Sözlük

Sanatçılar

Sanatçılar

Fütürizm (Gelecekçilik)


















































"Şu müzelere bir bakın: mezarlıklardan ne farkları var! .." diye bağıran, bağırdıkça esip gürleyen, etrafına saçtığı tükürükler ve öfke arasında müzeleri yıkmaktan, kütüphaneleri yakmaktan söz eden heyecan dolu genç bir şair, yüzyıl başında Milano, Paris, Londra gibi Avrupa kentlerinde verdiği konferanslarda "Fütürizm" denen bir şeyden söz ediyordu. Fütürizm, 'gelecek'ti. Fütürizm, İtalya'nın geleceğiydi. İtalya, geçmişiyle olan bağlarını bir koparabilse, ileriye doğru büyük bir hamle yapabilecekti .

Öncülüğünü yaptığı bu ilerici harekete önce "elekrik" ya da "dinamizm" gibi isimler düşündüyse de sonunda "Fütürizm"de karar kılan ve böylece kendi adını kendi belirlemiş ilk sanat akımını başlatan bu genç adam, İtalyan şair Filippo Tommaso Marinetti'dir ( 1876- 1944). Hukuk eğitimi gören ama şiire ve sanata yönelen, yüzyıl başında Milano'da ve Paris'te yaşayan ve Simgeci şiirler yazan Marinetti, 20 Şubat 1909 tarihinde Fransa'nın en çok satan gazetelerinden Le Figaro'nun baş sayfasında yayımlanan "Fütürizm Manifestosu"yla 20. yüzyılın başlıca akımlarından biri olan Fütürizm'in resmen hayata geçirilmesine öncülük etmiştir.

Marinetti'nin manifestosu, bir tür çağrıdır. İtalya'yı geçmişin tüm 'kangrenli' hücrelerinden kurtarmaktan söz eden şair, vatanseverlikten ve militarizmden de dem vurarak, genç İtalyan sanatçılarını işbirliğine çağırmaktadır:
"Hadi, kalkın ayağa!.."
20.Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar- Ahu Antmen-Sel Yayıncılık-
1909-1914 arasındaki yıllar, teknik gelişim çizgisinden hızla dünyanın beş yöresine dağılan ışık, madde, metal gibi nesne bulunçların ortaya atıldığı, insan bilincinin ve yeteneğinin keskin değişiklikler içinde olduğu bir geçiş dönemidir.
Hız, erk ve etkinlik, bilinçleri allak bullak edercesine şaşırtan gelişim, üstün zihinsel yetisi ve engin duyarlılığı ile dünyaya bakan ve ona biçim vermeyi ilk görev sayan sanatçının bile duyarlığını, varolma sorununu, düşünce ve eylemini, anlatı yetisini değiştirmiştir.
Yeni bir evren ve yeni bir düzen karşısında , dünyaya yeni gelen bir canlı gibi gözlerini açan , coşkunluğunu ve yaratıcılığını, sanatçı kişiliğini ve hızla değişen dünyayla arasındaki çok yönlü iletişimini bütün görünümleriyle , karşıtlıklarıyla vermek, her çağda olduğu gibi bu çağda da geleceğe dönük sanatçının temel görevidir.
Sanatçı bu görevi yüklenirken geçmişin ağırlığından ve şimdiki zamanın durallığından sıyrılır; şimdiki zamanı bir uçtan öteki uca delercesine geçer ve geleceğin sınırlarına girer.
Önce bir edebiyat okulu, ardından ahlaki ve siyasi sonuçlara yol açan bir sanat hareketi olarak, D'Annunzio kadar Nietzsche'den, anarşizm kadar fovizm'den esinlenen fütürizm, İtalya'dan Rusya'ya kadar çılgınca bir modernizm estetiği geliştirdi: hızın ve eylemin , makine güzelliğinin, erkek şiddetinin, hatta savaşın yüceltilmesi. axis 2000

Gelecekçilik özünde, XX.yy.ın başındaki toplumsal çalkantılara direnen eskimiş duyarlığa ve anlatım biçimlerine karşı bir tepkidir: kitle olayları, sanayi kentleri, makineleşmenin gelişmesi, mekan ve zaman kavramlarını altüst eden hız, ne simgeciler, ne dekadanlar tarafından, ne de yeniklasikçi estetik anlayışında dile getirilmiştir. Thema Larousse
Kesintisiz durdurulamaz bir ilerlemeye duyulan inanç, gerçekte o dönemde dinden daha güçlüydü; insanlar '' ilerleme'' ye kutsal kitap'tan daha çok inanıyorlardı. Bilim ve tekniğin gündelik hayattaki şaşırtıcı gelişmeleri de onların bu inançlarını haklı gösteriyordu. Stefan Zweig-Dünün Dünyası- 1943
Yıkım, tahrik, yenilenme, dışavurumcu, dadacı ve gerçeküstücü isyanların habercisi olan ve İtalyan yazar Filippo Tommaso Marinetti'nin kaleme aldığı ''Fütürist Manifesto''yla doğan edebiyat hareketinin ayırdedici özelliğidir.
Müzik notalara değil seslere dayanmalıydı: sesler yalnızca birşeyleri taklid etmemeli, gündelik yaşamdaki gürültüleri de yansıtmalıydı.
Fütürist sanat, değişik amaçları ve etkileri yansıtan bir akımdır. Bildirilerde sözü edilen ülküleri ve yöntemleri bu sanatçılar yapıtlarında tam anlamıyla gerçekleştirememekle birlikte, bazı ortak amaçları benimsemişlerdir. Nesneleri ölçülü ve tutarlı ilişkiler içinde betimleme sanatı sayan resim geleneğine karşı çıkan bu sanatçılar, konularını hemen hemen her zaman çağdaş dünyadan  ve gerçek yaşantılardan seçmişler ve gerçek yaşantılardan yola çıkmışlardır. Belli bir ölçüde parlak ve canlı bir sanat yaratmayı da başarmışlardır. Norbert Lynton
Yukarıda alıntıladığımız pasajlarda da görüldüğü gibi, yeni yüzyılın ilk döneminde teknolojideki hızlı gelişmelerin zamanın ruhunda yarattığı değişimin  sanatçılardaki yansıması, eski anlatım biçimlerine başkaldırı olarak dışavurmuştur.
Filippo Tomasso Marinetti’nin 11 mayıs 1913 tarihli “ Fütürist Manifesto”sunun “Fütürist Duyarlık” başlıklı girişi yeterince açıklayıcı:
Fütürist duyarlık

Art arda gerçekleştirdiğim üç buluşu, yani temel ve bireşimsel lirizmi, kuraldan sıyrılmış imgelemi ve özgürlüğe kavuşmuş sözcükleri açıkladığım “Fütürist Edebiyatın Teknik Manifestosu” (11 Mayıs 1912) yalnızca edebiyat esinine ilişkindir. Felsefe, bilimler, siyaset ve gazetecilik, sözdiziminden ve noktalamadan hala yararlanmak zorundalar. Nitekim ben de, görüşlerimi size anlatabilmek için bütün bunlardan yararlanmak zorundayım.


Fütürizmin ilkesi, büyük bilimsel keşiflerin yarattığı etki altındaki insan duyarlığını tepeden tırnağa yenileştirmektir. Bugün, telgraftan, telefondan, gramofondan, trenden, bisikletten, motosikletten, otomobilden transatlantikten, zeplinden, uçaktan, sinemadan, büyük gazetelerden (ki bunlar dünyanın yaşadığı bir günün bireşimidir) yararlananların nerdeyse tümü, bütün bunların, zihnimiz üzerinde kesin bir etki yaptığını akıllarına bile getirmiyorlar.

Tren, her taşralıya, güneşin, toz toprağın ve rüzgarın hantalca oynaştığı ıssız alanlarla dolu küçük ve ölgün kentinden şafakla ayrılıp akşam üzeri, ışıkların ve haykırışların diken diken kabarttığı bir başka başkentte gezinme olanağını sunar. Alp Dağları’nın bir köyünde oturan kimsenin, birkaç kuruşa satın aldığı gazeteyle, Çin’deki ayaklanmalar, Londra ya da New York feministleri, Doktor Carrel ve kutup kaşiflerinin korkusuz kızakları yüzünden yüreği ağzına gelebilir. Bir taşra kentinde oturan kimse, Kongo’da vahşi hayvan avı serüvenini sinemada seyredip tehlikelerin sarhoşluğunu duyabilir. Japon sporcularını, zenci boksörleri, bin türlü numara sergileyen Amerikalı hokkabazları, zarif Parisli kadınları da, bir müzikholün paradisinden, birkaç kuruşa, hayranlıkla seyredebilir. Daha sonra burjuva yatağına girip Caruso’nun uzaklardan gelen sesinden tat alabir. Bütün bu olanaklar, Trablusgarp göklerindeki ilk uçaklara kayıtsızca bakan Araplar gibi, herhangi bir şeyi derinlemesine düşünemeyen mantar kafalıların zihninde merak diye bir şey uyandırmaz. Oysa, bunun tam tersine, uyanık bir gözlemci için bu olanaklar, aşağıda saydığımız sonuçları yaratarak duyarlığımızı değişikliğe uğratan güçlerdir:

1 — Günümüzde, hemen her zaman hızlı bir ritmi olan. yaşamın ivme kazanması. Hızını gerilmiş ipi üzerinde çelişik manyetizmalar arasında, insanoğlunun fiziksel, düşünsel ve duygusal dengesinin kurulması aynı bireyde, çoğul ve eşzamanlı bilinçlerin bulunması.

2 — Eski ve bilinen her şeyden tiksinme. Yeniye ve beklenilmeye duyulan aşk.

3 — Dingin ve hanım hanımcık yaşamdan tiksinme. Tehlike aşkı. Günlük kahramanlığa yatkınlık.

4 — Öte dünya duygusunun yok edilmesi. Bundan böyle, Bonnot’nun deyişiyle, Kendi hayatını yaşamak isteyen bireyin değerinin artması.

5 — İnsan isteklerinin ve hırslarının sınırsız olarak çoğalması ve gelişmesi.

6 — Her insandaki ulaşılmazlıkların ve gerçekleştirilmezin tümünün tam anlamıyla bilinmesi.

7 — Erkek ile kadının ve haklarının arasında tastamam denebilecek bir eşitlik.

8 — Kadının gittikçe genişleyen özgürlüğünün ve ondan kaynaklanan erotik kolaylığının sonucu olarak e (duygu ya da şehvet düşkünlüğü). Aşkın değer kaybetmesi ayrıca, ka lüksün evrensel olarak abartılmasından kaynaklanır. Şunu demek istiyorum: Günümüzde kadın, aşktan çok lüksü seviyor. Erkek, lüks içinde olmayan kadını sevmiyor. Aşık, bütün prestijini kaybetti. Aşk da mutlak değerini kaybetti. Değinmekle yetindiğim karmaşık bir sorundur bu.

9 — Günümüzde, bir halkın, ticaret ve sanat alanlarındaki dayanışmasının kahramanca idealleştirilmesi haline gelmiş olan yurtseverliğin değişikliğe uğraması.

10 — Bir halkın gücünün kanlı ve zorunlu bir açıklaması haline gelen savaş anlayışının değişikliğe uğraması.

11 — İş yaşamında tutku, sanat ve idealizm. Yeni mali duyarlık.

12— Makineyle çoğalan insanoğlu. Yeni bir mekanik duygusu. İçgüdünün, motorun verimiyle ve evcilleştirilmiş Doğa güçleriyle kusursuz bir biçimde kaynaşması.

13 — Spor tutkusu, sanatı ve idealizmi. Rekor anlayışı ve aşkı.

14 — Turizmin, transatlantiklerin ve büyük otellerin yarattığı (çeşitli ırkların yıllık bireşimidir bu) yeni duyarlık. Kent tutkusu. Uzaklıkların ve nostalji dolu yalnızlıkların yıkılması. Manzaranın tanrısallığının (el sürülmez bir şey sanki!) gülünçleşmesi.

15 — Hız dünyayı küçülttü. Yeni dünya duygusu. Şunu demek istiyorum:
İnsanlar, ev duygusunu, mahalle duygusunu, coğrafi bölge duygusunu anakara duygusunu art arda edindiler. Bugün dünya duygusu, var onlarda; atalarının yaptıklarını bilmeleri gerekmiyor, ama tüm çağdaşlarının yaptıklarını bilme gereksinimi içindeler. Yeryüzünün bütün halklarıyla iletişim kurma ve irdelenmiş ya da irdelenmemiş tüm sonsuzun hem merkezi, hem yargıcı hem de hareket ettiricisi olduğunu duyma gereksinimidir bu. İnsansal duyuşun çok büyük ölçüde gelişim insanlıkla aramızdaki bağıntıları her an belirleme konusunda duyduğumuz boğuntulu istek, buradan kaynaklanıyor.

16 — Eğri çizgiden, sarmaldan ve turnikeden tiksinti. Düz çizgi ve tünel aşkı. Kentlere ve kırsal alanlara tepeden trenlerin ve, otomobillerin hızı, kestirmenin ve görsel bireşimlerin optik alışkanlığını kazandırıyor bize. Yavaşlıktan, kılı kırk yarmalardan, uzun uzadıya çözümlemelerden ve, açıklamalar dan tiksinti. Hız, kısaltma, özet ve bireşim aşkı. “Hadi, hadi, çabucak, iki sözcükle söyleyin bana!”.

17— Zihnin bütün işlemlerinde derinlik ve özlülük aşkı.
İşte, resimdeki dinamizmimizi, anarmonik müziğimizi, gürültüler sanatı mızı ve özgürlüğe kavuşmuş sözcüklerimizi doğuran fütürist duyarlığın öğelerinden birkaçı.
Filippo Tomasso Marinetti

Modenizmin Serüveni, Der: Enis Batur, Yapı Kredi Yayınları
Kuzeyde, Rusya’da fütürizm kendi tarihsel koşullarının ve devrimin ürünü oldu. Onlar da kopmak ve kendinden önceki ne varsa bir kenara atmak arzusuyla yola çıkmışlardı. Oradaki havayı Enis Batur’dan alıntılayarak yansıtalım:
1919’da kaleme aldığı “Bütün Evrenin Yenilikçilerine” başlıklı kişisel bildirisinde, Maleviç, XIX. yüzyıl ile XX. yüzyılı karşı karşıya getirir. Hlebnikov ve Petkinov, geçmiş ile gelecek arasında “makas değiştirme” görevinin kendilerinde olduğunu bildirirler, daha 1917’de. Ama asıl çerçevelenmiş yaklaşım, ilk sayısı 1923 martında yayımlanan LEF dergisinin izlencesinde görülür. Sol fütüristler adına Petrograd’da çıkartılan derginin çıkış bildirisi, “Şamar”dan (1914) yaklaşık on yıl sonra, gelecekçi akımın yenilik kavramına bildirdiği anlam yükünü pekiştirerek açığa çıkarır:
“Taktiğimizi gözden geçirmeliyiz. Çağcıllık gemisinden Puşkin’i, Dostoyevski’yi, Tolstoy’u atmak 1912’deki savsözümüz. Klasikler ulusallaştırıldı. / Klasikler tek okuma olarak görüldü. / Klasikler saltık, yıkılmaz bir sanat gibiy di. / Klasikler, okulların geleneği ile yeni olan her şeyi ezdiler. Şimdi, 150 000 000 için klasik, bayağı bir okul kitabıdır...

Bütün gücümüzle, bugünün sanatına ölülerin çalışma yöntemlerini taşımak isteyenlere karşı savaşım vermeliyiz. Kitaplarda tozlu klasik gerçeklerin yer almasına, ağabeylerimiz ile hısımlığımıza, sahte açıklığa karşı savaşım vermeliyiz... Estetik yakasından: Bilinçsizce ve bilgisizce, yalnızca siyasetle uğraşmanın sonucu ola rak halkın istekleri diye büyükannelerimizden kalma gelenekleri yutturmak isteyenleri vuracağız; sanatçının çok zorlu işini tatilde dinlenme ayanlara da; tadın kaçınılmaz diktatörlüğünü temel ve ortak idari kararlar ile değiştirmek isteyenlere de; ruhun sonsuzlu ğu için ide açılımları sanatta bir çıkış sananlara da vuracağız.”
Bu metin, yenilikçi sanat felsefesinin hemen tüm özelliklerini barındırır. Mayakovski ve arkadaşları, tıpkı 1913’te Moskova’da ıslıkladıkları Marinetti gibi, “geçmişin değerleri” ile uzlaşmak istememektedirler. Gerek Lunaçarski aracılığıyla L gerekse doğrudan Troçki’den gelen “kentsoylu kültürünün kalıtını özümseyip dönüştürme’ uyarıları karşısında ödün vermez Mayakovski, gelenekten, kültürel birikimden alınacak tek ders, onu olduğu gibi/olduğu yerde bırakmaktır. Soyut bir değişim özlemi değildir bu; tersine LEF’in belki de ilk ve tek ereği, sanatı bütün bütüne yaşama emdirmektir. Şiir kitaptan, mimari özel uzanımdan, tiyatro ve sinema salondan soyularak sokağa geçirilmek istenir.


LEF, dönemin uslanmaz yenilikçilerini toplar bünyesinde, genel çizgilerin- de, bu atılımın Rusya’da sona erme tarihi olarak Mayakovski’nin ölüm gününü verebiliriz şüphesiz —Pasternak, yetkin bir düzyazıyla, bu büyük başkaldıranın ölüm yatağında “küskün” durduğunu, “herkese sırtını döndüğünü” yazmıştır. Oysa, ‘yenilikçilerin dağılması daha da eskiye dayanır: OPOYAZ’ın kuramcıları önce Prag’a geçip Dilbilim Okulu’nu kurarlar, sonra da çeşitli ülkelere göç ederler; Maleviç ve Kandinski Avrupa’ya geçerler; Hlebnikov’u erken ölüm bulur. 1930’ların başında, sisin yerini koyu bir karanlık alacaktır.


Rus Avant-Gard’ı , Enis Batur, Modenizmin Serüveni, Yapı Kredi Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder