Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Seyhun Topuz


Geometrik biçimlerle oluşturduğu soyut heykelleriyle tanınan heykelci. 1962-71 arasında Güzel Sanatlar-Akademisi Heykel Bölümü'nde Hüseyin Gezer Atölyesi'nde okudu. 1974-78 arasında akademiye bağlı Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okulu'nda asistanlık görevinde bulundu. 1977'de "Çağdaş Heykelde Saydamlık ve İç-Işık" başlıklı teziyle sanatta "yeterlik" derecesi aldı. 1978-80 arasında New York kentinde Sanat Öğrencileri Birliği'nde Jose de Creeft ile birlikte çalıştı. 1974'te Devlet Resim ve Heykel Sergisi başarı ödülünü kazanan Topuz, 1990'da Ankara Sanat Kurumu tarafından Yılın Heykel Sanatçısı seçilmiştir.

İlk kez 1970'lerin başında kare biçimini kullanmaya başlayan Topuz, o günden beri karenin geometrik yapısını irdeleyen soyut heykeller gerçekleştirmektedir. Önceleri kareyi bölerek iki ya da dört üçgen elde etmiş ve bunları yeniden bir araya getirirken içbükey ve dışbükey hareketten yararlanmış, boşluğu birleşme noktalarına hapsetmiştir. 1980'lerde gerçekleştirdiği açık heykellerindeyse demir levhalardan kestiği kalın şeritleri köşeler oluşturacak biçimde kırıp katlayarak, değişik yönlere uzanan karmaşık çokgenler elde etmiş, bu kez boşluğu çokgenlerin içine sıkıştırmıştır. Genellikle demiri olduğu gibi bırakan ya da siyaha boyayan Topuz ilk kez bu heykellerinde canlı renklerden yararlanmıştır. Topuz 1990'ların başında "bozulmuş dikdörtgenler" olarak adlandırdığı bir dizi heykel gerçekleştirmiştir. İç ya da dış bükey dörtgenlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan bu duvar heykellerinde Topuz, modüller arasındaki ilişkiyi vurgulamakta, ayrıca modüllerin bir araya geliş biçimine göre kompozisyon değişkenlik kazanmaktadır.
Topuz 1998'de kareyi daha da büyüterek (y. 250x250 cm) bir dizi yer ve duvar heykeli gerçekleştirmiş, bu çalışmalarında gene kareyi önce dairesel bir hareketle çeşitli parçalara bölmüş, sonra yeniden bir araya getirerek kareye ulaşmıştır. Topuz yalın, minimalist soyut heykelleriyle Türkiye'de soyut-dışavurumculuğun en önemli temsilcileri arasındadır. A.B


KİŞİSEL SERGİLER

2006 Mac Art Gallery, İstanbul
2003 Maçka Sanat Galerisi İstanbul
1999 Aksanat, İstanbul
1997 Ercüment Kalmık Müzesi, İstanbul
1994 Maçka Sanat Galerisi, İstanbul
1990 Galeri Nev, İstanbul
1987 Maçka Sanat Galerisi, İstanbul
1983 Maçka Sanat Galerisi, İstanbul


SEÇİLMİŞ KARMA SERGİLER

2006 “Bellek ve Ölçek” İstanbul Modern, İstanbul
2005 “Kırmızı siyah”, Beşiktaş Çağdaş, İstanbul
“Heykel Bahçesi Yeni Alımlar”İstanbul Modern, İstanbul
2004 “Maçka Sanat Galerisi Cholet’de”, Museé d’Art et d’Historie, Fransa
“ Uluslararası Heykel Sempozyumu, Heykel Sergisi”, Dubai
2002 “Dosyalar: Üye Sanatçılar Sergisi”,UPSD Sanat Merkezi, İstanbul
2000 “Mimimalden Maksimale”, West LB Bank, İstanbul
“Çağdaş Sanat-13”, Mine Sanat Galerisi, İstanbul
1999 “Şadi Çalık Anısına Heykel Sergisi”, Galatea Sanat Galerisi, İstanbul
1998 “Çağdaş Sanat-11”, Mine Sanat Galerisi, İstanbul
1996 “Öteki”, Habitat II, Antrepo, İstanbul
“Çağdaş Sanat” Mine Sanat Galerisi, İstanbul
1994 “Resim-Heykel 10. yıl Sergisi”, Mine Sanat Galerisi, İstanbul
1993 “20. Yıl Sonuna doğru I”, Galeri B, İstanbul
1992 “Çekmeceler”, Je Turc ILS Mulhouse, Fransa
1991 İstanbul Sanat Fuarı, Maçka Sanat Galerisi,TÜYAP, İstanbul
1990 “Büyük Sergi II”, Resim Heykel Müzeleri, İstanbul-Ankara
1989 “Karma Heykel Sergisi” Artisan Sanat Galerisi, İstanbul
1988 “Çağdaş Sanatçılar Sergisi”, Resim Heykel Müzesi, İstanbul
1987 Uluslararası 1. İstanbul Bienali, Askeri Müze, İstanbul
1986 Uluslararası Asya-Avrupa Bienali, Ankara
1977 “Yeni Eğilimler Sergisi”, D.G.S.A, İstanbul
1975 13. Middelheim Bienali, Antwerpen, Belçika
1974 “Arkeoloji Müzeleri Karma Heykel Sergisi”, Arkeoloji Müzesi, İstanbul
1972 33. Devlet Resim Heykel Sergisi, Ankara


Yalçın Sadak Bugüne kadar saltık olanı ifadeye döken Seyhun Topuz'un yeni yapıtlarında, özne ardında ısrarlı bir boşluk bırakarak yitmiş. Biz o boşlukla yüzleşiyoruz
Seyhun Topuz'un heykellerinde belirleyici esaslar, hareket ve boşluktur. Ne ki, bu iki öğenin bütünü oluşturmada üstlendiği rol, son çalışmalarında köklü bir değişime uğramıştır. Bu değişimin nedenini kavramak için Topuz'un önceki çalışmalarına bir gözatmak yararlı olacaktır. Onun, ilk dönem ürünlerini oluşturan geometrik levhalarda hareket, biçimin doğasına uygun bir yol izlerken, boşluğun kütleye katılımını da belirler. Dörtgen kütlelerde simetrik bir dağılım gösteren hareket, köşegenlerden birinin tam ortasından, içbükey ve dışbükey kırılmasıyla elde edilmiştir. Bu hareketlendirme sonucu ayrışan diğer köşegen, boşluğun kütleyle kaynaşmasına olanak verir. Daire levhalarsa, ya yalnızca kendi üzerine bükülerek, ya da bu bükülmelere ek olarak, merkezde odaklanan dairesel yırtılmalarla mekânını sınırlar. Birden çok levhanın birarada kullanıldığı örneklerde de, levhaların birbirlerine göre konumlanışıdır, boşluğa ve harekete işlerlik kazandıran. Bu örneklerde levhalar, ya içi boşaltılmış -halkalar halinde-, ya da dolu olarak, birbirlerine geçmeli bir düzen içindedir ve mekân da, duruma göre, ya yalnızca içten dışa doğru, ya da hem içten dışa, hem de dıştan içe doğru kütleyi kuşatmaktadır. Topuz'un çok tanınan 'hat' levhalarındaysa, hareketli kütlenin boşlukla grift bir yapı içinde dengelendiğini görürüz. Bir köşesinden iliştiği kaide üzerinde, çizgisel biçimde ve keskin kırılmalarla ilerleyerek boşluğu sınırlayan; kendi mekânını böylece kuran bu levhalarda, hareketin biçimi, biçiminse hareketi belirlediği bir özdeşlikten de sözedilebilir ayrıca. Tüm bu örneklerde gözetilen, öğelerin bütüne dengeli ve organik katılımıdır. Bunun da üstesinden başarıyla gelinmiş ve böylece, geometrinin yasalarınca belirlenmiş bu denge istenci, merkezi konuma yerleşerek, bütüne saltık düzenini vermiştir.


Son çalışmalarda kaybolan, öğeler arasındaki bu organik birliktir işte. Yapı, merkezî hiyerarşiden yoksundur; başka deyişle, mekanik bir kurgulamanın sonucudur. Hat - levhaların kırılma köşelerinden koparılmış izlenimini verecek biçimde, düzensiz bir geometri oluşturan parçalar, arkada kalan bir eksen üzerinde dizilirken, algılamada bile birbirlerine 'mesafeli' dururlar. Onları birarada tutan, aradaki eksene bağlılıklarıdır yalnızca. Bütün, bükülerek hareketlendirilmiş kütlelerin ve bunların sınırladığı parçalı boşlukların toplamından ibarettir; sayılabilir bir değere indirgenmiştir bütün. Bu demektir ki, parçaların sayısında meydana gelecek eksilme ya da artma, ifadede bir nitelik değişimi yaratmayacaktır. Bu yapılanış mantığında, geometrinin yasaları kadar, rastlantı da söz sahibidir. Bütünlük işte bu nedenle kurulamamakta, daha doğrusu, kurulmaya çalışıldığı yerde dağılıp gitmektedir. Kuşkusuz, bu yapı anlayışıyla, yukarıda değinilen yapı anlayışı arasında temelde bir uyuşmazlık var ve burdan kalkarak, Topuz'un modernist bağlamda sözünü noktalamış olduğunu kesinlemek zor değil.
Başından beri 'en az'ın olanaklarıyla konuşmayı seçen Topuz'un yapıtları, genellikle, Minimalist anlayışla ilişkilendirildi. Kanımca yanlış bir yaklaşımdır bu. Başta da değindiğim gibi, hareket ve boşluk,.Topuz'un araştırmalarında değişmez esaslar olarak kalmış, bu esasları belirleyense -son çalışmalarına kadar-, geometrinin yasaları olmuştur. Gerek dörtgen levhalarda, gerekse hat -levhalarda, kütlesel hareketin, yerçekimi yasalarıyla dinamik bir ilişki içinde olması da bu yargıyı destekler niteliktedir. Kısacası, Topuzun yalın heykellerinde soyut olan, donuk, hareketsiz ve anlamsız olana indirgenmiş değil, salt ve yalın olanla özdeşleşmiştir. Susmuş değil o yapıtlar, konuşur, saltık olanı ifadeye döker. Ama, işte, son yapıtları suskundur. Ne saltık olanın, ne de geçici duyumların seslenişini duymayız bu yapıtlarda. Öznenin bilinçli tavır alışının ürünü de değil bu susuş, öznenin zorunlu yitişinin sonucudur. Özne yitip gitmiştir ama, ardında ısrarlı bir boşluk bırakmıştır (Bizler o boşlukla yüzleşiriz, varoluşumuzu onda yankımış buluruz). Bu değişimin, sanatçı -öznenin konumunu kökten değiştiren, modern - sonrası zaman ve mekân deneyimleriyle bağlantılı olduğu, kuşku­ya yer bırakmayacak kadar açıktır. Açık olan bir başka noktaysa, modernist bağlamda Türk heykelciliğine gönendirici katkılarda bulunan Topuz'un, yine heykelimiz adına, dikkate değer bir atılımın eşiğinde olduğunu, bu son çalışmalarıyla kanıtlamış olmasıdır.  
Hürriyet Gösteri















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder