Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Roma Duvar Resmi

Roma Duvar Resmi
İç duvarların yüzeylerini süslemek için mermer dışında, yalancı mermere ve resme yer veriliyordu. M.S 69’da Vezüv Yanardağı’nın patlaması sonucu yıkılan Herculanum ve Pompei şehirleri, bunun başlıca örneğidir.

Burada kullanılan teknik, boyalı yalancı mermerle, mermeri taklit etmeye dayanıyordu; Helenistik Yunan’da ve Cumhuriyet Dönemi İtalya'sında çok yaygın olan bu tekniğe «birinci üslup» (veya kakmacılık) adı verilmiştir. Duvarlar üç kısma bölünmüştür: taban bölgesi, orta bölge ve üst bölge. Kapalı mekânlarda, geniş mekan yanılsaması elde etmenin yolları aranmaktadır.


M.Ö. 1. yy’ın başında ikinci üslup (perspektif mimari) ortaya çıkar; bu üslup, birinci üsluba ek olarak yuvarlak çerçeveler ve izdüşümlü gölgeler kullanmaktadır. Alt bölgede, mimari bir çerçeve, şehir, kır veya deniz görüntülerini veya mitolojik sahneleri kuşatmaktadır.

Üçüncü üslup M.Ö. 20 yıllarında ortaya çıkar ve duvar yüzeyindeki geometrik süslemelerle kendini gösterir. İkinci üslubun öğeleri, düşey bölünmenin geniş çerçeveler biçimi altında korunmasıyla duvar yüzeyinin ince bir dekorasyonuna dönüşür, manzara görüntüleri ortadan kalkar.

M.S. 60 yılından itibaren dördüncü üslup (veya mimari yanılsama) ortaya çıkar: üst bölgede yer alan pencerelerin arasına yerleştirilmiş derinliği olan görüntülere geri dönülür, ama üçüncü üslubun geometrik yapıları korunur. MS 79’dan sonra yaratılmış duvar dekorasyonlarıyla ilgili çok az örnek günümüze kalmıştır; anıtları süsleyen resimlerle ilgili ise hiç örnek yoktur. Campania şehrinin ve diğer birkaç yerin duvar dekorasyonları, bilgisine daha çok edebi eserler aracılığıyla ulaştığımız bu Roma sanatın en önemli sanat biçimlerinden birinin sadece zayıf bir yansımasıdır. Roma geleneği içinde görkemli zafer resimlerinin tarihi çok gerilere uzanır ve en kalıcı olanlar da onlar olmuşlardır. Bunlar, muzaffer Roma ordusunun uzak ülkelerde kazandığı zaferlerin beyaz duvarlar (album) üzerinde canlandırılmasıdır. Afiş biçimindeki bu resimler düşman şehirlerinin ve son derece ayrıntılı savaş sahnelerinin kuş bakışı bir görüntüsünü vermektedir. Aslında bu sanat biçiminin doğrudan siyasi bir amacı vardır: bu resimler, savaştan dönen ve bir kamu görevine seçilmek isteyen komutanların, seçim döneminde halkın oyunu elde etmek gibi nesnel bir amaca hizmet ediyordu.
Afiş biçimindeki bu resim sanatı tüm imparatorluk dönemi boyunca varlığını sürdürecektir ve Trajan Sütunu’nun (106-113) sarmal freski bunun kalıcı bir örneğidir; alçak kabartmadan yapılan bu tür bir üretim, propaganda sanatı olarak da nitelenebilir.

II. yy’daki fetihlerden sonra, Yunan sanatçılar Roma’ya akın ettiler ve büyük miktarda özgün resim, savaş ganimeti olarak şehrin kamu ve özel koleksiyonlarına katıldı. Bu resimler kaybolmuştur, ancak heykeller için yapılan çalışmalar örneğinde olduğu gibi, bunların aslına az veya çok sadık bazı kopyaları yapılmıştır. Korunmuş olan duvar dekorasyonlarının bir parçasını oluşturan figüratif çerçeveler, asılları Yunan kökenli olan kaybolmuş ürünlerin kopyaları veya farklı kökenli motiflerin yorumlarıdır. Axis



Manzara

Kişisel kült, bireyin kendi varlığının farkındalığının bir ifadesidir. Yüce tanrılar havai dünyası içinde yaşatılırken, kasap, fırıncı, mum yapımcısı ve hatta sahte bir biçimde göğe yükseltilerek yüceltilen imparatorun kendisi bile farklı bir konumdaydı. Manzara, ikinci planda kalan bir konu olsa da, portre sanatı ve tarihsel öykücülüğün kaçınılmaz bir parçasıydı.


Romalılar, portre sanatını icat etmedikleri gibi, manzara da bir Roma buluşu değildir. Mısırlılar, Eski Krallık Dönemi kadar erken bir tarihde manzarayı, ölüm için hazırlık yaptıkları yaşantılarını ifade etmek için zaten yeterince kullanmışlardı. Bu resimlerde,tarlalarından hasat toplanması, nehirde balık avı, çalılıklar arasında yabani kuş avı gibi konulara yer vermişlerdi. Fakat manzara burada bir tür resim yazısından öte bir şeydi ve estetik kaygıdan ziyade, mesaj veren bir yönü vardı ve bu önemli bir farklılıktı. M.Ö. beşinci yüzyılın Yunanlı sanatçısı manzara ile ilgilenmemiştir. M.Ö. dördüncü yüzyıldan üçüncü yüzyıla kadar manzara, şair ve sanatçıların karakterlerinin zihinsel ya da duygusal reaksiyonlarını ifade eden aktif bir unsur olarak da şuurlarına yerleşmeye henüz başlamamıştı. Portreciliğin ortaya çıkışı; kişinin yeni statüsü, Yeni Komedi ya da kahramanlaştırma tarzı şiir sanata ve her şeyin ötesinde de, yüce yöneticinin kişisel kültü gibi gelişmeler, zaman içinde birbirlerine oldukça yakın bir şekilde karşımıza çıkmışlardır.

İskenderiye'nin, tabiatın kazandığı bu yeni önem konusunda lider olduğu düşünülmektedir. Delillerin yetersizliğine rağmen bu doğru olabilir. Gerçekte de İskenderiye, Akdeniz'in önemli bir kültür merkeziydi. Theokritus, Sicilya tepeleri ve kırlarının canlı yaşantısını bırakarak, İskenderiye'nin hareketli sokaklarını tercih etmişti. Çünkü burada her türden zanaatkâr bulunmaktaydı. Bunlar arasında Nil manzaralı büyük mozaikleri ve bunun yanı sıra, müzelerde pek çok örneği görülebilen taş duvar panoları üzerindeki alçak kabartmalarda, manzara içinde geçen mitolojik konular ve gülük hayattan alınan sahneleri yapan ustalar da vardı.

İmparatorluğun ortaya çıkışı ile bu eğilim sürat kazanmıştır. Mozaiklerin emblemata ya da merkezi kısımlarını biçimlendiren hünerli sanatçılar özel atölyelerinde çalışmakta ve hatta yerel olarak üretilen mozaik döşemelerin de ticaretini yapmaktaydılar. Konular arasında, Tripolitania sahillerindeki Zliten'de bir Roma villasının mozaiklerinde olduğu gibi, çiftlik sahneleri  ya da Hadrianus Villası'ndan gelen ve Vatikan Müzesi'nde pek çok güzel örneği bulunan daha kaba manzaralar yer almaktaydı.

Emblemata'nın arkasında, Almanya'daki Trier Müzesi'nde ya da Kuzey Afrika'daki Trablus Müzesi ya da Napoli Müzesi'ndeki Pompei ve Stabie'den gelen bu tarz resimler gibi parçaları oraya buraya dağılmış, kaybolmuş resimler ile gerçek bir şaheser de bulunmaktadır. Bu resim, "Livia'nın Bahçesi" olarak bilinen bir Augustus Dönemi freskidir. Prima Porta'daki Livia Villası'na ait bu duvar resmi şimdi Terme Müzesi'nde sergilenmektedir. Bu zarif resimde, alçak bir bahçe çiti ötesinde, yeşilli mavili renk oyunlarıyla bir ölçüde sıkıcı bir orman içinde, yapraklar arasına serpiştirilmiş kuşlar, adeta Corot Dönemi'ni yansıtan hüzünlü bir sıcaklık ifadesi vermektedir.

Bernard Berenson notlarında bu resim hakkında, "çimler, ağaçlar ve çiçekler insanın içine işlercesine o kadar taze, o kadar nemli, meyvalar da öylesine parıltılıydı ki, narlar adeta Renoir'in elinden çıkmış gibiydi ve kuşlar da birbirinin kulağına fısıldamaktaydı. "Livia'nın Bahçesi"ndeki büyüleyici derinlik etkisi hala anlaşılamamıştır. İlk farkına vardığımda adeta yaşadığım Litvanya Bahçeleri'ni anımsadığımı hissettim" demiştir". Bu tarz hoş manzaralar zamanın modası haline gelmiş ve kuşkusuz aşırı bir önem kazanmıştır. Plinius'un, (N.H., XXXV. 16) şüphesiz abartılı bir kesinlikle, Augustus Dönemi'nde : ıııius Tadius adlı birine ithaf ettiği sözler de şöyledir: "duvar resimlerindeki kır evleri ve sütunlu galeriler, manzaralı bahçeler, koruluklar, tepeler, balık havuzları, kanallar, nehirler, sahiller, tur atan yada balık tutan, kır evlerine at arabalarıyla ya da eşeklerle gelen veya yabani kuş avlayan, avlanan ve bağ bozumu yapan insanlar..."

Cumhuriyet Dönemi sonunda ve Erken İmparatorluk Dönemi'nde oyma yoluyla biçimlendirilmiş ya da boyanmış manzaralar gerçekte on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyılların Romantik Akım'ını hatırlatmaktadır. Tabii ki bu iki dönem arasında kesin bir benzerlik yoktur, ancak tabiat, rahat ve şık dekore edilmiş bir odanın penceresinden hayranlıkla algılanır ve her iki Augustus Dönemi'nin ruh yapısıyla da uyum içindedir. Bu modanın en çarpıcı örneği, Roma Esquiline Tepesi'nde Nero'nun Alün Evi'ndeki uzun, karanlık ve tonozlu bir koridordur. Ev, doğal ışık almamasına rağmen, bir seri niş içine yerleştirilen alçı panoların üzerindeki sahte pencerelerin üzerine romantik manzara resimleri yapılmıştı. Park manzaraları ve fantastik unsurlar da, bu soylu çevrenin adeta doğal bir parçası haline gelmişti.

Ancak elbette tüm Roma manzaralarında bu romantik atmosfer yoktur. Şimdi Villa Torlonia'da bulunan ve bir İtalyan dağ kasabasını gösteren önemli bir kabartma da bunu doğrulamaktadır . Diğer yandan Tiberius'un Ara Pietatis'inden bir başka kabartmada da  geri planda Magna Mater Tapınağı ve yerel bir kurban töreni betimlenmiş ve tıpkı Traianus Sütunu'nda olduğu gibi, manzara burada tümüyle öyküsel anlatımın gerektirdiği şekilde figürlerle bütünleştirilmişti.(…)

Roma Sanatı ve Mimarlığı, Mortimer Wheeler, Çeviren: Zeynep Koşel Erdem, Homer Kitabevi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder