Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Masaccio


Massacio (1401-1428)
Asıl adı Tommaso di Givanni di Simone Guidi olan Masaccio üzerine günümüze aktarılmış nesnel bilgi, yok denecek kadar az. 1401’ de Toscana bölgesinin San Giovanni Valdorna kasabasında dünyaya geldiği, babasının bir noter olduğu, resim eğitimini Floransa’da Masolino’nun yanında gördüğü ve 26 yaşlarındayken Roma’ya gitmek üzere yola çıktıktan sonra bir daha izine rastlanmadığı biliniyor. Hepsi bu... Buna karşılık, herkesin bildiği ve birleştiği bir nokta var: Masaccio, çağının doğasını, insanlarını ve tarihini en güçlü duygu ve düşüncelerle kanatlandırarak günümüze değin uzanan bir yolculuğa göndermiş. Başlangıcı ve sonu olmayan bir yolculuğa.

Masaccio’nun resim alanında köklü değişimleri fırçasıyla tarihe yazdığı dönemin hemen öncesinde, Rönesans’ın başka bir ölümsüz adı, Giotto, ona tüm yaratıcılığını ortaya koyabileceği, oldukça verimli alanlar bırakmıştı. Bunları en iyi bir biçimde işlemesini bildi Masaccio. Ortaçağ resim sanatına kesin kurallar getirmiş, arkasında gerçekliğin en tutkulu bir biçimde saklandığı, altın gibi pırıl pırıl, ama kurşun gibi ağır bir kilitle Önünü kapatmıştı bu sanatın. Giotto, bitmez tükenmez dehasıyla, bu kilidi parçalamayı başarmıştı. Ama çok geçmedi, bu kilidin varlığında kendi gerçekliklerinin en sağlam desteğini gören “yaratıklar”, yeniden sahip çıktılar ona.

Giotto, Hıristiyanlık tarihindeki bazı olayları ve özellikle Kutsal Franciscus’un Öykülerini kendi betimleme biçimiyle yeniden gün ışığına çıkarmıştı. Fırçasının keskin ve sesini herkese duyuran gücüyle resim sanatım felçlilikten kurtarmış; yeniden ayakları üzerinde durabilir, yürüyebilir duruma getirmişti.
Tarihin en genç ressamı olarak bilinen Masaccio ise sekiz, yıllık kısacık sanat yaşamında mucizeler yarattı. Resim sanatını, Giotto’dan sonra tekrar daldığı derin uykusundan sarsarak uyandırdı; boğulmakta olan birine ivedilikle verilmesi gereken “nefes” gibi... “Mucize” sözcüğünü bugün her turist rehberi kullanır. Aslında bu tanımlama, kendisinden önce ya da sonra herkesin kolaylıkla ulaşamadığı dehasına özgün ve güçlü nitelikleriyle Masaccio’da gerçek yerini bulmuştur. Unutmamak gerekir ki Masaccio, resim sanatının boşlukta, amaçsızca uçuşan ruhuna beden kazandırmaya, görünüm getirmeye ve onu insana özgü, dolu ve inanılır bir mekan içinde varolmanın bilinciyle donatmaya çalışmıştır.

Rastlantıların insan yaşamındaki yerine büyük önem verenler, Brunellesehi ve Donatello’nun Masaccio’ya etkilerini abartabilirler. Brunelleschi ve Donatello mimarlık ve heykeltıraşlık sanatının akışını değiştirecek nitelikte yaratıcılık örnekleri ortaya koydukları günlerde, Masaccio da Floransa’da bulunuyor ve bu birlikteliğin sağladığı küçümsenemeyecek kazancı alabildiğine değerlendirmeyi başarıyordu. Brunelleschi’nin Toscana halkına gölgesini sunmak istercesine” yükselen kubbesi, Donatello’nun insanlarının en üst düzeyde tutkulara erişebilen duruşları, genç Masaccio’nun duygu ve düşüncelerine çakılmıştı.

Yeni bir anlatım dili
Tüm bu etkilenmelere karşın, Masaccio’nun önceden varolan biçimleri devraldığı ve yalnız bunları katlayarak yeni bir biçim oluşturduğunu öne sürmek yanlıştır. Tersine, Masaccio stilini, resim sanatına kendi katkısıyla dıştan getirdiği yüklemlerle oluşturdu. Bu yüklem ise, resim sanatında ilk kez onunla birlikte ortaya çıkmış olan sanatçı - toplum tartışmasıydı. Öyle bir tartışma ki, ne bir yanda kibirli istemlerinde direnen bir yaratıcı, ne de öte yanda dilediğini dilediği yönde yorumlayan bir izleyici var... Bu, her iki tarafa da Özgür yargı ilkeleri getiren bir varolma savaşı sonucunda oluşan uyumdur. Masaccio’nun bilinç altının gizemli köklerinde ille de bazı ustaların izlerini aramak gerekirse, bunlar ancak Brunelleschi ve Donatello olabilir, yanlarında resim sanatının ilkel bilgilerini edindiği ustalar değil.


Masaccio’nun çizgiyi Giberti’den, ressamlığı ise Starmina ve Masolino’dan öğrenmiş olması yalnız zamansal bir rastlantıdır. Floransa’ya ilk geldiği günlerde atölyelerinde ressamlığın alfabesini öğrendiği bu ustaların, kendilerine özgü çizgileri bir yana, en küçük stil hatalarım bile Masaccio’nun yapıtlarında aramak boşuna harcanan bir zaman olurdu. Masolino ‘nun, öğrencisinden Carmina Kilisesindeki freskler için yardım istemesiyle ona yaratıcılığını pratiğe geçirme olanağı tanıdığı doğrudur. Öte yandan, o dönemde Masolino’nun artık öğrencisine verebileceği başka bir şeyin kalmadığı da bir gerçektir. Her ikisini ayıran uçurumun derinliğini saptamak için Carmina Kilisesinin bir duvarındaki Masaccio’nun “Cenetten Kovuluşu” ile onun hemen karşısındaki duvarda yer alan Masolino’nun “Adem ile Havva”sını karşılaştırmak yeterli olurdu.







Bir yanda, yeşil yapraklardan oluşan bir dipdüzeyin önünde, zarif ve ruhu okşayan bir ikili, öte yanda ise bitmiş, çökmüş bir kadınla bir erkek... Kadın, çektiği acıyı gizlemeksizin, mutsuz gözlerini yukarıya kaldırmış, erkek, utancından, kaçışı ellerinin arasında bulmuş. Masaccio’ “Adem ve Havva”sı yıkılmış ve çirkindirler. Masolino’da efsanevi bir masalı, Masaccio’da ise trajedinin başlangıcındaki sefalet ve mutsuzluğu izleriz. Aslında çırak, bir zamanlar atalarının meleklere sırtlarını döndükleri gibi, başından beri ustasının masal dünyasını yadsımıştır.


Masolino, Gotik eğilimin önbelirlenimi ile Rönesans’ ın zorlamaları arasında bir bocalama içine düşerken Masaccio yaşama bambaşka bir sanat anlayışıyla bakıyordu: Doğa üstü ile Tanrı korkusu olmaksızın bütünleşebilen, duyguyu anlatmaya yönelen bir sanat anlayışı. Akıl dışından akılcı olana, betimlemeden anlatıma, görünmeyen Tanrının çevresindeki koroyu oluşturan figüranlardan Tanrıyla diyalog arayan baş oyunculara doğru dolaysız bir geçiş... Gökteki Mitos’ dan yerdeki insanın tarihine iniş. İşte Masaccio’nun dili!
Onun insanları, insan topluluğunun bireyleridir; bir toplamın sayısal unsurları değil. Onun insanları, göğe yükselmek istercesine ayaklarının ucunda yükselmiş genç delikanlılar, kendi tarihlerini yazan kahramanlardır. Yaşamın baş oyuncuları, korkusuzca, dostça birbirine sarılmış, kararlı kitlelerdir. Hor görülmüş, kısıtlanmış geçmişlerinden çıkarak, yazgılarını daha iyi anlayabilmek için merak ve istekle çevrelerine bakarlar. Hiçbiri yorgun, hayatından bıkmış ya da şaşırmış değildir.
..Ve Masaccio’nun, figürleri perspektif yasalarına göre çerçeveleyip vurgulamak istediği şey, bu heykelsi ağır başlılıktır. Neredeyse ellerinizle dokunabilirsiniz bu figürlere. Bu duyum, onları bize daha yakın, daha anlaşılır kılıyor. Rönesans’ın büyük sanatçıları için, bu yeni yöntemler ve yeni buluşlar hiç bir zaman kendine amaç şeyler olmadı. Bu araçlardan yalnızca, konuların anlamını insanların belleğine daha iyi kazımak için yararlanıyorlardı. Gombrich


Öz ve biçim arasındaki bağ
Masaccio, resim sanatına, pırıl pırıl aydınlatılmış bir sahne değil, ondan da öte, sürekli genişleyen, duvar ve çerçevelerin belirleyemediği bir alanın kapısını açmıştır. Aslında bu alan, hâlâ geçerliliğini koruyan perspektif yasalarının gerektirdiği biçimde kurulmuş değildir. Daha çok, güvenilebilir ve içinde yaşanabilir bir yer gibi, derinliğini doğal bir biçimde, ışıkla gölgenin değişen ve çelişen diliyle kazanan, bu gidiş gelişte varlığını sürdüren bir alandır.
Figürle dip yüzeydeki manzara arasındaki uzaklık da buna göre sağlanır.

Figür ile mekanın, ışık ile gölgenin, gizem ile aydınlanmışlığın bireşiminden “atmosferik bir perspektif” oluşturan Masaccio, kullandığı bu biçimler, yaşayan gerçekliğin dışına da düşmez. Böylece gelecekte resim sanatında “atmosferin” genişletilmesini sağlayan yolun kapısını da açmış oluyordu. İşte bu yoldan gidilerek, Leonardo’dan Giorgione’ye, onlardan  da doğayla insanın birbirine daha sıkı bağlandığı resim anlayışına, sonunda da “tuvale dökülmüş şiir”e varıldı, Manzaralar bilinen yerler değildir. İskelet gibi taşlaşmış, çöl gibi yalnızlığa terk edilmiş yerlerdir bunlar. Dağlara ya da tepeciklere de pek rastlanmaz. Yalnızca arada sırada cılız ağaçlar göze çarpar. Günün hangi saati olduğu da belli değildir. Bununla birlikte hava da bir ağırlık, gelecek bir fırtınanın ön belirtileri vardır. Tüm bu görüntülerde ortaya çıkan, insana eziklik veren duygu, sanatçının yaşamı boyunca taşıdığı ve giderek onun tüm Masaccio ‘nun fresklerinde, çok boyutlu alanların dip düzeylerinde manzaralar ve konutlar görülür. Sıradan insanların yaşadıkları yerlerdir bunlar. Derinliğe doğru uzanan konutların arasında, uzaktan uzağa küçük bir kale, ya da bir ortaçağ şatosu serilir. Öndeki kalabalık ise oraya katılmayı sabırsızlıkla bekleyen birini çağrıştırmak ister san ki. yapıtlarında belirleyen olarak ortaya çıkan yalnızlık duygusudur. Masaccio kendine özgü güzellik anlayışıyla çağının tüm sanat dallarına egemen olan güzellik yasalardaki orantının düz mantığını ortadan kaldırmış, insanın duygularını davranışlarıyla betimlemeye çalışan bir anlatını biçimi getirmiştir. O, Meryem Ana’yı masal kahramanı kraliçeler gibi güzel ve kusursuz çizmeyen ilk ressamdır. Sıradan ve sessiz, gelecekte olacakları içinde duymanın verdiği acı ile oldukça yaşlanmış bir annedir Masaccio’nun “Meryem Ana”sı. Kucağındaki İsa’da ise cici, şirin bir bebekten çok, gözlerinde kurban edilecek insanın tedirgin bakışlarını taşıyan ciddi bir çocuk görürüz.

Masaccio, kendisinden önceki ve sonraki birçok sanatçının yaptığı gibi, kutsal tarihten herhangi bir bölüm okumamakta, tersine, bizi zaman sınarlarını aşıp o olayların içine girmeye, olay kahramanlarıyla birlikte yaşamaya çizdiği her yüzdeki anlamı yeniden üretmeye zorlamaktadır.
Derleyen: Ali Saydam


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder