Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Eski Yunan Mimarlığı, Arkaik Dönem

Tapınaklarda plan ve mimari düzenlerin oluşması
Önceleri kült ile ilgili işlemler için sınırlanmış bir alan içinde bir sunak yeterliydi, ancak sonraları insan görünümündeki tanrı heykellerine bir ev naos inşa etmek isteği ile tapınak yapıları kurulmaya başlamıştır. Eski Yunan tapınağının kökeninde Miken evi “Megaron” vardır. 

Bir Megaron, ön cephede bir giriş bölümü bulunan dar dikdörtgen bir odadan oluşmaktadır. Megaron planında ve ön giriş bölümünün yan duvarlarını sınırlandıran ante‘ler arasında 2 sütunun durduğu tapınaklar “templum in antis” adı ile tanımlanır. Tapınakta tanrı heykelinin durduğu kutsal mekân naos ya da cella‘nın çevresinde sıralanan sütun dizilerine göre çeşitli planlar ortaya konmuştur. Cella(çella)’nın önünde bir sıra sütun prostylos, bu sütun dizisi arka cephe önünde de yer alırsa amfiprostylos planı belirler. Cella’nın dört yanının bir sıra sütun dizisi ile çevrelendiği plan peripteros ‘dur.


Sütun dizisi iki sıra olursa dipteros adını alır, Bazı tapınaklarda dipteros plandaki iç sütun sırası kaldırılmış ve görünüşte dipteros anlamında pseudo dipteros ortaya çıkmıştır. Cella duvarına yarım sütunların yerleştirilmesi ile peripteros görünümü kazanmış tapınaklar ise pseudo peripteros’lardır ve bu plan daha çok Roma dönemi tapınaklarında uygulanmıştır. 

Yuvarlak planda tapınaklar tholos gerek Yunan gerekse Roma dönemi yapıları arasında görülür. Roma dönemi yuvarlak planlı tapınakları daha küçük ölçüde yapılmıştır.
Cella’nın önünde girişmek ronaos, Cella’nın arkasında ise opistodomos bulunur M.Ö. 7.yüzyıldan ileriye doğru tapınak mimarisinde tahta ve kerpiç yapı malzemesi yerini taşa bırakmış, belirli biçim ve oranlar sistemi özellikle yapıların dış görünüşle etkili olmuştur.

Dor Düzeninden Korintos Düzenine
Kıta Yunanistanında Dor, Ege Denizinin doğu kıyılarında (Anadolu) İyon üsluplarıyla, mimarî düzenler, arkaik dönemdeki tapınaklarla ortaya çıkmış ve kalıcılıkları sayesinde Yunan mimarîsinin tasarım veya yapı tekniği konusundaki sürekliliğini sağlamıştır.
Mikenai uygarlığının anî çöküşünü izleyen yaklaşık üç yüzyıllık sürede sanat alanında belli bir tıkanıklık yaşanırsa da, yapılan kazılarda bu dönemin sonuna tarihlenen tapınak kalıntılarına rastlanmıştır. At nalı biçimli bir plana göre dolma toprak üstünde yükselen, ahşap ve güneşte kurutulmuş tuğla duvarları olan, çatısı ot ve samanla örtülü bu binalar Tunç Çağının bazı konutlarını hatırlatır. Eretria ve Termos'taki arkaik tapınaklarda veya başka ibadet yerlerinin yanı başında bu tip bina kalıntılarına rastlandı. Tapınaklara sunulan adaklar olarak kabul edilen kilden minyatür evcikler bu ilkel tapınaklar tablosunu tamamlar. Kimi zaman, tapınılan bir heykelin barındığı tek bir oda, fazla derin olmayan sütunlu bir girişi örten sundurma, yuvarlak sırtlı bir çatı, geometrik motiflerle süslü dış duvarlar göze çarpar.



Dor düzeni. Daha sonraki arkaik tapınaklarda, ahşap yerini yavaş yavaş taşa bırakır. İlk yapılardaki bazı ayrıntılar aynen tekrarlanır. Yunanistan'ın kuzeybatısında. Telos'taki yapılar. Tunç Çağı'nın sonunda daracık ön girişten VI.yy'da her ucunda bir sundurmayla kapanan ve sütunlu bir iç avluyla kuşatılan uzun dikdörtgen biçiminde bir yapıya dönüşen Dor tapınağının evrimine tanıklık eder. Dor tapınak modelinde kiremit çatı örtüsü, boyanmış pişmiş topraktan yağmur olukları, çatı mertekleri arasına yerleştirilmiş olması gereken metopeler (boyalı panolar), bunlar arasında sıra sütuna dayanan bir baştan başa (yatay kiriş) oturan metopeler çatı merteklerinin üçüzyivlerle (pişmiş toprak panolar) kaplı sivri uçları belli başlı karakteristik özelliklerdir, üçüzyivlerin ve metopelerin frizi Dor düzeninin değişmez bir öğesi olacaktır.

Olimpia'da 600'e doğru İnşa edilen Hera Tapınağı’nın ahşap sütunları, taş sütunlarla değiştirildiğinde, olasılıkla bu sütunlar adak yerine geçiyordu. Sütun ve sütun başlıklarındaki çeşitlilik Dor düzeninin evrimine bir hareket kazandırır, ilk sütunlar, ağır ve şişkin yuvarlaklığı geniş ve basık sütun başlıkları ile dikkat çeker. Sonradan, V. ve IV. yy'larda sütun incelir ve daha düz hatlara kavuşur. Bu arada, sütun başlıkları küçülür ve çizgileri daha köşeli hale gelir. Sütunlar kireçtaşı bloklarından yapılmış ve yapıyı yerden iki basamak yükselten bir taban üstünde yükselir, iki kat kalınlıkta kalker bloklarından oluşan alt oturmalık üstünde, güneşte kurutulmuş tuğladan yapılmış ve iç taraftan filayaklarıyla güçlendirilmiş naos'un (kutsal varlığın heykelinin korunduğu ve Roma'da cella adını alacak olan oda) duvarları yükselir. Binanın köşelerini oluşturan ayaklar ve kapılar ahşapla kaplıdır. Sütun ve sütun başlıkları pişmiş toprak kiremitten bir çatıyla örtülü ahşap ve tuğla yapıları taşır. Doğu'daki alınlık tablası üstünde renkli geometrik motiflerle süslü, pişmiş topraktan heybetli bir akrotera (alınlık çıkıntısı) yükselir.
Yaklaşık 650 - 490 arasında, arkaik dönem boyunca biçimsel zorlamalara boyun eğmekle birlikte. Dor tapınak planında (naos eşiği, naosa giden sütunlu giriş ve tapınağın arkasında kapalı bir alan, hepsinin etrafını kuşatan, iki uçta altı,yanlarda on üç sütunlu bir iç avlu) çok sayıda istisnaî durumlar da vardır. Buna karşılık, cephede. Dor düzenini oluşturan öğelerde genel profile ve oranlara ilişkin çok küçük farklılıklar gözlenmiştir.
Arkaik dönemde damdaki oluklar ve kiremitler pişmiş topraktan yapılırken, temeller, basamaklar, duvarlar, sütunlar ve Dor saçaklık (baştaban, üçüzyiv ve metope frizi, korniş) çoğu zaman kireçtaşındandır. Arkaik tapınakların alınlık tablalarında, genellikle savaş sahneleri ve küçük kutsal figürlerin canlandırıldığı canlı renklere boyanmış yüksek kabartma heykellerde de aynı malzeme kullanılmıştır. Metopelerse, Herakles'in işleri veya Lapites ile Kentauroslar'ın döğüşü gibi mitolojiden sahnelerle süslüdür.

MÖ 500'e doğru, Aigina Adasında inşa edilen tanrıça Afaia Tapınağı, dıştaki sıra sütunlardan daha yüksek iki kat iç sütun üstüne kurulmuş bir yapı örneğidir. Çiçek motifli alınlık çıkıntısı ve alınlıktaki heykeller. VI. yy'dan itibaren kullanılmaya başlanan mermerden oyulmuştur.


İyon düzeni.Dor düzeni, Kıta Yunanistanı'nda kendini kabul ettirirken, Ege Denizinin doğu kıyısındaki İyon kolonilerinde, Mısır ve Ortadoğu mimarisinden esinlenen bir sütun ve çok farklı bir saçaklık sistemi doğar. Kesin çizgili bir taban üstüne oturan iyon sütunu daha yüksek, daha ince ve kıvrımlı bir sütunbaşlığıyla süslüdür.

Anadolu'daki tapınakların saçaklığı görece daha alçaktır ve bir baştabandan, yumurta biçimi bezemelerle süslü silmelerden ve bir kornişten oluşur; ama üstü heykellerle süslü friz yoktur.
Samos, Efes ve Didimdeki VI. yy'dan kalma iyon tapınakları görülmemiş boyutlardadır (55 m'ye 112 m). Çift sıra sütunla sarılan uzun ve dor naoslar sık sütunlu derin sundurmalarla süslenmiştir.

Batı’daki Yunan kolonilerinde. Güney İtalya ve Sicilya'da (Büyük Yunanistan'ı oluştururlar), binaların çoğunda Dor düzeni benimsenir. Tapınakların saçaklıkları kimi zaman dekoratif silmelerle yükseltilmiş, korniş ve dere olukları canlı renklere boyanmış pişmiş topraktandır. Binalar tamamen kireçtaşından inşa edilmiştir ve üstü beyaz yalancı mermerlerle kaplıdır. Kornişler, üçüzyivler ve silmelerse çoğu zaman kırmızıya veya maviye boyanmıştır. Poseidonia, Selinonte, Siracusa, Agrigento ve Metoponte gibi zengin şehirler, geleneksel kamu binalarının yanı sıra kimi zaman düzgün biçimde sıralanmış altı ana tapınağa sahiptir. Axis

Yunan Tapınağı: M.Ö. 600 yılından önce tapınağın biçimi belirlenmiştir. Çevresinde sütunlar yer alan bu dikdörtken yapının ön yüzü batıya bakıyorsu. İçeriye, yalnızca kült heykelinden sorumlu olan rahiplerle rahibeler girebiliyordu. Tapınağın sütunların üzerinde yükselen dış bölümü mermerle bezeniyordu. Dor firizinde, biribiri ardına, tryglyph adı verilen üçlü kanallardan oluşan bezemeyi metop denilen işlenmiş taşlar izliyordu. Üçgen alınlığın tepsine çiçek biçimli bir akroter (heykel bezeme) yerleştiriliyor, bunun iki yanında mermer sfenksler yer alıyordu. Alınlığın iç yüzeyine figürlü heykeltıraşlık çalışmaları yapılıyordu.
Yunan tapınakları Beyaz değildi. Tapınağın mermerlerinin yüzeyi canlı renklere ( kırmızı, mavi, altın sarısı) boyanıyordu.

M.Ö. 6.yüzyılda mimaride başlıca iki düzen egemendir. Bunlar Kara Yunanistan’da dor, Batı Anadolu ve Adalar’da İon düzenleridir; Tapınak mimarisinde bu düzenler kurallara bağlanarak yüzyıllar boyunca uygulanmışlardır. Bir tapınağın inşasında hiçbir zaman görülmeyen ancak yapının kurulacağı düzlemi sağlayan stereobat ile başlanır. Tapınağı çevresinden yükseltmek amacı ile 3 ya da daha çok sayıdaki basamaklar krepidoma‘yi oluştururlar, sütunların ve cella duvarlarının üzerinde durduğu tabanın döşeme yüzeyi stylobat adını taşır.



Dor düzeninde sütun kaidesi yoktur. Sütun gövdesi tek parça taştan monolit yontulabildiği gibi belli yükseklikte kasnakların üst üste dizilmesiyle de meydana gelir. Sütun alt çapı üst çaptan daha büyük olduğundan sütun yukarıya doğru incelenerek yükselir ve ortalarda hafif bir şişkinliğe entasis‘e sahiptir. Sütun gövdesindeki yivlerin kenarları kesişerek dikey çizgiler halinde uzanır. Dor sütun başlığı altta yassı ve yayvan bir çanak ekhinus üstünde dörtgen bir levha abakus‘dan oluşur. Erken başlık örneklerinde yayvan profil giderek yükselir ve toplanır. Arkaik ve Hellenistik dönemde kullanılan Dor başlıklar birbirlerinden ölçü ve profiller ile ayrılırlar.


Başlıkların üstünde bir sütun ekseninden diğerine uzanan taş hatıllar epistylion yerleşir. Bu hatılları tanımlayan arkhitrav Sözcüğü Antik çağda kullanılamamış ancak sonradan mimarlık terimleri arasına girmiştir. Epistylion üstünde triglyf ve  metop’lardan oluşan triglyfon yer alır. Dörtgen biçimli metoplar birçok tapınakta resim ve kabartmalarla bezenmiştir.

Üst yapıyı dört yanda sınırlayan çatı pervazı geison’un alt yüzeyinde dörtgen levhalar mutulus ve üzerinde damlacıklar guttae’ler yer alır.Bunlar ahşap mimarideki kenetlerin taşa yansımasıdır. Yapının üzerinin iki yana eğimli çatı ile örtülmesi sonucu ön ve arka cephelerde üçgen alınlıklar aetos ya da tympanon oluşmuştur Birçok tapınak alınlığında heykellerle bezenmiş, büyük figürlü kompozisyonlar uygulanmıştır. Ahşap damın üstü kiremitlerle kalypteres kaplanır ve kiremitlerden yanlara akan yağmur suları çatı kenarı sima üzerinde sıralanmış çoğunlukla aslan başı biçimindeki çörtenlerle dışarıya akıtılırdı. Alınlık üçgenin tepesinde ve köşelerinde figürlü ve bitkisel biçimlendirilmiş akroter’ler ise kötülükleri uzaklaştırıcı apotropeik anlamında yerleştirilmişlerdir.
Dor düzeni Yunanistan’da, Aşağı İtalya ve Sicilya tapınaklarında genellikle peripteros planda gelişirken, İon düzeni Anadolu ve Adalardaki büyük dipteroslarda uygulanmıştır.




Batı Anadolu’da en iyi örnekleri Larisa ve Neandria’da bulunmuş bir başlık tipi daha vardır. Genellikle Eol ya da Aiol başlığı adı ile tanımlanan bu başlık bir saptan fışkıran iki volüt arasına saplanmış bir palmet’ten oluşur. M.Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda bir süre kullanıldıktan sonra kaybolmuş, yerine İon düzeni egemen olmuştur. Aiol tapınak mimarisi Neandria Tapınağı’nda günümüze kadar ulaşmıştır.
Ölçüleri 12.80 m. X 25.71 m. uzunluğunda alt yapının üstünde yaklaşık.8 X 20 m. ölçüsünde cella bulunur. Cella içte 7 sütundan meydana gelen bir sıra ile iki eşit nefe ayrılır. Cella’yı çeviren sütun dizisinin varlığı ancak başlık parçaları ile açıklanabilmektedir. Sütun gövdeleri olasılıkla ahşaptan dı. 10 7.yüzyılın sonlarına tarihlenen tapınağın sUtun başlıklarma ait kalıntılar Istanbul Arkeoloji Müzeleri’nde bulunmaktadır.
İon düzeninde sütun bir kaide üzerinde durur. Kaideyi, dörtgen plinthos üstündeki sütunun yuvarlak biçime geçişi sağlayan iç ve dışbükey profilli torus ve trokhilos yastıklar oluşturur. Sütun kaideleri biçimlerine göre, iki değişik grup altında adlandırılarak incelenirler. 1. Anadolu Asya İon tipi sütun kaideleri, 2. Attika-İon tipi sütun kaideleri. Küçük Asya İon sütun kaidesinde plintlios üzerinde çift trokhilos spira ve bir torus bulunur. Attika.-İon sütun kaidesi ise iki torus arasında bir trokhios ile biçimlenir. İon - sütunu, Dor sütununa oranla daha ince ve yüksek olup entasis yoktur. Gövdedeki yiv kenarları kesişmeyip arada düz şeritler uzanır. İon başlığının niteleyici özelliği iki yanda kıvrılan volüt’leri ile ön ve yan yüzlerinin belirlenmiş olmasıdır. Kıvrımların arasında yumurta biçiminde stilize yaprak bezeme kymation yer alır. Başlığın üstündeki ensiz ve dörtgen abakus ile sütunun yuvarlaklığından arkhitrav bloklarının köşeli çizgilerine geçilir. İon düzeninde arkhitravın üstünde yaprak ya da yumurta dizisinden bir kymation, onun üzerinde ahşap mimarideki kiriş başlarını taşta yansıtan dış kesimi geisipodes vardır. Arkhitrav ve geisipodes arasında yerleşen, bazen figürlü kompozisyonlarla bezenmiş friz şeridine Anadolu’da özellikle Hellenistik dönem tapmaklarında rastlanmaktadır.



İonia Dipteros Planlı Tapınaklar
İonia’da ilk büyük tapınaklar sütunlu dipteros planında inşa edilmiş ve ion düzeni bu yapılarla gelişmiştir.
İonia, dipteros planlı tapınakları çok sayıda ve büyük ölçüdeki sütunları ile Mısır mimarlığının etkisi altında ortaya çıkmaktadır. Bu yapılar Mısır’ın biçim ve teknik bilgisi olmaksızın düşünülemez.Ancak çift sütun sırası ile tapınağın doğuşu İon buluşu olarak kabul edilmelidir. İlk büyük dipteroslar Samos Heraion, Efesos Artemision ve Didyma Apollon tapınaklarında daha eski kült yerleri üzerinde kurulan anıtsal yapılarda biçimlenmişlerdir. Efesos ve Didyma’daki eski kutsal yerlerin üzeri örtülemezdi, bu nedenle bu iki tapınakta cella üzeri dam ile örtülmeyip açık bırakılmıştır.



Samos - Heraion
Bilinen en eski Yunan tapınağı, Samos Adası’ndaki Hera kutsal alanında M.Ö 8.yüzyılın birinci yarısında kurulmuş olan tapınaktır.
100 ayak uzunluk ve 20 ayak genişlikteki bir yapı hekatompedon, henüz dar ve uzun bir mekân ve bir yöne doğru gelişir. Tapınak peripteros’a dönüşürken ahşap sütunların kullanıldığı sanılır.
Birinci yapıda temeller küçük taşlardan, ikincisinde ise kesme taş bloklardan, üst kısımlar yine tahta ile pekiştirilmiş kerpiçten yapılmıştır.

M.Ö 570-550 yılları arasında ahşaptan taş yapıya geçilmiştir. Bu üçüncü tapınağın ölçü birimi olarak adım değil, bir Samos arşını (52.5 cm.‘lik bir ölçü) uygulanmıştır. Yapı 100 x 200 arşın büyüklüğündedir. Cella’yı çift sütun sırası çevreler.
Tapınağın mimarları, tunç döküm tekniğinde yaptıkları büyük heykelleriyle ün kazanmış Rhoikos ve Theodoros adında iki ustadır.
Tapınağın ön cephesinde 8, arka cephesinde 10 sütun vardır. Geniş cella’nın içi, çatıyı taşımak üzere 10 sütunlu iki sütun sırası yerleştirilerek üç nefe ayrılmış ve kült heykeli ortada yerini alabilmiştir. Tapınağın sütun sayısı 104 tanedir. Sütunlar 1.5 m. çapında ve 18. yüksekliğindedir.
Ön cephede yapının ekseni üzerinde, 36 m genişlikte ve yüksek bir kaide üzerinde merdivenlerle çıkılan bir sunak yer alır.
Daha sonra tiran Polykrates zamanında tapınak ön cephede 8, arka cephede 9 sütunlu olarak yeniden inşa edilmiş, ancak hiçbir zaman bitirilememiştir. Ön ve arka cephelere üçüncü bir sütun sırası eklenerek sütun sayısı 107 olmuştur. Cella sütunları ve duvarlarında Poros mermeri kullanılmıştır.


Eski Artemis Tapınağı
Eski bir Anadolu Tanrıçasının yerine geçen Efesos Artemisi’ne adanmış tapınak eski çağda dünyanın yedi harikası içinde sayılmıştır. Ionia M.Ö. 6.yüzyılın ikinci yarısında altın çağını yaşamaktadır. Efesos gelişmekte ve kent halkı tanrıçasına en büyük tapınağı kurmak isteğindedir. Bu nedenle tapınağın mimarları olarak Knossos’dan Khersifron ve Oğlu Metagenes çağrılır, ayrıca Samos Tapınağı’nın inşasında tanınan Theodoros görevlendirilir. Samoslu mimar eski yazılı kaynaklarda verilen bilgiye göre, yapının kurulduğu bataklık arazide temellerin altına kömür tozu döküp üzerine yayarak zemini sağlamlaştırmıştı. Giritli mimarların ise daha önceki Mısır, Asur, Hitit, Urartu sanatını tanıdıkları ve bunlardan etkilenerek Efesos’daki dev yapının inşasını başardıkları düşünülebilir. Tapınak o dönem dünyasının en büyük yapısıydı ve bütünüyle mermerden inşa edilmişti.
Bu tapınaktan günümüze pek az kalıntı ulaşabilmiştir. Temellerden başka üst yapıya ait bazı parçalar bulunmuştur. Plinius, “Naturalis Historia” adını taşıyan kitabında bu tapınağın 220 X 425 ayak ölçüsünde ve 127 sütunlu olduğunu yazar. Ayrıca, ön cephede kabartmalarla bezeli 36 sütunun yer aldığını bildirir. Gerçi Plinius daha sonraki tapınağı görmüştü, ancak yeni tapınak da Arkaik tapınağın üzerine kurulmuştu ve eski planı yansıtıyordu. Bu bilgiye ve günümüze ulaşan kalıntılara dayanarak tapınağın plan ve üst yapısı için çeşitli rekonstrüksiyon denemeleri yapılmıştır.
Batıda 8, doğuda 9 sütundan oluşan sütun sıraları uzun yanlarda çift sıra halinde tapınağı çevreler. Artemis’in kült heykeli ise naos’un üstü açık bir avlu gibi biçimlendiği sekos’da olasılıkla bir naikos içinde duruyordu.Dipteros’un üstü açık sekos ile birlikte uygulandığı plan tipi Didyma’daki Apollon Tapınağı’nda açıkça görülmektedir. Tapınağın yapıldığı tarih Herodotos’un verdiği bilgiye göre Lydia Kralı Kroisos ile bağlanır. Bir sütun kasnağı üzerinde korunagelen Kroisos Vakfetti yazıtı bunu doğrular. Plinius’un bildirdiği columna caelatae kabartmalı sütunlardan kalan Arkaik parçalar Kroisos Krallığı sona ermeden M.Ö. 546 yılından önceye tarihlenir ve bunları işleyen Ionialı ustalar Hitit orthostatlarını, Asur kabartmalarım biliyor olmalıydılar. Volütleri arasında kabarık işlenmiş yumurta dizisi ile uzun ve ensiz sütun başlıkları daha sonra İonia’daki başlıklara örnek olmuştur. Aslan başı çörtenlerin sıralandığı sima yüzeyinde arabalar, atlar ve savaşçı figürlerinden oluşan olağandışı bir friz vardır, daha sonra Ağlayan Kadınlar Lahdi’nde de böyle bir friz yer alır. Bu en büyük tapınağın ön cephedeki 8.74 m. genişlikteki sütun aralığının üstünü örten bir arkhitrav blokunun 24 ton ağırlıkta olduğu hesaplanmıştır. M.Ö. 6.ytizyıl ortalarında inşaatta çalışan ustalar bu ağırlığı yaklaşık 20 m. yükseklikte sütunların üstüne yerleştirmeyi başarmışlardır. M.Ö. 356 yılında Büyük İskender’in doğduğu gece, Herostratos adında bir akıl hastası adının ölümsüzlüğe kavuşması için tapınağı ateşe vermiştir. Ahşap çatı sedir ağacından yapılmış tavan kasetlerinden dolayı yangın büyümüş, tapınak yıkılmıştır.
Arkaik Didymaion
Didyma Antik çağda Miletos’a bağlı bir kült yeri ve önemli bir kehanet ocağıdır. Kaynak ve defne ağacı kutsal işaretleridir. Apollon’un kâhini gücünü kaynağın suyundan alıyordu, kaynak ve ağaç açık havada kutsanır, bu nedenle büyük tapınakta - cella yerine üstü açık bir iç avlu sekos vardır. Samos ve Efesos tapınakları inşası sürerken Miletoslular da İÖ 520-540 yıllarında Didyma’da eşdeğerde büyük bir yapıya başlamışlardır. Arkaik tapınak 85.15 X 38.39 m. ölçüsünde, doğu yanda 8, batı yanda 9 sütunlu; uzun yanlarda ise 21 sütunlu dipteros planlıdır. Sütun ve başlıklar Efesos Tapınağı ile aynı özellikleri taşır. Arkhitrav’da yer aldığı sanılan aslan ve gorgo kabartmaları bulunmuştur.Yuvarlak yüzey üzerinde işlenmiş bazı yontu parçaları Arkaik Didymaion’da da kabartmalı sütunların varlığını ortaya koymuştur. Naikos içinde duran tunç heykeli Apollon Filesios, Pausanias’ın bildirdiğine göre Sikyonlu Kanakhos’un bir eseriydi. Heykel bir elinde yay, diğer elinde bir geyik tutuyordu.
Pers boyunduruğuna karşı Ionia ayaklanmasında Miletos, İÖ 494 yılında yakılıp yıkılmıştı. Tapınak da bu sırada büyük ölçüde zarar görmüş olmalıydı. Persler, Branhid adı ile anılan rahipleri ve Apollon’un heykelini Susa’ya yollamışlardır.
Anadolu’da Dor Düzeni
Arkaik çağın Dor düzeninde inşa edilmiş tapınakları Yunanistan’da doğup gelişmekte Olympia Hera, Argos Hera, Korinth Apollon ve Atina Akropolis’indeki poros taşı tapınaklarda, özellikle Peisistrathos dönemi Athena Tapınağı’nda biçimlenerek mimarlık kurallarına bağlanmaktadır.
Yunanistan’ın batısında, Aşağı Italya ve Sicilya’da Arkaik üslupta inşa edilen Dor düzenindeki tapınaklar, bazı bölgesel özellikler gösterir. Sirakuzai, Sdlinus ve Akragas tapınakları büyüklük bakımından Yunanistan’daki yapıları aşmışlardır. Aşağı Italya’da Poseidonia (Peastum) tapınaklarında Dor düzeninin İon etkileri olduğu ve Athena Tapınağı’nın içinde İon sütunlarının kullanıldığı görülmüştür.
İon düzeninin egemen olduğu Anadolu’da Arkaik çağda Dor düzeninde tapınaklar da kurulmuştur. Vitruvius, Panionion’ daki Apollon Tapınağı’nın Dor düzeninde olduğunu bildirir. Kalıntıları günümüze ulaşmış ve Dor düzeninin uygulandığı tapınak ise Assos Akropolisi’nde.bulunmuştur. Bu yapı arkhitrav’ındaki bn özelliği taşıyan kabartma figürlü frizi ile önemli bir ayrıcalığa sahiptir.
Assos Athena Tapınağı
Assos kentinin (bugün Behramkale) akropolünde, en yüksekte yer alan tapınak 6 X 13 sütunlu bir peripteros’tur. İnşasında yerel andezit taşı kullanılmıştır. Cella ve pronaos’da çok eskiden beri tanınan megaron planı görülür. Stylobat yaklaşık 14 X 30 m, sütun yüksekliği alt çapın 5.25 katıdır. Sütunlarda entasis yoktur.



Tapınak, Anadolu’da Arkaik dönemde pek rastlanmayan Dor düzeninde olmasına karşın, bu düzene aykırı bazı özelliklere de sahiptir. Arkhitrav yüzeyinde kabartma figürlü bir friz yer alır. İon düzenine özgü friz Assos Dor tapınağının metop kabartmaları ile birlikte olağandışı bir görünüm kazanmıştır. Tapınağın kabartmaları Istanbul Arkeoloji Müzeleri, Paris Louvre ve Boston Müzeleri’ne dağılmıştır. Frizderfeki olaylar ayrı sahneler halinde yan yana sıralanır ve Herakles mitoloji ile bağlanır. 4 levha üzerinde kentauros’ları kovalayan Herakles sahnesine ait parçalar üç ayrı müzededir. Louvre’da sergilenen en iyi işçilikteki şölen sahnesinde ise amazonlar kraliçesi Hippolyte’nin kemerinin Eurysteus’a verilmesi anlatılmış olabilir. Diğer kabartmalarda antitetik sfenksler, grifon’lardan başka hayvan boğuşmaları vardır. Benzer sahneler İon, Kıbrıs, Korinth, Rodos keramiği ve Klazomenai lahitleri üzerinde de görülür. Tapınak M.Ö. 6.yüzyılın ikinci yarısına tarihlenir.

Ana metin: Somay Onurkan, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, Görsel Yayınları


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder