Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Arazi Sanatı (Land Art), Toprak Sanatı (Earth Art

Land Art kavramı 1960’lı yılların sonlarında ABD’de gelişmiş ve 1970’li yıllarda Avrupa’ya yayılmıştır. Minimalist heykel anlayışıyla olduğu kadar kavramsal sanatla da yakın bir görüşü paylaşan Land Art, çağdaş sanatın “Non-Art” ya da “Anti-Form” hareketleri içinde yer almaktadır. Sanatın uygulama alanını genişletmek isteyen, sanat pazarına karşı çıkan, galeri ve müzelerin dışında etkinlik gösteren bu eğilim, bölgesel bir ekoloji bilinci ve arkaik kültürlerin yeniden keşfi ile de ilgilidir. Bu yönüyle Minimal Sanat’ın teknolojik biçimciliğine karşı olan Land Art, XIX. yüzyılın romantik manzara ülküsüne bağlanarak doğanın gizemine yeniden dönüşü destekler.

“Doğrudan doğa üstünde çalışmak, toprakla ilişkili işler gerçekleştirmek” anlamını içeren “Toprak Çalışmaları”(Earthworks) yapan Michael Heizer, Robert Smithson, Robert Morris, Walter De Maria gibi Amerikalı sanatçılar yapıtlarını daha çok Nevada ve California’nın çöllük bölgelerinde gerçekleştirmişlerdir


Buralardaki uçsuz bucaksız boşluklar ve engelleyici mevzuatın bulunmaması sanatçıların doğal çevrede istedikleri boyutta —Çoğu kez anıtsal— çalışmalarına olanak sağlamaktadır. Yapıtlarında heykel ve mimarlıkla ilgili verilerden yararlanan bu sanatçılardan Robert Smithson’un “Spiral Dalgakıran”ı , Robert Morris’in “Gözlemevi”, Michael Heizer’in “Çift Negatif”i , Nancy Holt’un “Taş Hücre”si , Alice Aycock”un “Labirent”i bu anlayışın başlıca örneklerinden sayılmaktadır.
Robert Smithson'ın en ünlü çalışması Spiral Jetty (1970), Utah, Great Salt Lakedeki terk edilmiş bir endüstri­yel sitede düşünülmüştü, Dwan'dan fon sağlayan Smithson, petrol arayıcılarının mahvettiği endüstriyel atık arazisini, bütün yeryüzü eserlerinin herhalde en ünlü ve romantik olanına dönüştürmüştü. Smithson. fiziksel entropi anlayışı.

'tersine evrim' kendi kendini yok etmeden ve bunun yanı sıra doğanın kendini yeniden doğuran süreçleriyle sahiplenip dönüştürme imkânlarından büyülenme derecesinde etkilenmiş bir sanatçıydı, Doğaya sanat adına sahiplenilen ve erozyonun da müdahalesiz doğa adına sahipleneceği bir çalışma olan Spiral Jetty bu temaların peşindedir. Bu çalışmanın kaldığı sürece çekilen fotoğraflardan ve ilk dönemde çekilen bir filmden anlaşılacağı üzere, gölün kabarıp alçalan su seviyeleri Spiral Jetty'nin dibe gömülmesi, suyun üstünde ancak ara sıra görülebilmesi anlamına geliyordu.






“Land Art” sözcüğü kalıcı olmayan, daha doğrusu fotoğraf ya da video aracılığıyla tesbit edilen bir dizi yapıtı tanımlamak için de kullanılmaktadır. Bu tür çalışmaların başlıca niteliği doğa ile çok yakın ilişkide olmaları ve doğada bırakılan izlerin yapıt olarak ortaya konulmasıdır. Amerikalı Dennis Oppenheim’ın (1968-1969) ilk çalışmalarında uyguladığı “toprağın mevsime ve iklime bağlı değişiminin kaydedilmesi”, İngiliz sanatçıları Richard Long ve Hamish Fulton’un yürüyerek “manzarada bıraktıkları ayak izleri”, Christo’nun 1972’de Colorado’da gerçekleştirdiği “Vadi Perdesi”  ve bunlara paralel bir anlayışla toprak üzerinde oluşturulan ahşap ya da taş çizgiler ve daireler “Toprak Sanatı” örnekleri arasında yer almaktadır . Norbert Lynton


Toprak Sanatı, Arte Povera, Olanaksız Sanat gibi isimlerle de anılan Eksantrik Eylem adlı sanat anlayışı ötekilerden çok farklı bir kategoriyi oluşturur. Dünyanın ıssız bir bölgesinde, daha önce hiç ayak basılmamış bir toprak parçasında, nokta nokta çizilen bir çizgi üzerinde ileriye ve geriye doğru bir süre yürünür. Toprağın üzerinde dönerken bölgenin bir fotoğrafını ve haritasını da beraberinde getirir. Başka biri çölde, birbirine paralel iki siper kazar ve boş, kullanılmamış arazide, heykeli andıran iki iz bırakmış olur. Bir fotoğrafla da yaptığı hareketi belgeler. Ancak geçen zaman nasıl ilk insanın açtığı patikayı yok etmişse, bu yapıtları da silip götürecektir. Yapılanlar geçicidir; eserin satılabilmesi mümkün değildir; yapılan işin masrafı satışa çıkarılan fotoğraflarla karşılanır. Bazı bölgelerde planlarını gerçekleştirebilmek için sanatçıların makine ve işçi kullanması gerekir. Bu tür çalışmalarda sanatçılar, yeryüzeyinin büyük parçalarını yeniden düzenlerler, ırmakların donmuş yüzeylerini çeşitli motifler uyarınca keserler, ya da yeni sürülmüş bir tarlayı tırmıkla düzelterek yeni şekiller oluştururlar.


Kırsal kesimde yapılanlara benzer çalışmalar, kent ortamında da gerçekleştirilmiştir. Kentin varlığına duyulan kuşkunun ve nefretin doğal ve kaçınılmaz sonucu olarak, bunlar kent ortamına meydan okuyan eylemlerdir. Bir sanatçı sergi açtığı galeriyi diz boyu taze, verimli toprakla doldururken; bir başkası, New York'ta bir araba parkını fırıncıların kullandığı tuzla kaplar. Ötekinin herkese açık bir galerinin zemininde, taşlardan oluşturduğu daireler, ilk insanın ayinlerle ilgili yapılarını hatırlatarak, makineleşmiş toplumda kesin bir kültür ve zaman şoku yaratır. Bu tür sanatın karakteristik özelliği kullanışsızlık ve yararsızlıktan çok, olumlu yöndeki mantıksızlığıdır: Görünürde hiçbir anlamı olmayan, geçici bir iz bırakmak için düşünce, emek ve malzeme harcanmıştır. Peki bu büsbütün amaçsız bir çaba mıdır? Aşırı israf yüzünden kaygılar duyulmaya başlanmış bir dünyada, savurganca bir takım hareketlerden ibaret midir? Eğer bu işler üzerinde iyice düşünürsek bunların, insanların ve maddelerin sömürülme­sine karşı; 20. yüzyıl kentinin hemen tanınan özelliği olan inşa etme ve yıkmaya karşı; doğa ve zaman önünde insanın küstahlığına karşı duyulan birer tepki olduklarını anlarız. Peki bu insanlar çölde çukur kazmaktan ya da bir ağacın altında dallardan motif oluşturmaktan başka birşey yapmazlar mı? Sanatçılardan bazıları da yaptıkları işlerle dip­lomat ve satıcı yeteneklerini, ender görülür şekilde birleştirmiştir. İçlerinden biri Sürrealistlerin, örtülü bir nesne ardında saklı olan giz temasını almış; doğal alanlara ve büyük anıtlara uygulayarak bu düşünceye yeni bir anlam vermiştir. Bazı tasarıları proje halinde kalmış; ayrıntılı planlar ve tartışmalar gerektiren bazıları ise gerçekleşmiştir.

Avustralya'da uzun bir kıyı örtülmüş; Kalifornia'da bir kır portakal rengi perdelerle kaplanmıştır. Bu projelerin, sanatçının neler tasarladığını gösteren, özenle yapılmış çizimleriyle kolajları, işlerinin kalıcı bir dökümünü verir. Bunlar, başka çalışmalar yapabilmesi için gerekli masrafları karşılamak amacıyla satılmışlardır. Sanatçının uygulanması çok zor olan tasarıları, işlerinin Sürrealistçe niteliklerinden daha önemlidir ve tüm yaptıklarının temasını oluştururlar. Belki de ortaya çıkan bir fırsattan yararlanılarak yapılmış olmaları bu temayı güçlendirir: Yapılma­sı olanaksız bir iş gerçekleştirilir. Benzeri çalışmalar zaten öteden beri askeri amaçlarla yapılmaktadır. Askeri amaçlar için gereken insan gücü ve malzeme elde hazır bulunmakta ve toplumsal engeller önemsenmemektedir. Amerika'lı Newton Harrison'ın tasarladığı, üzerinde düşündüğü ve araştırdığı, ancak henüz uygulamaya koyamadığı son derece çekici bir projesi vardı. Kullanılmayan askeri roketler, Kalifornia göklerine atılıp, atmosferdeki kimyasal maddeler ateşlenerek yapay bir 'auroro borealis' yaratılacaktı. Askeri ve sivil yetkilileri kan­dırmayı ve olağanüstü harcamaları gerektiren, uzun bir programa daya­nan bu tasarı gerçekleşirse, kısa süren ama olağanüstü anlar yaşatan bir olay, görkemli bir havai fişekler gösterisi gerçekleşecektir. Bir megaloman şakası mıdır bu? Peki ama, şu raflar dolusu hırdavatı, general­ler hangi amaçla kullanmayı düşünüyorlar dersiniz?
Norbert Lynton, Modern Sanatın Öyküsü, Remzi Kitabevi

Türkiye ve Dünya'da Arazi Sanatı
Alice Aycock
Nancy Holt

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder