapılan duvar resmi. Örneğin, kazein boyaları ya da halen kullanılmakta olan silikat boyaları ile yapılan resim. Diğer tutkallı boyalar k. için uygun değildir.
Kuta 
Türklerin kutsal saydıkları yaban öküzü.
Kutak
Tapınaklarda tapınılan heykelin bulunduğu yer.
Kuzey Rönesansı


Külah
 Kule ve minare gibi yapıların üstlerini örtmek için yapılan ucu külah gibi sivri çatılara denir. Bunlar koni ve piramit biçimindededir. Bunlara minare külahı ya da kule külahı da denir. Minarelerin k.’larının içi ahşap, dışı da kurşunla örtülüdür. Külah şadırvanda da kullanılır. Bacalara da külah konur. Külah  kısaca konik dam anlamın da örtüdür.
Külliye
Bir caminin etrafında, cami ile birlikte, inşa edilmiş medrese, imaret, okul, sebil, kütüphane gibi çeşitli yapıların tümüne birden külliye denir.
Külhan
Eski hamamlarda, hamamın içini ve sularını ısıtmak amacı ile yakılan ateşin bulunduğu yer. K. hamamın altında bulunur. K. ‘ı yakana külhancı denir.
Küme sütunlar  (Fr. colonnes agroup)
Birarada küme halinde inşa edilmiş sütunlara denir.
Kümbet 
Kubbenin dış biçimine denir. K. yalnız türbeler için kullanılmaktadır. Örneğin: Kayserideki Döner Künbet gibi. Bu bakım dan Künbet bir Selçuklu türbesi sözcüğü olarak kullanılmaktadır. Selçuklu künbetleri konik v.e piramit biçimin dedir.
Kündekari
Birbirine geçme olarak düzenlenen küçük tahtalardan yapılan bezemelere denir K. bilhassa Selçuklu ve Osmanlı yapılarında kullanılan kapı, pencere ve dolap kapaklarında kullanılmıştır. K. bir bezeme tekniği değil, inşai bir gereksinmeden doğmuştur. Çünkü yekpare parçadan yapılan kapıların zamanla çatlayıp işlediği görülmektedir. Uzun zaman dayanıklığı gerektiren cami kapı ve pencereleri, küçük tahta parçalarından meydana gelmiş ve birbirine sağlam geçmiş olması yüzünden uzun zaman dayanması mümkün olmaktadır. Bunun yanında, yan yana gelen tahta parçalarının birleştirilmesinde tezyini bir motif meydana getirme k.’de düşünülmüştür. Osmanlı ve Selçuk cami kapıları güzel k. örneklenidir.
Küneiform yazı çivi yazısı —
Mezopotamya, Hatti ve bazı Asya milletleri tarafından kullanılmış olan bir çeşit yazı. Bu yazının üzerine yazıldığı pişmiş topraktan. ya da taştan plaklara “tablet” denir.

Küpeşte  Merdiven ve balkanlar da parmaklıkların üzerinde el da yanılan tahta kısım. Buna dayanmalık da denir.
Küresel-bingi (Pandantif)

Tonoz-bingiye göre daha ileri bir aşamayı gösteren küresel-bingi'nin gelişme sürecini, Yakındoğu'nun çeşitli ülkelerindeki ilkel denemelerde buluyoruz. Genel olarak küçük çaplı kubbeler altında, taşırtma tekniğinde geçit öğenin denenmesi, giderek, küresel örtü ile kare taban arasında ideal bir bağlantı sağlayan küresel üçgenlerin kullanılmasına yol açmış olmalıdır.
Kürsü
Üstü bezemelerle süslenmiş taştan ya da tahtadan olan vaiz verenlerin oturmasına mahsus yer. Buraya camilerde merdivenle çıkılır. Buna vaiz kürsüsü de denir. Hıristiyan kiliselerinde bulunan kürsüler de aynı anlamda yapılmış yerlerdir. Okullarda ders veren öğretmenlerin oturdukları önü kapalı üzerinde ders malzemesinin konulduğu yere de k. denir. Kürsüler aynı zamanda üzerine heykellerin konulduğu kaidelere de denir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder