Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Eski Yunan Sanatı


Eski Yunan Sanatı

M.Ö.XII -M.Ö.VIII. yüzyıllar arasında "Yunan Ortaçağı" olarak adlandırılabilecek bir kargaşa dönemi yaşandı. M.Ö. 1150'ye doğru Mykenai yağmalandı ve Dorlar’ın istilası sırasında boyunduruk altına girdi. Orta Yunanistan (Aiolisliler ve İonialılar) ve Peloponnesos (Akalar) halkları, istilacılardan kaçarak, adalara ve Anadolu kıyılarına yerleştiler. Daha sonra Dorlar da bunları izledi. Böylece Anadolu kıyılarında Aiolis, İonia ve Dorîs kuruldu. Yunan halkı, istilalardan sonra, Akalarla Dorlar’ın karışmasından ortaya çıktı.

Ağırbaşlılıktan taşkınlığa
Geometrik dönemin anıtsallık duygusunun ve anlatım kesinliğinin yerini doğu etkisinde kalan dönemin imgeler cümbüşü alır.

Geometrik olarak nitelenen üslubun etkisi altında, kırmızımtırak ya da siyah renkli yalın süslemen bazı motifler grimsi ya da bej renkteki fonda giderek belirginleştiler.

Karanlık çağların sonunda Yunan dünyasında gerçek bir sanat rönesansı yaşanır:  geometrik üslup özellikle pişmiş toprak kapların süslemesinde yer almada, kil ve bronz eserlerde de görülür. Halka kulplu üçayaklı kazanlar dönemin anlayışını özetler. Vazolarda elle çizilmiş Mykenai motiflerinden pergelle çizilmiş geometrik motiflere geçişi simgeleyen örneklere rastlanır. X. yy in ağırbaşlılığından sonra, IX. ve VIII. yy’larda işlenmiş kompozisyonlara geçilir. VIII. yy aynı zamanda insan ve hayvan motiflerinin de süslemelere büyük ölçüde girdiği dönemdir. Mezarların üstüne yerleştirilen amforalar ve iki kulplu kazanlar üzerinde büyük cenaze sahneleri yer alır. Ancak M.Ö. 750 de en parlak noktasına ulaşan bu üslup, motiflerin aşırı tekrarı yüzünden çabuk yozlaşacak ve yerini daha doğal çizgili, canlı figürlere ve Doğu kaynaklı imgelere bırakacaktır. Sanatçılar tarafından durmadan yorumlanan bu doğu etkisi, bütün bir VII. yy’ a damgasını vurmuştur. Ticari ilişki ve alışverişler sayesinde seramik süslemeleri değişiklik geçirir ve her atölye kendine özgü bir Doğu esintisi yaratır. 


Siyah figürü icat eden Korinthos bitki motifleriyle, süslemeleriyle, frizleri ve yürüyüş halindeki hayvan sürüleriyle ünlüdür. Atina yeni çığırlar açarak anıtlara ve anlatıdaki canlılığa ağırlık verir.
Bazı kaynaklarda sözü edilen ağaç heykelciliği ortadan kalkmıştır. Daidalos üslubunun ağır bastığı küçük çapta bir heykel sanatının ürünü olan kireç taşından yapılmış heykeller uyumlu orantılarıyla insan şeklini canlandırırken, Mısır özelliklerinden de etkilenmiştir (yüz üçgenini çevreleyen yele gibi saçlar. Taştan veya tunçtan yapılan erkek tipi, arkaik kuros’un doğuşunu haber verir. Böylece geometrik çağın, kurallara sıkı sıkıya bağlı ağırbaşlılığının yerini Doğu etkisinden gelen taşkınlık alır. 


Arkaik heykel sanatı iki akıma ayrılıyordu: Tahtadan ya da taştan yapılmış, ksoanon diye adlandırılan ilk dinsel heykeller (bütün heykel sanatının kaynaklandığı bu yapıtların yaratıcısının Girit'in ünlü labirentini yapan efsanevi mimar Daidalos olduğuna inanılır); Anadolu kıyılarında ve adalardaki yerleşim merkezlerinde yaygın olan (Sisam Herası, Louvre) Doğu plastik anlayışı etkisindeki heykeller.


İnsan figürünün öne çıkışı.
Deneme döneminden sonra, verimli bir arkaizm VII. yy'ınsonunda iyice yayılmaya başlar ve Med savaşlarına kadar sürer. « Sömürgeleştirme » süreciyle büyük ölçüde genişlemiş olan bu dünyaya bağlı bütün siteler her alanda kendini gösteren yaratıcı bir etkinlik içine girer: mimarî, taş ve tunç heykelciliği, seramik, kuyumculuk.

Yasa koyucuların bilgeliği ile tiranların cüretinin sırayla topluma egemen olduğu, şiirin, felsefenin ve bilimin yeşermeye başladığı bir ortamda sanatsal üretim hızla çoğalır ve siteler her şeyin daha iyisini, daha güzelini yaratmak için birbiriyle yarışa girer. Yunanlılar temelde birliklerinin bilincinde olmakla birlikte (büyük panhellenik tapınaklar bunun açık bir göstergesidir), yaratıcı merkezlerdeki okul ve atölyeler bölgesel bir kökenin veya niteliklerin izlerini sürdürmekten de geri kalmaz. Bunlar, ister estetik ister teknik açıdan örnek aldığı modeli daima aşmak istemiştir. Bu tutkuyu heykellerin kaidelerinde veya vazoların yüzeyinde yer alan imzaların gururunda da okumak mümkündür. Yunan sanatı anonimliğe pek açık değildir.

İ.Ö.VII. yy. sonlarındaki yoğun araştırma etkinlikleri ve güçlü yaratıcılık, geometrik çağın birliğini yıktı. Öte yandan, ticaret ilişkilerinin yaygınlaşmasıyla, Yunanistan'da bezeme sanatının uygulanabileceği çok çeşitli eşyalar da yaygınlaşmıştı: Gümüş eşya, takılar, fayanslar, kuyumculuk işleri el sanatlarında önemli gelişmelere yol açtı. Kuros ve kore tipleri varlıklarını korudular ve her iki üsluptan da etkilendiler. Alçak kabartmalar Dor üslubundaki tapmakların alınlıklarını, İon üslubundaki tapınakların da frizlerini süsledi.

VI. yy'ın başında mimarî, özellikle sütun başlıklarında ortaya çıkan iki büyük « düzen »e ayrılır: ağırbaşlı ve sade olan Dor üslubu ve süslemelerin ağır bastığı ve gittikçe arttığı İon üslubu. İlkine daha çok Yunan ülkesinin orta bölgesinde, Peloponisos'ta ve Yunan ülkesinin batısında rastlanır. Diğeri doğu bölgesinde gelişmiştir. Uyum arayışı kendini orantı ilişkilerinde ve gitgide incelen optik düzeltmelerde gösterir. İç mekân yapının eksenindeki sütun sıralarının çiftleşmesiyle bir genişlik ve ferahlık kazanır ve heykel daha heybetli bir görünüm alır.

Önceleri Doğu kökenli ejder motiflerinin istilasına uğrayan heykel süslemelerinde, insana ayrılan yer gitgide genişler. Din ve tanrıların insan biçiminde tasviri, insan şeklinin bu önlenemez yükselişini destekleyen etmenlerdir. Heykel sanatının başlıca figürleri kuros denilen ayakta ve çıplak erkek ile koredenilen dökümlü kumaşlara bürünmüş genç kadındır. Devasa boyutların moda olduğu bir dönemin ardından boylar yavaş yavaş doğal ölçülerine indirilmiştir. Bütün yöresel üsluplarda (İonia,Naksos, Faros ve Atina) bu heykellerin örneklerine rastlanır. Akropolis'te gün ışığına çıkarılan şaheserlerin de gösterdiği gibi, arkaik dönemin sonunda bu heykeller en ön planda yer almıştır.



Seramik dalında, siyah figürü icat eden Korinthos'un üstünlüğü bir süre devam ettikten sonra, MÖ 550'den itibaren Eksekias gibi dâhi çömlekçiler sayesinde Atina ön plana geçer. M.Ö. 530'a doğru Atinalılar ressama çok daha çeşitli olanaklar tanıyan kırmızı figürü bulmuşlardır: MÖ VI. yy'ınsonlarında yaşamış olan Euphronios destan tonundaki büyük mitolojik sahneleriyle bu tarzın en parlak örneklerini verirken, diğerleri günlük yaşamı yansıtmakla yetinmişlerdir.

Sonraki yüzyılın ilk yirmi yılı Pers tehdidi altında geçmiş ve sanatta kesin bir değişime sahne olmuştur. Bu yıllar klasikçiliğin doğuşunu müjdeler.

Klasikçiliğin zirvesi: bir kuşağın ideali
Genç erkek, atlet veya kadın heykellerinin hepsi de kendi dünyalarında dengenin ve ahengin izlerini taşır.
İki kere Yunan ülkesine saldıran Pers orduları Hellenizme korkulu yıllar yaşattı. Ama Marathon ve Salamis savaşlarından zaferle çıkan Yunanlılar, özellikle Atina sayesinde, değerlerine de sahip çıktılar ve bunları daha da perçinlediler.



Mimaride Olympia’daki Zeus Tapınağı, sade ve güçlü yapısıyla, arkaizm sonrasının arayışlarını sürdürmekten ileri gitmez. Ama Heykelcilik kesin bir değişime uğrar. M.Ö. 480 den 450 ye kadar süren “ciddi” ve “sert” üslup doğar. Kuros, kusursuz yakışıklıkta bir delikanlıya veya bir atlete dönüşür. Eski kuralların zorlayıcı etkisinden kurtulan, işlenmesi daha kolay olan tuncun kullanılmasından yararlanan heykelciler, heykellerinde kalçaları ortaya çıkarmasını, heykellerinin gerçek hareketi yansıtmasını öğrenirler. Arkaik üslubun tebessümü, yerini ciddi ve ağırbaşlı bir ifadeye bırakır. Atina’daki atölyelerden çıkan seramiklerin miktarı bol, ama kalitesi düşüktür. Konuların çoğu artık psikolojik bir içerikle de yüklüdür: Olympia Tapınağı’nın iki alınlığı buna iyi bir örnektir. Görünümlerde gerçekçilik eğilimi kendini hissettirir.

M.Ö 450 yıllarına doğru, klasikçilik bu gelişmeyi geçici, olarak kesintiye uğratır. Eserlerin çoğu bu dönemde ideal güzelliğin damgasını taşır ve her alanda yaratılan eserlerin tümünde bu model ağır basar. Düşünceye bir duruluk ve akıl egemen olur.



Atina’ya gelen Argos’lu bronzcu Polykleyitos’un yarattığı atlet dinamik denge ve biçimlerdeki uyum anatomik gerçeklere tıpatıp uyar. Ama bu kusursuz vücutlar; bu soylu ve sakin çehreler kişilikten yoksun ve bize ait olmayan bir dünyada yaşar gibidir. Bunlar insanın tanrı olduğu ideal güzellik evreninin varlıklarıdır.


Atina da Perikles’in egemenliğine ve Phidias’ın  yaratıcılık yıllarına rastlayan dönemin simge anıtı, Akropolis’te Athena adına yükseltilen Parthenon’dur. Bu tapınak, bütün saçakları, frizleri, kabartmalarıyla ve Phidias’ın Athena Parthenos diye bilinen fildişi ve altın heykeliyle 15 yılda tamamlanmıştır (M.Ö. 447-432). Süslemelerinde geleneksel temalarla yeni konuları, ideal güzellikle o dönemin Atina’sına ait özellikleri birleştiren Parthenon, eski Yunan klasikçiliğinin temsil ettiği değerlerin bir toplamıdır.

Yüzyılın son otuz yılında Peloponez savaşları durumu değiştirir. Atina’da İon üslubunun yayılması bu değişikliği simgeler. Yüzlere hüznün gölgesi düşer. Abartıya kaçacak kadar ince ince işlenen şeffaf dökümlü elbiseler, kadın bedeninin biçimini ortaya çıkarır. IV. yy’ın başında heykel alanında daha ağırbaşlı bir gerçekçilik kendini gösterir. Konular değişmiş, daha insancıl bir duyarlılığın etkisinde kalmıştır. İnsanlara gittikçe daha çok yaklaşan tanrılar artık daha yumuşak, daha duyarlı olmuştur. Kadını ilk defa soyan Praksiteles’in bedenleri. Skopas’ın tutkuyla yanıp tutuşan kaygılı çehreleri her ne kadar klasik formların çizgilerini yansıtmayı ve bir ölçüde dindarlık belirtilerini korumayı sürdürse de yeni bir mesajla yüklüdür.



 Mimarlar da tapınakların dışında tiyatro gibi binalar yaparken artık insanı düşünmektedir.
Seramik sanatı gerilerken büyük resim sanatı gelişir: edebi kaynaklarda (Büyük Plinius, Pausanias ve Samsatlı Lukianos) Parrhasios, Zeuksis ve Nikias gibi isimler sık sık geçer. Bunların insan duygularını ifadesi, renk ve perspektif denemeleri bu geçiş yüzyılındaki araştırmalarda önemli bir yer tutar.
T.L.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder