Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Urartu Sanatı


Urartu Sanatı


Oktay Belli


Yaklaşık olarak 1 yüzyıldan beri Urartu yerleşme merkezi ile mezarlarından, gerek kaçak kazılar sonucunda gerekse yapılan bilimsel kazılar sonucunda binlerce parça sanat eşyası ele geçirilmiştir. Ele geçirilen bu değerli sanat eserleri üzerinde yapılan uzun çalışmalar sonucunda, bu sanatın kendine özgü özellikleri ve genel karakteri saptanmıştır. Urartu Sanatı;
1. Saray sanatı
2. Kent Sanatı
3. Halk Sanatı

olmak üzere üçe ayrılmaktadır.


Saray Sanatı
Barbarca bir görkemliliği yansıtan Urartu saray sanatı örnekleri, özellikle krallığın ilk kuruluş yıllarında, Yeni Asur Krallığı’nın sanat çalışmalarıyla büyük bir benzerlik gösterir. Hatta uzun yıllar Urartu sanatı eski Doğu sanatı üzerinde çalışan bilim adamları tarafından Asur eyalet sanatı olarak tanımlanmış ve Asur sanatından ayırt edilememiştir. Urartu sanatının 10 ve 9. yüzyılda Asur sanatının etkisi ile benzer özellikler göstermesi şaşılacak bir durum olmasa gerekir. Çünkü bu dönemde Urartu Krallığı, güçlü bir sosyo-ekonomik devlet yapısına sahip olan ve komşularını egemenliği altına alan Asur Krallığı’nın etkisindedir. Urartu Krallığı -önemli bir eski Doğu devleti olan Asur Krallığı gibi- tamamen bir güç üstünlüğü olmayı kendine erek edinmiştir. Bu nedenle krallığın ilk yıllarında çiviyazısı ile birlikte Akadça’yı ve kil tabletleri, Asurlular’dan taklit eden Urartular, birçok tanrı adını da Asur ideogramı ile yazmışlardır. Önceleri Asur kralı unvanları, daha sonra da diğer kültür öğeleri ile birlikte askeri donatımı olduğu gibi benimsenmiştir. Bundan başka görkemli Asur saraylarının duvar resimleri, hayvan ve bitki motifleriyle birlikte Urartu saraylarına hazır bir biçimde ulaşmıştır.


Gerçekten de Yeni Asur sanatı ile organik bir bağlantı içinde olan Urartu saray sanatının erken dönemlerine ait eşyalar üzerindeki hayvan motifleri ve hayvan ayrıntılarını gösterme yöntemi, Asur örnekleri göz önüne alınarak yapılmıştır. Yani bugünkü arkeolojik buluntulara göre Urartu saray sanatının kökeninin eski bir kültüre, daha belirgin olarak da Yeni Asur ve Yeni Babil sanatına dayandığı kuşkusuzdur. Bu eserler üslup, biçim ve gelenek olarak önceleri Yeni Asur ve Yeni Babil sanatına uyar. Örneğin, Urartu Krallığı’nın ilk yıllarına ait sanat eserleri üzerindeki aslan, boğa, hayat ağacı ve kanatlı güneş motifleri, Mısır ve Mezopotamya kültürlerinden esinlenen Asur kökenlidir. Eşyaların büyük bir çoğunluğu da yapılış geleneği olarak Asur, fakat içerik ve biçim olarak Urartu özelliğini taşır. Sanat eserlerinin ve eşyaların üzerini bezeyen ilginç sahnelerin büyük bir bölümü ise Urartu toplumunun insanını temsil etmekte, dolayısıyla bölgenin sosyo-ekonomik tarihini, etnografyasını, dinsel inançlarını ve bugüne değin çözümlenemeyen mitoloji ile gizemli kült törenlerini canlı bir biçimde yansıtmaktadır.

Urartu saray sanatının oluşmasında rol almış etmenlerin yanı sıra, Urartu sanatının kendine özgü özellikleri de açık ve tam olarak göze çarpmaktadır. Nitekim Urartu sanatı üzerinde yapılan uzun çalışmaların sonucunda, Urartu sanatının özellikleri tek tek belirlenmiştir. Urartu sanatında görülen tek düzeyliliğe karşın, değişik üslup çalışmaları saptandığı gibi, Hurri, Geç Hitit, Arami, Kuzey Suriye, Yeni Babil, Kimmer ve Kuzeybatı İran sanatının etkileri de ortaya çıkarılmıştır. Bu yararlı çalışmalar sonucunda anıtsal Urartu sanatı, Yeni Asur sanatından kesin olarak ayırt edilebilmiştir.
Örneğin aşağıda sıraladığımız özellikler, -tüm yüzeysel benzeyişlere karşın-Urartu sanatının Asur sanatından ayıran öğeleri oluşturur.

1. Tipik yüz profilleri ile betimlenen “basık”, “şişman” ve “hantal” görünüşlü insan tipi, Urartu sanatının kendine özgü özelliklerinden birini oluşturur.
2. Bütün Urartu tanrı başlarında “tek boynuzlu” bir başlıkla betimlenmiştir.
3. Bıyık uzatma geleneğinin olmadığı Urartular’da, “kemerli ve etli burun” alnın bir devamı imiş gibi gösterilmiştir.
4. Urartu sanatında figür ve olaylar özgür ve rahat değil, “kenar çizgili”, “köşeli” ya da “geometrik çerçeveler” arasına sıkıştırılmıştır.
5. Stilize edilmiş hayvan resimleri, gerçek görüntülerinden oldukça farklı bir gelişme göstermiştir.
6. Hayvan gövdeleri en ince ayrıntısına varıncaya değin zengin süslemelerle bezenmiş, bel kısımları ise sanki “at giysisi” ve “kilimi” ile kaplanmış gibidir.
7. Zengin bezemeler için daireler, kıvrımlar, üçgenler, eğri ve düz hatlardan oluşan çok iyi bir “çizgi bezeme” kullanılmıştır.
8. Urartu sanatında hayvan yüzlerindeki şiddeti gösteren hırlayan açık ağız dışında, bütün hayvanlar “durgunluk” içinde betimlenmiştir.
9. Kalkanlar üzerindeki, aslan motifleri sanki “gezintiye çıkmış” gibi, saray-tapınak eklentilerinin iç odalarını bezeyen boyalı duvar resimlerindeki diz çökmüş boğalar ise “Sakin, dinlenmeye hazırlanır durumda” betimlenmiştir.

Yalnız anıtsal Urartu saray sanatının en karakteristik, en eksiksiz ve en güvenilir yapıtları bile, Yeni Asur sanatına yön veren eski Doğu sanat ilkelerinin en azından bir yansımasını taşır. Ancak bu özelliğin, Urartu sanat eserlerinde kınanacak ya da aşağılanacak bir yanı olmadığını, tersine çeşitli kültürlerden etkilenen ve her türlü üslubu kullanarak sanatsal yetkinliğe ulaşmak için olağanüstü çaba harcayan Urartu sanat ustalarının övgüye layık olduklarını da belirtmekte yarar vardır.


Urartu Sanatının Genel Karakteri:
1. Urartu sanatı genellikle “süsleyici” niteliktedir.
2. Bezeme öğelerinin büyük çoğunluğu “bitkiler”den alınmıştır.’ Bunların sık sık yinelenerek kullanılması ile motifler oluşturulmuştur.
3. Bitkiler içinde ana motifi “Hayat ağacı” oluşturur. Hayat Ağacının gittikçe stilize edilmesi sonucunda“palmet”, “kozalak”, “tomurcuk”, “rozet”, “yaprak biçimli kargı”, “dal”, “daire” ve “nokta” motifleri oluşmuştur.
Bezeme amacı ile yapılan bazı insan ve hayvan motifleri, genellikle ikinci derecede rol oynamaktadır.
5. Urartu sanatçıları simetriye özel bir önem vermiştir. Örneğin, miğfer, kemer ve kalkanlar üzerinde figürlerin bazıları tek bir yöne, diğerleri başka bir yöne yönelmiştir.
6. Sıralar halinde betimlenen figür ve motifler ya tek tek ya da birbiri peşi sıra aynen birkaç kez yinelenmiştir.
7. Figür, motif ve kompozisyonlar bölümlere ayrılmıştır.
8. Av ve savaş sahnelerinde, insan ve hayvan figürlerinin ard arda büyük bir uyum içinde betimlenmesinin yanı sıra, süsleme yöntemi de en az ana motif kadar ilgi çekmektedir.
9. Stil ve simgeciliği ön planda tutan Urartu sanatçıları, sürekli olarak model ve aynı tür bezemeyi kullanarak, orantı kurallarını göz önüne almışlardır.
10. Tek bir hayvan motifinin sürekli kopya edilmesi ile stilize edilen hayvan motiflerinin gövdeleri, güzel ve gelişkin geometrik motiflerle bezenmiştir.
11. Günlük yaşamla ilgili konularının çok a betimlenmesinin yanı sıra, yuvarlak plastik taş yontuculuğu yok denecek kadar az yapılmıştır.
12. Tüm Eski Doğu sanatında olduğu gibi Urartu sanatında da insan figürlerinin göğüs ve omuzları karşıdan, baş, kol, gövde ve ayakları yandan gösterilmiştir.
13. Tanrı, tanrıça, cin, kral ve insan figürleri yandan gösterilirken genellikle sağ kol, -bazen sol, bazen de her iki kol- “V” biçiminde bir kıvrımla ileriye uzatılarak ya geleneksel seiğmiama durumunda ya da sembol veya herhangi bir şey tutarken betimlenmiştir.
14. Urartu sanat eserlerinin biçimleri ile üzerindeki figür ve bezemeler, sanki tek bir yasa buyruğunca belirli atölyelerde üretilmiştir.
15. Urartu sanatını yöneten kurallar, her esere ağırbaşlı bir uyum, sade ve samimi bir denge etkisi katmıştır. 

Urartu saray sanatı anıtsaldır. Kaya kabartmalarında, boyalı duvar resimlerinde, mühür ve özellikle tunçtan yapılmış madeni eşyalar üzerindeki Urartu tanrıları, kalıplaşmış ve üslup yönünden hemen hemen benzer anlatımlara sahiptir. Örneğin Karinir-Blur’dan ele geçirilen küçük bir mühürde, boğa üzerindeki tanrı Teişeba figürü, Adilcevaz’da bulunan ünlü kaya kabartmasında boğa üzerinde duran Teişeba figürü ile yalnızca ebat ve bezeme ayrıntıları yönünden ayrıcalık göstermektedir. Yani her iki resimde de uyulması gereken yapay bir taslak esas olarak göz önüne alınıp yapılmıştır; çalışma biçimleri tek bir plan içinde olup, sanatçıya yakışır bir biçimde üslup ve simgecilik dikkati çekmektedir.

(....)

Eğer biz Urartu sanatını besleyen, hatta bu sanatın özünü oluşturan Urartu toplumu insanının düşünce, dinsel inanç ve mitolojisini bilirsek, görkemli sarayları topınakları, kült merkezlerini, kabartmaları, kaya mezarlarını, askeri donatı­mı oluşturan silahları, mühürleri ve çeşitli sanat eşyalarını süsleyen dinsel ve büyüsel içerikli bezeme öğelerinin anlamını daha kolay' yorumlayabiliriz. Çünkü insanların anlaşılmasında bir araç olarak kullanılan sanatı, ya içinde geliştiği ekonomik ve teknik üretim ya da toplumsal ilişki ve gereksinmeler belirler. Dolayısıyla sanat ve sanat eserlerini çeşitli biçimlerde etkileyen en büyük olgulardan biri' de, Urartu toplumuna egemen dinsel ve büyüsel inançlar ile mitolojik konulardır. Bu nedenle Urartu Krallığı'nın görkemli sanatını yönlendiren ve bu sanatın temelini oluşturan dinsel ve büyüsel inançlar ile mitolojisini bilemezsek, bu dönem sanatının gizemli içeriğini kesinlikle anlayamayız.

Urartu Krallığı'nın saray sanatı olarak adlandırılan adak yazıtlı tunçtan yapılmış "kalkan", "kemer", "miğfer", "sadak" ve "at koşum takımları" üzerine, kutsal birer yaratıkmış gibi aslan, boğa, kartal, aslan başlı yılan ejderi gibi kudret ve kuvvetin simgesi olan hayvanlar bitemlenmiştir (...)


Kökeni çok eskiye dayanan yetkinleşmiş Urartu zanaatçılarının maden döküm ve işlemedeki başarısı, gerçekten akla durgunluk veren bir beceriye ulaşmıştır. Tüm bu işlerin ne denli kaba araçlarla yapıldığı düşünülecek olunursa, yüzyıllarca süren uzmanlaşma sürecinde, sanat ustalarının elde ettikleri "işçilik" sabrı ve güveni karşısında şaşırmamak olanaksızdır. Bu nedenle Urartular, özellikle ÎO 1. bin yılından itibaren Doğu Anadolu Bölgesi'nin yüksek maden işçiliğini yansıtan yetkinleşmiş gerçek maden ustalarıdır. Devletin maddi refah kaynağını yansıtan madenciliğin ve bununla ilgili olarak maden zanaatının çok hızlı bir biçimde gelişerek yüksek bir düzeye ulaştığını, Urartu Krallığı'nın kuruluş dönemine ait ele geçirilen yazıth, yazıtsız ve üzeri resimli çok sayıdaki tunç eşya açıkça kanıtlamaktadır. Ayrıca çift-dilli yazılan Keliş in Steli de, krallığın kuruluş yıllarında madenciliğin geliştiğine dair çok önemli bilgiler vermektedir. Örneğin, Urartu krallarından İşpuini ile oğlu Menua'nm ortak krallıkları döneminde, Urartular'm kutsadığı Muşaşir Bölgesi'ndeki ulusal tanrı Haldi'nin tapınağına, bu iki kralın yaptığı bir tek ziyareti sırasında 1.112 adet büyükbaş hayvan ile 21.500 adet küçükbaş hayvanın yanı sıra, çok sayıda silah, tunç kap vb. bağışlamışlardır. Bu somut kaynaktan da anlaşılacağı üzere, Urartu Krallığı'nın kuruluş yıllarında madenciliğin çok hızlı bir biçimde gelişmiş olduğu, hatta devletin gereksinmesi dışında tunç kap, silah gibi üretim aracı olan madenlerden üretim artığının dahi olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Yerleşme merkezlerinin mezarlarından ele geçirilen çok sayıdaki kemer parçası, Urartu resim sanatına ait zengin sahneleri yansıtmaktadır. Tunçtan dövme ve kazıma tekniğıi ile yapılan ve arkası kösele ile kaplı bulunan Urartu kemerleri:
1. Omuz kemeri.
2. Bel kemeri.
Olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Omuzdan kalçaya doğru çapraz olarak kullanılan omuz kemerleri, 1 m. ile 2 m. uzunluğunda, 5-15 cm. genişliğindedir. Bel kemerleri ise 60 cm. ile 1 m. uzunluğunda ve 5-10 cm. arasında değişen genişliğe sahiptir. Kemerler üzerinde oldukça ilginç sahneler bulunmaktadır, Örneğin,:
1. Hayvanlar üzerinde duran tanrılar.
2. Tanrıçaların düzenlediği kült törenleri
3. Tanrı ve tanrıçalara sunulan adaklar.
4. însan ve hayvan  organlarının birleşmesiyle  oluşan gerçekdışı yaratıklar.
5. Birkaç hayvan organının birleşmesiyle oluşan korkunç mitolojik yaratıklar.
6. Mitolojik yaratıkların kendi aralarında savaşı ya da bunlara karşı verilen savaşım.
7. însan hayvan organlarının birleşmesiyle oluşan avcılar.
8. Av sahneleri.
9. Koşar  durumda  gösterilen  aslan,  boğa  ve  karışık yaratıklar.
10. Çeşitli hayvan ve bitki motifleri.
11. Savaşa  giden  kral  ve  ordusunun   hayat   ağacına düzenlediği kült törenleri.
12. Savaşa giden arabalı, atlı ve piyadeler.
13. Kale resimleri.
14. Ölü ziyafet sahneleri.

Genellikle insan ve hayvan motifleri, birbiri peşi sıra büyük bir uyum içinde betimlenmiştir. Motifleri birbirinden ayırmak için bantlar ya da bezeme öğeleri kullanılmıştır. Aynı motifin birkaç kez yinelenmesi üe elde edilen kompozisyonlarda, bezeme yöntemine büyük bir önem verilmiştir. Askeri donatımın bir parçası olan tunç kemerler üzerine sık sık işlenen "savaş hazırlığı" ile "av sahneleri", Urartu resim sanatında savaş ve savaşla ilgili gelenek ve göreneklerin yaygınlaşarak her şeye egemen olduğu dönemi yansıtmakta­dır. Örneğin, yatay panolara ayrılan kemer parçalarının üzerinde, Urartu ordusunu oluşturan "savaş arabaları","süvariler", "hafif silahlı askerler", ile "piyadeler" savaşa giderken betimlenmiştir.


Bu resimlerde görüldüğü gibi, Urartular dizlerine kadar inen etek giymekteydiler. Kalçalarının üzerinde ise bu giysiyi sıkan tunçtan yapılmış kemer bulunmaktadır. Başlarına ters huni biçiminde karakteristik Urartu miğferi giyen savaşçıla­rın silahları ise, ok-yay, uzun kargı, kısa kargı ve ortasında bir çıkıntı, bulunan kalkandan oluşmaktadır. İÖ 9. yüzyılda Urartu ordusunun giysisi ve askeri donatımını oluşturan silahları, Asurlular'dan farkh olup daha çok Hurri ve Hititler'in giysi ve silahları ile yakınlık göstermektedir. Ancak İÖ 8. yüzyılın başlarından itibaren, özellikle l.Argişti (ÎÖ 786-764) döneminde, Urartu ordusunun askeri donatımını oluşturan silahlar, Asur ordusundan alınarak benimsenmiş­tir.




Bazı kemerlerin toka kısmı üzerine kartal motifi ile Urartu ordusunun vurucu gücünü oluşturan, ellerinde kalkan ve kargı taşıyan süvariler ile savaş arabası içinde sağ elini "V" biçiminde bir kıvrımla ileriye doğru uzatan kral ya da kral soyundan olduğu sanılan kişi, birbiri peşi sıra savaşa giderken betimlenmiştir. Bilindiği gibi bir elin "V" biçiminde bir kıvrımla ileriye uzatılarak geleneksel selamlama biçiminde gösterilmesi, Eski Doğu uygarlıklarından Hitit, Asur, Ahamenid Krallıkları ile bu krallıkların etkilediği komşu devletlerin sanatında olduğu gibi, Urartular'da da kral, kral soyundan olanlar ile çok yüksek mevkideki kişüeri göstermek için başvurulan özgül kuraldır. Kral ve süvarilere yol gösterilmişçesine önlerinden aynı yöne doğru uçan kartal motifi, bezeme öğesi olarak kemerin toka halkasını tamamladığı gibi, özellikle bu motifin dinsel, ülküsel ve pekiştirilmiş koruyucu işlevine olan inanç geleneği de, küçümsenemeyecek ve yadsınamayacak kadar önemli olmalıy­dı. Çünkü kartal motifli kemerleri taşıyan Urartu kralı ve onun savaş gücünü simgeleyen ordusu, ister savaşta ister avda kartal gibi olacağına aşılmaz engelleri aşacağına, onun keskin görüşlülüğünü, yırtıcılığını ve gücünü alacağına inanmış olmalıydılar.
(...)
Kemerler üzerinde sık sık savaş arabası içinde Urartu krallarının aslan, boğa ve birkaç hayvan organının birleşmesiyle oluşan karışık yaratıklara karşı verdiği savaşımı yansıtan ilginç sahneler de betimlenmiştir. Bu sahneler aynı zamanda evrensel gücün simgesi olan Urartu krallarının kahramanlıklarını da yansıtmaktadır. Çünkü Urartu kralları her şeyden önce askeri bir önderdi. Devletin ve yönetici tabakanın varlık edinmelerini sağlayan, bir refah kaynağı olan savaş ise, sürekli ve yasal bir faaliyetti. Gerek elverişsiz, sert ve .acımasız doğa koşullarına, gerekse düşmanlara karşı sürekli savaşım veren Urartu toplumunun tüm yaşamı, savaş ve av ile ilgili sanat ve geleneklerledoluydu. Bu nedenle o çağlarda insanlara karşı verilen savaşım ile hayvanlara karşı verilen savaşım (av) birbirinden ayrılmaz. Dolayısıyla Urartu kralları hem en iyi savaşçı, hem de en iyi avcı olmak zorundadır. Çünkü kralın kahramanlığı ile tanınması ve insanlar üzerinde egemenliğini sürdürebil­mesi, ister savaşta, ister avda başarı kazanmasına bağlıdır. Tunçtan dövme tekniği ile yapılmış üç ayaklı büyük kült kazanları, Urartu tapınak avlularında durmaktaydı. Bu kazanların boğa başlı ya da insan yüzlü, kanatlı ve kuş gövdeli ilginç kulpları bulunmaktadır. Kulpların sırt bölümünde bulunan delikten, kazanı taşımak ya da asmak için halkalar geçirilmekteydi. Figürlü tutamaklar ayrı olarak balmumu kalıplara döküldükten sonra, orjinal kalıpta olmayan bezemeler yapılıp, kazanın üst bölümüne karşılıklı olarak perçinlenmekteydi. 


Kadın yüzlü, kuş gövdeli kazan kulplarının, güneş ile ilgili bir tanrıyı simgelediği sanılmaktadır. Özellikle kuşların açık kanatlarının arasında yer alan ve güneşi simgeleyen disk biçimindeki daire, Asur'da tanrı Şamaş'ın sembolüdür. Urartu güneş tanrısı Şivini'nin sembolü de, kanatlı güneş kursudur. Bu nedenle kült kazanlarında kadın yüzlü kuş gövdeli kanatlı tanrıçanın, güneş tanrısı, Şivini'nin eşi Tuşhpuea olduğu anlaşılmaktadır


Keramik
Krallığın emrindeki Urartu zanaatçıları, -diğer sanat dallarında olduğu gibi- keramik yapımında da çeşitlilik yaratamamışlardır. Bugüne değin ele geçirüen Urartu keramiği, kalite, ölçü ve biçim yönünden hemen hemen benzer özellikler göstermektedir. Örneğin tipik Urartu keramiği, çok iyi kaliteli, parlak astarlı ve kırmızı renklidir. Karmir-Blur kalesindeki kilerin birinde, biçim olarak birbirine benzeyen, aynı belirsiz oval gövdeye ve ince kulpa sahip bini aşkın kırmızı cüah şarap testisi bulunmuştur. Başka bir kilerde ise, daha yuvarlak bir gövdeye ve daha kavisli bir kulpa sahip testiler ele geçirilmiştir. Kuşkusuz bunlar bir başka atölye yapımı değilseler, herhalde ayrı birsanatkarın elinden çıkmışlardır. Her iki durumda da biçimlerde gözle görülür bir yetkinlik vardır; bu yetkinlik sanatçının değişik biçimlerde çömlek yapmamasından, fakat kendisini tek bir biçime ayırmasından ileri gelmektedir. Devletin egemenliği altındaki çömlekçi atölyelerinin hemen hepsinde, çoğunlukla kalite, form, ölçü ve renk yönünden tek biçim keramik üretilmiştir. Nitekim Kafkasötesi'nde Karmir-Blur, Armavir ve Arin-Berd'de, Kuzeybatı İran'da Bastam'-da, Van Bölgesi'nde Toprakkale, Van Kalesi, Çavuştepe, Adilcevaz, Patnos, Kayalıdere ve Altmtepe'de ele geçirilen keramikler, kalite, renk ve biçim yönünden büyük bir benzerlik gösterirler.





Halk Sanatı
Buraya kadar anlattığımız anıtsal saray sanatı, UrartuKrallığı'nın kudret, ihtişam ve zenginliğinin güçlü etkisini anlatan ve yansıtan örneklerini oluşturuyordu. Taşra eyaletlerindeki kent sanatı da, saray sanatının bir uzantısı ve devamı durumunda idi. Ancak halk sanatı olarak tanımlanan eserler, saray ve kent sanatından oldukça farklı özellikler göstermektedir. Bugüne değin çok az olarak ele geçirilen halk sanatına ait eserler , özellikle merkeziyetçi Urartu Krallığı'­nın zayıflayıp gücünü kaybettiği dönemde daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır. Ele geçirilen örneklerde, Urartu sanatında karşılaştığımız alışılagelmiş kural ve göreneklerin önemli ölçüde değiştiği görülmektedir. Nitekim halk sanatına ait örnekleri yansıtan Giyimli (Hırkanis) definesinden ele geçirilen tunçtan yapılmış adak levhaları üzerindeki ilginç sahnelerde, Urartu Krallığı'nın erk ve güçlülüğünü simgele­yen üstün güç ve yeteneklere sahip aslan, yabanıl boğa, kartal ve birkaç hayvan organının birleşmesiyle oluşan korkunç karışık yaratıkların yavaş yavaş ortadan kalktığım gözlemleyebiliriz. Sanatçılar, Urartu Krallığı'nın kuvvet ve kudretini zengin bir biçimde canlandırmak yerine, toplumun ortak gereksinmelerini, ekonomik ve beslenme sorununu -o dönemde topluma egemen dinsel ve büyüsel inançların yardımıyla da olsa- daha inandırıcı bir biçimde yansıtmaya çalışmışlardır. Bu nedenle merkeziyetçi Urartu Krallığı'nın çöküş döneminde halk sanatı olarak tanımlanan sanat eserlerinin önemli olan özelliği, üslup ve bizim ölçülerimize göre güzel olup olmadığı değil, sanatçıların geniş halk yığınlarının gerçek sorun, istek ve düşüncelerini bir ölçüde de olsa yansıtıp yansıtmadığıdır.

Halk sanatına ait örneklerde tüm canlılığı ile karşılaştığımız en büyük olgulardan biri de, "Halk kültleri" dir. Gerçek sorunların acımasızlığına karşı bir avunma ve başkaldırma aracı haline gelen dinsel içerikli gizemli halk külteri, toplumun bağrında kendiliğinden filizlenen idealist akımlar­dır. Urartu Krallığı'nın emrinde ve denetiminde olan resmi kültlerin aksine, doğaüstü erk ve yetiye sahip kuvvetlerin karşısında güçsüz, despotik güçler karşısında çaresiz toplumun umududur. Bugüne değin malzemenin yetersizliği nedeniyle çok az bilinen halk kültleri, ancak merkeziyetçi Urartu Krallığı'nın zayıflayıp gücünü kaybetmesiyle Giyimli adak levhaları üzerindeki halk sanatına daha belirgin olarak yansıyabilmiştir.

Van ilinin 68 km. güneydoğusunda bulunan Giyimli definesinden ele geçirilen halk sanatına ait tunç levhalar üzerine işlenen insan figürleri, kaba ve çirkin olmasına karşın, abartılmadan daha sade ve canlı bir biçimde çizilmeye çalışılmıştır. Sanatçılar, sanki insan biçimi hakkında sahip olduğu bilgiden bir figür ortaya çıkarmak istemiştir. Bunları yaparken de, Urartu sanatının kökleşmiş katı kurallarını göz önünde bulundurmak bile istememişler­dir. Örneğin, -tüm Eski Doğu sanatında olduğu gibi, Urartularda da değişmeyen ve kesin bir kural halinde uygulanan insan figürlerinin yandan gösterilmesi yönteminin tersine- halk sanatında insan figürleri karşıdan betimlenmiş-tir. Bu ise nerdeyse sanatçının, figürleri gördüğü açıdan dikkate aldığı anlamına geliyordu. Ama yine de sanatçı ayakları karşıdan değil, yandan göstermek zorunda kalmıştır. Dolayısıyla bu tür resimler de, "basık" ve "çarpık" olmaktan kurtulamamıştır.

Giyimli yöresindeki yerel atölyelerde işlenen halk sanatına ait adak levhaları üzerindeki resimlerin büyük bir çoğunluğunu da, karşıdan işlenen insan yüzleri oluşturur. Madeni levhalar üzerine kazınarak ya da vurgu tekniği ile noktalarla oluşturulan insan yüzleri, çirkin ve basit olmasına karşın, daha gerçekçi ve en küçük ayrıntısına varıncaya değin büyükbir özenle betimlenmiştir. Belki de halk sanatçıları insan figürlerini ve özellikle insan yüzlerini tüm insansal zaafları ile çizmeyi yeğlemişlerdir. İşte özellikle bu tür figürler, yasaklayıcı ve katı kurallı Urartu sanatının tutuculuğunu büyük bir şaşkınlığa uğratacak niteliktedir. Kapalı bir meslek haline gelen Urartu saray sanatı, her şeyden önce yönetim aygıtını elinde bulunduran yönetici tabakanın güç ve egemenliğinin koruyucu ve kuvvetlendirici niteliklerini sembolik de olsa yansıtmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle Urartu Krallığı'nın saray sanatı, yönetim aygıtım elinde bulunduran yönetici tabakanın siyasal durumunu sağlamlaştırmasında, geniş halk topluluklarını bir tek merkezi yönetim altında birleştirebilmesinde, bunlar üzerin­de otorite ve egemenliğin sürdürebilmesinde çok yaygın ve etkin bir propoganda aracı haline geldiğinden, yaşayan toplum üzerinde yabancılaşmıştır. Barbarca bir gösterişi yansıtan Urartu saray sanatına ait eşyalar üzerindeki dinsel, büyüsel, mitolojik ve kahramanlık konularım yansıtan sahneler, kuşkusuz geniş halk toplulukları tarafından da büyük bir hayranlıkla izlenmiştir. Yalnız çözümlenmesi gereken asıl sorun, acaba toplum bu dönemdeki sanat eserlerinin içsel değerlerini de aynı ilgiyle izleyip benimseyebilmişmidir. Ancak geniş halk yığınlarının kapalı bir meslek haline gelen Urartu saray sanatına ait eserlerin içsel değerleriyle ilgilenip benimsediğini gösteren en küçük bir belgenin yokluğuna karşın, bu sanat eserlerinin içsel değerlerini benimsemediğine, bunlara yabancı kaldığına dair elimizde canlı deliller bulunmaktadır.

Örneğin, Giyimli definesinden ele geçirilen tunçtan dövülerek yapılmış kemer, madalyon, at koşum takımı, adak levhaları ile çeşitli eşyalara ait yüzlerce parça üzerindeki figür ve sahneler, Giyimli yöresindeki  yerel   atölyelerde   halk  tarafından   çekiçle dövülerek silinmiş, bunların yerine daha değişik figür ve motifler çizilmiştir. Çekiçle dövülerek silinen eşya parçaları üzerindeki figür ve sahneler, her ne kadar İÖ 7. yüzyıl ve daha sonrasına tarihleniyorsa da, İÖ 8. yüzyıla ait karakteristik Urartu saray sanatı ilkelerinin en azından bir yansımasını taşırlar. Bu nedenle Giyimli tunç levhaları üzerindeki figür ve sahneleri, İÖ 8. ve 7. yüzyıla tarihlenen diğer sanat eserleri üzerindeki figür ve motiflerle karşılaştır­dığımızda, özde Urartu sanatından alınan dersin tavsanma-dığını ve yadsınmadığını da açıkça görürüz. Eğer Urartu saray sanatını yansıtan içsel değerlere halk yabancı değil idiyse, bunları benimsediyse, o zaman neden İÖ 7. yüzyıl ve daha sonrasına tarihlenen sanat ilkelerinin bir yansımasını taşıyan figür ve motifler, Giyimli atölyelerinde halk sanatçıları tarafından çekiçle dövülüp silinerek, yerine değişik resimler yapılmıştır. Silinen eski resimlerin üzerine ikinci kez işlenen basit resimler, halkın Urartu saray sanatını yansıtan içsel değerleri benimsemediğini, bunlara yabancı olduğunu açıkça kanıtlamaktadır.

Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, Cilt I, Görsel Yayınlar.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder