JohnConstable (1775 1837)
Başlangıçta, eğilimini gerçekleştirmesine izin vermek istemeyen babasının karşı koymasıyla karşılaşan Constable, resme, doğduğu kentin çevresindeki güzel görünümlere çalışarak başladı. 1795'de Londra'ya gelip eğitimini sürdürdü, ama bununla birlikte, peyzaj çalışmalarında doğayla rahatça ilişki kurmasına olanak sağlayan Suffolk'a geri döndü. 1799 yılında tekrar Londra'ya gitti, kabul edildiği Royal Academy'de Joseph Farington ve Benjamin West'in derslerini izledi. Gainsborough, Lawrence, Reynolds tarzında bazı portreler yaptı, tarihsel resmi ya da dinsel konuları denedi, ama tekrar hemen peyzaja döndü.
Bu dönemde Rubens, Ruysdaei ve özellikle Claude Lorrain gibi ustaların yapıtlarını inceledi. Bu ustaların sanatçı üzerinde önemli etkileri oldu, ama Constable bu etkiyi çok kişisel bir tarzda yorumlayarak, havanın ve ışığın titreşimleri, rüzgâr, bulutlar ya da dalgaların köpüğü gibi devingen öğeleri tual üzerinde saptamak yeteneğiyle janr (genre) resminin yasalarını değiştirmeyi başardı (Weymouth Körfezi, 1816, Louvre Müzesi, Paris; Brighton Kumsalı, 1824-1827, Victoria and Albert Museum, Londra; Ftatford Değirmeni, 1817, National Gallery, Londra).
Sanatının doruğuna Salisbury peyzajları dizisiyle ulaştı ve bu dizinin en ünlü tablosu Piskoposun Konutundan Salisbury Katedrali'nin Görünüşü’dür (1823). 1819 yılında Royal Academy'ye üye seçilmiş olmasına karşın İngiltere'den çok, Ot Arabası adlı tablosunun 1824 Salonu'nda başarıyla sergilendiği Fransa'da beğeniliyordu. İngiliz peyzaj resminin tarihinde en önemli rolü oynadı; Barbizon Okulu ve empresyonistler üzerinde belirleyici bir etkisi oldu.
Constable'ın düşünceleri çok değişikti. Ona göre, Turner'in özendiği ve aşmaya çalıştığı gelenek, ayak bağından başka bir şey değildi. Kendinden önce gelmiş geçmiş büyük ustalara hayrandı, ama Claude Lorrain'in gözleriyle değil, kendi gözleriyle gördüğü şeyi çizmek istiyordu. Gainsborough'un bıraktığı noktadan yola çıktığı söylenebilir. Ama Gainsborough da, geleneksel ölçülere göre "resim gibi" (picturesque) sayılan motifler seçmişti hep. Doğaya hoş, tasasız sahneler için bir ortam gibi bakmıştı. Constable için bütün bunların önemi yoktu. O, gerçek'ten başka bir şeye aldırmıyordu. 1802 yılında bir arkadaşına şöyle yazmıştı: "Doğal bir ressama yeterince yer var. Günümüzün önemli kusuru beceriklilik''tir, yani gerçeğin ötesinde bir şey yapmaya yeltenmektir".
Claude Lorrain'i örnek alan moda manzara ressamlarının belirli ölçüde hâlâ uyguladıkları kolay yöntemlerle, bir özengen (amatör), hoş ve etkili tablolar yapabilirdi, ilk düzleme konulan görkemli bir ağaç, tablonun ortasında açılıveren uzakçıl görüntüyü çok iyi belirginleştirmeye yarayabilirdi. Renk sıralaması açık-seçik olarak işlenmiş hazır duruyordu. Özellikle kahve ve altın olmak üzere sıcak tonlar, ilk düzlemde yer almalıydılar. Arka düzlem, solgun mavi çeşitlemesi içinde gittikçe erimeliydi. Bulutları boyamak için reçeteler, pürtüklü bir ağacın kabuğunu benzetmek için özel göz boyamalar vardı. Constable, önceden saptanmış tüm bu araçlardan nefret ediyordu. Ön düzleme, önceden saptanan, o eski bir kemanınki gibi yumuşak kahverengi tonunu koymadığı için bir arkadaşı onu eleştirince, Constable' in bir keman alıp önündeki çimenin üstüne koyarak, doğal olarak gördüğümüz taze yeşille, alışkanlıkların istediği sıcak tonlar arasındakiayrımı göstermek istediği anlatılır. Constable, atak buluşlarla seyirciyi etkilemek istemiyordu. Amacı, yalnızca kendi görüntüsüne bağlı kalmaktı. Çoğun, doğa'dan çizimler yapmak için kırlara çıkıyor, sonra bu çizimleri masasında işliyordu. Onun taslakları genellikle, tamamlanmış tablolardan daha çarpıcıdır. Ama hızlı bir izlenimi, sergilenmeye değer bir yapıt olarak halka kabul ettirmenin zamanı gelmemişti henüz. Yine de, onun bitirilmiş tabloları seyirci önüne çıkarıldığında, gürültü koparmışlardır.
Görülen yapıt Paris'te 1824 yılında sergilenince, Constable'ı ünlü kılan tablodur. Basit bir köy sahnesini betimliyor: Bir nehri geçen bir saman arabası. Tablonun içinde kendimizi yitirmek, arka düzlemdeki çayırlara düşen güneş lekelerini gözlemek, başıboş bulutları seyre dalmak gerekir. Nehrin yatağını izlemeliyiz. Bunca basit ve gösterişsiz biçimde verilen değirmenin yanında dinlenmeliyiz. Ancak bundan sonra, sanatçının kesin içtenliğini, abartmayı etki yaratmamak için reddettiğini, kurumlanma ve iddianın kesinlikle yokluğunu değerlendirebiliriz. Gombrich
|
Yararlanılan Kaynaklar:Romantizm Sanat Ansiklopedisi, Remzi Kitabevi
Sanatın Öyküsü, Gombrich, Remzi Kitabevi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder