Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Osmanlı Minyatür Sanatı (Erken dönem)

Osmanlı döneminde minyatür - kitap resmi ve sanatı tamamen saraya bağımlı olarak gelişmiş ve üçyüz yılı aşkın süre ürünler vermiştir. Bu dönemin günümüze gelen ilk örnekleri İstanbul’un Fatihi Sultan 2. Mehmed’in saltanat yıllarındandır (1451 - 1481). Sultan Mehmed’in ilginç kişiliği ve Batı resmine, özellikle portre sanatına duyduğu ilgi bu dönem resim sanatımızı etkilediği gibi, Osmanlı resim sanatının daha sonraki gelişimine de yön vermiştir. Sultan Mehmed İstanbul’u fethinden bir süre sonra daha doğrusu Sarayburnu’nda yaptırdığı Yeni Saray’ına yerleştikten sonra Batı’nın bazı ünlü portre ressamlarını - portre ve madalyonunu yaptırtmak amacıyla - sarayına davet etti. Bu sanatçıların en ünlüsü kuşkusuz Centile Bellini’dir. 1479 Eylül- 1480 yılı Aralık ayı arasında İstanbul’da bulunan sanatçının, genç sultanın portresini, bazı desenler ve saray duvarlarına resimler yaptığı bilinmektedir. İstanbul’a gelen diğer İtalyan sanatçılar arasında Venedikli Mastori Pavli, Veronali Matleo de Pasti’nin de adları geçer. Bir diğer ünlü İtalyan ressam Constanza da Ferrara da 1478 - 1481 yılları arasında İstanbul’da bulunmuş ve sultanın madalyonunu hazırlamıştır. Fatih’in Saray albümlerinden birisinde bulunan küçük ölçüdeki portresi bu sanatçıya atfedilir (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. H. 2153, y. 145).

Avrupalı bir hükümdar gibi davranıp, Batılı sanatçılara portresini yaptıran Sultan 2. Mehmed’in, bu sanat akımına yatkın yerli sanatçıların yetişmesine de yardımcı olduğu anlaşılır. Türk sanatçıları hakkında bilgi veren Ali, Menakıb-ı Hünerveran adlı eserinde bu dönemin yerli ustalarından söz eder. Sinan Bey’in ve öğrencisi Şiblizade Ahmed’in portre yapmakta Türk sanatçıların en beğenileni olduğu Ali’nin eserinden anlaşılır. Bu sanatçıların imzalı eseri günümüze gelmemiştir. Ancak Saray albümlerinden birinde (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. H. 2153, s. 10 a) bulunan Fatih Sultan Mehmed portresinin Sinan Bey tarafından yapıldığı kabul edilir.


Sultan, üççeyrek profilden, bağdaş kurmuş otururken tasvir edilmiştir. Bir elinde hükümdarlık sembolü olan mendil, diğerinde bir gül tutar. Yüzünün ve giysilerinin işleniş biçiminde sanatçının batı resminden aldığı etkiler görülebilir. Yer aldığı albümde Batı sanatı etkisinde kalınarak yerli sanatçılar tarafından yapılmış yeniçeri, bazı Hıristiyan tipler gibi tasvirler de vardır. Ayrıca genç bir ressam veya resim yapan bir şehzade olarak yorumlayabileceğimiz ilginç bir resim, Washington D.C. Freer Gallery of Art (32. 28) da bulunmaktadır.



Sultan 2. Mehmed döneminde, yeni kurulan İstanbul sarayı Batılı sanatçıların ve portre ressamı olarak yetiştirilmiş yerli sanatçıların faaliyetine sahne olurken, Osmanlılar’ın daha önceki başkenti Edirne Sarayı’nda durum farklıydı. Sultan 2.Mehmed önceki yıllarda Edirne Sarayı’nda bir sanat atölyesinin varlığı biliniyordu. Ancak dönemin üslubunu yansıtacak resimli el yazma günümüze gelmemiştir. Bu saraydaki atölyenin faaliyetine İstanbul’un fethinden sonra da devam ettiğini günümüze gelen eserlerden anlıyoruz.

Bunlardan birisi Badi ad - Din al-Tabrizi’nin Dilsuznâme adlı eseridir. (Oxford, Bodleian Lib. Ms. Ouseley 133), Eserin kolofonunda 860 (1455 - 56) yılında Edirne’de hazırlandığı kayıtlıdır. Minyatürlerde aynı dönem Şiraz okulu etkileri gözlenir. Giysiler, bazı doğa elemanlarının değişik yorumu ve çizgi üslubu, bu minyatürlerde görülen Türk özellikleridir. Aynı okula ait diğer örnek Topkapı Sarayı’ndadır.

Kâtibi’nin Külliyat adlı eserinin tarihsiz bir nüshası olan bu yazmadaki minyatürlerde de Şiraz okulu etkileri görülür (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. 989) . Fakat renklerin seçimindeki cesaret, yeniçeri başlıklarının da görüldüğü giysiler, tepelerinin ardında dimdik sıralanan serviler, Erken Osmanlı kitap resminin özellikleri olarak belirir. Bu uslub özelliklerine Erken Osmanlı kitap resminin gelişim devrinde sık sık rastlanır. Sultan 2. Mehmed döneminde Edirne Sarayı’nda hazırlanmış olması muhtemel bir diğer minyatürlü eser, Venedik Biblioteca Marciana’dadır. İçinde Ahmedi’nin İskendernâmesinin de bulunduğu bir antoloji olan bu eser tarihsizdir. Minyatürler Edirne Sarayı’nda 15. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan üsluba uygunluk gösterir, Renkler; giysiler ve diğer ayrıntılarda Osmanlı - Türk karakteri açıkça belirir. Özellikle Osmanlı tarihi ile ilgili bölümdeki giysilerde görülen gerçekçi yaklaşım, Osmanlı sanatçısının davranışının belirlenmesi açısından ilgi çekicidir.

Sultan Mehmed’in ölümünden sonra Istanbul Saray atölyelerindeki Batı yaklaşımlı resim faaliyetine ilgi büyük ölçüde azalır. Yeni Sultan 2.Bayezid (1481 - 1512) beğenisi daha çok geleneksel İslam minyatürüne yönelik’ti. Bu dönemde İslami geleneklere bağlı sanatçıların İstanbul Sarayı’na getirildikleri ve onların başkent sarayında yeni bir okul oluşturdukları anlaşılıyor.

Sultan 2.Bayezid döneminde resimlendirilen eserlere genellikle 15. yüzyıl Türkmen minyatür okullarının etkileri egemendir. Bunun yanı sıra bazı mimari kuruluşlar, pencerelerden görülen doğa tasvirleri, perspektif endişesiyle giderek küçülen ağaç sıralarında Batı - Hıristiyan sanatının etkileri de açıkça izlenir. Bu iki etkenin kaynaştığı en ilgi çekici minyatürler, Hamdullah Hamdi'nin, Hüsrev ü Şirin adlı mesnevisinin 904 (1498 - 99) tarihli nüshasında (New York Metropolitan Museum No. 69- 271 ve Amir Hüsrev Dehlevi’nin Hamse’sinin 903 (1498) tarihli nüshasında izlenir (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. H. 799).


2. Bayezid döneminin ilginç minyatür örneklerinin görüldüğü bir diğer eseri Bursalı Firdevsi' nin Süleymannâme’sidir (Dublin, Chester  Beatty Ktp. no. 406). Eserin başında karşılıklı yapraklar üzerinde yer alan iki minyatür, Hz. Süleyman ve Belkıs’ı çeşitli yaratıklarla tasvir eder. Yatay firizlere bölünerek figürlerin yerleştirildiği bu minyatürler, Doğu - Batı resim sanatı kurallarının özümsendiği ilginç örneklerdendir.
Bu dönemin diğer resimli eserleri arasında 900 (1495) tarihli Kelile Dimne nüshası (Bombay, Prince Wales Museum), Hatıfi’nin Hüsrev ü Şirin’inin tarihsiz bir nüshası(Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. H. 686); Attâr’ın Mantık ut- Tayr nüshası (New York , Edwin Binney 3rd. Kol.); Şeyhi’nin Hüsrev ü Şirin’inin 905 (1499) tarihli nüshası(Uppsala, Univ. Lib. No. Vet. 86) ve Şahnâme-i Meliki Ummi adlı eserler yer alır (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. No. H. 1129).

Sultan 1. Selim ve Kanuni Sultan Süleyman Dönemi
Türk minyatür sanatının yükseliş dönemi olarak nitelendirebileceğimiz bu yıllarda Saray atölyelerindeki sanatçı sayısı imparatorluk sınırlarının gelişmesiyle orantılı olarak artmıştır. Yavuz Sultan Selim’in (1512 - 1520) Doğu’da kazandığı zaferler sonucunda Tebriz ve Mısır’dan bazı sanatçıları ve pek çok resimli elyazmasını saraya gönderdiği biliniyor. Daha sonra, Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520 - 1566) uzun süren saltanat yıllarında, Doğu ve Batı’ya yapılan seferler sonucu değişik sanat geleneklerine bağlı sanatçılar Istanbul Sarayı’nda toplanmıştır.

Saray arşivinde bulunan sanatçılara ödenen ücretleri gösteren defterler ve çeşitli belgelerden bu dönem Saray Nakkaşhanesi hakkında etraflı bilgi edinebiliyoruz. Söz konusu defterlerden anlaşıldığına göre, Nakkaşhanede Iran’dan (Tebriz ve Herat) çeşitli tarihlerde gelmiş sanatçıların yanısıra imparatorluğun Avrupa’daki topraklarından getirilenler de bulunuyordu. Örneğin, 1525 tarihli defterde Tebrizli sanatçıların yanı sıra Arnavut, Çerkez, Buğdanlı olanlara rastlanır. 1545 - 1557 yılları arasındaki defterlerde bu durum devam eder. 1558 de , Saray Nakkaşhanesinde yerli sanatçıların yanında Iran’dan gelenler kadar Macar, Çerkez, Gürcü, Arnavut, Nemçe ve Bosnalılar’ın ağırlık kazandığı dikkati çeker. Birbirinden çok farklı resim geleneklerine bağlı bu sanatçıların birlikte çalışmaları sonucu Osmanlı minyatür sanatı oldukça ilginç bir gelişme gösterdi.

Nakkaşhane
Osmanlı tasvir sanatı katıklı bir İmparatorluk sanatıdır ve içinde bulunduğu coğraf­yanın tüm sanat dürtülerine açıktır, bu özellik yaklaşık 500 yıl boyunca sürmüştür. Sa­natı devlet işinin bir parçası olarak gören Osmanlılar, Yeni Saray'da, bugünkü adıyla Topkapı Sarayı'nda devlet teşkilatı içinde Ehl-i Hıref adıyla bir sanatkarlar örgütünü Fatih Sultan Mehmed döneminde oluşturmaya başlamışlardır. Bu örgüte bağlı sanatçı­ların sayısı imparatorluğun güçlü olduğu 16. yüzyılda 600-900 arasındadır. Yazar Mustafa Âlî sayıyı 2000 olarak bildirir. Mesleklerine göre çeşitli bölüklere ayrılan sanatçı­lar Hazinedarbaşının emrindeydiler. Aylıklarını, malzeme ve görevlerini ondan alırlar­dı. Sanatçıların isimleri, aldıktan ücretler, ücret araşları, zaman zaman kültürel kimli­ği, örgüte katılış biçimi ve ölümleri ile butikte tek tek maaş defterlerine yazılmış, Os­manlı sanatının tarihi hakkında bilgi veren eşsiz belgeler günümüze kadar gelmiştir.

Sanatçıların bazılarının çalışma yerleri Saray'ın birinci avlusunda bulunuyordu; ancak hangi mekânların onlara tahsis edildiği konusundaki bilgiler yetersizdir. Nakkaşhane adı verilen mekânlarda çalışan sanatçıların eserlerini ürettikleri yerlerden bi­rinin de Topkapı Sarayı'nın Bab-ı Hümâyûnu dışında, bugün yerinde olmayan Arslanhane'nin yanındaki bir bina olduğu bilinmektedir.

Ehl-i Hıref örgütünün bir bölüğü olan nakkaşların, Osmanlı sanatı tarihinde önemli bir yeri vardır. Tasvir ve tezhip dışında, pek çok sanat eserinin süslenmesinde veya de­senlerinin hazırlanmasında nakkaşlar bölüğü etkin olmuştur. Şah Kulu, Karamemi, Üstad Osman gibi süsleme sanatının motif dağarcığını, süsleme ve tasvir üsluplarını ya­ratanlar, Osmanlı sanatına ilk bakışta İslam süsleme ve tasvir sanatının diğer çevrele­rinden ayırt edici özellikler kazandıran sanatçıların önemlileridir. 16. yüzyılın ikinci yansından sonra Saray nakkaşhanesinin çalışmaları gerek üslup gerekse konu bakı­mından diğer İslam ülkelerinin resim sanatından tamamen ayrılmıştir. Artık bu tasvir­lerde geçmiş yüzyılların ünlü nakkaşhanelerine sahip Celâyirli, Türkmen, Umurlu ve aynı dönemin Safevi minyatürlerinde olduğu gibi süslemeci öğeler egemen değildi.

Do­ğunun masal dünyası, aşırı özenle çizilmiş çiçekli bahçeler, kat kat ve duvarları süsle­meli köşkler, ince, uzun zarif güzeller Osmanlılar'ın tasvir dünyasına girmiyordu. Os­manlı ressamları doğayı süssüz bir yaklaşımla betimlemeyi tercih ediyorlardı. Bir olayı harita tipi manzaralar içine yerleştiriyor, yazıyla anlatılamamış ayrıntıları resimle ver­me yolunu seçiyorlardı. Gölgeleme yapmadan kullandıkları parlak olmayan renkler res­me bir duruluk getirirken, sahneye yerleştirilen öğelerin ilk bakışta kavranmasına yar­dımcı oluyordu.

Resim tasarımının ana çizgileri paraleller, diyagonaller ve yılanvari dö­nüşlerdir. Kenar çizgileri eriyip yok olmamıştır, her şeyin sınırı açıkça bellidir. Nakkaşhane yönetimi İslam kitap ressamlığına, resimlenecek eserlerin konusunun seçiminde de yenilikler getirmiştir. Padişahların ve paşaların katıldıkları savaşlar, elçi kabulleri, padişahların av, cirit, ok atmadaki hünerleri, padişahlara yaraşan bir tantanayla yürü­yen ordu alayları, düğün şenlikleri, padişah portreleri resimlenmek için seçilen başlıca konulardır. Bütün bu resimlerde ilk algılanan, törenlere özgü resmi, ağırbaşlı ortamın varlığı, imparatorluğun dinamik ama dizginli gücü, olağanüstü bir düzenin varlığıdır. Bu yaklaşım Osmanlı tasvirine bir belge niteliği kazandırır. Bu resimler; kültür, ekono­mi, mimarlık ve kurumlar tarihiyle ilgilenenler için ayrıntılı görsel belgelerdir.
Osmanlı saray nakkaşhanesinde padişahlar ve aileleri için üretilen başka değerli eş­yalar gibi resimli kitaplar da, yaklaşık 400 yıl Osmanlı devletinin kesintisiz yönetim merkezi ve padişahların resmi ikametgâhı olan, eski adıyla Yeni Saray'ın, bugünkü Topkapı Sarayı'nın hazinesinde bulunuyordu. Bu hazine, salt saray nakkaşhanesinde üretilen resimli kitapları barındırmıyordu, doğulu ve batılı ülkelerin yöneticilerinin barışı pekiştirmek; padişahların tahta çıkışlarını, sünnet düğünlerini kutlamak için gön­derilen, aralarında çok sayıda resimli resimsiz kitabın, murakkaların olduğu hediyeleri de barındınyordu. Muhallefat veya ganimet yoluyla Saray'a gelen kitaplar, değerli eş­yalarla birlikte hazinede korunuyordu. Bugün Topkapı Sarayı Müzesi, İslam dünyasının görsel kültürünün örneklerini barındıran en zengin el yazma kütüphanesini içermek­tedir. Yüzyıllar boyunca saraylılar dışındaki gözlere kapalı olan Osmanlı sultanlarının bu son derece iyi korunmuş kütüphanesi, günümüzde Osmanlı, ya da İslam resim sanatıyla ilgili araştırma yapanların, tarihçilerin vazgeçilmez mekânıdır. Çoğu yaklaşık kırk yılını bu mekânda geçirmiş olan yazarlar da kitabın hazırlanmasında sarayın kitap hazinesini kaynak olarak kullanmışlardır.

Osmanlı Resim Sanatı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, S.Bağcı, F.Çağman, G.Renda, Z.Tanındı

Bu dönem eserlerinde üslub birliğinden söz etmek bir hayli güçtür. Saray atölyelerinde gerçekleştirilen minyatürlü yazmalara çoğunlukla Iran resim okullarının egemen olduğu görülür. 15. yüzyıl sonraları, Hüseyin Baykara dönemi Herat ve Ak-Koyunlu Türkmenleri dönemi Şiraz okullarının, az da olsa Memluk resminin ve geniş ölçüde Safevi dönemi Tebriz okulunun etkileri görülür. Bu etkiler bazı detaylarda, resmin kuruluşunda - kompozisyon - veya figür tasvirlerinde izlenebilir. Bunun yanı sıra, birkaç ayrıntı dışında, tamamen kendi geleneksel üslublarında çalışan sanatçıların eserlerine de rastlanır. Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nde bu tür örneklerin sayısı oldukça çoktur. Ancak etki derecesi ne olursa olsun bu eserlerin Osmanlı Sarayı’nda yapıldığını gösteren çeşitli ayrıntılara rastlanır.

Erken dönem Osmanlı resmindeki İslam minyatür okullarının etkiler’ini gösteren ilginç örneklerden birisi Attar’ın Mantık at - Tayr adlı eserinin 921 (1515) tarihli nüshasıdır. Eserin resimlerinde Hüseyin Baykara döneminde Herat Sarayı’nda görülen son derece dekoratif bir üslubun etkileri görülür. Bu üslubun İstanbul Sarayı’nda görülüşü Şah Ismail’in 1510 yılında Herat’ı işgali ve Heratlı sanatçıları beraberinde Tebriz Sarayı’na getirilişiyle ilgilidir. Bu sanatçılar Yavuz Sultan Selim’in 1514 yılında Tebriz’i işgali sonucu Istanbul’a gönderilmişlerdir (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. E.H. 1512). Mantık et- Tayr minyatürlerinde Herat ekolünün kuvvetli etkisine rağmen, Osmanlı kitap ressamlığının kendine özgü kuralları da varlığını hissettirir. Bu üslubu ve diğer Tebriz minyatür üslublarının etkisini yüzyılın ortalarına kadar Saray atölyelerinde hazırlanan eserlerde izlemek mümkündür.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde İslam minyatür okullarının etkisiyle geliştirilen ve genellikle edebi eserlerde izlenen, birinci planda kitabı süslemenin amaçlandığı, dekoratif minyatür üslubunun uygulandığı çok sayıda eser günümüze gelmiştir. Bunlar arasında Doğu Türkçesi’nin ünlü şairi Ali Şir Nevai’nin Divan’ının nüshaları (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. R. 806. R 804 ) ; Nevai ‘nin Hamse’sinin 937 (1530 - 31) tarihli nüshası (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. H. 802) , Şahi’nin Divan’ının 934 ( 1528) tarihli nüshası (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. B. 140), Cami ‘nin Tuhlat al Ahrir nüshası (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. R. 914), Arifi’nin Güy-u Çevgan’ının 946 (1539 - 40) tarihli nüshası (Topkapı Müzesi Ktp. H. 845), Divan-ı Selimi’nin tarihsiz nüshası (İst. Universite Ktp. F. 1330), Cami'nin Mesnevilerinin tarihsiz bir kopyası (Dublin, Chester Beatty Ktp. 166) kayda değer minyatürlü eserlerdir.


Erken Osmanlı resminin en ilgi çekici ve yeniliklerle dolu örnekleri tarihi eserlerde görülür. Türk minyatürünün ana karakterini belirleyen topografik kent kale tasvirleri, dönemin önemli siyasal olaylarını, sultanın yaşamını, saray törenlerini konu alan minyatürler bu dönemle ilk örneklerini verdi.

Tarihsel konulu yazmaların ilgi çekici bir grubu belirli seferleri konu alır. Bu eserler Nasuh tarafından yazılmış ve resimlenmiştir. Matrak (oyunu) sporundaki ustalığından dolayı Matrakçı Nasuh olarak tanınan bu sanatçı yazar, ressam, hattat ve matematikçiydi. Nasuh’un yazdığı ve resimlediği eserlerinden birisi Tarih -i Sultan Bayezid adıyla tanınır (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. No. R. 1272). Eserde Sultan 2.Bayezid dönemindeki olaylar anlatılır. Eserdeki on resim 2.Bayezid döneminde fethedilen kalelerin, kentlerin tasvirleridir. Bu kentler Kili, Akkermen, Mudon, Karon, Avarna (Navarin), Inebahtı’dır. Tasvirlere çizgici bir üslub egemendir. Denizler gümüş yaldızdır. Bazılarında evler, binalar kuvvetli renklerle boyalıdır. Bir kısmında ise renk ikinci derecede rol oynar, genellikle pastel renkler kullanılmıştır. Nasuh’un bir diğer eseri Süleymanname adıyla tanınır (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. Na. H. 1608). Eser iki bölümdür. İlk bölümde Barbaros’un 1543 yılında Fransızlara yardım amacıyla giriştiği Akdeniz seferi anlatılır. Bu bölümde uğradığı limanların, liman kentlerin tasvirleri yer alır. Strambali yanardağı, Antik kale ve limanı, Tulon, Marsilya, Nis, Cenova kale ve limanları ilgi çekici tasvirlerdir.

Liman kentler kısmen kuşbakışı ve yarı topografik bir görünüm içinde, figürsüz alarak tasvir edilmiştir. Bu tasvirlere sanatçının Akdeniz partülan anlayışı ile yaklaştığı görülür. Çizgi birinci derecede rol oynar. Kentler genellikle renksiz sayılabilecek görünümdedir. Buna karşılık arka planlardaki arazi mavi ve pembe rengin tonlarında boyanarak iri çiçek ve ot kümeleriyle süslenmiştir. Eserin ikinci bölümünde Kanuni Sultan Süleyman’ın aynı yıl, yani 1543 yılında Macaristan’a yaptığı sefer anlatılır. Bu bölümde 23 tasvir vardır. Çoğunu menzil ve kalelerin oluşturduğu bu tasvirler arasında Niş, Budapeşte, Estergon, Tata, Estonibelgrad gibi kentlerin tasvirleri de yer alır. Bu tasvirler eserin ilk bölümündekilerden farklı karakterdedir. Evler, surlar, binalar değişik görüş açılarından bakılarak tamamen yüzeysel bir üslupla çizilmiştir. Kuvvetli renkler kullanmıştır. Bu tasvir biçimi, eserin bu bölümündeki resimlerle ilk bölümündekileri yapan sanatçının aynı kişi olmayacağını düşündürür. Nasuh aynı yıla rastlayan bu seferlerden Macaristan seferine katılmıştır. Bu nedenle ikinci bölümdeki resimleri kendi gözlemleriyle yaptığını söyleyebiliriz. Ilk bölümündekileri ise sefer dönüşü olasılıkla sarayda bulunan Batı kaynaklı portülanlardan kopya etmiş olmalıdır. Bu arada sanatçının yardımcıları olduğunu da unutmamak gerekir. Uslub farklarının bir kısmını da bu şekilde açıklamak mümkündür.

Nasuh’un en önemli eseri Mecmua-i Menazil’dir (İst. Üni. Ktp. No. T. 5964). Kanuni Sultan Süleyman’ın 1534 - 35 yıllarında Iran üzerinde Irak’a yaptığı sefer anlatılır. Eserde sefer sırasında konaklanan menzil ve kentlerin 128’inin tasvirleri vardır. Istanbul’dan başlayan yolculuk Gebze, Izmit, İznik, Kütahya, Konya, Niğde, Kayseri, Sivas, Erzincan, Erzurum, Tebriz, Sultaniye, Hemedan üzerinden Bağdad’a varışla biter. Bu çevredeki kutsal yerlerin dolaşılmasından sonra dönüş yolculuğu başlar.



Dönüşte uğranan önemli kentler arasında Tatvan, Bitlis, Diyarbakır, Halep, Adana, Eskişehir dikkati çeker. Nasuh’un bu eserdeki tasvirleri üslub açısından Süleymann ikinci bölümündeki tasvirlerle yakınlık gösterir. Fakat bu eserdekiler çok daha fazla özelliği olan ve resim tadı veren görüntülerdir. Tamamen renklendirilmiş olan bu tasvirlerde Nasuh gördüğü kentlerin önemli özelliklerini, topografik durumunu, anıtlarını büyük bir ustalıkla ve gerçeğe uygun bir biçimde resimlemiştir.

Nasuh’un resimli bir diğer eseri Yavuz Sultan Selim dönemiyle ilgilidir (Dresden Söchsische Landesbibliothek). Bu eserde Yavuz’un Tebriz seferinde konakladığı Bayburt, Amasya, Havale, Sivas, Kemah ve Tebriz gibi kentlerin tasvirleri yer alır. Bunlar daha çok Tarih-i Sultan Bayezid’ deki tasvirlere benzer.

Bize sayısız belgesel kent tasviri bırakmış olan Nasuh’un Avrupa kent tasvirciliğine ve Akdeniz portülancılığına yabancı olmadığı anlaşılır. Kale, kent ve limanların görüntülerine kattığı doğa elemanları, bölgesel mimari süslemeleri yansıtan nakışlar, renk kompozisyonları onun tüm eserlerine Doğu - Batı beğenisinin bağdaştığı büyülü bir güzellik katar. Sanatçının resim değeri yanı sıra belgesel nitelik taşıyan bu tasvirleri Osmanlı - Türk resminde bir çığır açtığı gibi, Türk minyatürünün daha sonraki aşamasında büyük ölçüde etkili olmuştur.


Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanat yılları Osmanlı resminin ana karakterinin belirlendiği tarihsel konulu yazmaların çeşitli türde örneklerinin verildiği, bir başka deyişle Türk resminin benliğini kazandığı dönemdir. Bu türün en önemli örnekleri Farsça ve manzum olarak yazılan Şahnime veya Şehinşâhname adlı eserlerde yer alır. Osmanlı padişahları Sultan 2.Mehmed döneminden itibaren kendilerine bir Şahnâmeci tayin etmişlerdir ve saltanat dönemlerindeki, bazen de daha önceki olayları şiir diliyle yazdırma geleneğini kurmuşlardır. Fatih Sultan Mehmed’in şahn Şehdi’yi Osmanlı tarihi yazmakla görevlendirdiğini biliyoruz. Yazarın eseri günümüze gelmemiştir. Şahn Kanuni Sultan Süleyman döneminde resmi bir karakter kazanmıştır. Sultan Süleyman Türkçe ve Farsça şiirleriyle ün yapmış Fethullah Arif Çelebi'yi Şahn atamıştır. Safevi Şahı Ismail’in nışancısı olan Arifi büyük bir olasılıkla Elkas Mirza’nın Osmanlı Sarayı’na sığındığı 1547 yılında, Saraya gelmiş olmalıdır. Kısa zamanda Osmanlı Sultanının beğenisini kazanan Arifi, Şahn görevine getirilmiş ve Osmanlı padişahlarının tarihte görüldükleri devirden itibaren manzum tarihini yazmakla görevlendirilmiştir. Şahncinin emrine sarayın en yetenekli nakkaş ve hattatları da verilmiştir. Arifi eserini 5 cilt alarak hazırlamıştır. Birinci cildi Adem’den Nuh peygambere kadar Peygamberler  tarihini konu alan Enbiyaname’dir. Hattat Yusuf el-Herev! Tarafından 965  (1558) yılında kopya  edilen eserde   10 minyatür vardır. Ozel bir koleksiyonda bulunan bu yazmanın birçok yapraklarının eksik olduğu anlaşılmaktadır (Italya - Cenova, A. Bruschetti).

Arifi’nin Şahnamelerinin ikinci ve üçüncü ciltlerinin nerede olduğu bilinmiyor. Dördüncü cildi Osmannâme adıyla tanınır. Osman Gazi’den Yıldırım Bayezid dönemine kadar olan tarihi olayları kapsar ( New York , H.B. Kraus Koleksiyonu). Eserde 34 minyatür vardır.


Yazarın en önemli eseri Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanat yılları ile ilgili olan Süleymannâme’dir. Beşinci ve son cilt olan bu eser, Türk minyatürünün en önemli ve başarılı örneklerini kapsar (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. H. 1517). Sultan Süleyman’ın tahta çıkışından, saltanatının 1558 yılına kadar olan olayların anlatıldığı eserde 69 minyatür vardır. Yazma, Osmanlı padişahları için daha sonraki dönemlerde yazılan ve resimlendirilen Şahnâmelere kitap düzeni açısından öncü olduğu gibi Osmanlı minyatür sanatının gelişiminde belirli bir aşamayı gösterir.

Minyatürlerde görülen farklı üsluplar, saray atölyesindeki, imparatorluğun değişik yörelerinden gelmiş, farklı resim anlayışına sahip seçme sanatk işbirliğine işaret eder. Eser Osmanlı tarihi açısından önemli birçok resme sahiptir. Belgrad Kalesinin kuşatılması, Rodos’un fethi, Macaristan’a yapılan seferler, Mohaç Savaşı, Budin’in alınışı, Gürcüler ile savaş, Doğu seferleri gibi Osmanlılar’ın kazandıkları birçok savaşı, Imparatorluğun çeşitli kıtalarda genişlemesini konu alan bu resimler, Türk minyatürünün bir imparatorluk sanatı haline geldiğini vurgular. Eserin diğer resimleri arasında bir savaş sporu olaı av sahneleri, sünnet düğünleri, elçi kabulleri gibi sultanın günlük yaşamındaki önemli olayları konu alan tasvirler yer alır. Eserin resimlendirilmesinde, imparatorluğun çeşitli yörelerinden gelen sanatçıların resim gelenekleri göz önüne alınarak iş dağıtımı yapıldığı gözlenir. Doğuya yapılan seferlerle ilgili tasvirlerde genellikle Tebrizli sanatçıların faaliyeti sezilir. Batı seferleriyle ilgili resimlerde ise özellikle o yörelerden gelmiş sanatçılara olanak tanındığı anlaşılır. Fakat her şeye rağmen bu minyatürler yeni bir Türk üslubunu bize tanıtırlar. Bu yenilik genellikle figür sıralanışlarında, kompozisyon kuruluşlarında kendini açıkça hissettirir.


Nigari
Kanuni Sultan Süleyman dönemi Türk resmi Süleymannâme’ deki eşsiz kitap resimlerinin yanı sıra, portre ressamlığında da önemli örnekler vermiştir. Fatih Sultan Mehmed döneminde başlatılan Türk portreciliği bu yıllarda Nigâri mahlasını kullanan Türk denizcisi Haydar Reis tarafından yaşatılmıştır. Eserlerinin çoğu Topkapı Sarayı’nda bulunan sanatçının en önemli yapıtları Kanuni Sultan Süleyman, Sultan 2.Selim ve ünlü Amiral Barbaros Hayreddin Paşa’nın portreleridir (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. H. 2134, y. 3,8,9). Resimlerinin fonunda kullandığı çok koyu, siyaha yakın yeşil renk karakteristiktir. Ozellikle Barbaros portresini büst halinde ve profilden çalışması,  Nigâri’nin Batı portreciliğine yabancı olmadığını gösterir. Topkapı Sarayı koleksiyonunda sanatçının avlanan iki şehzadeyi ve bir av dönüşünü konu alan iki eseri daha bulunmaktadır. Bunlarda da fon diğer resimlerinde olduğu gibi koyu yeşil renkti (H. 2134, y. 5, 11). Türkiye dışındaki koleksiyonlarda da sanatçının yaptığı Avrupa krallarına ait portreler vardır (E. Binney koleksiyonu). Nigâri Türk resim sanatında Sinan Bey’den sonra en çok ün yapan portre sanatçısı olmuştur.
Topografik ve figürsüz kent tasvirlerinin görüldüğü Matrakçı Nasuh’un eserleri, Sarayın en seçkin ve yetenekli sanatçılarının ortaya koydukları Süleymanname gibi görkemli bir eser ve Nigari portreleriyle belirlenen Kanuni Sultan Süleyman dönemi, Türk minyatürünün programının belirlendiği önemli bir devre olmuştur.
Filiz Çağman, Anadolu'da Türk Minyatürü, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, Görsel Yayınları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder