Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Sosyalist Gerçekçilik

Sosyalist Gerçekçilik, 1934’te Moskova’da yapılan Birinci Bütün Sovyet Yazarları Kongresi’nde Sovyetler Birliği’nin resmi Sanatsal üslubu olarak ilan edilmişti. Bunu, sosyalist gerçekçiliğin Sovyetler Birliği’nde kabul edilebilir tek sanat türü olduğunu bildiren başka sanatlar için benzer kongreler takip etti. Böyle bir karar, 1920’lerden beri devrime en iyi hangi sanat türünün hizmet edeceği konusunda figüratif sanatı destekleyenler ile soyut sanatın destekçileri arasında yürütülen tartışmaya da son verecek, Sovyetler Birliği’ndeki “modern” hareketi fiilen nihayete erdirecekti. 1934’ten itibaren bütün sanatçılar devletin denetimindeki Sovyet Sanatçıları Birliği’ne katılmak ve kabul edilen çerçevede eserler vermek zorundaydılar.

Sosyalist Gerçekçilik’in üç yönlendirici ilkesi parti sadakati, doğru ideolojinin sunulması ve anlaşılabilirlikti. Sanatsal değeri belirleyen, bir eserin sosyalizmin inşasına ne derecede katkıda bulunduğuydu; böyle eserler yasaklanamazdı. Tercih edilen üslup da, kitlelerce daha kolay anlaşılabilen gerçekçilikti, tabi bu da eleştirel gerçekçilikten ziyade, ilham verici ve eğitsel bir gerçekçilikti. 

Sosyalist gerçekçilikte amaç, devleti kutsayıp Sovyetlerce inşa edilmekte olan yeni sınıfsız toplumun üstünlüğünü vurgulamaktı. Bu iki konu ve bunların sanatlarda sunuluşu dikkatle izleniyordu. Devletin onayladığı resimler tipik biçimde çalışan ya da spor yapan erkeklerle kadınları, siyasal toplantıları, siyasal önderleri ve Sovyet  teknolojisinin başarılarını tasvir ediyordu ve bu eserlerin hepsi de natüralistik, idealize edici, bir tarzda, insanları genç, kaslı, ilerici, sınıfsız bir toplumun mutlu üyeleri, önderleri de kahraman olarak göstererek yapılmaktaydı. Sosyalist gerçekçi eserler genellikle devasa ölçeklerde tasarlanıp, kahramanca bir iyimserlik havası yayıyorlardı. Sosyalist gerçekçi eserler genellikle devasa ölçeklerde tasarlanıp, kahramanca bir iyimserlik havası yayıyorklardı. Sosyalist gerçekçi sanatçıların önde gelenleri Isaak Brodsky (1884-1939), Alexandre Deineka (1899-1969), Alexandre Gerasimov (1881-1963), Sergei Gerasimov (1885-1964), Alexandre Laktionov (1910-1972) Boris Vladimirsky(1878-1950) ve Vera Mukhina (1889-1953) gibi isimlerdi.


1930’ların ortalarında sosyalist gerçekçi resimlerin en popüler konuları, Stalin’in beş yıllık planlarının idealize edilmiş sonuçlarını sunan kolektif çiftlikler ve sanayileşmemiş şehirlerdi. 1930’ların sonlarında, ilk yoğun tasfiyeler döneminin başarıyla tamamlanmasıyla birlikte büyüyen “kişilik kültü” nü yansıtacak şekilde Stalin portreleri de yaygınlaştı. Stalin’in gözde ressamlarından Alexandre Gerasimov, 1938’deki Sanatçılar Birliği’ndeki konuşmasında bunu açık bir şekilde ortaya koymuştu.

 

Halk düşmanlarının, Troçkist-Buharinci güruhunun, sanat cephesinde aktif olup Sovyet sanatındaki gelişmeleri engellemek ve durdurmak için her yola başvuran  faşlist ajanlarının maskesi Sovyet gizli servislerimizce düşürüldü ve nötralize edildi.

2.Dünya Savaşı sonunda, 1934’ten beri Stalin’in kültürel alandaki sözcülüğünü yapan Andrei Jdanov (1896-1948), Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin 1946’da benimsediği ve daha da kısıtlayıcı bir dizi karar almıştı. Jdanov bu kararlarla, özellikle Rus milliyetçisi bir sanatı desteklemekte, Batı’dan gelenler başta olmak üzere bütün yabancı etkileri yasaklamakta ve hükümetin sanatları daha sıkı denetleme çağrısında bulunmaktaydı.  1946-48 yılları arasında Jdanov, “ideolojiyi görmezlikten gelmek ve Batı etkisinin yıkıcı etkilerini taşımak”tan suçlu saydığı bütün yazarlar, müzisyenler, sanatçılar, entelektüeller ve bilimcileri tasfiye etti. Stalin’in 1953’teki ölümüyle bazı kısıtlamalar kaldırıldığı halde sosyalist gerçekçilik, Sovyetler Birliği’nin has üslubu olarak kalacak ve Mihail Gorbaçov’un 1980’lerin ortasındaki glasnost (açıklık) politikasına kadar da uyduları etkinliğini gösterecekti.

1937’deki birinci Sovyet Mimarlar Birliği Genel Kongresi, üyelerini sosyalist gerçekçi ilkeleri mimarlık alanına uygulamaya çağırmıştı. En yeni inşaat teknikleri kullanılıp posası çıkmış burjuva geçmişinin geleneklerinden kurtularak her bina tipine uygun, yerel ihtiyaçlara dayalı yapılar tasarlamalıydı. Ortaya çıkan sonuçların da milliyetçiliğe uygun ve anıtsal olması gerekiyordu. Moskova metro sitemi, savaşın patlayışıyla bütün diğer çalışmalar durdurulduğunda bile inşaatı sürdürülen, son derece önemli bir örnekti.
Modern Çağda Sanat,  Amy Dempsey, Çeviri: Osman Akınhay, Akbank Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder