Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Kinetik Sanat

Kinetik Sanat, hareket eden ya da hareket eder görünen sanattır. Romancı Umberto Eco’ya göre, kinetik sanat, “formlar, renkler ve düzlemlerin hareketinin değişken bir bütün elde etmenin aracı olduğu bir plastik sanat formudur” ve bu, yalnızca-bir sanat nesnesine fiili hareket katan- kinetik sanatın en doğrudan türünü değil, diğer türlerin (optik bakımından yaratılmış görsel hareketi içine alan sanat sürekli değişen ışıkları dahil eden –Amerikalı sanatçı Bruce Nauman ‘ın neon çalışmaları, çeşitliliğini de kapsayan bir tanımdır.

Kinetik sanat kendini 1950’lerde bulmakla birlikte, 20. Yüzyıldaki pek çok sanatçı hareketle deneyler yapmıştı.

Gelişmenin ana çizilerini bir yandan Konstruktivizm, öbür yandan Dada sağlıyordu. Konstrüktivistlerin projesinin parçası olarak bilime ve teknolojiye duyulan ilgi, kinetik sanatın kalıcı temalarındandı. 1919’da bile Vladimir Tatlin, hareketli parçalardan oluşan bir bina (Üçüncü Enternasyonal Anıtı) tasarlamıştı, yine aynı yıl konstrüktivist arkadaşı Naum Gabo, Kinetik Konstrüksiyon’a başlayacaktı


Dadacılar, kinetik sanatın içerdiği oyun ve tesadüf öğeleriyle daha çok ilgiliydiler. Marcel Duchamp’ın ilk hazıryapımı, elle döndürülebilecek bir mutfak sandalyesine tutturulmuş bir bisiklet tekerleği olan Bicycle Wheel (1913) ilk örneklerdendir.


1920’lerin sonlarıyla 1930’larda gerçekleşen başka gelişmeler de şu iki sanatçının eseriydi: Macar-Amerikalı Laszlo Moholoy-Nagy (1895-1946) ve Amerikalı Alexandre Calder (1898-1976). Moholoy – Nagy’nin olağanüstü çalışması, elektronik güçle dönen bir metal ve cam heykeli olan Light- Space Modulator’u (1930), farklı malzemeler ve şekillerin hareketli öğelerini yansıtıp karıştırararak ışığı devreye sokup kendi etrafında döndürüyordu. Bu arada Calder de kendi heykellerine gerçek hareketi katıyordu: Tel Circus’unu 1926’da yaptığından büyülenmiş bir Parisli avangard için stüdyosunda göstermişti. Calder, 1930’da Piet Mondrian’ın Paris’teki kendi De Stijl resimleriyle dekore edilmiş stüdyosunu ziyaret ettikten sonra, Duchamp’a “hareketli Mondrian’lar yapma” arzusundan bahsedecekti. Onun ilk soyut elle ve motorla işleyen heykellerini “mobiller”diye nitelendiren Duchamp oldu-Jan Arp da buna şöyle cevap vermişti: “Geçen yıl yaptığın o şeyler neydi, stabllar mı?”

1950’li yıllarda sanatta harekete çeşitli sanatçılar başvurmaya başladı ve kinetik sanat ortak bir sınıflandırma etiketine dönüştü. Asıl sergi, 1955’te Paris, Galerie Denise René’deki, tarihsel önceller olan Duchamp ve Calder ile çağaş sanatçılar İsrailli Yaacov Agam (1928-), Belçikalı Pol Bury (1922-), Danimarkalı Robert Jacobsen (1912-1993), Venezuelalı Jesus Raphael Soto(1923-) İsviçreli Jean Tinguely (1925-1991) ve Victor Vaserly’nin eserlerine yan yana yer veren “Le Mouvment”ti.

1961’de bu etkinlik genişletilip, 75 sanatçının kinetik ve Op Sanat’a dair önemli bir uluslar arası müze çalışmasına, Avrupa’nın her tarafında muazzam kalabalıklarca izlenen “Movement in Art”a dönüştü. 1960’lı ve 1970’li yıllarda dünyanın her tarafındaki, Brezilyalı Abraham Palatnik (1928-), Amerikalı George Rickey (1907-2002) ve Kenneth Snelson (1927-), Alman Hans Haacke (1936-), Yeni Zelandalı Len Lye(1901-1980), Filipinli David Medella (1942-) Yunan Takis (1922-) ve Macar-Fransız Nicolas Schöffer(1912-1992) gibi farklı sanatçılar çok çeşitli knetik eserler ürettiler.


Kinetik sanattaki çeşitlilik, Bury’nin hipnotik yavaş işleyen eserlerinden Rickey’in zarif şekilde sallanan açık hava kinetik heykellerine, Schöffer’in sibernetik çalışmalarından Takis’in havada asılı duran telemagnetik nesne heykellerine kadar çok belirgindir. Ancak herhalde en çok sevilen parça, Jean Tinguely’nin acayip şekillerdeki hurda makineler koleksiyonudur. 1950’lerin ortalarındaki Meta-Melevichs ve Meta-Kaniskys çalışmaları, Calder’in “hareketli Mondrian’lar” yapma hevesine öykünmeydi ve onyılın sonunda kendisi “meta-matik”leriyle –soyut sanat yapan çizim makineleri-soyutlamacıların egemen kuşağıyla beraber anılan aşırı ciddilik ve orijinalliği alaya alıp sansasyon doğurur duruma gelmişti. Bunu soyut tasarımları akıtan çeşmeleri, ayrıca ünlü, 17 Mart 1960’da New York’taki Modern Sanat Müzesi’nde gösterilip kendini yok eden Homage to New York gibi kendi kendini tahrip eden makineler takip etti

Japon Tatsuo Miyajima’nın(1957-) enstelasyonları, Amerikalı Chico Mac Murtrie’nin (1961-) değişken ışık kümeleri ve İngiliz Cornelia Parker’in (1956-) Cold Dark Matter: En Exploded View’unun(1991) gösterdiği üzere, bu hareket çağdaş sanatçılara cazip gelmeyi sürdürmektedir


Gerek sanatçılar gerekse izleyiciler, Miyajima’nın deyişiyle “hep değişime, her şeyle bağ kurma, ebediyen kalma” özlemi içindeki bir sanata tepki vermektedirler.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder